Taner AKÇAM
1922 yılında Paris’te Ermenice bir kitap yayımlanır; kitabın adı Acı Çekenlerin Sesi (Tsayn Darabelots), yazarı B. Donabedian’dır. Aslında Donabedian’ın kitaba yazdığı önsözde söylediği gibi, kitabın tek bir yazarı yoktur. Yüzlerce farklı kişi tarafından yazılmış mektupların biraraya toplanmasından oluşmuştur. Mektupların hemen hepsi, soykırımdan kurtulmuş veya kurtulup kurtulamadıkları henüz daha belli olmayan Ermeniler tarafından 1916-1919 yılları arasında yazılmıştır. Her bir mektup, yaşananların sıcağı sıcağına anlatılmasından ibarettir. Birincil el tanıklar, daha olayların içinde iken, ümitsizce akraba, eş ve dost aramakta, onlara başlarından geçenleri tüm detayları ile aktarmakta ve yardım istemektedirler.
Bu mektuplar içinde neler yok ki… Aynı köyde onlarca yıldır birarada yaşadıkları komşuları tarafından nasıl saldırıya uğradıklarını anlatanlardan tutun da, iyi niyetli Müslümanların yardım çabalarına kadar, her şeyi ama her şeyi, ayrıntılı yer ve şahıs isimleriyle bulmak mümkün.
İşte bu mektuplar arasında bir de Sibirya’dan gönderilenler var. Sarıkamış’ta, Osmanlı ordusunda savaşmış, Ruslara esir düşmüş Ermeni askerlerin mektupları… Bu mektuplardan birisinde, Hovsep Seyisyan, Sibirya’da sadece kendi bölgesinde bulunan esir Ermeni asker sayısını 129 olarak vermektedir. Muhtemel başka bölgeler de eklendiğinde bu sayı daha fazladır.
Eğer bugün Sarıkamış’ta savaşanları saygıyla anacaksak, bunu o dönemde şehit düşen Hıristiyan, Müslüman tüm askerler, tüm Osmanlı vatandaşları adına yapmamız gerekiyor. Tabii ki Sarıkamış’ta can veren Rus askerlerini de unutmamak lazım.
Sarıkamış’ın hakkı, Rusya ve Türkiye’nin, bu savaşı birbirlerine karşı kullanmadıkları ve yok edilen insanlar önünde birlikte saygıyla eğildikleri zaman verilebilir.
Savaşları sadece birisinin zaferi ve ötekisinin mağlubiyeti olarak değil, insanlığın ortak çılgınlığı olarak hatırlamak ve lanetlemek gerekir!
Nazaret Demirciyan ve Hovsep Seyisyan’ın mektuplarını Sarıkamış üzerine konuşmaya başladığımız şu günlerde iyi okumakta fayda var. Çünkü ülkemizde Sarıkamış’ı, hâlâ Ermeni soykırımına karşı Türk’ün acı çekmesinin hikâyesi olarak anlatmak isteyen kendini bilmezler var!
Bu görüşü savunanlara göre, Ermenilerin 1915’i varsa imiş, bizim de Sarıkamış’ımız varmış! Şimdi Sarıkamış’ı bir tarafa, Ermeni soykırımını öbür tarafa koyup, “Sarıkamış bizim acımız, 1915 onların acısı”, diyenlere sormak isterim: Nazaret’in ve Hovsep’in acılarını nereye koyacaksınız?
BİRİNCİ MEKTUP
- Dagel (Sibirya), Eylül 29, 1917
Sevgili kardeşim,
25 Eylül tarihli mektubumu aldığımı teyit ederim, aynı gün sizin Temmuz 5 tarihli mektubunuzu almış, hemen cevaplamıştım… ama vakit geç olduğundan sorularınızı uzun uzadıya cevaplandıracak zamanım yoktu. İşte bugün sorularınızı ayrıntılı olarak cevaplandıracağım. Her hafta yazmaya ahdetmiştiniz. Sevgili kardeşim, ben de aynı sözü veriyorum, hiçbir hafta sizi mektupsuz bırakmayacağım, ikimiz için de başka çıkar yol yok, mektuplarımızla kalplerimizi teskin edip, birbirimizin halinden anlayacağız… eğer bu sözümüzü tutup her hafta yazarsak, hiç mektupsuz kalmayız… başka yol yok çünkü birbirimizden o kadar uzağız ki her bir mektup üç dört ay sonra ulaşıyor…
Kız kardeşlerim Kineg ve Pantuğ’dan mektup almış olduğunuzu yazmıştınız… Halep’te bulunduklarını ve beş lira göndermiş olduğunuzu da okudum… onlardan yeni bir haber aldınız mı? Lütfen ayrıntılı olarak yazın… Benden resim istemiştiniz, bu mektubumla gönderiyorum, elinize geçerse bana bildirin… Bir de başımdan geçen olayların ayrıntısını istemiştiniz, iste anlatıyorum.
Balkan savaşına kadar olan hayatımı biliyorsunuz… O savaştan sonra, askerlik için Sivas’a götürdüler bizi. Orada dört ay kaldıktan sonra izin alıp eve gittim epeyce kaldıktan sonra yeniden asker olarak Sivas’a döndüm.. Dünya Savaşı’nın başlaması ile kendimizi muharebe meydanında bulduk… yolculuğumuzu anlatmak istemiyorum çünkü Türklerin askerî lojistik işlerindeki düzensizliği duymuş olmalısınız… uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra Erzurum’a geldik, oradan da Pasinler Ovası’na gittik ve orada savaşa tutuştuk… savaş sırasında günlerce aç kalışımız… karların içinde yatışımız, başımızın altına yastık yerine taşları koyuşumuz, iki üç hafta devamlı ateş ve alevler içinde kalışımız…
Ah sevgili kardeşim, tek isteğim sizin de öyle günler görmemeniz… kimse ne yapacağını bilemiyordu, topların şarapnelleri başımızın üstünde patlıyor, tüfek kurşunları yağmur gibi yağıyordu… ölüler, biçilmiş tarladaki buğday başakları gibi üst üste yığılmışlardı… orada bir insan başı, şurada bir kol, az ötede vücuttan ayrılmış bir bacak… Daha uzakta ölüme yaklaşmış bir yaralının kısılmış sesiyle Yardım! Yardım! çığlıkları, diğerlerinin ise küçümseyen bir bakış atarak yanlarından geçmeleri… kim yardım edebilir ki? Kim bilebilir ki yarın, yahut bir saat, hatta bir dakika sonra o da aynı çığlıkları kendisi atmayacak…
Nihayet dağlar, ateşler, yıkıntılar ve ölüler üzerinden geçerek, kanla boyanmış vadi ve tepeleri geçip Rusya’nın [zapt ettiği] Sarıkamış şehrinin ormanlarına geldik… Ah kardeşim, oradaki savaşı anlatmaya kalemimin gücü yetmez. Yok kardeşim, orası savaş meydanı değil insan mezbahası idi… belki şöyle anlatabilirim, durduğun yerden iki metre ötesine gitmen gerekiyorsa, toprağa basarak gidemezdin… insan cesetlerinin ve vücutlardan kopmuş uzuvlardan oluşan yumuşak et yığınlarının üzerine basarak ancak gidebilirdin… Ah şimdi o günleri hatırladıkça ağlamadan duramıyorum. “Ve o Tanrı’ya kurban edilen ve O’nun adına kurban olan milyonlarca insanın köpek gibi sırıtan yüzünü gördüm gökkuşağında”.
Bu ormanların içinde de sekiz on gün korkunç ve benzeri görülmemiş bir savaştan sonra, Türk kuvvetleri artık dayanamadı… bir kısmı esir düşmeye bir kısmı da kaçmaya başladı… açlık, çıplaklık, soğuk ve savaşan kuvvetlerin eşitsizliği böyle gerektirirdi ve başka türlü olamazdı…
Ben de “maalesef” mi yoksa “çok şükür” mu diyeyim bilemiyorum… esir düşenler arasındaydım, ve o günden sonra esaret günlerim başladı…
Esir düştüğüm tarih, Aralık 20, 1914. Bizi yakaladıklarında ilk önce bizi trenle Kars’a getirdiler, orda yemek verdikten sonra yine trene bindirip Kafkaslara doğru yola çıkardılar. Yolda rastladığımız Ermeniler bizi teselli etmek için, “siz mademki Ermeni’siniz sizi çabuk bırakırlar” diyorlardı… kimi diyordu Tiflis’te salıverirler kimi de daha ötede… ve böyle bizi aldatarak bir ay süren bir demiryolu yolculuğundan sonra Perm şehrine vardık. Bizim esir düşmüş arkadaşlardan dörtte biri kalmamıştı vardığımızda… yol boyunca tifodan öldüler, öyle ki her bir vagondan günde 10-15 ölü çıkıyordu… ben de epeyi ağır hastalandım ama nasıl olduysa iyileştim sonunda.
Bizi Perm’e getirince, daha evvel okul olarak kullanılan büyük bir binaya yerleştirdiler. Bizi “Ermeni esirleri çabuk bırakırlar” diye kandıran Rusyalı Ermenilerin dediği çıkmadı… İşte, esaretimin dördüncü yılındayım hâlâ bekliyoruz… Hasretten yanan kardeşin,
Nazaret Demirciyan
İKİNCİ MEKTUP
Irkutsk (Sibirya), Ekim 19, 1917
… Gelelim bizim hayatımıza, geçen mektubumda belirttiğim gibi, esaretten ölüme doğru gidiyoruz… Perelovka’dan Irkutsk’a geldik, gönüllü olarak Kafkasya’ya gidip Ermeni birliklerine katılma işi için. Fakat ayın 1’inden beri burada bekliyoruz, gideceğimiz gün hâlâ belli değil. Ayrılacağımız zaman bir mektup daha gönderirim. Biz genelde 129 kişiyiz, hepimiz Perelovka ve civarında bulunan Ermeni esirleriz. Gönüllü birlikler hazırlama konusunun tekrar gündeme alındığını duyunca düşündük, mademki başka türlü kurtuluş imkânı yok, Sibirya’nın boşluğu içinde yok olmaktansa, gidip kan meydanında şehit düşmeye karar verdik. Rus askerleri Ermenistan toprağı için dövüşüp kan dökmek istemiyor yalnız Ermeni asker ve Kazaktır ki Ermeni toprağını korumak için dövüşür… Öylesi bundan daha iyi.
Hiç değilse öcünü alıp gerekirse öyle ölmek…
Özlemle
Hovsep Seyisyan
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2025
5.06.2023
1.04.2021
15.07.2020
2.05.2020
25.04.2020
22.04.2020
5.04.2020
28.01.2020
21.01.2020