Taner AKÇAM
Benim zamanımda hapiste çok sık kullanılan bir deyiş vardı; “Cami avlusundan alınmak”.
Her hapse düşen, hiçbir suç işlemediğini, masum olduğunu söylerdi (hâlâ da öyledir herhâlde). Mahkûmlar, biraz da bu durumla alay etmek için her yeni gelene, “biliyoruz seni de cami avlusundan aldılar ama sen gene de neyle suçlandığını bir anlat”, derlerdi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önünde savunma yapan Perinçek’i, hele asıl Fransız avukatını dinlerken, bir acıdım, bir acıdım ki sormayın gitsin. Neredeyse ağlayacaktım. Kanaatimi söyleyeyim; Perinçek’i cami avlusundan almışlar. Adam masum!
Hayden White adını hiç duydunuz mu bilmem, tanınmış bir edebiyat eleştirisi tarihçisidir. Tarih ve hakikat üzerine söyledikleri, soykırım ile uğraşan tarihçileri çok kızdırır.
“Tarih yazımının hakikat ile alakası yoktur, hakikat diye adlandırdığınız şey aslında bir edebiyattır. Farklı tarih yazımları arasındaki tek fark, bunların aşk hikâyesi, komedi, trajedi veya hiciv biçiminde yazılıp yazılmalarıdır”, meyanında şeyler söyler.
White’a ben de çok kızardım ama AİHM davasını izledikten sonra adama hak vermeye başladım.
AİHM davası ile ilgili hakikat dediğiniz şey, iki saati aşkın süren bu gösteriyi komedi mi trajedi mi olarak yazmak istediğinizle ilgilidir.
Ben bir komedi olarak yazmak taraftarıyım. Gözümün önüne Perinçek ve avukatı ile onun arkasına beşi bir yerde altın gibi dizilmiş Deniz Baykal’ı, Egemen Bağış’ı ile devlet erkânını getirince, aklıma komediden başka bir yazım türü gelmiyor.
Perinçek ve özellikle de avukatı nasıl savunma yaptı biliyor musunuz?
Perinçek, 1915’te cinayetler işlendiğini kabul ediyormuş! Bu cinayetleri kınıyormuş! Cinayetleri kabul eden ve kınayan Perinçek bir tek 1915’e hukuken soykırım denemeyeceği kanaatindeymiş!
Zaten Ermenileri de çok seviyormuş!
Yanlış duymadınız.
Perinçek’in, tek ama tek meselesi, soykırım kelimesinin 1915 cinayetlerini tanımlamak için, hukuken uygun olmadığı imiş. İşlenen cinayetleri kınayan birisinin, “hukuken buna soykırım dememek lazım”, dediği için cezalandırılması ise olacak şey değilmiş!
Hani Perinçek’i tanımasanız, yaptıklarını bilmeseniz zannedersiniz ki olay şu: Zürih’te bir üniversitede bir profesör konferans veriyormuş; konuşmasının bir yerinde, “arkadaşlar, her ne kadar 1915’te cinayetler işlendi ise de hukuken buna soykırım dememek lazım” demiş; “vay sen misi bunu diyen”, diye polis gelmiş ve fukara adamı zorla mahkemeye çıkarmış ve cezalandırmış.
Sanki dava Perinçek’e karşı değil de, 1915 cinayetlerini lanetleyen ve ama “buna soykırım demeye aklım yatmıyor” diyen bizim liberal arkadaşlarımızdan birisinin aleyhine açılmış.
İnanın, eğer Perinçek ve özellikle de avukatının savunmasını dinleseydiniz, “bu Avrupalılar çıldırmış mı, bizim liberal arkadaşımızı niye yargılıyorlar”, derdiniz.
Davayı, komedi olarak yazmayı gerektirecek ikinci bir neden daha var:
Perinçek ve devlet erkânı AİHM davasının esasının, 1915’e soykırım denip denmeyeceği ile ilgili olduğunu söylüyorlar.
Yapılan propagandaya göre, Perinçek, İsviçre’de 1915’e hukuken soykırım değildir, demiş; İsviçre de sen bunu nasıl dersin diye Perinçek’i cezalandırmış; AİHM de Perinçek’e hak vermiş ve demiş ki, 1915 soykırım değildir, onun için Perinçek hakkında verilen ceza yanlışmış.
Bu nedenle, bizimkiler, “AİHM, Türk tezini destekledi, 1915 soykırım değildir dedi”, diye zil takıp oynuyor.
Oysa tüm dava boyunca, başta Doğu Perinçek’in avukatı olmak üzere İsviçre ve davaya taraf olan Türkiye ve Ermenistan hükümetleri, 1915’e soykırım denip denmeyeceğinin bu mahkemenin konusu ve görevi olmadığını söylediler. Mahkemeden bu konuda bir karar vermesini beklemenin, Mahkemeye saygısızlık olduğunun altını çizdiler.
Taraflar arasında bu konuda en küçük bir anlaşmazlık yoktu ve hepsi bu konuda hemfikirdiler.
Peki, konu 1915’e ne deneceği ile alakalı değilse, yargılama neyin nesiydi?
Niye Türkiye’de sanki dava buymuş gibi gürültü kopartılıyordu?
Hani sanki, “bizim millet enayidir, ne satarsan yer, salla sallayabildiğin kadar”, durumu var.
Dedim ya, davayı komedi olarak yazmak dışında bir şansınız yok!
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
27.05.2025
24.03.2025
5.06.2023
1.04.2021
15.07.2020
2.05.2020
25.04.2020
22.04.2020
5.04.2020
28.01.2020