Ufuk COŞKUN

Yeni bin yılın Selahaddin Eyyübi'sini durduramayacaksınız!
2.01.2015
2245

 Siz bu yazıyı okurken seçim sonuçları açıklanmış ve büyük ihtimalle AK Parti tek başına iktidarlığını ilan etmiş olacak. Son 13 yıldır toplumsal değişimin, kazanılan özgüvenin, tarihsel hafıza ile kurulan irtibatın ve ülkenin her geçen gün gelişmesinin en önemlisi de derin Anadolu’nun derin irfanı ve idrakinin doğal olarak sandığa yansımasını umuyorum. Bundan 90 yıl kadar evvel devletle milleti, insanla değerlerini yabancılaştıran, farklı renkleri tek potada eriten bir rejim ihdas edildi. Öyle ki 1960, 1971,1980 ve 28 Şubat darbeleri genellikle 1923 şartlarındaki tekelci güce geri dönmek/erişmek için yapıldı. Darbelerin nihai hedefi bölücülük kisvesiyle farklılıkları birbirinden daha da uzaklaştırmak, düşman etmek irtica kisvesiyle de İslam’ı ülke insanının ruhundan kazımaktı.

Başka bir deyişle asıl gayeleri bin yıllık kadim medeniyetin izlerini silerek ve farklılıkları birbirine yabancılaştırarak ülkenin iplerini küresel güçlerin eline vermekti. İmparatorluk bakiyesi bu milletin idrak ayarlarıyla oynadılar ve mensubiyet duygularını ellerinden aldılar. İsmet Özel’in ifadesiyle diyecek olursak; eski Türkiye rejimi bizleri mensup olduğumuz yerden kopartıp aldı. Bu kadar da kalmadı mensup olmamız gereken yeri de tahrip etti. Daha da korkuncu mensubiyet bağı kurmak için gerek duyacağımız üyeleri de yok etti, bizden uzaklaşırdı.

Bugüne kadar yapılan her müdahale, her aydın bildirisi, her bürokrat çıkışı/azarı, ruhla bedeni birbirinden uzaklaştırmak ve insanı 2.el eşya konuma indirgemek içindi. İşte biz son 13 yıldır ruhla bedenin bütünleşmesi için mücadele ediyoruz ve çok şükür bu alanda iyi mesafe katettik. Bilirsiniz eski Türkiye rejimi kendine münhasır seçkinci, halkı aşağılayan, kendilerini doğuştan yanılmaz gören, iyi eğitim görmüş(!) bir aydın kesimi oluşturdu. Bu kesimin en iyi bildiği şey halkın inanç değerlerini aşağılamak, buldukları en etkili icat ise “ikna odaları”  ve “katsayı” oldu. Siyasetçisinden, aydınına, yazarından, sanatçısına ve bürokratına varana kadar bu zümre; aklın, bilimin ve rasyonalizmin dışında olan herkesi cahil, işe yaramaz birer yığınlar olarak gördü ve hala görmekte. Yıllardır manipülasyonlarla, gazete manşetleriyle, tuzaklarla, kumpaslarla, halkın iktidar ettiği hükümetleri kolayca devirebiliyorlardı. Ne var ki bu kudretli, totaliter anlayış AK Parti’nin siyaset sahnesine adım atmasıyla birlikte ters yüz oldu.

Bilirsiniz devlet bu ülkede yaşayan inançlı kızların başörtülerine uzun yıllar el koymuştu. Sadece onlar mı? Kürtler, Ermeniler, Araplar, Romanlar, Aleviler ve İHL’de okuyan dindar ailelerin çocuklarına varana kadar tüm farklı inançlar, kimlikler ve diller ceberut devletin çevrelediği tel örgüler içindeydi. Kısacası eski Türkiye rejimi bu ülkenin farklı kerimlerine yıllarca mahpus hayatı yaşattı.  Daha düne kadar kimse, hangi inanca mensup olduğunu hangi dili konuştuğunu kısacası kim olduğunu açıktan dillendiremiyordu. Çünkü ülke yerli, özgün ve buraya ait siyasetçilerin elinde değil küresel baronların kontrolü altındaydı. Çünkü eski Türkiye rejimi kurulurken küresel güçlere bir söz vermişlerdi. Türkiye’nin kendi politikalarını kendisinin üretmemesi ve büyük düşünmemesi konusunda verilmiş bir sözdü bu. Bu yüzdendir ki yıllardır güç ve şatafat içinde bir ömür sürdüren bu elit kesimin gündeminde asla halk olmadı.

Türkiye’de yaşayan tüm farklı kesimler sahici anlamda ancak Recep Tayyip Erdoğan’ın iş başına gelmesiyle devletin gündemine girebildi. Haliyle kutuplaşma palavraları ve diktatör yaftalaması da öyle! Erdoğan kadim sorunlara el attıkça, ekonomiyi düzelttikçe, yol köprü, havalimanı ve büyük projelere imza attıkça, başörtüsü sorunundan katsayı sorununa, Kürtçe’den, Alevi ve Ermeni sorunlarına varana kadar ülkeyi demokratikleştirdikçe en önemlisi de İslam ülkelerinde yaşanan zulme tepki gösterdikçe hem içeriden hem de dışarıdan yüksek sesle diktatör denilmeye başlandı.  Erdoğan’ın ülkeyi ateşe attığı böyle giderse iç savaş çıkacağı yönünde tehditlere varana kadar bir yığın ipe sapa gelmez söylentiler ortaya atıldı. Bugüne kadar asla bir araya gelmeleri mümkün olmayan parti ve kurumlar dış bağlantılı paralel yapının etrafında toplanarak Erdoğan’a amansız bir savaş açtılar. Gerçekte asıl savaş Türkiye’ye açılan bir savaştı. 90 yıllık verilen sözden caymanın bedelini ödetmeye çalıştılar bize..

Erdoğan’ın Davos’ta “one minute” çıkışı gerçekte bir isyanın adıdır. Yıllardır İslam ülkelerine savaş açan ve bölgeyi kan gölüne çeviren küresel güçlere bir meydan okumadır. O yüzdendir ki Erdoğan her sendelediğinde “ yeni bin yılın Selahaddin Eyyubi’si durduruldu” diyerek bayram ediyorlar. Ancak ne yaparsa yapsınlar yeni Türkiye’yi durduramayacaklar. Türkiye, içindeki kirli yapılardan da kurtulmak üzeredir. Bugün içerideki ülke karşıtı tüm kesimlerin de artık maskesi düşmüştür. Kimin hangi maksatla nerede durduğu ne iş çevirdiği ayan beyan ortadadır.

Yıllardır bu ülkenin insanına göbeğini kaşıyan adam, bidon kafalı, pis köylü, taşralı, mantıksız, cahil, koyun sürüsü, makarnaya kendini sattı diyenler her seçim sonrası hiçbir şey olmamış gibi “bu insanlar neden AK Parti’ye oy veriyor” diye şaşırıyor! Artık kabul edin bu ülkenin ne halkı ne de lideri önünüzde diz çöküyor. Bundan böyle hesabınızı ve kitabımızı halka göre yapın. Çünkü sonuçlar ne olursa olsun bugünden itibaren çok farklı bir Türkiye bizi bekliyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar