Ümit KARDAŞ
Türkiye’de yargı organizasyonu yurttaşların hukuk güvenliğini sağlama konusunda iki zaafa sahip. Bu zaaflardan biri hâkim bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusundaki anayasal ve yasal düzenlemeler. Diğeri ise savcı ve hâkimlerin geçmişten gelen kültürel ve zihinsel kodları.
Anayasal ve yasal düzenlemelere göre hâkimlerin ve savcıların özlük işlerine ilişkin atama, terfi, nakil, geçici yetkilendirme, nakil, azil işlemleri ve disiplin soruşturmaları Hâkimler Savcılar Kurulu (HSK) tarafından yürütülmekte.
HSK’nin hakim bağımsızlığı ve tarafsızlığının teminatı konumunda olması adil yargılanma hakkı bakımından önemli. Bu nedenle söz konusu kurulun oluşturulma yöntemi, bu yöntemin yürütmeden ne kadar bağımsız olduğu önem göstermekte.
Bugün uygulanan sistemde cumhurbaşkanı iktidar partisinin genel başkanı olarak tek başına yürütme organını temsil etmekte. Kurulda Adalet Bakanı başkan, bakanlık müsteşarı da doğal üye olarak bulunmakta. Cumhurbaşkanı’nın HSK’ye atadığı dört üye ile birlikte Kurula yürütmenin seçtiği üye sayısı altıya çıkmakta. Parlamentonun gönderdiği üç üyeyi çoğunluk olan iktidar partilerinin belirlediği göz önüne alındığında toplam dokuz üye yürütme erkinin tercihine göre belirlenmekte.
2014’te yapılan değişiklikle Adalet Bakanı’nın HSK üzerindeki yetkileri artırıldı. Bu değişikliklerinin birçoğu Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olmasına rağmen AYM kararları geçmişe etkili olmadığından uygulamaya devam edilmekte
Siyaset biliminde yeri olmayan partili cumhurbaşkanlığı sisteminde içlerinde adalet bakanının da olduğu bakanlar parlamento dışından seçilmekte. Partili cumhurbaşkanının atadığı bakanların tek kişiye karşı sorumlu olmaları ve iradelerinin tek kişiye bağlı olması tüm bakanları işlevsiz bırakmakta.
Bu durumda HSK’nin fiilen Adalet Bakanından çok partili Cumhurbaşkanına bağlı çalıştığı, bu durumun yürütme organı karşısında bağımsız olması gereken hâkimleri teminatsız ve taraflı hale getirdiği açık.
Bu düzenlemenin siyasi suç ve delil icat etme geleneğine sahip devlet iktidarının yargıyı kullanıp muhaliflerini yok etmeye zemin oluşturduğu bilinen bir gerçek.
Böylece tarafsız olmayan bir Cumhurbaşkanı için Adalet Bakanı eliyle HSK üzerinden hâkimlere ilişkin disiplin soruşturmaları ve hiçbir objektif kritere dayanmayan, yargı denetimine de tabi olmayan nakil ve görevlendirmelerle korku iklimi yaratıp, yargıya müdahale etme imkânı doğmakta.
Yargıya azalmış olan güveni yeniden yaratmak, yaşanan adaletsizlikleri giderip yenilerini önlemek için yargıda yapılması gereken temel değişiklik Adalet Bakanı ve müsteşarının Kuruldan çıkarılması, Cumhurbaşkanının atama yetkileri kaldırılması olmalı.
HSK’nin oluşturulma yöntemi değiştirilmedikçe Parlamentoda görüşülen yargı reformu paketinin hâkim bağımsızlığı ve tarafsızlığını sağlama imkanı yok. HSK üyelerinin yüksek yargı organlarının yetkili kurulları tarafından seçilmesi hâkim bağımsızlığı ve tarafsızlığını sağlamada bir imkân olarak değerlendirilmeli.
Kuşkusuz yargının zafiyeti sadece anayasal ve yasal değişikliklerle giderilemez. Savcı ve hâkimlerin geçmişten gelen kültürel ve zihinsel kodları da adil yargılanma hakkının gerçekleşmesinde önemli bir engel olarak durmakta.
İnsanlar hâkimin kararlarında ve davranışlarında sübjektif veya siyasi bir eğilim görmek istemezler. Hâkimler bağımsızlık, tarafsızlık ve güvenilirliklerini sadece kararlarıyla değil, toplum içindeki davranışları ve yarattıkları izlenimlerle ya pekiştirirler ya da berhava ederler.
Modern ve demokratik bir toplumda, yargının iç tutarlılığı ve manevi gücü ile yargı sistemine olan kamusal güven son derece önemli.
Ancak Türkiye’de hâkimlerin insan hak ve özgürlüklerine karşı devleti koruma kültürüne sahip oldukları, siyasi suçlarda kolaylıkla hukukun dışına çıktıkları görülmekte.
Yargı reformu paketinde öngörülen değişikliklerin adil yargılanma hakkının temel unsurlarından olan hâkim bağımsızlığı ve tarafsızlığını güvenceye almayla bir ilgisi bulunmamakta.
Ayrıca yargı reformu paketinde sulh ceza hâkimlikleriyle ilgili bir değişiklik bulunmaması adil yargılanma hakkı bakımından bir engel oluşturmakta. Bu hâkimlikler Batı’da özgürlükleri hukuk güvenliği şemsiyesi altında korurlar. Bu nedenle söz konusu görevi yapan hâkimler “özgürlükler hakimi” olarak adlandırılır.
Türkiye’de ise bu hâkimliklerin kişilerin hukuk güvenliğinin yok edilmesine, ifade özgürlüğünün ve eleştiri hakkının boğulmasına hizmet ettiği yaşanan yaygın uygulamalarla açıkça görülmekte.
Ceza hukuku ve ceza muhakemesi hukuku sulh ceza hâkimlikleri aracılığıyla siyasi rakiplerin ve muhalefet unsurlarının ortadan kaldırılmasında araç olarak kullanılmakta. Özellikle ceza muhakemesi hukuku, geçici, meşru amaçla orantılı nitelikte olması gereken yakalama, gözaltına alma, tutuklama, arama, el koyma, iletişimi dinleme ve tespit etme gibi koruma tedbirlerinin uygulanmasında kötüye kullanılmaya en müsait hukuk disiplini.
Uygulanan koruma tedbirleri, kişilik haklarımızı, özgürlüklerimizi doğrudan ilgilendirmekte ve tehdit edebilmekte. “Bu nedenle ceza muhakemesi hukukuna “masumların hukuku” da denilmekte.
Bu hâkimliklerin gerekçe göstermeden tek kararla onlarca kişinin malvarlıklarına el koyma tedbiri uyguladıkları tespit ettiğim bir durum. Keyfi olarak uygulanan bu tedbirlerle kişiler ve aileleri sivil ölüme mahkûm edilmekte.
Tutuklamanın kanuni gerekçelerinin somut karşılığının aranmadığı bir başka gerçek. Bu bakımdan birçok masum insan evrensel hukuk ilkeleri çiğnenerek ve CMK düzenlemeleri dışına çıkılarak soruşturmanın ve kovuşturmanın sonucu ne olursa olsun uzun süreler mağdur edilebilmekte.
Sulh ceza hâkimlikleriyle ilgili çok önemli bir sakıncalı durum da bu hâkimliklerin kararlarına karşı bir üst mahkemeye itiraz edilememesi olarak görülmekte. Bu hâkimliklerin kararlarına ancak aynı seviyedeki bir sonraki hâkimliğe itiraz edilebilmekte. Böylece bu hâkimlikler kapalı devre olarak çalışmakta. Hukuk güvenliği yok edilmekte.
Bu mahkemelerin ivedilikle kaldırılarak başta tutuklama olmak üzere diğer koruma tedbirlerine karar verme yetkisinin yüklenen suçun ağırlığına göre asliye ya da ağır ceza mahkemelerine verilmesi, kararlara karşı da bir üst yargı merciine itiraz hakkının tanınması gerekmekte.
Yargı reformu olduğu iddia edilen paketin diğer önemli düzenlemesi de tutukluluk sürelerine getirilen süre sınırları gösterilmekte.
Tutuklamada geçen sürelerle ilgili Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 102. maddesine eklenen 4. fıkra ile soruşturma evresi için azami tutukluluk süreleri şöyle belirleniyor. "Soruşturma evresinde geçirilecek tutukluluk süresi tutuklamaya neden olan suç, ağır ceza mahkemesinin görev alanına girmeyen bir suç ise altı ay, giren bir suç ise bir yıl olacaktır"
Düzenlemede; Türk Ceza Kanunu'nda Millete ve Devlete Karşı Suçlar, Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar, Millî Savunmaya Karşı Suçlar, Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk ve Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen suçlar bakımından ise bu sürenin en çok bir yıl altı ay olacağı, bu sürenin gerekçesi gösterilerek altı ay daha uzatılabileceği belirtilmekte.
Bu düzenlemenin uzun tutukluluk durumlarının sonlanması bakımından bir anlam taşımadığı ortada. Yapılan ek düzenlemede sadece savcılık soruşturması kapsamında tutuklamanın süre sınırları belirlenmekte. Oysa esas sorun kovuşturma aşamasındaki uzun tutukluluk süreleriyle ilgili.
Ağır ceza mahkemelerinde görülmekte olan davalarda dört yıla yaklaşan tutukluluk süreleri yaşanmakta. Makul süreleri aşan yargılamalarda tutukluluk süreleri de infaza dönüşmekte.
Tutukluluk durumunun devamına ilişkin kararlarda AİHM içtihatlarına aykırı olarak toptan, klişe ve dosyadaki somut duruma uymayan gerekçeler yazılmakta. Bu durumda yargılama sonunda verilmesi muhtemel beraat kararlarının mağduriyet bağlamında bir anlamı kalmamakta.
Yargıtay mahkûmiyet kararlarının temyizi aşamasında uzun tutukluluk sürelerini gözetmesi gerekirken bu süreci hızlandırmakta isteksiz davranmakta.
Paket söz konusu değişiklik bakımından da ceza muhakemesi hukukunun temel evrensel ilkelerine bir dönüş anlamını taşımadığı gibi mevcut durumun tekrarı olarak anlaşılmakta.
Yargı reformu çalışmaları sırasında üzerinde en çok durulan ve Türkiye’nin de en fazla eleştirildiği konu ifade ve basın özgürlüğü. Yeni paket, haber ve eleştiri ölçülerini aşmayan ifadelerin suç oluşturmayacağını hükme bağlıyor.
Oysa mevcut yasal düzenlemelerde de haber ve eleştiri suç oluşturmamakta. Zaten ifade ve basın özgürlüğü Anayasa’nın 28. maddesiyle güvence altında bulunmakta. Böyle olmasına rağmen Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Mümtazer Türköne, Osman Kavala, Selahattin Demirtaş’ın da aralarında olduğu birçok gazeteci, akademisyen, sivil toplum önderi ve siyasetçi şu anda tutuklu.
Bu insanların tutuklu olmalarının veya mahkum edilmelerinin nedeni Anayasa’daki ve yasalardaki mevcut hükümler olmayıp, hâkimlerin devlet ideolojisini önceleyerek insan hak ve özgürlüklerinin güvencesi olduklarının ayırdında olmamaları.
Yargı reformu olarak sunulan paket kimseyi ikna edemez. İnsanlar çevreleriyle birlikte yaşadıkları mağduriyeti kendi hakikatleri olarak yaşarlar. Söz konusu paket “yargı reformu” değil bir “yargı reformu illüzyonu” olabilir.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları





































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.11.2025
17.10.2025
1.10.2025
7.09.2025
1.09.2025
27.08.2025
7.08.2025
4.06.2025
25.05.2025
11.05.2025