Ural ATEŞER

WILLY BRANT’I ANARKEN...
26.04.2015
4666
Ermeni tehcirinin/kıyımının 100. yılı Türkiye’deki siyasi hareketleri birleştirdi... Hemen hepsi birden, “ecdatlarının” suçlarını “frengi yarası gibi” saklama yolunda birleştiler... Koro halinde, Hitler Almanyası’nın Yahudi kırımı, Fransızlar’ın Cezayir cinayetleri, ABD’nin yerlilere karşı cinayetleri, Avustralya’nın Aborjinlere uyguladıkları kırım velhasıl dünyada bugüne kadar olmuş tüm cinayetler dillendirildi... Hani, “siz yaptınız biz yapsak fazla mı” ya da “siz kendi cinayetlerinize bakın...” der gibi hepsi... Tabi bu arada sayılan tüm kırımların muhatabı devletlerin ve halkların “ecdatlarının” suçlarından kaçmayıp, onlarla yüzleşmeleri, sırf insani açıdan suçların ecdatları adına kabulüyle kalınmadan gereken tazminatların ödendiği ve türlü yollarla kırıma uğrayan halklarla barışma, karşılıklı güveni oluşturma yolunda çok şeyler yapıldığı ve hala yapılageldiği hiç söylenmedi... Bir çok olayda olduğu gibi, tüm dünyayı yok sayıp TC vatandaşlarına proıpaganda faaliyetiydi yapılan... “Tüm dünya aptal, bizimkiler tek akıllı” taktiği yani...
 
Bir kısmı da, Ermeni tehcirinin tek sorumlusu, tek muhatabı bugünkü iktidarmış gibi, onlara hücum edip, konuyu seçim malzemesi yaptılar... Sanki 1915’den beri bütün hükümetler, bütün siyasiler bu konuda farklı davranmışlar da, bugünkü hükümet yanlış yapıyormuş misali, hükümete yüklendiler, yükleniyorlar... Biliyorlar elbette, devletin kuruluşundan beri bu sorunu, çok sayıda öteki kırımlar gibi inkar etmenin devlet politikası olduğunu... Her şeye rağmen, bu kırımlar konusunda (ister sevin ister sevmeyin) ilk olarak bu hükümetin ve onun siyasilerinin resmi devlet politikası dışına çıktığını, yeterli olmasa da bu konularda her şeye rağmen farklı tavırlarla ve ifadelerle davrandıklarını da kabul etmeliyiz... Tutarsız, bugün başka, yarın başka ifadeler bu gerçeği örtbas edememeli... Son tahlilde, tüm cumhuriyet tarihi boyunca kabul edilen “inkar politikası” elbette bu iktidar dönemine de, bazı olumlu farklılıklara rağmen, devam etmektedir...
 
Bütün bunlar olurken, tüm dünyaya en çarpıcı örneği veren Willy Brandt’ı hatırlamadan geçemedim... Federal Almanya Şansölyesi Willy Brandt 1970’de, Nazilerin oluşturduğu ve yüzbinlerce masum insanın gaz odalarında yakıldığı, çeşitli işkencelerle öldürüldüğü “Varşova Gettosu Anıtı” önünde diz çöktü... Bu hareketi ne Alman halkı, ne bütün dünya ve hatta ne de mensubu olduğu Alman Sosyaldemokrat Partisi beklemiyordu... Bir tek insanın tarih önünde çok şeyi nasıl değiştirebileceği ve soğuk savaş döneminde önemli bir kilometre taşı olabileceği konusunda çok önemli bir örnekti Willy Brandt... Almanya’da Nazi eskisi bir grup, hatta kendi partiisinden bazıları Willy Brandt’ın bu hareketini, Almanya’yı ve Alman halkını küçültücü bularak eleştirdiler elbette... Ama ne Willy Brandt, ne Almanya, ne de Alman halkınının küçülmediği, tersine büyüdüğü sonraki yıllarda daha da iyi anlaşıldı... Savaş sonrasının tamamen yıkılmış, endürtriisi yerle bir edilmiş Almanyası bugünkü büyük ekonomiye ulaşırken, “ecdatlarının ,işlediği suçlar” için de milyarlarca Mark (sonradan da Avro) tazminat ödedi... Ama ödedikleri bu büyük miktardaki tazminatlar, Willy Brandt’ın bu hareketi kadar Almanları ve Almanya’yı yüceltmedi...
 
Bu tür örnekler, böylesine anıtsal olmasa da hemen tüm dünyada, gözlendi 20.Yüzyıl boyunca... Çoğu devletler ve halkları, “ecdatlarının” suçlarıyla yüzleşmekten kaçmadılar, kaçmıyorlar... Bugüne kadar Türkiye gibi henüz yüzleşmeyip inkar yoluna gidenler de yüzleşecekler... Tarihin bir dayatmasıdır bu...
 
“Wiily Brandtvari” bir davranış Türkiye’yi nasıl yüceltir ve dünyanın önüde, komşuları önünde nasıl da onurlu bir yere getirirdi, düşünmeden edemiyorum... Olur mu... Hiç sanmam yakın gelecekte... Ama olsun... “İnsan hayal ettiği müddetçe yaşar”... Öyle değil mi...
 

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar