Yıldıray OĞUR
14 Ağustos 2001’de Millî Görüş’ten kopan Yenilikçi Hareket Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurdu.
Ve 14 Ağustos 2013. Müslüman Kardeşler'in kurduğu Hürriyet ve Adalet Partisi’nden Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi’yi deviren darbeyi Rabia Meydanı’nda protesto eden kalabalığın üzerine ateş açıldı, yüzlerce insan hayatın kaybetti, darbeye darbe diyemeyen Batı, katliamı da görmezden geldi.
Başarılmış bir demokrasiye geçiş hikâyesi, başarılamamış bir normalleşme, başarılmış bir darbe, başarılamamış darbeler…
Türkiye ile Mısır’a bakınca, sadece isim, tarih çakışmalarından fazlasını görüyor insan.
Sadece biz değil, dışarıdan bakanlar da görüyor o benzerlikleri.
ABD’nin yarı-resmî dış politika merkezi olan The Council on Foreign Relations’ın başkanı Richard Haass Mısır’da darbenin seslerinin duyulduğu 2 Temmuz 2013 gecesi şöyle bir tweet atmıştı: “Türkiye’de ordu on yıllardır demokrasinin yeşermesinde kritik bir rol oynadı. ABD, ordunun benzer bir rolü Mısır’da oynamasını reddetmemeli.”
Neyi kastettiğini 2008-2010 arası ABD’nin Ankara Büyükelçisi olan James Jeffrey ile Soner Çağaptay neo-con Washington Institute için yazdıkları (Moderating Islamists: Turkey's Lessons for Egypt-Ilımlı İslamcılık: Mısır için Türkiye'den dersler) raporunda açtılar. ABD’de Türkiye ile ilgili referans alınan bu ikili açıkça 12 Eylül darbesinin Türkiye’de demokrasiye faydaları ve İslamcıları nasıl ılımlı hâle getirdiğini anlatıp, Türkiye’nin darbecilerini Mısır’ın darbecilerine model olarak gösterdiler.
Aynı Soner Çağaptay’ın dün New York Times’a yazdığı 10 Ağustos seçimlerini değerlendirdiği yazısının başlığı da şöyleydi: “Erdoğan’dan sonra Türkiye’nin geleceği liberal olacak.” Özetle “Otoriter Erdoğan Türkiye’yi ekonomik olarak değiştirdi ama Gezi’den doğan liberal genç hareket Türkiye’yi politik olarak dönüştürecek” diyor yazı.
Türkiye’de neredeyse rejimi değiştiren, Ortadoğu’yu değiştirmek için ayağa kalkan dindar halk kitlelerini görmeyen, onların aktör olabileceğini kabul etmeyen gözler.
12 Eylül darbecilerini Müslümanları ılımlılaştırmak için Mısır’a model gösteren birinin demokratlıktan, liberalizmden anladığı da bu kadar oluyor. Neyse ki Mısır’daki darbecileri de Türkiye’ye model göstermemiş. Analojide hızını alamayıp, Türkiye’yi zorla liberal, kazara liberal deseniz sizi o ağaçların birine asacak, Gezicilere bırakmak için, 12 yıldır AK Parti’ye 9 seçim kazandıran halkın yarısını Rabia Meydanı kadar bir yere doluşturup üzerlerini taramayı da önerebilirmiş.
Zavallı Amerika, Zavallı Batı. Ve en zavallısı da demokratlığı otomatik pilot Batı’ya bağlayıp, Batı darbeyi savununca otomatik olarak darbeyi savunan, Batı bizdeki iktidarla çatışınca “ipini çektiler, bitti artık, otoriter, faşist bunlar” frekansından yayın yapan bizdeki tembel copy-paste demokratlar…
Halbuki saksıları daha çok çalıştırmamız gereken, klişelerin çöktüğü, hazır pozisyonların tükendiği büyük bir kırılmanın ortasındayız. Dünyanın sadece fiziki güç dengeleri sarsılmıyor, düşünsel dengeleri de sarsılıyor. İçine çekilen Batı sadece 2. Dünya Savaşından sonra elde ettiği politik gücü kaybetmiyor, ayrıca moral liderliği de kaybediyor.
Ortaya da büyük tektonik boşluklar çıkıyor.
Son beş yıldır Türkiye’nin dış politika performansı, kimilerinin zannettiği gibi hayalperest Enverist bir savrulma değil, tam tersine kendi bölgesinde ortaya çıkan o tektonik boşlukları doldurmayı amaçlayan/bazen amaçlamadan içgüdüsel olarak dolduran sadece idealist değil aynı zamanda fırsatçı ve rasyonel bir politika.
Ve sadece Türkiye değil aynı boşlukları gören başka ülkeler de var. Rusya Putin’le daha acımasızca dolduruyor. Teslim alınmış Almanya daha aktif bir dış politika için vites büyültüyor, istihbaratını güçlendiriyor. Sağcı Sarkozy’den sonra Sosyalist Hollande da Fransa’yı yeniden aktör yapmaya çalışıyor Hakeza Çin, Brezilya, İran benzer biçimde dünya sahnesinde çıkıyor.
Türkiye bütün bu kırılmanın merkez üssünde oturmanın dezavantajlarını ve avantajlarını yaşıyor, yaşayacak. Bundan kaçış yok. Depremle yaşamayı öğreniyor ve öğrenmek zorunda. İstese de eski statükoya dönemez. “Yok, biz fazla açıldık” deyip evine dönemez. Öyle bir emekli sitesinde oturacak lüksü yok artık.
Salonumuza astığımız manzara resmine bakıp bakıp kendimizi Atlantik’te bir ada devleti zannettiğimiz günler bitti. 80 yıldır perdelerle sıkı sıkıya kapattığımız balkonumuzun kapısını açtık bir kere. Hakikatle yüzleştik.
Bunu yaparken, Türkiye kendi 100 yıllık hesaplaşmasını yapıp, kapılarını Ortadoğu’ya açarken, Arap halklarının da kendi 100 yıllık hesaplaşmalarına başlamaları bir sürpriz değil. Bunun oluşturduğu travmalar ve sorunlar olduğu açık. Ama karşı karşıya olduğumuz bir felaket tablosu değil. Kendi gerçeğimiz.
Ve Türkiye şimdiye kadar bunun pozitif sonuçlarını da yaşadı. Arap dünyasından büyük bir sermaye girişi, Türkiye’nin turizm, emlak, moda, televizyon başta olmak üzere bir bölgesel merkez hâline gelmesi ilk pozitif sonuçlar.
Türkiye’nin şimdi yapması gereken 100. Yıldönümünde Birinci Dünya Savaşı düzeni çökerken yeniyi inşa etmede öncü bir rol oynamak. Artık dış politika Türkiye’nin iç politikasının bir parçası. Başbakan’ın mitinglerinin ana gündem maddelerinin Mısır, Gazze olması, Rabia işaretinin neredeyse AK Parti’nin resmî işaretine dönmesi, seçim meydanlarında Filistin, Suriyeli muhaliflerin bayraklarının sallanması o yüzden dönemsel, geçici şeyler değil.
AK Parti 13 yıl önce AB hedefinden, Kıbrıs sorununu çözmekten başka bir dış politika vizyonu olmayan aynı parti değil artık. O vizyonu koruyarak onun yanına koyduğu dış politika gündemi AK Parti siyasetinin en heyecan verici, kitlelerin oy vermelerini bile etkileyen en önemli parçası.
AK Parti seçmeni sadece Türkiye’deki güç odaklarına değil, dünyadaki güç odaklarına da meydan okuyan, sadece Türkiye’deki değil dünyadaki zalimlere de ses çıkaran bir iktidar istiyor. Buna alıştılar. Daha azı onları rahatsız edecektir.
Sadece AK Parti değil, muhalefet de bundan azını bu topluma veremez artık. Türkiye’yi sınırlarına hapsedemez. Aslında son Gazze saldırısında AK Parti’yi irrasyonel biçimde İsrail’le iş birliği içinde göstermeye çalışan muhalefetin tavrı toplumsal nabzın nereden attığının farkında olduklarını ortaya koymuş oldu.
AK Parti bu duruşu bugüne kadar, Başbakan’ın olaylara verdiği idealist tepkiler üzerinden götürdü. Bu politik tercihin adı tam olarak konmadı. Boşluğu bazen epey demode eski Millî Görüş jargonu, bazen ulusalcı kanattan transferlerin komplo teorileri, Kraliçe’nin adamları destanları doldurdu.
Halbuki AK Parti siyasetinin alamet-i farikası Türkiye’deki değişim sürecinde olduğu gibi sistem içinden sistemi eleştirmek, devrimci değil, evrimci bir dönüşümü savunmak, demokratik değerleri kuşanıp statükoyla mücadeleyi meşru bir zemine taşımaktı. Dış politikada da Erdoğan’ın alamet-i farikası, bir Chavez ya da Ahmedinecad gibi değil, dünya statükosunun merkezlerinde, Davos’ta, Brüksel’de New York’ta sistemi eleştirmek, dünyanın merkezinden dünyaya söz söylemek, Mısır’da demokrasiyi, Suriye’de, Gazze’de insanlığın ortak değerlerini savunmak oldu.
Bunun en klasik örneği Mısır’ı ziyaret eden Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler'e demokratik bir laiklik anlayışını tavsiye etmesi olmuştu. Ne kadar haklı olduğu kısa bir süre sonra ortaya çıktı.
13’üncü yaşını kutlayan AK Parti işte bölgemizde 100 yıllık parantez kapanırken, güç dengelerinde ve anlam dünyalarında büyük boşluklar ortaya çıkmışken ikinci genel başkanını seçmeye hazırlanıyor. Erdoğan, tek başına bu büyük boşlukta ayakta duran en sağlam figür. O yüzden birkaç ay önce bitti deyip, ilişkiyi kesenler rotalarını tekrar ona doğru revize etti, tebrik için telefonlar açtılar.
AK Parti Türkiye’nin en az 10 yılında daha olacağını gösterdi, gücünü konsolide etti artık. Şimdi bir restorasyon zamanı. Hem partiyi gençleştirmek hem de 12 yıllık icraatı teorize etmek zamanı. Evet AK Parti bir kitle partisi ve katı bir ideolojik doktrin kitle partilerine iyi gelmez, onları marjinalleştirir.
Ama AK Parti’nin büyük bir şansı var. Bu 100 yıllık parantezin kapanmakta olduğunu, Sykes Picot düzeninin çökmekte olduğunu, İslam demokrasi sorunlarını yıllar önce gören ve üzerlerine modeller, teoriler geliştirmeye çalışan, bir entelektüele sahip olması. Pratiği, siyaseti bilen, Batı’yı ve doğuyu iyi tanıyan, merkezde duran, eylemle tefekkür arasında bir denge tutturacak bir entelektüel siyasetçiye. Ahmet Davutoğlu’na...
13 yılın sonunda AK Parti’nin yaparak öğrendiği, idealist pozisyonlar alarak belirlediği istikametine fikri bir çerçeve çizmek, bu siyaseti teorize etmek için Erdoğan’la birlikte çalışan bir Davutoğlu hem Türkiye’ye, hem bölgeye hem de AK Parti’ye iyi gelecektir.
Tefekkür ve eylemi yan yana getirecek bu ikilinin en güçlü alternatif olması bile şimdiden iyi bir haber.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları





























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.12.2025
23.12.2025
17.12.2025
15.12.2025
10.12.2025
9.12.2025
6.12.2025
3.12.2025
1.12.2025
24.11.2025