Yıldıray OĞUR
“İran-Irak savaşı sırasında ülkesine ihanet ettikten sonra hayatının sonunda kadar kalacağı Fransa’ya kaçtı. Cumhurbaşkanı seçilmesinden aylar sora liberal unsurlara kilit işler verirken, doğmakta olan İslam Cumhuriyeti’nin devrimci unsurlarına düşmanlığa başlamıştı. Parlamento tarafından görevden azledildikten sonra terörist Halkın Mücahitleri’nin yardımıyla yeraltında saklandı. Bir ay sonra Paris’e kadın kılığında kaçtı. Orada İslam cumhuriyetini yıkmak isteyen terörist gruplarla ittifak kurdu.”
Önceki gün 88 yaşında Paris’te hayatını kaybeden Beni Sadr’ın ölüm haberini İranlı muhafazakarların gazetesi Keyhan böyle verdi.
Cesedini bile böyle tekmeledikleri Beni Sadr, 1980’de Humeyni’nin isteğiyle 48 yaşında devrimden sonra ülkenin ilk cumhurbaşkanı olarak seçilmişti.
Varlıklı bir ailenin mensubu olarak doğmuş, İran’da sosyoloji, Sorbonne’da finans ve ekonomi okumuştu. 1962 yılında CIA’in planladığı bir darbeyle devrilen İran başbakanı Musaddık’ın sıkı hayranı bir İran milliyetçisi ve Şah karşıtıydı.
Şah karşıtı gösterilerde iki kez tutuklanmış, bir ayaklanma sırasında yaralanmış ve Paris’e kaçmıştı.
1970’lerde din adamı olan babasının arkadaşı olarak tanıştığı Humeyni ile yolları 1978’de Paris’te kesişti.
Şah rejimine karşı mücadele eden Humeyni’nin yakın danışmanlarından biri oldu.
O yıllarda Humeyni, İranlılara ve bütün dünyaya İran’da diktatörlüğü yıkıp, demokrasi ve özgürlük getirmeyi vaat ediyordu.
Dünyanın ayakta kalan son monarşilerden olan Pehlevi ailesinin diktatörlüğünden ve şatafatından bunalan İranlı muhafazakarlar, liberaller, sosyalistler Şah’a karşı Humeyni’nin etrafında toplanmıştı.
1 Şubat 1979’da Paris’ten Tahran’a kalkan Air France uçağında Humeyni’nin yanı başında olanlardan biri de Beni Sadr’dı.
Önce Maliye Bakan yardımcısı daha sonra Maliye Bakanı oldu.
Humeyni’nin adayı olarak girdiği 1980’de yapılan seçimlerde yüzde 79 oyla İran’ın ilk Cumhurbaşkanı seçildi.
Ama özgürlük ve demokrasi vaatleriyle iktidara gelen Humeyni, ABD elçilik baskını ve ardından Irak’ın savaş ilanı ile aks değiştirdi.
Humeyni, elçilik baskını ve Irak savaşını düşmanlarından kurtulmak için bir fırsata çevirdi. Kendisine Şah’ı devirirken destek veren ama sonra ihtilafa düştüğü din adamlarını, milliyetçileri, liberalleri ABD ve Irak ajanlığıyla yaftalamaya başladı. İslami rejime geçiş için bu güvenlik krizini kullandı.
1 Şubat günü Air France uçağıyla Humeyni ile birlikte Tahran’a inen devrimin en önde gelen isimleri de bu tasfiyenin kurbanı oldular.
Bir din adamı olan Hasan Lahuti Eşkavari, Cumhurbaşkanı Beni Sadr’a yakın biri isimdi. 1981’de önce tutuklandı, tutuklandıktan bir kaç gün sonra zehirlenerek öldürüldü.
Devrimden sonraki ilk dışişleri bakanı Sadık Kutbizade 1982’de Humeyni’ye yönelik bir suikast davasından suçlu bulunup idam edildi.
Uzun yıllar Paris’te Humeyni’nin dış ilişkilerini yürüten, devrimden sonra İran’ın ikinci dışişleri bakanı olan liberal İslamcı akademisyen İbrahim Yezdi, konsolosluk baskını konusunda devrim sonrasının ilk başbakanı olan Mehdi Bazergan’la birlikte Humeyni ile ters düşüp tasfiye edildi.
Milliyetçi Daryuş Forouhar, velayet-i fakih modeline karşı çıkınca önce tasfiye edildi ardından 1998’de eşiyle birlikte öldürüldü.
Ve Ebu’l-Hasan Beni Sadr…
İran devriminin seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olan Beni Sadr, Amerikan konsolosluk baskınına şiddetle karşı çıktı. İşgalcilere “Siz Amerikalıları rehin almadınız, İran’ı Amerika’ya rehin bıraktınız” dedi.
Ama Humeyni, ilk başta tasvip etmediği işgale destek açıklaması yapınca boşa düştü.
Bir kaç ay sonra Irak’ın İran’a saldırısıyla başlayan İran-Irak savaşı sırasında Humeyni’nin önce başkomutan olarak atadığı Beni Sadr daha sonra yetersiz bulundu.
Nazik bir entelektüel olan Beni Sadr’ı aşan bir radikallik ülkeye hakim oldu.
Beni Sadr, 1981’de Humeyni’nin talimatıyla Meclis tarafından azledilirken hakkında uzun bir suçlama listesi hazırlanmıştı:
“İslam Cumhuriyeti’ne karşı çıkmak; İslami sistemi ortadan kaldırmak için Doğu ve Batı’ya bağlı karşı-devrimci güçlerle ittifak kurmak; İslami istişare meclisine başından beri ve hatta göreve başlamasından önce bile ısrarlı muhalefet; yargıya açık müdahale, anayasanın en temel ilkelerinin yanlış anlaşılması ve kuvvetler ayrılığına inanmamak.”
Günlerce tutuklanmamak için saklandı. Sonra kendisine sadık bir askeri pilot tarafından Paris’e kaçırıldı. Ve ömrünü orada tamamladı.
Peki, bu yüzden Beni Sadr’ı ve Humeyni ile birlikte Tahran’a dönen diğer milliyetçileri, ılımlı din adamlarını, liberalleri suçlayabilir miyiz?
100 yıllık bir diktatörlüğün yıkılmasına destek verdikleri için onların kandırıldıklarını, kullanıldıklarını söyleyebilir miyiz?
Tarihin o anında yaptıkları bir diktatörlüğü yıkmaktı. Önlerinde iki seçenek vardı. Aksi evde oturup battaniyenin altında olayların olup bitmesini beklemek olabilirdi.
İran örneğine bakıp “İslamcılara asla güven olmaz” sonucu çıkarmak için de hiç Avrupa tarihi bilmemek lazım.
Fransız Devrimi sonrası iktidar Jakobenler, Jirondenler, Napolyonlar, kralcılar arasında el değiştirirken Fouche bile tasfiye olmaktan kurtulamamıştı.
Türkiye tarihinde de bunun onlarca örmeği var
1908’de İttihat ve Terakki’nin ülkeye hürriyet getireceğine inananların pek çoğu ileriki yıllarda İttihatçıların hışmına uğradılar. En başta da 1908 Devrimi’ne destek veren Taşnak Partisi üyesi Ermeniler, Araplar, Arnavutlar.
Ama bu 1908’de anayasanın ve meclisin geri geldiği gerçeğini değiştirmiyor.
İstiklal Harbi’nde Meclis’te, cephede Mustafa Kemal Paşa ile birlikte mücadele eden Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Halide Edip gibi pek çok isim rejim kurulduktan sonra İstiklal Mahkemeleri’nde sanık olmaktan kurtulamadılar.
Ama İstiklal Harbi’ne destek verdikleri için aldatılmış olmadılar.
1950’de Demokrat Parti’ye destek veren pek çok gazeteci 1957’de DP iktidarının baskılarına maruz kaldı.
Ama tarihe ülkenin çok partili rejime geçişe destek vermiş olarak geçtiler.
Bu hikayelerden biri olarak bugünlerde bir grup insanın aklına “Yetmez Ama Evet geliyor. Orada bir aldanma ve aldatılma olmadığını bir önceki yazıda anlattık.
İlle de tarihi bir aldanma hikayesi aranıyorsa bunun en çarpıcı örneği 12 Mart’tır.
12 Mart muhtırasında solcu, Kemalist, ilerici olduğunu düşündükleri Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur’un imzasını gören ülkenim devrimcileri muhtıra ilk 40 gün hararetle destek vermişlerdi.
“Komutanların muhtırası ve Demirel hükümetinin istifası hakkındaki görüşümüz” başlıklı destek bildirisinin altında Türkiye Öğretmenler Sendikası, Devrimci Avukatlar Derneği, Üniversite Asistanları Sendikası, Mimarlar Odası, Elektrik Mühendisleri Odası, Maden Mühendisleri Odası, İnşaat Mühendisleri Odası, ODTÜ Mezunlar Derneği, Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı ve DEV-GENÇ gibi o günlerin en önde gelen devrimci kuruluşların imzası vardı.
Cumhuriyet gazetesinin “Devrimci Kuruluşlar tutumu destekliyor” başlığıyla manşetten verdiği bildiride şöyle deniyordu:
“Emperyalizmin egemenliğindeki işbirlikçi iktidarlar tarafından çeyrek yüzyıldır uygulanan gerici parlamentoculukla yoksul ve geri bırakılmış olan ülkemiz kesin bir sosyal ve ekonomik bunalımın içine itilerek ancak olağanüstü girişimlerle kurtarılabilecek bir duruma sokulmuştur…
Toplumu ve ülkemizi bu hale getirenler her uyarılışlarında bu uyarmayı yapanlar üzerindeki baskı ve zulümlerini artırmışlar, işçileri köylüleri gençlerimizi kurşunlamışlar, devrimci öğretmenleri boyunlarına yular takarak yerlerde süründürmüşlerdir… Gittikçe yoğunlaşan ekonomik bunalımı gizleyebilmek için halkımızın dini duyguları hayâsızca istismar edilmiştir…
Biz bu bildiriye imza koyan devrimci örgütler çeyrek yüzyıllık bir yıkıntının yarı canlı unsurlarıyla ülkemizin sorunlarına çözüm getirileceğine inanmıyoruz. Ülkemizin kurtuluşu emperyalizmle herhangi bir bağlantısı olmayan Atatürkçü tam bağımsız bir dış politikanın gerçekleştirilmesi, emekçi, halkımızın ağırlığı ve etkinliği altında temel reformların yapılması ve insanın insana kul olmadığını yeni bir toplumsal düzenin kurulması mümkündür… Bu yoldaki bütün devrimci girişimler, halkımızın temel isteklerinin gerçekleştirilmesi için şimdiye kadar verdiğimiz mücadelenin doğal bir uzantısı olarak desteklenecek, korunacak ve sürdürülecektir…”
DEV-GENÇ’in Genel Başkanı Ertuğrul Kürkçü bunu yetersiz bulmuş olacak ki ayrıca bir açıklama yapıp, şöyle demişti:
“Muhtıra durumu tespit bakımından doğru ve olumludur. Çözüm yolu parlamento değildir. Eğer toprak reformu, dış ticaretin devletleştirilmesi, Amerika ile olan ilişkilerimizin yeniden gözden geçirilmesi konularında kararlı iseler, biz bütün gücümüzle Silahlı Kuvvetlerin yanında olacağız.”
Bu iş parlamentoyla olmaz fikrini 13 Mart günü, 12 Mart muhtırasını selamlayan Cumhuriyet gazetesinin “Devrimci Ordunun Sesi” başlıklı başyazısında Nadir Nadi de savundu. Bu teze destek için “Ordu Kılıcını Attı” başlıklı meşhur yazısını yazan Hikmet Kıvılcımlı, “Ordu muhtırası: “Atütürkçü bir görüşle” “İnkılâp Kanunlarını” benimsediğine göre, dökülen, çöken tekelci kapitalist çağdaş uygarlığı peşin peşin reddetmiş olmalıdır. Mantık bunu gerektirir” diyerek muhtıradan bir sosyalizm çıkmasını ummuştu.
Ama bu fırsatçılık büyük bir hayal kırıklığıyla sonuçlandı.
Bu destek bildirilerinden 40 gün sonra bu bildirileri imzalayanların çoğunun aralarında olduğu ülkedeki devrimciler darbeciler tarafından tutuklanmaya başlandı. Ertuğrul Kürkçü gibi isimler ölümün kıyısından döndü, pek çok solcu işkencelerden geçti.
Ama bir anlık “darbeyi bizimkiler yaptı” hevesi bu tarihi yanılgıya neden olmuştu.
Daha sonra kimse bu tarihi aldanma yüzünden devrimcilerin konuşma hakkını elinden almaya çalışmadı, onlar için özeleştiri mahkemeleri kurmadı.
Çünkü siyaset sadece zafer, işbirliği değildir, daha çok yenilgidir, hayal kırıklığıdır, tasfiyedir, aks değiştirmektir.
Bu aks değiştirmelerde küçük insanlar, entelektüeller genelde arada kalır. Fırsatçılıklar, erken ümitler genelde hayal kırıklığına neden olur.
Ama buna her zaman kandırılmak, aldatılmak denemez.
Çoğunlukla insanlar hayır, iyi olduğunu düşündükleri bir şey için elini taşın altına sokmayı, risk almayı göze alırlar.
Önünden akan dünyaya müdahale etmek, taraf tutmak, pozisyon almak her zaman risk almaktır. Hiçbir şey yapmayan her zaman haklı çıkar.
Önyargıyla, bağnazlıkla, insanlara ontolojik kötülükler atfederek bir kenarda beklersen, iyi olduğunu düşündüğün hiçbir şeyin altına kirlenir diye elini sokmazsan belki talih bir gün yüzüne güler ve haklı çıktığını düşünürsün. Ama bu senin haklı yerde durduğun anlamına gelmez.
Elinin temizliği her zaman seni haklı ve temiz yapmaz.
Çünkü demokrasilerde mutlak haklılık yoktur. Mutlak haklılık otoriter ideolojilerde olur. Masadaki her şeyi isteyen, ya benim dediklerim ya hiç diyenle siyaset mümkün değildir.
Aksi halde siyaset sabit güçler arasında bir kafa tokuşturmaya döner. Buna da demokrasi diyemeyiz.
Demokrasi taviz vermeyi, geri adım atmayı ve gerektiğinde doğrular için “Yetmez Ama Evet” demeyi gerektirir.
Beni Sadr da Şah diktatörlüğüne karşı bilerek ve isteyerek bu riski aldı, Şah’ın devrilmesine katkı yaptı, sonra kendi doğruları için mücadeleye ve itiraza devam etti ve bedelini böyle ödedi.
Bu hikayede kimse kimseyi aldatmadı.
Yazarlar
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.08.2025
2.08.2025
28.07.2025
26.07.2025
23.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
9.07.2025