Roni MARGULIES
Kürt sorunu, her şeyden önce, bir demokrasi, insan hakları ve barış sorunudur.
Demokrasi sorunudur, çünkü bir ülkede nüfusun önemli bir kısmı, demokratik haklarından yararlanamıyorsa, o ülkede demokrasi olduğunu söylemek mümkün değildir.
İnsan hakları sorunudur, çünkü Kürtler ‘yaşama hakkı’ da dahil olmak üzere, en temel insan haklarından mahrum edilmektedir.
Barış sorunudur, çünkü siyasî bir çözüm uygulanana kadar Türkiye topraklarında savaş sürecektir, insanlar ölmeye devam edecektir.
Kürt sorunu sadece Kürtler için ve Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgeler için değil, tüm Türkiyeliler ve tüm Türkiye için bir demokrasi, insan hakları ve barış sorunudur; çünkü bir bölgede insan haklarının ihlal edilmesi tüm ülkede ihlal edilmesini kolaylaştırır, bir bölgedeki antidemokratik uygulamalar ülkenin geri kalanına yayılır, bir bölgedeki savaş ülkenin tümünde demokrasi ve insan haklarının ayaklar altına alınmasının bahanesini oluşturur.
Kürt sorununun barışçıl çözümünü talep etmek için Marksist veya devrimci olmak gerekmez; demokrasi, insan hakları ve barışa değer veriyor olmak yeterlidir. Sol ile ilişkisi olmayan pek çok kişi tam da bu nedenlerle barıştan yanadır.
Ama sosyalistlerin ulusal soruna yaklaşımının temeli farklıdır. Sadece barış arzusundan değil, daha geniş bir siyasî çerçeveden kaynaklanır.
Barış talebi
Bugün Türkiye’de barış talebinin öne çıkmış olması ve bizim bu talebi destekliyor olmamız, Kürt hareketinin bu talebi öne sürmüş olmasından kaynaklanıyor. Yoksa barış bizim ilk ve tek talebimiz olmazdı. Çünkü sadece “barış” demek, “mevcut koşullarda barış” demek anlamına gelirdi, mevcut baskı ve sömürü koşullarının devamını talep etmek anlamına gelirdi. Devlet de zaten “PKK silah bıraksın, ortadan kalksın, ben de her zaman yaptığımı yapmaya devam edeyim” demiyor mu?
Ama Kürt hareketi barış talep ettiği sürece, bize düşen, ezilen ulusun taleplerini desteklemektir. Barış istiyorsa, barış talebini destekleriz; başka bir şey istiyorsa, başka bir şeyi.
Bu yaklaşımın temelinde, ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı yatar. Biz sosyalistler uluslara, ulus-devletlere meraklı olmadığımıza göre, yeni yeni devletler kurulması gibi bir derdimiz olmadığına göre, ulusların kendi kaderini tayin etme hakkını niye destekliyoruz? Üstelik, ayrılmak, yeni ve ayrı bir devlet kurmak hakkı dahil olmak üzere, niye destekliyoruz?
Ayrılma hakkı
Destekliyoruz, çünkü Türkiye’de işçi sınıfının Kürt olmayan kesimi ulusal sorunda “kendi” devletinden yana olmaya ve ulusal baskıyı desteklemeye devam ettiği sürece kendi kurtuluşunu kazanamaz.
Destekliyoruz, çünkü desteklemediğimiz taktirde ayrı bir devlet kurulacağı kesindir. Birlikte yaşamanın, ortak düşmana, Türkiye egemen sınıfına karşı ortak mücadele verebilmenin ön koşulu, ezilen ulusun güvenini kazanmaktır. Güven kazanmanın tek yolu ise, her koşulda tüm haklarını destekliyor olduğumuzu kanıtlamaktır. Bu güven kazanılmadığı durumda, ayrılık için mücadele edeceği kesindir, kaçınılmazdır. Ayrılmasını istemiyorsak, ayrılma hakkını tanımamız gerekir.
Çelişkili gibi görünen bu iddiayı, Lenin şöyle açıklar. Boşanma hakkını savunuyoruz, değil mi? Kuşkusuz. Ama herkes boşanmalıdır demiyoruz.
Kürt halkına, “Ben senin tüm haklarını savunuyorum, ama ayrılamazsın, çünkü biz kardeşiz” demek, onyılların baskısını yok saymak, yine koşullar dayatmak, yine tepeden ve dışarıdan emir vermek anlamına gelir.
“Ulusların hapishanesi”
Lenin, Rusya’nın bölünmesini, bir yığın yeni devlet doğmasını istediği için değil, tam tersine, işçi sınıfının uluslararası birliğini amaçladığı için ulusların kendi kaderini tayin etme hakkını, ayrılma hakkı dahil olmak üzere, savunur.
Ulusların haklarını savunurken, Lenin milliyetçiliğe zerre kadar ödün vermez. Ezilen ulusun hakları ve özellikle de ayrılma hakkı savunulduğunda, ezen ulus sosyalistlerinin arasına milliyetçilik bulaşmasının önü tamamen kesilmiş olur.
Ezilen ulusun sosyalistlerinin ulusal haklar için mücadele etmesini ise ‘milliyetçilik’ olarak yorumlamaz. Lenin’in Polonyalı devrimci Rosa Lüksemburg ile yaptığı tartışmalar konuya özellikle ışık tutar, bugüne kadar hâlâ aşılamamış açılımlar getirir.
Polonya’nın Rusya topraklarına dahil olduğu dönemde, Lüksemburg ve arkadaşları Polonya’nın bağımsızlığı talebine şiddetle karşı çıkar, Rus ve Polonyalı işçilerin yakın ilişkisini ve ortak kaderini vurgular, demokratik bir Rusya’da Polonya’nın özerkliğini savunur; Lenin’in yanıldığını, Bolşeviklerin de bağımsız Polonya talebine karşı çıkması gerektiğini iddia eder. Lenin ise, ısrarla, Bolşevik Partisi’nin Polonya’nın bağımsızlık hakkını savunması gerektiğini vurgular.
Lenin haklıdır. “Özerk bir ulus, egemen ulusla eşit haklara sahip değildir” der. Eşitlik olmadan, ayrılma özgürlüğü olmadan, iki ulus arasında özgür ve gönüllü bir birliktelik, ortaklık ve uzun vadede belki de birleşme olması söz konusu olamayacaktır. (Bizdeki moda ifadeyle, “kardeşlik” olmayacaktır). Eşitliğin ve birlikteliğin ön koşulu, ayrılma özgürlüğüdür.
Enternasyonalizm
Lenin haklıdır, Lüksemburg yanılmıştır. Lüksemburg’un yanılgısı, milliyetçiliğe ödün vermeme kaygısından, enternasyonalist bir hat tutturma amacından kaynaklanmıştır.
Önemli olan şunu kavramaktır: Bir Polonyalının Polonya’nın bağımsızlığına karşı çıkması, birlikten yana olması başka şeydir; bir Rus’un bunları savunması başka şeydir. Bir Rus bunları savunduğunda, kendi ulusunun egemen konumunun devamını talep etmiş olur, Rus milliyetçiliğine teslim olmuş olur. Bir Polonyalı ise, aynı şeyleri söylediğinde, Polonya milliyetçiliğine karşı çıkmış, enternasyonalizmi savunmuş olur.
Ezen ulusun sosyalistleriyle ezilen ulusun sosyalistleri farklı şeyler mi söylemiş olur bu durumda? Hayır. Birbirine doğru yürüyen iki kişi farklı yönlerde yürüyordur, ama aynı yere varacaktır.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.03.2023
13.03.2023
27.02.2023
20.02.2023
13.02.2023
6.02.2023
29.01.2023
21.01.2023
15.01.2023
15.01.2023