Ümit KARDAŞ
Geçmişte farklı anlamlar kazanmış olan medeniyet kelimesi güçlü bir kavram. Mezopotamya’dan Meksika’ya, Peru’dan Çin’e kadar toplumları tanımlamak için kullanılmış. Bu toplumların bilim ve sanat alanlarında gösterdikleri gelişme düzeyi bugün bizi hala şaşırtıyor.
Tarihsel açıdan medeniyet olarak nitelendirilen toplumlar, toplumun ihtiyacından fazla gıda üretimini sağlayan tarım teknikleri uygulanması, iş bölümü sonucu gıda üretimiyle uğraşmayanların sürekli yerleşim alanlarında yaşamaları, yönetici sınıfın kurumsallaşmasıyla birlikte gıdanın denetimi, ekonomik mübadelenin ve ticaretin yayılması, yazma becerisiyle birlikte sanatın gelişmesi gibi ortak nitelikler taşımışlardır.
Yurttaş ya da kent insanı anlamına gelen “civis” kelimesinden türeyen medeniyet kelimesi, 18. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren “barbarlığın” ya da “vahşetin” zıttı anlamında da kullanılmaya başlanmıştır. Günümüze kadar gelen bu anlamlandırma, medeniyetin olumlanmasını, medeni olarak görülmeyenin ise ötekileştirilmesini ve aşağılanmasını öngören açık bir yargı içermekte.
1860’ta başta İngiltere olmak üzere önemli Avrupa devletlerinin Afrika, Güney Amerika ve Asya’yı işgali “vahşilere medeniyet götürme” ya da “ beyaz insanın yükümlülüğünü yerine getirmesi” şeklinde nitelendirilmiştir. Sömürgecilik düşüncesine hakim olan anlayışa göre barbarlara medenilere uygulanan kurallardan farklı kurallar uygulanmalıdır. Bunun anlamı medeniyet dışı yöntemlerin medenileştirme sürecinde kullanılabileceğiydi. Yabancı hukuk kurallarının zorla uygulanmasıyla medeniler yurttaş, barbarlar da tebaaya dönüşmüştü.
Medenileştirilmesi gereken barbarlar siyasi haklara sahip olmadan, ekonomik anlamda istismar edilerek, zorla kabul ettirilen yabancı bir hayat tarzı ve hukuk sistemi ile yaşamaya tabi kılındılar. Bir toplumun medenileştirilmesi sürecinde mevcut kültürleri yıkarak bir etki yaratmak için halkı asimilasyona tabi tutmak eğilim ve uygulaması oldu.
Afrika’da yerel dillerin unutturulması pahasına Avrupa dilleri resmi dil olarak tanındı. Bu etkinin sonucu özellikle Güney Afrika’da oldukça açıktır. Medeniyet ve modern devlet adına kolonyal Afrika’da güçlü Avrupa ülkelerinin hukukları uygulandı ve birçok ülkenin yaşam biçimi ve yapısı geri dönülemez biçimde değişmiş oldu.
Mahmood Mamdani “Citizen and Subject” isimli kitabında bunun eleştirisini şöyle yapıyor.” Şunu hatırlamamız gerekmektedir ki koloni öncesi Afrika’da hiçbir yerde sosyal hayatın her alanında karşı konamaz güçleri olan geleneksel şefler yoktu. Her yerde, geleneksel otoriteler çoğuldu: Her biri açık bir biçimde tanımlanmış ve sınırlandırılmış alanda meşru bir söz hakkına sahip şeflerin yanında klan başkanları, cinsiyet grupları yanında yaş grupları vardı. Sosyal hayatın tüm alanlarına egemen olan karşı konamaz ve tam bir yürütme otoritesi fikri koloni öncesi Afrika’ya yabancıdır. İkinci olarak, geleneğin birçok kaynaklarının varlığı, geleneğin hiçbir zaman tekil olmadığı, her zaman çoğulcu olduğu anlamına da gelirdi. Geleneğin kaynakları sadece çoğulcu değildi; aynı zamanda sık sık birbiriyle çatışıyorlardı. Bu şaşırtıcı olmamalı çünkü gelenek her zaman insanların farklı anıları, kaynakları, inançları ve gelecek için umutları olan yaşanmış bir gerçek olmuştur. Gerilim içinde yaşanarak ve yeniden oluşarak, gelenek her zaman değişmekteydi. Yeni ve geleneksel olmayan, “teamül hukuku” adı altında resmen tanınan ve uygulanan tek bir gelenek olabileceği fikriydi.”
HUNTİNGTON VE MEDENİYETLER ÇATIŞMASI
Avrupa koloniler aracılığıyla 1800’de dünya yüzölçümünün % 35’ini,1878’de %67’sini,1914’te % 84’ünü kontrol ediyordu. Afrika ve Uzakdoğu’daki sömürge durumunda olan ülkeler 20. yüzyılın ortalarından itibaren bağımsızlıklarını kazanmaya başladılar. 1960’lı yıllarda ise soğuk savaş döneminde Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği etrafında politik ve ekonomik ideoloji temelinde iki kutuplu bir dünya oluşmuştu.
1989’da komünizmin çözülmesinden sonra çatışmanın kaynağının ne olacağı tartışılmaya başlanıyordu.1993 yılında siyaset bilimci Samuel Huntington “Medeniyetler Çatışması” isimli makalesinde şu tezi ortaya atıyordu. “Bu yeni dünyadaki çatışmanın temel kaynağı esas olarak ideolojik ya da ekonomik olmayacaktır. İnsanoğlu arasındaki büyük bölünmelerin ve çatışmanın hâkim kaynağı kültürel olacaktır. Milli devletler dünya meselelerinde en güçlü aktörler olarak kalmaya devam edecekler, fakat küresel politikanın temel çatışmaları milletler ve farklı medeniyet grupları arasında meydana gelecektir. Medeniyetler çatışması küresel politikaya hâkim olacaktır. Medeniyetler arasındaki fay hatları, geleceğin savaş hatları olacaktır.” Huntington bu tezini “ Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzenini Yeniden Oluşturma” isimli kitabında geliştirerek dinsel ve kültürel temelde dünyadaki medeniyetleri Batı Medeniyeti, Hindu Medeniyeti, Müslüman Medeniyeti, Ortodoks Medeniyeti, Afrika Medeniyeti olarak sınıflandırıyor.
Hungtinton, Çin, Hindu, Ortodoks ve Batı medeniyetlerinin merkez devlete sahip oldukları, Afrika,Latin Amerika ve İslam medeniyetlerinin ise merkezsiz olduğu tespitini yaparak “dünyanın medeniyetler ekseninde yeniden şekillenmesi” ve “İslami diriliş” gibi iki önemli gelişmenin aynı anda yaşandığını belirtiyor. Osmanlı İmparatorluğu’nun sona ermesinden sonra merkez ülkesiz kalan İslam dünyasını “birliksiz bilinçlilik” (consciousness without cohesion) olarak tanımlayan Huntington, bu nedenle İslam medeniyetinin yaşanılan uyuşmazlıklarda bir tehdit kaynağı olarak görüldüğünü söylüyor.
Huntington, ilginç bir şekilde Türkiye’yi bir taraftan Haiti, Etiyopya gibi yalnız ülkeler arasında sayarken diğer taraftan Rusya, Meksika ve Avustralya gibi örneklerle birlikte kafası karışık ülkeler arasında göstermekte. Huntington, Mustafa Kemal’in İslami geçmişi reddettiğini, diniyle, kültürüyle ve kurumlarıyla Müslüman olan bir toplumu modern ve Batılı kılmaya kararlı yönetici elit sınıflarla birlikte hareket ederek Türkiye’yi kararsız ülke (torn country) haline getirdiğini öne sürüyor..
Bu noktada Huntington, Kemalizm’in yüzyıllardır var olan bir kültürü yok etmek ve yerine başka bir medeniyetten tamamen ithal edilmiş olan (oryantalist bir “toplumsal dönüşüm projesi”) yeni bir kültür koymak gibi zor ve travmatik bir göreve sahip olduğu sonucuna varıyor. Huntington, Kemalist uygulamaların zamanında Batı tarafından Türk toplumu demokrasiye yaklaştığından değil, Batı bakımından tehlikeli bulunan bir kültürü ve anlayışı ortadan kaldırdığı için sempati duyulduğu tespitinde bulunuyor ve sıfırdan medeniyet inşa etmeye kalkan liderlerin başarısız olmaya mahkum olduklarını, bu tutumun Batılılaşmayı değil, kimliksizleşmeyi ve şizofren- tramvatik bir toplum doğurduğunu belirtiyor.
Ancak cumhuriyetin katı merkeziyetçi ve kolonyal siyasi-idari yapılanması karşısında muhalefet olarak güç kazanıp iktidara gelen İslam referanslı iktidarın milliyetçi bir ortakla (Cumhur İttifakı ), aynı nitelikteki siyasi-idari yapılanmayı ve otokratik cumhuriyet geleneğini devam ettirmesi sonucu siyasi birliği ve toplum olma duygusunu sağlayamadığı, şiddet ve savaş politikalarına bel bağladığı görülmekte.
Bağımsızlıklarını kazanmış ülkelerin postkolonyal dönemde, modernleştirilmiş ülkelerin de postmodern dönemde demokrasiden çok otokrasiye evrilmesi ve şiddetin artması bir olgu olarak karşımıza çıkmakta.
Yazarlar
-
Kemal CANSürecin ikinci ve belki de “final” sezonu 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalMüslüman düşmanı Hegseth ve ‘İslami rejimler’in suç ortaklığı 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEHüseyin Kocabıyık’ın sözü 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezAtaerkil pazarlık 2.0 ve cinskırım 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat Sevinç'Belirsizlik' kullanışlı bir idare yöntemidir, yurttaşı iki dudak arasına hapseder! 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHatay’ı haritasına ilk kim koymuştu? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan da olsan meşruiyet şart 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanErdoğan ve kurmayları acaba neden isteksiz davranıyor? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖzgür Önderlikten , Özgür Topluma; 9 Ekim Komplosuna Karşı Halkların Demokratik Direnişi... 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2025
1.09.2025
27.08.2025
7.08.2025
4.06.2025
25.05.2025
11.05.2025
24.04.2025
2.04.2025
28.03.2025