Ümit KARDAŞ
İmparatorluğun çoklu yapısından cumhuriyete geçilirken tekçi ideolojiyle Türklük üzerinden bir ulus kurgulanmaya çalışıldı. Artık tek etnik kimlik, tek din, tek mezhep, tek dil ve tek kültür var olacaktı. Tek tipleştirmenin ve modernleştirmenin baskı ve şiddet kullanmadan uygulanması ise imkansızdı.
Cumhuriyet halkın iradesini seçim sandığına yansıttığı temsili bir rejim getirdi. Ancak halkın egemenliği her kesimiyle adaletli bir şekilde parlamentoya yansımadı.
Ama daha da önemlisi gerçek bir cumhuriyetin temeli olan eşit yurttaş gerçekleşmedi. Devletin kurucu sahibi asker bürokrasi koşulların sonucu olarak bir ulus yaratmak istedi. Ancak rejim; kozmopolit, çoklu bir imparatorluk bakiyesiyle tekçi, ötekileştirici, dayatmacı bir zihniyet üzerinden inşa edildi. Bu anlayışın başkalaştırıcı ve yabancılaştırıcı etkisi nedeniyle cumhuriyetle de bağdaşır bir yanı yoktu.
Ortadoğu’nun en kadim halklarından birisi olan ve Türklerle kader birliği ve duygu ortaklığı yaşamış olan Kürtlerin cumhuriyet kurulurken kandırılmış olmalarının ötesinde, gayriinsani uygulamalarla inkara, imhaya, tenkil ve tehcire tabi tutulduğunu bilmek gerekir.
1919-1938 yılları arasındaki 19 yıllık sürede defalarca kalkışılan silahlı başkaldırılar bunun bir neticesi. Çok partili siyasi hayata geçildikten sonra da bu politikalarda bir değişiklik olmadı. 1980-1983 arası özellikle Diyarbakır Cezaevi ve gözaltı merkezlerinde yaşananlar artık herkes tarafından biliniyor.
Kanayan açık yara olarak bırakılan Kürt sorunu büyük devletlerin Türkiye’yi yönlendirmelerine de açık kapı bıraktı. Terörü önleme gerekçesiyle büyük devletlerin çıkar alanına dönüşen Suriye bataklığına girmek, askeri kayıplara, ekonomik darboğaza neden oldu. Türkiye şimdi bu bataklıktan çıkmaya çalışırken bir şey elde etmiş gözükmüyor. F-35 projesinden çıkartıldı, F16 satın almak için çırpınmakta. S-400’ler kullanılamaz halde elinde kaldı.
Oysa Türkiye bu kadar savrulmadan ülke içindeki Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerini karşılayıp barışı sağlasaydı kendi modelini komşu ülkelere örnek gösterebilir bölgeyi de istikrarlı hale getirme inisiyatifini ele geçirmiş olurdu.
Evet barış için öfkeyi dindirmek, intikamcı duygulardan uzaklaşmak, barışçı bir dil kullanmak gerekmekte. Ancak bunun unutmayla bir ilgisi bulunmamakta. Öfkeyi de, intikamı da durduracak olan şey geçmişin izlerini yok etmek değil, aynı acıları bir daha yaşamamak ve yaşatmamak, “bir daha asla” diyebilmek için o izler üzerinden hareketle yeni bir gelecek kurmak.
Sevinilecek husus, tarihsel bir mücadelenin içinden çıkıp gelen Kürtler, bugün kendi mağduriyetlerinin dışına çıkarak tüm mağdur kesimler için empati yapıp, çözümü Türkiye’nin demokratikleştirilmesinde görmeyi başardılar.
Ancak son yaşananlardan sonra bu duygu beraberliği ve toplumsal dayanışma duygusu Türkiye’nin demokratik geleceğini inşa noktasında tutunulacak en sağlam dallardan biri olmaya devam edebilecek mi?
Türkiye, Kürtçe halay çekip, şarkı söylemenin suç sayıldığı, Kürt seçmenin iradesinin hiçe sayılarak belediye başkanlıklarına kayyum atandığı, Kürt politikacıların siyasi nedenlerle tutuklandığı demokrasi ve hukuk dışı bir zihniyetle yönetilmekte.
On ay önce yayınlamaya başladığım “Mecburi İstikamet: Kürtlerle Birlikte Demokrasiyi İnşa Etmek” başlıklı on bölümlük yazı dizimi bitirirken yüz yılı aşkın bir sorunun çözüme kavuşturulması konusunda çok umutlu değildim.
Ancak Ortadoğu’da Türkiye’nin iradesi dışında meydana gelen gelişmeler devletin çelik çekirdeğinde rasyonel bir değişime neden oldu. Bölünmeden kurtulmanın tek yolu devletin hukuk zemininde demokratikleşmesiyle yani Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerini karşılamakla mümkündü. Bunun anlamı mağdur olan her kesim için genel bir değişimdi.
Kuşkusuz bu mesele muhatabıyla yani Abdullah Öcalan ve DEM ile çözülecekti. Toplumsal hassasiyetler gözetilerek bu görev Devlet Bahçeli’ye verildi. Ancak bu aşamada Cumhur İttifakı’nın bileşenleri arasında paradoks oluştu. Çünkü MHP’nin desteğiyle oluşan otokratik tek adam rejiminin bu değişimi gerçekleştirmesi imkansızdı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iradesi dışında alınmış olduğu anlaşılan değişim kararı kendisini çıkmaza sokmuş durumda. Üstelik son İmamoğlu hamlesiyle dayanabileceği meşru zeminin kaydığı, demokrasi ve hukuk zeminine dönüş imkanının da kaybolduğu anlaşılmakta. Bahçeli’nin Erdoğan’ı değişim çizgisine çekmek için etkilemeye mi çalışacağını yoksa değişimi gerçekleştirebileceği başka partnerler mi bulacağını zaman gösterecek.
Değişim, tüm mağdur kesimlerin bir araya gelerek farklılıklarıyla birlikte özgürlük, eşitlik ve barış içinde, hukuk güvenliği altında yaşamanın ilkelerini ortaya koyacak, çoklu, çoğulcu, katılımcı, özgürlükçü ve hukukun üstünlüğüne dayalı demokrasiyi inşa edecek yeni bir toplumsal sözleşmeyi inşa etme yönünde olmalı.
İnsan, hak ve özgürlüklerin hukuki güvencede olduğu, kimsenin “başkası” olarak dışlanmadığı yerde yaşamak ister. İnsanın özsaygısını oluşturan onuru vazgeçilmez bir iç değerdir.
Bu konuda birbirleri için empati yapabilecek tüm kesimlerin mağdurları ve onların mağduriyetlerini sırtlanma cesaretini gösterecek siyasi partiler bir ittifak oluşturmak zorunda.
Devletin kurucu ideolojisi “çoğulculuk”, “farklılıklara saygı”, “katılımcılık”, “ müzakere-uzlaşma” kavramlarının aksine “tekçilik”, “ farklı olanı asimile veya inkar ya da imha etme”, “merkeziyetçilik” esaslarına dayalı olduğundan ve devlet organizasyonu (iktidar, yasama, yargı, bürokrasi) ve tüm aparatları ile bu ideolojiyi besleyip sürekli olarak yeniden var edebildiğinden değişmezlik yönünde ortaya aşılamaz muazzam bir bariyer çıkmakta.
Türkiye değişebilir mi? sorusuna yanıt vermek zor. Yolun meşakkatli, dikenli ve engellerle dolu olduğunu anlayalım. Müesses nizamı zorlayacak yeni oluşumlara, yeni düşüncelere, kavramlara, kelimelere ihtiyacımız var.
Carl Gustav Jung’ın söylemiyle: “Krizler, sarsıntılar, hastalıklar tesadüfen ortaya çıkmaz. Bir gidişatı düzeltmemiz, yeni yönelimler keşfetmemiz, başka bir yaşam yolunu deneyimlememiz için gösterge görevi görürler.”
Yazarlar
-
Akif BEKİSavcı Bey size söylüyor iktidar zenginleri 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyolİslam düşüncesi nereye? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜROperasyonlar neden silah tüccarlarına yöneldi? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUÖyleyse… Yaşıyor demektir! 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBugün FETÖ yargısı yok, kim var? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÖzel: Erdoğan zengin sever… 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZRojava çözüm süreci zorluyor mu? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUAKP+MHP ‘koalisyonu’ da bozuluyor mu? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİsrail masasında HTŞ’ye Rus ruleti 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanGenel Yapay Zeka aslında bir büyük yalanın mı adı? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTuhaf yasa maddeleri 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTKelbaşa Şimşir Tarak… 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞFAİLİ MEÇHULLER BİR “DEVLET POLİTİKASI” MIYDI? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRDünyanın temel düzeni sarsılıyor: Yeni bir ütopya, krizlerden çıkışın anahtarı olabilir 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKIlımlılar, İslamcılar, Fundamentalistler: “Batı Türkiye’ye Nasıl Bakıyor?” meselesi 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün10 yıl sonra nasıl bir Türkiye? 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNENeler olacağını bilmek 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAKürt Halkı: Barışın ve Demokratik Toplumun Evrensel Öncüsü... 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKGerçekten emperyalist güçler bölgede Kürdistan istiyor mu? Irak ve Suriye’de olanlar bu tezi yalanlı 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNSuriye’de dahil olunacak bir ordu var mı? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKeser döner sap döner… 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluDemokratikleşme paketleri beklenirken hangi kanunlar gelecek? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMete Tunçay mı yanılmıştı? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcı, sosyalist ve milliyetçi bir düşünür 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNAK Parti’den yeni tarzı siyaset: seçmeni kazanamıyorsan seçileni kazan 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir Devletin ve Toplumun İçten İçe Çözülüşü 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYargı, Mafya ve Beyaz Toros… 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu? 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın gerekleri, Cumartesi Anneleri ve Ablam… 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİller Bankası Genel Müdürü Recep Türk: Listemizde sadece Aydın yok 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Alevi Hakları… 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. Yılmazİpe un serme komisyonu mu? 21.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANBelediye başkanları ne yaptıklarının farkında mı? 18.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSeyfettin Çilesiz’in çilesi 18.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu17 Ağustos ve 6 Şubat niye akılları başa getirmedi? 18.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan24 yıl sonra CHP’ye muhtaç hale gelmek… 18.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.06.2025
25.05.2025
11.05.2025
24.04.2025
2.04.2025
28.03.2025
14.03.2025
8.03.2025
27.02.2025
20.02.2025