Ümit KARDAŞ
İnsanın niteliğine ilişkin soruya, onun evrensel bir varlık olması nedeniyle ancak felsefi alanda bir cevap aranmakta. Bu konu felsefenin en kadim ve en karanlık meselesi. Sorunun cevabı insanın kendine özgü yapısında yatmakta. Bu yapı yalın ve tek katmanlı değil, aksine çoklu birleşik bir yapı ve evrenin bütün katmanları onda yansımasını bulmakta. Değerli hukuk felsefecisi Vecdi Aral, İnsan Özgür mü? isimli kitabında bu soruya cevap verirken, “Bir bakıma makrokosmos, insanda özetlenmiştir. O, bir mikrokosmostur; bir küçük evrendir” der, Fromm bu cümleyi adeta tamamlar: “Heyecan verici çok şey vardır, ama hiçbiri de insandan daha görkemli değildir.” Jean-Paul Sartre, “Özgürlüğe mahkûm olan insan bütün evrenin yükünü omuzlarında taşır, o, evrenden ve kendinden sorumludur” diyerek insanın birey olarak sorumluluğuna işaret eder.
İnsanın niteliğiyle ilgili sorulara cevap ararken, insanın insana ne kadar ihtiyaç duyduğunu anlarız. Bu ihtiyacı Abdülhak Şinasi Hisar çok güzel özetler: “Peki, vefa yerine ihanet görmeye, hakikati bulmak yerine iftiraya uğramaya, haksızlığın kurbanı olmaya razıyız. Fakat derdimizi dökecek bir dert ortağı, başımıza gelenlerden şikâyetimizi duyacak bir can kulağı bulunsun.”
İnsan bir toplum düzeni kurmak ve bu düzen içinde yaşamak zorunda. Onun her şeyden önce fizik varlığını korumak için diğer insanlarla bir arada yaşaması ve işbirliği yapması kaçınılmaz bir durum. Ancak bu maddi ihtiyacın yanı sıra insan manevi yönden iç dünyasını oluşturup zenginleştirebilmek, kendini gerçekleştirebilmek için toplumun sağlayacağı olumlu, yaratıcı, teşvik edici ortama da ihtiyaç duyar. Balzac, bu ihtiyacı şöyle dile getirir: “…insanın ilk düşüncesi şudur: Bir kader ortağı bulmak. Hayatın kendisi olan bu güçlü isteği doyurmak için insan bütün direncini, gücünü, tümel hayatının enerjisini kullanır.”
İnsanların birlikteliği kendisini vazgeçilmez olarak aşkta bulur. Kuşkusuz kastedilen aşk, bugünkü tüketim toplumunda aldığı haliyle içi boşaltılmış ve cinselliğe indirgenmiş bir durum değil. İnsan ilişkileri içsel dünyamızın kaynaklarını oluşturmakta. Ancak insanda toplumsal eğilimler kadar ona karşıt eğilimler de bulunmakta. İnsan aynı zamanda çıkarı için başkalarına zarar vermekten, gücünü başkalarını yok edinceye kadar kullanmaktan çekinmeyen bencil bir varlık. İnsan insanın ilacı olurken aynı zamanda kurdu da olabiliyor.
Yıkıcılık sanki insanın özelliği gibi duruyor. İktidar ve güçten pay almak uğruna insan kendisine ihanet ederek şiddete dayalı bir yıkıcılık içinde ölümcül edimlerini gerçekleştiriyor. İktidar ve para-mülk edinme hırsı insanlığı tehdit ediyor. İktidara aç insanlar yıkıcılığı göze alıyorlar. Bu nedenle insan olmanın anlamını sorgulamak, bir insan olarak ne ifade ettiğimiz üzerinde tefekkür etmek, duygudaşlığımızı sorgulamak demek.
Nazi kamplarının, Auschwitz’in, Dachau’nun, Terezin’in insanlar tarafından düşünülmüş ve gerçekleştirilmiş olması utanç verici. Antikçağ’daki çocuk katliamları, çağımızda Güney Amerika’da, Ruanda’da, Yugoslavya’da, Endonezya’da, Ortadoğu’da yaşanan katliamlar... Kadınların ve çocukların tecavüze uğramaları, Avrupa’da yabancı düşmanlığından kaynaklanan aşırılıklar... Ankara ve Paris’te yaşatılan katliamlar… Savaşlar, yıkımlar, şiddet, nefret, ekonomik çöküntü, uyuşturucu tüketimi, kadınlara ve çocuklara uygulanan şiddet ve zulüm… Dünyadaki bu krizin çeşitli nedenleri sayılabilir. Ancak bu nedenlerin en önemlisi insanı insan yapanın ne olduğuyla, insanı nasıl anlamlandıracağımızla ilgili.
Psikanalist Arno Gruen’e göre insan olmanın ne anlama geldiği Auschwitz’i de aşan bir soru. Auschwitz, insanın neler yapabileceğine dair bir yanıt olarak, insan olmanın ne demek olduğu sorgulamasını haklı kılmakta.
Toplumsal düzen bilincimizi ve kendimizi algılayışımızı biçimlendirirken iktidar kendine itaati ister ve aynı zamanda bunu bize kendi amacımızmış gibi dayatır. Amacımız iktidara ortak olmak, itaat ettirmek, hırslarımızı doyurmak olunca temel ihtiyacımız olan şefkat, sevgi ve merhamet bizden uzaklaşır. İçimizden koparılan bu duygular güç ve maddi edinim savaşlarında yıkıcı bir öfkeye ve parçalanmaya yol açmakta.
İnsan olmanın ne demek olduğu çoğunlukla insanların üstlendikleri toplumsal rollerle ifade edilir. İnsan kimliği roller ve simgelerle özdeşleşir. Bu da insanı milliyetçilik tuzağına düşürür. Kimliğimizi milliyetçilik üzerinden ifade ettiğimizde, bu bizi ister istemez şiddete, en zayıf olanların istismarına ve ezilmesine, cinayetlere, kıyımlara ve savaşlara götürür. Böylece milliyetçi kimlik bizi teslim alır ve kurban durumuna düşürür.
Kuşkusuz toplumsal bir varlık olarak bedensel ve ruhsal gelişimimiz için diğer insanlara ihtiyaç duyarız. Ancak kendi yetersizlik duygumuz bizi iktidarla özdeşleşmeye götürür ve empati yapma yeteneğimizin kaybolmasına yol açar.
Kişi kurum ve organizasyonlar içinde otorite sembolleriyle özdeşleşirken, bir yandan otoriteye boyun eğmeye hazırken, diğer yandan sınırlanamaz bir öfkeyle kimliğini bulur, sorumluluğu üst sistemlere devreder ve kendine yabancılaşır.
Yabancılaşmış insan kendini anlamlandıran özünden, vicdan ve merhametten koparak insan olmanın zeminini kaybeder ve güce dayalı bir toplumsal sistemin sürekliliğini sağlayan bir araç haline gelir. Artık acı çeken diğer insanlarla empati kurmanın imkânı kalmaz.
Toplum kişiye acısını yaşamasını bir zayıflık olarak algılatıyorsa, o kişi kendi bastırılmış ve inkâr edilmiş acısından kurtulmak için başkalarına zarar verecek, başkalarını ezecek ve aşağılayacak, ruhsal travmasını gizlemek için de inkâr yolunu seçecektir. Böylece kurban ile suçluyu ayırt etmek zorlaşacaktır. Kendi hayatına ait acıyı algılamasına izin verilmeyen kişi, başkalarının acısını da anlamayacak ve kabul etmeyecektir.
Nikolay Çavuşesku, Romen halkına acımasızca davranan güvenlik birimlerini yetim çocuklar arasından devşirmişti. Sevgisiz ve umutsuz hayatları içinde yaşayabilmek için acılarını bastırmayı başarmış bu çocuklar, öldürmek için eğitilmişlerdi.
Acı karşısında gösterdiğimiz korkaklık acıyı yaşamamızı ve algılamamızı engellerken, sorumluluk almaktan çekinerek şiddete karşı kayıtsız kalıyoruz. Empati kurabilmek için acılarımızı sonuna kadar cesaretle yaşayabilmeliyiz. İnsan acı ve merhamet hissetme yetisini kaybederse, geriye insanlığından bir şey kalmaz.
Yazarlar
-
Umur TALUÖyleyse… Yaşıyor demektir! 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİSavcı Bey size söylüyor iktidar zenginleri 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZRojava çözüm süreci zorluyor mu? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBugün FETÖ yargısı yok, kim var? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜROperasyonlar neden silah tüccarlarına yöneldi? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÖzel: Erdoğan zengin sever… 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyolİslam düşüncesi nereye? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİsrail masasında HTŞ’ye Rus ruleti 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUAKP+MHP ‘koalisyonu’ da bozuluyor mu? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞFAİLİ MEÇHULLER BİR “DEVLET POLİTİKASI” MIYDI? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRDünyanın temel düzeni sarsılıyor: Yeni bir ütopya, krizlerden çıkışın anahtarı olabilir 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTKelbaşa Şimşir Tarak… 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTuhaf yasa maddeleri 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanGenel Yapay Zeka aslında bir büyük yalanın mı adı? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün10 yıl sonra nasıl bir Türkiye? 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAKürt Halkı: Barışın ve Demokratik Toplumun Evrensel Öncüsü... 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKIlımlılar, İslamcılar, Fundamentalistler: “Batı Türkiye’ye Nasıl Bakıyor?” meselesi 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNENeler olacağını bilmek 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcı, sosyalist ve milliyetçi bir düşünür 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKGerçekten emperyalist güçler bölgede Kürdistan istiyor mu? Irak ve Suriye’de olanlar bu tezi yalanlı 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluDemokratikleşme paketleri beklenirken hangi kanunlar gelecek? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMete Tunçay mı yanılmıştı? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNSuriye’de dahil olunacak bir ordu var mı? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKeser döner sap döner… 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın gerekleri, Cumartesi Anneleri ve Ablam… 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir Devletin ve Toplumun İçten İçe Çözülüşü 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİller Bankası Genel Müdürü Recep Türk: Listemizde sadece Aydın yok 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu? 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuYargı, Mafya ve Beyaz Toros… 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Alevi Hakları… 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNAK Parti’den yeni tarzı siyaset: seçmeni kazanamıyorsan seçileni kazan 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. Yılmazİpe un serme komisyonu mu? 21.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu17 Ağustos ve 6 Şubat niye akılları başa getirmedi? 18.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSeyfettin Çilesiz’in çilesi 18.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan24 yıl sonra CHP’ye muhtaç hale gelmek… 18.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANBelediye başkanları ne yaptıklarının farkında mı? 18.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçDiyanet anayasaya aykırı bir hukuk rejimi öğütleyemez! 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANBitmeyen CHP tartışmaları (II): Yelin kayadan toz koparması 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayEnflasyon raporu: Faiz, fiyatlar, sofradan eksilen tabaklar 17.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.06.2025
25.05.2025
11.05.2025
24.04.2025
2.04.2025
28.03.2025
14.03.2025
8.03.2025
27.02.2025
20.02.2025