Ümit KARDAŞ
Türkiye’de dört yıldır yaşanan yargısal süreçlerde birçok aile darmadağın oldu. Ailenin babası bazen annesi bazen de her ikisi siyasal suçlar nedeniyle tutuklanarak cezaevlerine konuldu.
Türkiye’deki cezaevlerinde 800 civarında çocuk, çeşitli suçlardan hüküm giymiş ya da tutuklu yargılanmakta olan anneleriyle birlikte yaşıyor.
4 Aralık 2017’den beri Tokat T tipi Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuklu bulunan A. Ö., korona virüs salgını nedeniyle ayrılmak zorunda kaldığı oğlu A. İ. ( 3,5 ) ile ilgili endişelerini HDP milletvekili ve insan hakları savunucusu Ömer Faruk Gergerlioğlu’na 24 Mart 2020’de bir mektup yazarak dile getirmiş.
A.Ö. mektubunun bir bölümünde yaşadıklarını şöyle anlatıyor : “16 Mart 2020 tarihinde oğlum A. İ.’yi yaşlı ve hastalık açısından risk grubunda olan ailemin yanına göndermek zorunda kaldım. Bir gün sonra da 17 Mart 2020 tarihinde çocukların giriş çıkışının yasaklandığı haberini aldım. Ben şu anda çocuğumdan ayrıyım ve gönderdiğim gün bana uzun bir süre çocuğunu göremeyebilirsin, dediler. Ne kadar uzun süre dedim ama cevap alamadım. Yine de her ihtimale karşı yani virüsün cezaevine de yayılması ihtimaline karşı çocuğumu gönderdim.”
Daha önce 3 çocuğunu hamilelik aşamasında kaybettiğini, tek evladının A. İ. olduğunu ifade eden A.Ö., sözlerine şöyle devam ediyor : ''Çocuğum dışarıda anne ve babasından yoksun. Ben bu zor zamanlarda, ev hapsi dahil adli kontrol hükümlerinin en ağır şartlarına dahi razı olarak sadece dışarıda oğlumun yanında olmak istiyorum. İnfaz düzenlenmesi kapsamına benim gibi annelerin de dahil edilmesini istiyorum. Bu konuda ben ve benim gibi mağdur olan tüm annelerin sesi olmanızı istiyorum.''
2,5 yıldır çocuğuyla hapiste kalan A.Ö., oğlu ile cezaevinde geçirdiği süreci şöyle anlatıyor : ''Yürümeyi avluda öğrendi. Ona resimlerden hayatı öğretmeye çalıştım. Bana ‘Anne toprak ne demek?’ diye sorduğunda cevap veremedim.''
Mardin’in merkez Artuklu ilçesinde yaşayan H. U., ‘örgüt üyeliği’ iddiasıyla yargılandığı davada 6 yıl 7 ay hapis cezasına mahkumiyet nedeniyle cezaevinde bulunuyor. HDP İlçe Eşbaşkanlığı da yapan H. U.’nun 3 çocuğu var.
Mardin E Tipi Kapalı Cezaevi’ne gönderilen U. bir yaşındaki kızı A.’yı da yanına almak zorunda kalıyor.. Ancak doğuştan kafa derisi altında tümör olması nedeniyle ağır rahatsızlığı olan A.’nın cezaevi koşullarında kalması imkansız durumda..
Bebeğini 3 ayda bir tedavi için Adana’ya götürdüklerini belirten anne, en son 2 ay önce doktora götürülen bebeğin, cezaevinde sadece şurup ile tedavi edildiği, bebeğinin içeride rahatsızlandığı, yüzünde oluşan lekelenme ve şişliklerinin arttığını ifade ediyor.
Türkiye’de 800 civarında çocuk, kilitli kapılar ardında çocukluğunu yaşamak zorunda bırakılıyor. Annelerden, eğer dışarıda çocuklarına bakacak bir yakınları yoksa, çocuklarını demir parmaklıkların arkasında büyütmeleri bekleniyor.
Üç yıldır cezaevinde bulunan A. 8 aylık oğlunun altını temizlemek için bez bulamadığını belirtirken oğluyla birlikte yaşadıklarını şöyle anlatıyor : “Sabah 8.00’deki sayım ile güne başlıyorduk. Sayım öncesinde de kapılara kilitlerle vurdukları için bebeğim irkilerek uyanıyordu. Çocuk için ayrı yatak veya beşik yoktu. Onu da talep ettik ama bize öyle bir zorunlulukları olmadıklarını söylediler. Bu nedenden dolayı çocuğumla birlikte ranzanın üstünde yatıyorduk. Çocuğu da sayıma götürmek zorundasın, götürmesen yavaş yavaş hareketlendiği için ranzanın üstünden düşer diye korkuyordum. Nitekim hem benim çocuğumun hem de arkadaşımın çocuğunun başına bu tahlisiz olay geldi. Çocuklarımız ranzadan düştü!.”
A. bebeğinin hastalanması üzerine yaşadıklarını şöyle anlatıyor : “Bebeğimi doktor görsün istedim ve bir ay sonra sevk çıktı. Bebeği hastaneye götürdüğümde doktor ‘Çocuğunda yüzde 90 reflü var’ dedi ve ilaç verdi. Doktor benim yüzüme bile bakmadan ‘Çocuğun ek gıdasına dikkat et’ dedi. Ben ve yanımdaki gardiyan şaşırdık ve kendisine cezaevinden geldiğimizi hatırlattık. İçerideki memurlardan bir şey talep ettiğimizde ‘Burası kreş değil, cezaevi’ diyorlardı. Onların tepkilerine alışmıştık ama çocuk doktorunun bu tavrını beklemiyordum, üzüldüm.”
Aramalarda neler yaşadığını anlatmaya devam ediyor : ''Görüşlere girip çıktığımızda çocuk da aranıyor. Kıyafetlerine, ceplerine bakılıyor. Herkesin içerisinde çocuğun bezini açıp altına bakıyorlar. Bir odaya sokup orada bakma yok. Çocuk X-ray cihazından geçerken sanki bir ayakkabı, bir eşya gibi çocuğun bezini açıyorlar. Kadına, çocuğa şiddete hayır diyoruz ama benim en fazla kafamı kurcalayan şeylerden biri bu.''
Altınbaş Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü görevlisi Fulya Giray Sözen; Çocukların en kıymetli döneminin 0-6 yaş arası olduğunu, bu dönemlerinde cezaevinde büyüyen çocuklarda davranış bozuklukları görüldüğünü, koğuşta 20-25 kadınla büyüyen çocukların kadın ritüellerini bir anda öğrendiklerini, koşulların beden dillerine yansıdığını belirtirken şunları söylüyor : ''Çocukların –özellikle erkek çocukların- beden dilleri değişimiyle sıklıkla karşılaşıyorduk. Beden dilleri, erkek gardiyanları taklit eder hâle gelmişti. Çocuğun elinde bir tane diş fırçası var, onu cop gibi kullanarak elini arkasında tutuyor ya da gardiyanların özgüvenini taklit edercesine daha özgüvenli ve görkemli bir yürüyüşe bürünüyorlar.''
Adalet Bakanlığı verilerine göre 2000 yılında 1815 olan kadın mahpus sayısı, 2017’de 9 bin 985’e, 2018 yılında ise 10 bin 208’e yükselmiş durumda. Türkiye’de darbe dönemlerinde bile bu kadar kadın mahpusun bulunmadığını belirten CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, kadınlarla birlikte 800 civarında bebek ve çocuğun cezaevinde olduğunu hatırlatarak bu durumun vicdani ve insani bir yanı bulunmadığını vurgulamakta: ''Hükümlüler tarafından ceza infaz yasasında aslında bir düzenleme var. Özellikle hamile kadınlar için infaza ara verileceğine dair bir madde yer alıyor. Ama tutuklular bakımından ise başka bir tedbir uygulanması mümkün; ev hapsi, adli kontrol dediğimiz imza karşılığı evinde olması mümkün. 0-6 çocuklu annelerin de önemli bir kısmı tutuklu, hükümlü değil. Ama maalesef mahkemeler tutuklanmaya bir cezalandırma amacıyla bakıyorlar, başka bir tedbir uygulamıyorlar.''
Çocuğun anne ile kurduğu bağ kadar babayla ilişkisi de bir o kadar önemli. Fakat cezaevinde büyüyen çocukların bir baba figürü yok. Sosyal Hizmet Uzmanı Tufan Fırat Göksel, yaşanan bu durumu şöyle değerlendiriyor.
''Anne baba çocuk üçgenindeki temel güvenli bağlanma. Bu bağlanma çocuğun diğer hayatındaki yaşayacağı bütün sorunlara karşı onu koruyucu duruma getirir. Ama böyle olunca o üçgeni bozuyorsunuz ve bunu; anne, çocuk ve kurum üçgeni haline getiriyorsunuz. Orada baba yok. Baba yerine ikame edilen şeyler ne kadar güvenli bağlanmayı sağlayabilir?''
İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, bu konuda şu değerlendirmeleri yapmakta : ''Anneleriyle birlikte cezaevinde kalan 0-6 yaş arası çocuk sayısı en son 780'di. Rakamlar facia olduğu için Adalet Bakanlığı uzun bir zamandır istatistik yayınlamıyor. Çocuklu mahpuslar en tehlikede olan gruplar arasında. İnfaz paketiyle ‘kasten öldürme’, ‘cinsel dokunulmazlığa’, ‘özel hayatın gizliliğine’ karşı v.b. işlenmiş suçlardan yatan kadınlar serbest bırakıldı ki bunlar çok az. Ama TMK ve ‘devlet güvenliğine karşı’ ile ‘casusluk’ gibi suçlarından tutuklu olan kadınlar içerde bırakıldı. Yani cezaevinde anneleriyle birlikte kalan çocuklar arasında da bile ayrımcılık yapıldı. Kadın koğuşları, çocuklu mahpuslar risk bakımdan en yüksek grup içerisinde yer alıyorlar''
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın değerlendirmeleri de şöyle : ''İnfaz paketi çok açıkça çete mensuplarını kurtarmaya dönük bir hamle oldu. Avukatından, gazetecesine terör tanımına koydukları herkes cezaevinde bırakıldı. Çocuklarda da korona virüsten dolayı ölümler yaşandı. Kalabalık ortamda, bir çocuğun hijyen kurallarına uyması mümkün değil. Kendisi çok ağır bir şekilde etkilenmese bile, taşıyıcı olma olasılığı yüksek. Kadın mahpuslar birçok atölyelerde çalışabiliyor. Çocuklarla, zaman zaman infaz koruma memuru ilgileniyor. Dolaysıyla virüsün yayılması açısından çocukların cezaevinde olması büyük bir risk taşıyor. Özellikle, düşüncesinden, söylediklerinden dolayı tutuklu yargılanmakta olan çocuklu mahpusların, zaman kaybetmeden tahliye edilmesi gerekiyor. Cezaevindeki nüfus azaldıktan sonra da hijyen koşullarına çok özen gösterilmesi gerekiyor.''
Cumhur İttifakı iktidarı adaletsiz, ayrımcılık sonucunu doğuran, hukuk ilkelerini berhava eden bir özel af çıkartırken yaşanan insani trajedilere gözlerini, kulaklarını kapadı. Annelerin ve çocukların vebalini taşımak ağır bir yük olmalı.
Adaletin bulunmadığı bir yerde, siyasi rant uğruna bir bölümünde ibadet te yapılabilen bir müzenin statüsünü camiye çevirmenin hiçbir anlamı ve değeri olamaz.
Yaşanan bu adaletsizliklere, insan hakları ihlallerine, zulme ses çıkarmayıp Ayasofya’da namaz kılmaya odaklanmak nasıl bir yönetimi hak ettiğimizi bize göstermiyor mu ?
Bernard Shaw bunu bize gayet net anlatmakta : ''Demokrasi, hak ettiğimizden daha iyi yönetilemeyeceğimizi garanti eden bir sistemdir.''
Yazarlar
-
Cihan TuğalMüslüman düşmanı Hegseth ve ‘İslami rejimler’in suç ortaklığı 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEHüseyin Kocabıyık’ın sözü 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezAtaerkil pazarlık 2.0 ve cinskırım 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat Sevinç'Belirsizlik' kullanışlı bir idare yöntemidir, yurttaşı iki dudak arasına hapseder! 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin ikinci ve belki de “final” sezonu 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanErdoğan ve kurmayları acaba neden isteksiz davranıyor? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan da olsan meşruiyet şart 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHatay’ı haritasına ilk kim koymuştu? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖzgür Önderlikten , Özgür Topluma; 9 Ekim Komplosuna Karşı Halkların Demokratik Direnişi... 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“Siyasette zorlama yoktur!” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ile Batı arasındaki “sözleşme” bozuluyor mu? 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2025
1.09.2025
27.08.2025
7.08.2025
4.06.2025
25.05.2025
11.05.2025
24.04.2025
2.04.2025
28.03.2025