Yıldıray OĞUR
Hukukun üstünlüğü, bağımsızlığı, ifade hürriyetinin değeri, bir insanı özgürlükten alıkoymanın ne kadar ağır bir cezalandırma biçimi olduğu kısımlarını hızlıca geçelim.
Çünkü oraları çoktan geçtik ya da bunlar artık üzerinde konuşabileceğimiz ortak zeminler olmaktan maalesef çıktılar…
Fatih Altaylı’nın her devir yükselen trendlere yaslanan, ölçüsüz, öfkeli, aşırı pragmatik, bir kesimin diğerine nefretine sözcülük etmekten ibaret olan ve ondan daha yanlış bir üslupla ifade ettiği fikirleri, asla demokratik muhalefetin sesi olma sıfatını hak etmeyen meslek siciline de takılmayalım.
Çünkü oralara takılmak çok kolay ama birisi haksızlığı uğradığında onu değil, kendi değerlerimizi savunmak için ses çıkarırız.
Bir suçun oluşması için faillik kısmı üzerinde biraz durulabilir.
Suç olan bir fiille birini suçlayabilmek için ya o fiili işlemesi ya da işleme kapasitesi olması gerekir.
Yani biri tehditle, hükümeti devirmeye çalışmakla, darbecilikle suçlanıyorsa bunları yapabiliyor, bunu gücü yetiyor ya da bu suçları övüyor ya da işlenmesini tahrik edebiliyor olması gerekir.
Mesela ben, Türkiye’de bir köşe yazarı olarak “Bu Netanyahu ne iblis bir herif, elime geçse bir kaşık suda boğardım” yazdığımda Netanyahu’yu tehdit etmiş olmuyorum. En fazla hakaret etmiş olurum. İsterse dava açabilir.
Ya da Mersinli bir çoban “Ah yok mu bir paşa, darbe yapsın, bıktık bu hükümetten” dediğinde darbeyi tahrik, teşvik suçu işlemiyor. Daha doğrusu istese de işleyemiyor, sadece söyleniyor olur.
Fatih Altaylı da çok istese de Cumhurbaşkanı için bir tehdit olamaz.
Tarihten padişah hallerini örnek verdiğinde sadece kötü bir benzetme yapmış olur, ne bu yüzden Cumhurbaşkanı’nı dolaylı olarak tehdit etmiş kabul edilir ne de birilerini kışkırtmış olur.
Belki ifadesinde “bunları konuşurduk” dediği Milli Savunma Üniversitesi Erhan Afyoncu bu benzetmeyi yapsaydı, onun makamı yüzünden “tehdit bu” denebilirdi.
Onun bunu söyleme ihtimalini geçtik, adını Altaylı’nın ifadesinde görünce yaşadığı tahmin edilebilir endişe, eski arkadaşı için en küçük bir cümle dahi kuramaması zaten Cumhurbaşkanı’nın tehdit edilmesinin tahayyül dışı olduğunun da bir başka delili.
Hatta Altaylı’nın Cumhurbaşkanı’nı tehdit ettiğini iddia eden, bu kadar kolay tehdit edilebileceğini düşünerek Cumhurbaşkanı’nın itibarına zarar vermiş oldu.
Yani ortada bir suç olmadığı gibi ortada bahsedilen suçu işleyebilecek bir fail de yok.
Her bakımdan bir güç gösterisi, susturma, meydana okumayla karşı karşıyayız.
O halde hukuku, ifade hürriyetini bir tarafa bırakıp daha basit ve pragmatik iki nedenle bu tutuklamanın neden iktidarın da aleyhine olduğunu anlatmayı deneyelim.
İlki; Kutuplaşmış bir siyasette karşıt kutup görünür olmazsa, sizin kutup da zamanla erir.
Yani; CHP’li olmak için Erdoğan’a, AK Partili olmak için CHP’ye, İslamcı olmak için Kemalizme, Kemalist olmak için İslamcılara ve Kürtlere, ulusalcı olmak için liberallere, A Haber’de, TVNet’te konuşmak için Sözcü TV’ye, Altaylı’nın Youtube kanalına ihtiyacınız var.
Çünkü kimsenin ötekinin kötülüğü dışında söyleyecek daha orijinal bir sözü pek kalmadı.
Her partinin en cazip tarafı, ehven-i şer olması bile değil, öteki olmaması.
Yani ille de liberal ya da özgürlükçü olmanıza gerek yok, kendinizi ve kitlenizi şarj etmek için bile olsa pragmatik nedenlerle karşıt fikirlere ihtiyacınız var.
Fatih Altaylı’nın çok izlenmesinin muhalefete ekstra bir katkısı olduğunu sanmıyorum, muhalefetin ikna edilmeye zaten ihtiyacı yok. O izlenme bir “oh içimin yağları eridi” hazzının sonucu…
Ama Altaylı’nın iyi bir temsilcisi olduğu kültürel sınıfın öfkesinin görünür olması, en çok iktidarın işine geliyordu.
Siyasi kavgalarda fikirlerin bir ucunu susturduğunuzda, sizinkinin heyecanı, ikna ediciliğini, yaşam enerjisini de öldürüyorsunuz.
Dinlediğinizde öfkelenip, küfür edeceğiniz karşıt fikirleri duymazsanız, sizinki de zamanla anlamını ve heyecanını kaybedecektir.
Hapiste olan fikirlerle ve insanlarla kavga edemezsiniz. O motivasyonu artık sağlamaz.
O yüzden siyasetin kutuplaşma üzerine kurulduğu bir toplumda, her sesin duyulması, ifade hürriyetinin en maksimum hali en başta bu kutuplaşmadan ekmeğini çıkaranların çıkarınadır.
Ve ikinci neden; sessizliğin tedirgin ediciliği…
Fikir hayatında sessizlik bir çölün ya da ormanın sessizliğine benzer, sessizlik kimseye huzur getirmez.
Huzur vermediği gibi, tehlikenin nereden geleceğini bilemeyeceğiniz bir tedirginlik ve evhama neden olur.
Sessizlik, en uçlardaki fikirlerin sesinden daha tehlikelidir.
Fatih Altaylı’nın istese de yapamayacağı tehdide de benzemezler.
Altaylı’ya cevap verebilirsiniz, onla polemik yapabilirsiniz ama sessizliğe cevap veremezsiniz.
Sessizliği ikna da edemezsiniz.
Sessizlik en radikal, en yobaz, en tehlikeli fikirdir.
Sessizliğin artması, hepimiz için tehdittir.
Ceza kanununda yazmayan, savcıların soruşturamayacağı, polisin yakalamayacağı bir tehdittir bu…
Ses çıkarmak ise konum açık dolaşmak gibidir, herkes neyin nerede olduğunu bilmenin iç huzurunu duyar.
Sessizlik arttıkça hiçbir ses duyulmaz.
Bu büyük riski en iyi bir zamanlar o sessizliğin sesi olmuş olanların anlaması gerekirdi…
Yazarlar
-
Taha Akyol‘Enflasyon düşüyor, müsterih olun’ 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBenimki bir valiz hikayesi… 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBahçeli’nin jeopolitik sorumluluğu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciŞimşek görmüyor mu? 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Kürt Sorununda atılacak ‘hayal gibi’ 9 adım…” 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİklim adıyla sınai kirletmenin ticareti 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUOtoriterliğe dair bir hukuk manifestosu 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞYangınlar yeniden başladı, Orman Bakanı ne yapacak ve George Orwell 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKafkasya ötesinde kanlı satranç 4.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUNe de çabuk unutuluyor… Hatırlatıyorum… 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSıcak bir yaz, serin bir sonbahar ve belirsiz bir kış 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİİnsan yerin yüzüdür 1.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanÜç liderin 12 Gün Savaşı’nda karşılaştırmalı performansı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANDavalar, mahkemeler ve siyasi dizayn 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAToplumsal Muhalefetten Demokratik Topluma: Halkların, İnançların ve Özgürlük Güçlerinin Birleşik Müc 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞELLİ MİLYAR DOLAR DÜNYADAKİ AÇLIĞI ÇÖZÜYOR… 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEButlan 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti, kendi eseri olan bu Türkiye fotoğrafına daha dikkatli bakmalı 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURDemek ki “ideolojiler” henüz ölmemiş 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet, nasıl “devletimiz” olur? 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye, sıcak savaşlara evrilen küresel paylaşım savaşının hem sahnesi hem öznesi 30.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENSiyaset ırmağı kirlenirken… 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENOrtadoğu ve Kürtler CHP’yi Çağırıyor 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraAdalet ve Kalkınma Partisi’nin Ön Tarihinden 29.06.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanŞaka değil, Kılıçdaroğlu sahiden gelip CHP’nin başında kalmak istiyor! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKABD’nin “özeleştiri” yapacağı günlerden korkalım 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNBarışı savunmayayım da ne yapayım! 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluTonlarca hurdanın akıbeti belirsiz, ihaleler tartışmalı, işlem yok: Karayolları kimleri zengin ediyo 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
25.06.2025
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025