Yıldıray OĞUR
10 Kasım 2014 tarihli Posta Gazetesi’nin ilk sayfasını Atatürk’ü frakıyla dans ederken gösteren meşhur fotoğraf kaplamıştı. Manşet ise jiletlik lümpen Kemalizm türünün nadide örneklerinden biriydi; “Biz seni unutmak için sevmedik.”
Bu yazının ilham kaynağı ise manşetin altına yazılmış “Onun değerini dünya yeni anladı, kanlı Ortadoğu” diye devam eden fikri zavallılık sınırlarındaki klişelerden çok o fotoğrafın yanına düşülmüş bir küçük başlıktır: “Asaletini, zarafetini, bilgeliğini özledik.”
Çünkü o fotoğraf, özlenecek bir asaletin, zarafetin ve bilgeliğin değil ancak unutulan bir trajedinin fotoğrafı olabilir.
Fotoğraf, 17 Ocak 1929’da Ankara Palas’taki bir düğünden. Atatürk’ün La Cumparsita eşliğinde ilk tangoyu yaptığı zarif gelin hanımın adı Nebile.
![]() |
Fotoğraf karesi bir ay sonra The Illustrated London News’ın kapağını Kipling’in Song of Banjo şiirinden bir mısraya atıfla süslemişti: “Türkiye gece elbisesiyle giden her şeyi çok tuttu.”
Ama her şey gardıroplar kadar ileri değildi.
Nebile Hanım, Atatürk’ün hakkında bu fotoğraf karesi dışında az şey bilinen manevi kızlarından biri. 1910 doğumlu. Babası 1937 yılında çıkan bir Cumhuriyet gazetesi haberine göre “Sabık Darülfünun müderrislerinden Mehmed Nesib Sayıt.”
Soyadı olarak aldığı Sayıt, muhtemelen ya babası Beylerbeyi Bedevi Tekkesi’nin Şeyhi olan Humuslu Mehmet Said Efendi’den ya da isminin başındaki soyunun Hz. Muhammed’e uzandığını gösteren Seyyid sıfatının laikliğe aykırı gelmeyen bir versiyonundan geliyor.
1922’de kapatılan Dâru’l-Hikmeti’l-İslâmiye’nin son azalarından biri olan müderris baba Seyyid Mehmet Nasib Efendi, Mehmet Akif’in de sık ziyaret ettiği Beylerbeyi’nde hâlâ ayakta olan Rifai tekkesinin postnişininde oturmak dışında 1933’de kapatılan Darülfunun’un önemli eserlere imza atmış hocalarından biriydi.
Peki, o halde kızı Nebile nasıl Atatürk’ün manevi kızlarından biri olmuştu?
Rivayet muhtelif. Kesin olan Nebile’nin 1928 yılında 18 yaşındayken, Atatürk’ün 1925’teki boşanmasının ardından Çankaya Köşkü’ne gelen manevi kızlarından beşincisi olduğu. (Amasya’dan Zehra, Konya’dan Rukiye, Bursa’dan Sabiha ve İzmir’den Afet’ten sonra. Bir Hristiyan gençle aşk yaşadığı için kovulan Bülent’ten önce)
Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun eşi Leyla Karaosmanoğlu’nun 1985’te Hürriyet’ten Emin Çölaşan’a verdiği mülakata göre geliş hikâyesi şöyle :
“Nebile, çok iyi bir ailenin çocuğu. Ama deli bir çocuk. Bu Nebile, Atatürk’ü çok merak ediyor ve evinden kaçıp Dolmabahçe Sarayı’na giriyor gizlice… Yakalıyorlar, ama kovmasınlar diye yalvarıyor. Neyse, hizmetçi olarak alıkoyuyorlar orada bunu. Bir gün üst kata, Atatürk’ün yanına çıkıveriyor ve diyor ki, ‘Paşam, ben alt katın hizmetçisiyim...’ Bu sırada da ailesi fellik fellik kızı arıyor. Ve böylece Paşa Hazretleri’nin yanında, orada kalıyor Nebile...”
Bu hikâyeyi 1985’te Milliyet’ten Perihan Çakıroğlu’nun konuştuğu manevi kız kardeşi Sabiha Gökçen ise doğrulamaz: “Nebile’yi de bir vesile ile Atatürk’ün yanına çağırdığını sanıyorum. Ama ilk olarak nasıl tanıştıklarını bilemiyorum. Hatırladığım kadarıyla Nebile, 1928’te geldi Ata’nın yanına. İçimizde Atatürk ile en az beraberliği olan oydu.”
Hikâyenin daha ikna edici bir versiyonu ise Atatürk’ün uşağı Cemal Granda tarafından anlatılmış:
“1927 Temmuzunda Çapa Öğretmen Okulu’ndan üç öğrenci hizmet için Dolmabahçe Sarayı’na getirilmişti. Bu kızlardan ikisi geri gitti. Nebile ise kaldı. Nebile 18’inci baharını sürüyordu. Orta boylu, mavi gözlü, beyaz tenli, sarışın oldukça güzel bir kızdı. O zaman Atatürk, Nebile’yi de Ankara’ya götürmek istemişti. Nebile duraksıyordu. Gidip gitmemek konusunda bir karar veremiyordu. O sırada ben de Ankara’ya götürülecektim. Bir gün yanıma sokulup:
'Cemal Efendi. Beni Ankara’ya götürmek istiyorlar. Korkuyorum gitmeye. Ne yapayım dersin?' diye sordu.
'Beni de götürmek istiyorlar. Bak ben korkuyor muyum'' dedim.
'Öyle ama sen erkeksin. Canın sıkılınca kahveye gidersin. Ama ben kızım. Orada tek başıma ne yaparım?'
'Sen de orada oturursun. Orada hanım olursun...' Biz böyle dertleşe duralım, Nebile Ankara’nın yolunu tuttu. Ben daha sonra gittim. Çankaya’da bir de ne göreyim. Nebile Hanım olmuş. Biz 'Bey' olamadık.” (Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri. S.286)
1928 yılında 18 yaşında Çankaya’ya gelen Nebile Hanım orada sadece bir yıl kalır. Bir yıl sonra Atatürk tarafından Ankara Palas’taki o düğünle Viyana Büyükelçiliği Başkâtibi Çerkes Tahsin Bey (bazı kaynaklarda Raşid Bey’le) evlendirilir.
Peki bu bir yılda ne olmuştur. Neden okuldan alınıp Çankaya’ya getirilen Nebile Hanım 19 yaşında evlendirilmiştir?
Emin Çölaşan bunu da Leyla Karaosmanoğlu’na sormuş. Hem de açıkça: “Atatürk’e âşık mı oluyor?”
“-O, büsbütün farklı. Fakat sonra bu kız tehlikeli oldu. Bakınız onu anlatayım size. Atatürk, bir akşam Dolmabahçe’de bir davet verdi. Çok kalabalık bir sofra. Gece yarısından sonra bir ara bu Nebile bana dedi ki: ‘Paşam’a sürprizim var…’ Bir ara müzik çalarken kırmızı şalvar, kırmızı cepken ve hilali gömlekle çıktı ortaya ve şimdiki assolistlerin yaptığı gibi başladı şarkı söylemeye. Yakup da boş bulunup, ‘Ah canım, ne kadar da güzel’ dedi. Atatürk, Yakup’a şöyle bir dönüp baktı. 'Kızdı mı?' Ondan sonra duydum ki, Nebile’yi bir hariciyeci ile evlendirecekler. Ama kızcağız beni her gördüğünde ağladı ve ‘Paşam beni göndermesin, ben onunla kalmak istiyorum’ dedi. Sonra işte, meşhur düğünleri yapıldı.”
Evliliğin ardından Nebile Hanım’ın adına gazetelerde pek rastlanmaz. 1932’de Cumhuriyet gazetesinde Paris Sefareti’nde Dünya Güzellik Kraliçesi seçilen Keriman Halis için düzenlenen bir çayda sefirin eşiyle birlikte davetlilerle ilgilenen Müsteşar Tahsin Bey’in eşi Nebile aynı Nebile olmalıdır.
Ama her şey o kadar tozpembe gitmez. Nebile Hanım, iki yıl sonra eşinden boşanır. Cemal Granda’ya göre boşanma nedeni hariciyeci Tahsin Bey’in Nebile Hanım’ı “hor kullanmasıdır.”
19 yaşında evlenen Nebile Hanım, 21’inde boşanıp Türkiye’ye döner. Çankaya’ya, boşanmasına önce karşı çıkan Atatürk’ün yanına. İzmir, Antalya vapur seyahatlerinde, 1934, 1935 yıllarında Ankara Palas’taki 29 Ekim balolarında Atatürk’ün yanı başındadır. Ketum hatıralarda sesinin güzelliğinden, sık sık şarkılar söylediğinden bahsedilir.
Ağustos 1937’ye kadar. 15 Ağustos 1937 tarihli Cumhuriyet gazetesinde “mesud bir evlenme” başlığıyla küçük bir haber çıkar:
“Sabık Darülfünun müderrislerinden Mehmed Nesib Sayıt’ın kızı Bayan Nebile ile değerli gençlerimizden Sabahaddin İrdelp’in evlenmeleri dün Dolmabahçe Sarayı’nda Atatürk’ün huzuru ile ve çok güzide bir kütlenin iştirakiyle tezid olunmuştur. Cumhuriyet, genç çifte saadetler temenni eder.”
Ama o saadetler yine gelmez.
Nebile Hanım, hastalanır. Ağır bir zatürre geçirir. Hasta haliyle hasta yatağında yatan Atatürk’ü ziyaret eder. O ziyaret sırasında ağlamaya başlayan Nebile Hanım’ı Atatürk’ün “Sana emrediyorum, benim için ağlamak yasak” diye teselli ettiğini yazar Granda.
Ama gözlerini Atatürk’ün arkasından ağlamaktan kaybettiğine dair söylentiler birer şehir efsanesidir. Sabiha Gökçen, ilerleyen menenjiti yüzünden gözlerini kaybettiğini anlatır. Gözlerini (bir rivayete göre tek gözünü) kaybettiğinde sadece 29 yaşındadır.
Aralık 1939’da gazeteler Nebile Hanım’ın durumunun ağırlaşıp Cerrahpaşa’dan Yakacık Sanatoryumu’na kaldırıldığını haber verirler. İkinci eşinden de ayrılmıştır. Sanatoryum'da yaşam mücadelesi veren yalnız bir kadındır artık.
29 Eylül 1941 günü Cumhuriyet gazetesinin birinci sayfasında “Yalnız benim duam Ona yetişir” başlıklı haber çıkmazsa pek çok insan öldüğünü bile zannetmektedir.
Peki, bir hastane odasında tavana bakarak şarkı söylerken görülen hastalıklardan çökmüş o kadın 12 yıl önce Ankara Palas’ta Atatürk’le dans eden Nebile Hanım mıdır?
Röportajı yapan muhabir Selahaddin Güngör içinse başka bir şaşkınlık söz konusudur:
“Size bu satırlarda bir ba’se ba’del mevt hadisesinden bahsedeceğim. Bir ölünün öteki dünyada nasıl dirildiğini bilmezsem de hemen hemen öldüğüne hükmedilen bir genç kadının yeniden hayata döndüğünü işte gözlerimle görüyorum. Geçen sene Yakacık Sanatoryumu’nda bir yarım kadavra halinde bıraktığım Atatürk kızı Bayan Nebile, şimdi şu karşımdaki pürsıhhat ve pürneşe insan mı?”
“Sanatoryum'a kaldırılırken boşuna eziyet etmeyin, bir haftalık ömrü kaldı” dendiğini anlatan Nebile Hanım “Ne bitmez bir haftaymış” diyerek hayata dönüşüyle dalga geçer röportajında.
Bir yıldır kaldığı Taksim’deki Fransız Sanatoryumu’nun doktorlarına, hemşirelerine ama en çok da onunla yakından ilgilendiği, bu hastaneye yatırdığı, arada bir arabayla dışarıya çıkıp gezmesine vesile olduğu için yeni Reis-i cumhura gözyaşları içinde şükranlarını sunar: “Beni ölümün kolları arasından Büyük İnönü’nün himayesi kurtardı. Ondan aldığım alakanın kuvvetiyle yaşıyorum. Yalnız benim duam ona yetişir.”
![]() |
Gazetedeki habere göre bir ara görmeyen gözlerini odanın bir köşesine dikip Atatürk’ün sevdiği bir şarkıyı söylemeye başlar: “Gecenin matemini aşkıma örtüp sarayım...”
İki yıl daha dayanır. 33 yaşında hayatını o sanatoryumda kaybeder. Sade bir törenle Feriköy Mezarlığı’na kaldırılır. Atatürk’ün vasiyetinde geçen (“Sabiha Gökçen’e 600, Ülkü’ye 200 lira ve Rukiye ile Nebile’ye şimdiki 100’er lira verilecektir”) maaşından edindiğini mal varlığını Darüşşafaka’ya bağışlar.
18 yaşında okuldan manevi kız olarak Çankaya’ya gelip Nebile Hanım yapılan genç bir kız, 15 yıl trajik bir hayatın ardından bir sanatoryumda hayata gözlerini yumar.
O fotoğraf karesinde asalet, zarafet ve bilgelik bulanlar belki bir daha düşünür…
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAUmut Hakkı, Özgürlük ve Demokratik Gelecek: Toplumun Vicdanına, İktidara ve Halklara Çağrı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVer elini kayyumokrasi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURErbil’deki tartışma: Zor yakalanan mı zor olan mı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNYıkıcı korku değil kurucu cesaret 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERGeri Çağırma Hakkı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolSuriye’de haberler kötü 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUMerkeziyetçilik bütün kötülüklerin anasıdır! 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciPiyasaları kim hazırladı? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNYargı İstanbul Yönetimini Görevden Alınca CHP Direniş Kararı Aldı 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanHukuk devletinden uzaklaşmak boşuna değildi, tam da bugünler içindi 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ1 Eylül Dünya Barış Günü ve toplumsal sorumluluk 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBarış Umudu 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilMillî mi, Evrensel mi? Muhafazakâr Savunma Sözlüğünün Anatomisi 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRT20 Yılda Ne Değişti? 2.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞAnayasa Madde 66: Türk vatandaşlığı 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBir Demokrasi Kurultayı hikâyesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazRüşvetçileri merak eden bir savcı var mı? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNLevant’taki İsrail düşü Türkiye için kâbus mu? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞDİYANET NE ZAMAN ”KENTLİ” OLACAK? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: İtalya-Güney Tirol Özerk Bölgesi 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Kusursuz fırtına’nın tam ortasında: Türkiye krizler kavşağında hangi yola sapacak? 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMalazgirt ruhu: Sultan Alpaslan ve Cevdet Sunay yeni Türkiye’ye el sallıyordu 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluKim demiş İslam ülkeleri bir araya gelemiyor diye 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAktaş serbest, Özer niye tutuklu? İşte skandalın kanıtı 3 rapor 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKızışan Ortadoğu ve Amerikan sağında ihtilaflar 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasLiderleri neden ‘insan üstü’ gibi görüyoruz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİPlazma Toplumu: Bir sinyal okyanusunda yüzen balıklar gibiyiz 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan çok beğenmiştir… 30.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANSiyaset kulislerinde konuşulan baskın seçim senaryosu… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBüyük hesaplaşmaya doğru 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuAnkara neden huzursuz? 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYATürk futbolunun acı gerçeği: Kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunBarışın kaçınılmazlığı… 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCezaevinden yükselen çığlık: Yaşamak istiyorum! 29.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİR"KILIÇ KININDAN ÇIKARSA!" 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Baba Evi’nde Yarenlik… 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluGerçekten “adrese teslim” kadro ilanı, memurken başka yerde okuma rahatlığı ve yandaş medyanın “ezbe 28.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgünİsrail hedefine ulaşırken… 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİslam ülkelerinin liderleri de acaba bir gün utanır mı? 27.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUMutlak kötülüğün mutlak zaferine doğru mu? 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇKudüs, ey Kudüs! 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİller Bankası Genel Müdürü Recep Türk: Listemizde sadece Aydın yok 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçDiyanet anayasaya aykırı bir hukuk rejimi öğütleyemez! 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayEnflasyon raporu: Faiz, fiyatlar, sofradan eksilen tabaklar 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANBitmeyen CHP tartışmaları (II): Yelin kayadan toz koparması 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.09.2025
30.08.2025
27.08.2025
23.08.2025
20.08.2025
18.08.2025
16.08.2025
13.08.2025
11.08.2025
9.08.2025