Akın ÖZÇER

Akın ÖZÇER
Akın ÖZÇER
Tüm Yazıları
Çifte standart
20.10.2012
2756

 Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’nun canlı yayında “bu rezil bir rapor” diyerek son AB İlerleme Raporu’nu çöpe ya da çöp sepeti yok diye yere atması aslında siyasetçilerin ve siyaset yapma alışkanlığı taşıyan atanmışların öteden beri oynadığı oyunun son versiyonundan başka bir şey değil. Bu oyun, eleştirilerin kendi özel zemininde değil, Türkiye-AB ilişkilerinin kaygan ve tartışmalı zemininde karşılanması temeline dayanıyor. Bir önceki yazımda da altını çizdiğim gibi, Türkiye’nin bir türlü kabul edemediği Kopenhag siyasi ölçütleri aslında elliyi aşkın yıldır kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nin (AK) Strasbourg ölçütleriyle birebir örtüşüyor. İlerleme raporuna şöyle bir göz atmak bunu görmek için yeterli. İşte birkaç örnek...

İlerleme Raporu öncelikle AİHM’in (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) bu yıl 160 başvuruya ilişkin olarak Türkiye’nin AİHS’in (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) güvence altına aldığı hakları ihlal ettiği sonucuna vardığına dikkat çekiyor. Rapor ayrıca Türkiye’nin yerine getirmekle yükümlü olduğu bu kararların bazılarını uygulamadığını da hatırlatıyor ve bunlar arasında yer alan 2007 tarihli Zengin/Türkiye kararına parmak basıyor.

Bu dava Alevi yurttaşımız Hasan Zengin’in kızı Eylem’in devam ettiği okulda zorunlu din dersine sokulmasıyla ilgili. AİHM davayı açan Zengin’i haklı bulmuş ve Türkiye’den müfredatı yeniden demokratik bir toplumdaki çoğulculuğu yansıtan şekilde düzenlenmesini istemiş. İlerleme raporu, aradan geçen beş yıla ve Bakanlar Komitesi’nin Türkiye’den bu konuda eylem planı hazırlaması talebine karşın, din dersi kitaplarına Alevilikle ilgili bilgiler ilave edilmesinin dışında bu konuda hiçbir şey yapılmamış olmasını eleştiriyor.

Rapor ayrıca AİHM’e ifade özgürlüğünün ihlaliyle ilgili çok sayıda başvuru olduğuna dikkat çekiyor veTürkiye’nin Türk Ceza ve Terörle Mücadele kanunlarında mahkemenin içtihadına uygun değişiklikler yapması gerektiğini vurguluyor. Bu bağlamda TCK’nın 301. maddesiyle ilgili dava sayısının azaldığının ancak iki AİHM kararının henüz uygulanmadığının altını çiziyor.

AİHM’in hâlâ uygulanmayan başka bir hükmü de kimlik kartlarında din hanesine yer verilmesinin ayırımcılığa yol açtığına ilişkin 2010 tarihli kararı. Türkiye bu konuda da ilerleme kaydetmiş değil. AİHM’e ayrıca son bir yılda birçoğu adil yargılama hakkı ve mülkiyet hakkının korunması ile ilgili 8010 başvurunun yapıldığı gözönüne alınacak olursa, Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu AK ve zorunlu yargı yetkisini tanıdığı AİHM’e yönelik yükümlülüklerini yerine getirmediği sonucuna varmak mümkün.


Ne var ki Türkiye’de tartışma yıllardan beri AK ve AİHM değil, AB üzerinden yürütülüyor. Böylelikle kamuoyuna AK üyeliğinden kaynaklanan tüm yükümlülüklerimiz, üye olmadığımız bir kuruluşa üye olmanın karşılığında istenen ödünler olarak sunuluyor.
 Aynanın öbür yüzünü oluşturan bazı büyük ülkelerin ve iktidarlarının Türkiye karşıtı söylemleri ve politikaları da AB üzerinden yürütülen bu tartışmayı besliyor.


AB Bakanı Egemen Bağış rapora haksız tepki veren siyasetçilerin başını çekiyor.
Raporların bizim için karne notlandırma merkezi olmadığını söylüyor ki bu çok anlamsız bir çıkış. Ayrıca hamasi nutuklarından bıkkınlık duyduğumuz eski politikacılar gibi diyor ki “hükümetimize, milletimize karne verecek yegâne makam milletimizin bizzat kendisidir”. O zaman birileri de kalkar, neden AB’ye üye olmak istediğimizi sorgular.

Sayın Bağış Milano’da katıldığı bir konferansta Türk milletinin vize konusunda çifte standart uyguladığı için AB’ye kızgın olduğunu açıkladı. Vize ya da başka konularda AB’nin Türkiye’ye “çifte standart” uyguladığı söylenebilir ama bunlar Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde uyguladığı çifte standardın yanında hiç sayılır. Kabul etmek gerekir ki AK üyelerinin yapması gereken reformları yapmamak ve konu ilerleme raporları vesilesiyle eleştirilince bu kez AB’ye yüklenmek çifte standardın dik âlâsını oluşturuyor.

Aslında bu çifte standardın mucidi AK Parti de değil; kendini Türkiye’nin sahibi gören bürokratik iradenin karşı çıktığı Kopenhag ölçütlerine uyumu frenlemek için bulduğu bir formül. Anımsanacağı gibi, beş yıl kadar önce AK Parti hükümetine karşı düzenlenen Cumhuriyet mitinglerinde “ne ABD, ne AB, bağımsız Türkiye” sloganı atılmıştı. CHP ve MHP’nin katılarak desteklediği bu mitingleri düzenleyenlerden bazıları şimdi Ergenekon sürecinde yargılanıyor.

Ergenekon sanıklarına destekten geri durmayan CHP ise, Umut Oran’ın AKP hükümetine “tokat” diye nitelediği İlerleme Raporu üzerinden ve son Meclis araştırma önergesiyle AB konusunda atılım yapıyor görünüyor. Ama unutmayalım ki AB sürecine önem atfedenlerin Ergenekon sanıklarına kayıtsız destek vermeye devam etmeleri başka bir çifte standart oluşturur.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar