Akın ÖZÇER
Pazartesi günü (16 Aralık), Ankara’da Avrupa Birliği ile iki önemli metnin altına imza atıldı. İlki Türkiye’nin arkaik göç ve mülteciler politikasına en azından tam üye olduğunda insani açıdan olumlu yansıyacak Geri Kabul Anlaşması (GKA) diğeri de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına AB ülkelerine vizesiz seyahatin yolunu açacak olan Vize Bağışıklığı Süreci’ne (VBS) ilişkin protokol. Türkiye 2012’de parafe ettiği GKA’nın imzalanması karşılığında vize bağışıklığı sürecinin resmen başlatılmasını talep ettiği için bu iki konu birlikte gündeme geldi. Yoksa böyle bir genel uygulama yok; nitekim AB’nin bugüne kadar Rusya ve Ukrayna başta olmak üzere 12 üçüncü (üye olmayan) ülkeyle imzaladığı GKA’larda vize bağışıklığı gündeme gelmiş değil.
Fas’ta Fransızca yayın yapan “La vie économique” isimli dergide Tahar Tabou El Farah imzasıyla yayımlanan konuyla ilgili haber yorumdan benzeri bir GKA’nın Fas’a da önerildiği anlaşılıyor. Fas siyasetçileri arasında ülkenin Portekiz ve İspanya’ya yakınlığından ötürü AB üyesi olma hakkı bulunduğunu savunanlar ve bu bağlamda AB-Türkiye ilişkilerini yakından izleyenler var. Fas AB’ye tam üyelik başvurusunda da bulunmuştu, anımsayalım. Fas’la ilgili bu bilgileri aktarmamın nedeni, El Farah’ın, atıfta bulunduğum yazısında, konuya Türkiye üzerinden bakarak, AB’nin GKA karşılığında Rabat’a somut avantajlar sağlamadığını vurgulaması.
Oysa Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının serbest dolaşım hakkı Ankara Ortaklık Anlaşması (1963) Katma Protokol (1970) ve Ortaklık Konseyi kararlarına dayanıyor. Anlaşmanın bunca yıldır yerine getirilmemiş bu hükmünü AB’nin GKA karşılığında Türkiye’ye vermiş olduğu bir “ödün” olarak göstermek doğru değil.
Buna karşılık, Türkiye’de Faslı yazarın yukarıdaki görüşüne zıt bir şekilde, vize bağışıklığı diyalogunu başlatmak ve “yerel seçim kampanyasında vizesiz Avrupa propagandası” yapmak için AB’ye “ödün” olarak GKA’nın verildiğini savunanlar var. Peki, AB ile imzalanan GKA bazılarının dediği gibi o kadar kötü bir şey mi?
Geri Kabulün temel öğeleri
Geri kabul (readmission) bir ülkede yasadışı (kaçak) durumdaki yabancıların uyruğunda bulundukları ülke tarafından geri kabulü anlamına geliyor. Türkiye’nin bu durumda bulunan ve sınır dışı edilen vatandaşlarını geri kabulüyle ilgili bir sorunu yok, hiç de olmadı. Yerel makamların ellerinde geçerli oturma izinlerinin yanı sıra pasaportu da bulunmayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını başkonsolosluklarda düzenlenen seyahat belgeleri ile ülkemize geri göndermeleri rutin bir uygulama. O bakımdan GKA’ da tarafların vatandaşlarıyla ilgili bölüm aslında işleyegeliyor.
Sorun Türkiye’den AB ülkelerine geçen üçüncü ülke vatandaşlarıyla ilgili. Bilindiği gibi, Türkiye, 1961’de taraf olduğu mültecilerin hukuki statülerine dair Cenevre Sözleşmesi’nin “mülteci” tanımıyla ilgili 2.fıkrası (b) bendine uygun olarak “mülteci” sıfatını “1951’denönce Avrupa’da meydana gelen olaylar sonucu” ırkı, dini ya da siyasi bir gruba mensubiyet vb. gibi nedenlerle ülkelerine dönemeyenlere tanıma seçeneğini benimsemişti. Ama 1951’den sonra dünyada meydana gelen olaylar, taraflara sözleşmede sunulan bu zaman ve coğrafi sınırlama seçeneğinin tüm mültecileri kapsama bakımından yetersiz kalmasına yol açtı. Bu nedenle 1967 de sözleşmeye ek protokol imzaya açıldı. Bu protokolle sözleşmedeki “1951’den önce Avrupa’da meydana gelen olaylar sonucu” ibaresi metinden çıkarıldı. Türkiye ise bu protokole coğrafi çekincesini sürdürerek taraf oldu. Bu nedenle Avrupa dışından gelenlere hâlâ mülteci sıfatını tanımıyor. Oysa Avrupa uzun zamandan beri ABD ile birlikte göç alan, dünyanın diğer bölgeleri ise göç veren konumunda bulunuyor.
Türkiye’nin çok sayıda mülteciye bakacak ekonomik koşullarının bulunmadığı bir dönemde belki anlayışla karşılanabilecek coğrafi çekince, son yıllara kadar ülke topraklarından geçip AB ülkelerine yasadışı yollardan giren göçmenlerin sayısındaki artış nedeniyle AB’yi rahatsız edici boyutlara ulaşmıştı. Bu rahatsızlık, AB’nin vize uyguladığı bazı ülkelerle Türkiye’nin vize bağışıklığı anlaşmaları bulunması nedeniyle had safhaya ulaşmıştı. Ama Frontex verileri, Türkiye üzerinden AB ülkelerine geçen kaçak göçmen sayısının 2011’de ulaştığı zirveden (40 bin) giderek azaldığını gösteriyor.
Kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi (AK) Türkiye’nin Cenevre sözleşmesine koymuş olduğu coğrafi çekinceyi kaldırması için yaptığı çağrıyı her vesileyle yineliyor. Bu konuda AK İnsan Hakları Komisyonu Komiseri Thomas Hammarberg’in Türkiye 2009 tarihli raporu önemli tespitler içeriyor. (https://wcd.coe.int/ViewDoc.jsp?id=1599629&Site=COE ) TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nun 2010’da yayımladığı rapor da aynı şekilde coğrafi çekinceyi herhangi bir gerekçeye bağlamadan kaldırmamızın gerekliliğinin altını çizen önemli bir belge. (http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/belge/gocmen_raporu.pdf) Özet olarak belirtmek gerekirse, Türkiye arkaik göç ve mülteciler mevzuatını Avrupa hukukuna uygun hale getirmek zorunda.
AB ile dün imzalanan GAK işte bu yönde atılmış önemli bir adım. Anlaşmayla uygulama üç yıl sonra başlamak üzere, Türkiye, bir üye ülkenin talebi üzerine, o ülkede kaçak bulunan üçüncü ülke vatandaşlarını ya da vatansızları, o kişilere geçerli bir vize veya seyahat belgesi vermişse ya da onlar yasadışı yollardan girdikleri Türkiye’de bir süre geçirmişlerse geri kabul ediyor. Anlaşmanın birçok ayrıntısı var ve bunları bir köşe yazısına sığdırmak mümkün değil. Burada önemli olan Türkiye’nin önünde sonunda Cenevre Sözleşmesi ek protokolüne koymuş olduğu coğrafi çekinceyi kaldırmak ve vize rejimini AB’ye uydurmak zorunda olması. Ancak Türkiye bu iki konuyu değerlendirmeyi tam üyelik koşuluna bağlamış durumda. AB karşıtı çevrelerin olası eleştirilerine karşı hükümetin elini güçlendiren bir şerh kuşkusuz ama bunun sadece AB üyeliğine giden yolda atılması gereken bir adım değil, ayrıca modernleşmenin gereği olduğunu da bu vesileyle vurgulamakta yarar var.
Geri kabule yönelik eleştiriler
GKA’ya yönelik eleştirilerin başında Türkiye’den transit geçerek AB ülkelerine giden ve orada yakalandıktan sonra iade edilecek olan yasadışı göçmenlerin, Avrupa Gazete’deki ifadeyle Türkiye’yi bir göçmen toplama kampına dönüştüreceği iddiası geliyor. Gazetede anlaşmanın imzalanmasından bir gün önce yayımlanan “Geri Kabul anlaşması ile nasıl bir tuzağa düşeceğiz?” alt başlıklı haberde, buna gerekçe olarak pasaportsuz yakalanacak olan üçüncü ülke vatandaşlarının kendi beyanlarıyla Türkiye’ye gönderilecekleri ileri sürülerek, GKA “bu fakir ülke göçmenlerine Türkiye alternatifi olmuş olacak” deniliyor. Gazetenin bu abartılı satırlarını okuyunca akla şu soru geliyor: Türkiye üzerinden her yıl AB ülkelerine geçen on binlerce göçmenin Türkiye alternatifi için daha önce bir AB ülkesinden sınır dışı edilmesi şartı mı var?
GKA’da Türkiye’nin AB ülkelerinden geri kabul ettiği mültecilere yasal statü vermekle yükümlü olduğu gibi bir husus yer almıyor. Kaldı ki Türkiye’nin kaynak ülkelerle kendi vatandaşlarını geri almalarını sağlamak için ikili anlaşmalar yapma imkânı bulunuyor.
Kabul etmek gerekir ki Türkiye yoksul ülke vatandaşları için bir çekim noktası olmuşsa -ki İstanbul dâhil bazı büyük kentlerde sadece kaçak yaşayan değil ayrıca çalışan yabancılar da var- bu anlaşma olmasa da yasa dışı göç alacaktır. Sosyal haklardan yoksun olarak ve düşük ücretlerle çalışan yabancılara ABD ve bazı AB ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de şu veya bu gerekçeyle, belki de insani nedenlerle göz yumuluyor ya da engel olunamıyor anlaşılan. Toplumumuzla iyi, kötü bütünleşmeye çalışan bu insanlar, önce Avrupa’ya gitmeyi, sonra orada yakalanıp Türkiye’ye iade edilerek bir mülteci kampına yerleştirilmeyi mi isterler acaba?
Açlık, susuzluk ve savaş gibi nedenlerle komşu ülkelere sığınanlar bir yana bırakılacak olursa, yasa dışı göçmenleri gelişmiş ülkelere kaçak yollardan da olsa girmeye yönelten neden bu ülkelerdeki refah düzeyi elbette. Başta ABD olmak üzere AB ülkelerine mülteci kamplarında sürünmek için değil, o ülke vatandaşları gibi yaşamak, bunun için de o ülkelerin uyruğunu almak için gidiyor insanlar. Brezilya ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler de daha kendi refah düzeyleri yeterince yüksek olmadığı halde komşularına göreceli olarak çekici geliyor elbette.
Türkiye’de Suriye’deki iç savaştan kaçanlar için kurulmuş göçmen kampları var. İnsani gerekçelerle oluşturulmuş kamplar. Daha önce de Halepçe katliamından kaçan Kürtler için benzeri kamplar kurulmuştu. Bu insanlara kalkıp, “coğrafi çekincemiz var size mülteci sıfatı tanımıyoruz” diyerek insanlık görevimizi yapmayacak mıydık?
Sonuç olarak GKA’yı asılsız ve abartılı iddialarla karalamaya gerek yok. Yukarıda da altını çizdiğim gibi, Türkiye’nin göç ve mülteciler politikasını modernleştirme ihtiyacı var ve bu vesileyle AB mevzuatına uyarlama imkânı doğdu. Keşke tam üyelik süreci beklenmeden bu yola gidilebilse. Özetle dünkü gelişmeler, dış politikada eksen kaymasından kaygılananlar, AB’den uzaklaşıyoruz diye düşünenler için sevindirici bir haber. Geçmişte böyle söyleyip de şimdi GKA’ya karşı çıkanlar olsa da…
Yazarlar
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.09.2025
8.09.2025
3.09.2025
29.08.2025
18.08.2025
1.08.2025
1.08.2025
1.08.2025
26.06.2025
6.05.2023