Akın ÖZÇER
Türkiye’nin devlet içindeki vesayet odaklarınca oluşturulmuş ve askeri yönetimler dâhil tüm hükümetlerce izlene gelmiş bir Ermeni politikası var. Bu politika, Osmanlı döneminde İttihat ve Terakki hükümetinin 24 Nisan 1915’ten başlayarak Ermeni vatandaşları için uygulamaya koyduğu tehcir kararının yol açtığı insanlık trajedisine karşın o dönemin savaş koşullarında kaçınılmaz olduğu temeline dayanıyor. Dolayısıyla tehcir politikası sahipleniliyor ve gayri insani sonuçları göz ardı ediliyor. Peki neden?
Halil Berktay’ın konuyu tüm ayrıntılarıyla ortaya koyduğu “Eski yanlışlar sökün etti” başlıklı yazısında vurguladığı gibi, tehcir politikasının sorumlusu, Türkiye halkı ve bugünkü Türkiye değil; dönemin İttihatçı askeri diktatörlüğünün “faşizan milliyetçileri” olduğuna göre yukarıdaki sorunun yanıtını bulmamız gerekiyor.
Ben yanıtı Dışişleri’nde görevliyken on beş yıl arayla toplam yedi yılımı geçirdiğim Ermeni diasporasının yoğun olarak yaşadığı Lyon’da çok aramıştım. Bu politikanın Ermenistan ve diasporanın Türkiye’yi uluslararası alanda sıkıştırma amacıyla 1965’ten sonra uygulamaya koyduğu ve önemli ölçüde başarı sağladığı “tehcir eşittir soykırım” politikasını karşıladığı düşünülüyor belki ama insani veçhesi bulunmadığı için bunu başaramıyor.
Kabul etmek gerekir ki dönemin koşullarında kaçınılmaz olduğunu belirterek, gayri insani bir politikayı demokrasi ve insan hak ve özgürlüklerinin gelişmiş ve geçmişle yüzleşmenin demokrasi ölçütüne dönüşmüş olduğu günümüz dünyasında uluslararası kamuoyunda savunmak mümkün değil. Böyle olduğu için, bu politikamıza da tepki olarak giderek artan sayıda ülke parlamentosu 1915 Tehcirini soykırım olarak tanıyor.
Avrupa Parlamentosu (AP) önceki gün 1987 tarihli Wandemeulebroucke kararına atıfta bulundu. Kararda “Osmanlı topraklarında Ermenilere karşı girişilen trajik eylemlerin” 1948 tarihli Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılmasına ilişkin” BM Sözleşmesinin tarif ettiği anlamda “soykırım olduğuna” işaret ediliyordu. Dünkü karar 28 yıl önceki bu tespite atıfla, Türkiye’nin 100. yıldönümünü anma törenleri vesilesiyle “Ermeni soykırımını tanımak ve böylece Türk ve Ermeni halkları arasında gerçek bir barışın zeminini hazırlamak amacıyla arşivlerini açarak geçmişiyle barışma çabalarını sürdürmesine “ destek vaat ediyor.
Papa Francesco geçen Pazar günkü Paskalya ayininde Osmanlı İmparatorluğu’nun tehcir kararının yol açtığı insanlık trajedisini ön plana çıkaran bir konuşma yaptı. 1915 Tehcirini önce birçok masumun öldüğü “korkunç katliam” olarak niteledi. Ardından “bugün bile bu olaylarda sevdiklerinden birini kaybetmemiş aile bulunmadığını” hatırlattı ve Ermenilere hitaben “bu trajedi sizin de adlandırdığınız gibi gerçekten bir Metz Yeghern, yani büyük bir felâket” diye devam etti. Beş paragraf sonra bu defa Papa II. Jean Paul ile Ermeni Patriği Karekin’in 2001 yılında yaptığı yazılı açıklamaya atfen “yüzyıl önceki bu olaylar XX. yüzyılın ilk soykırımı olarak genel kabul görüyor” cümlesini kurdu.
Tehcirin 100. Yıldönümü vesilesiyle dünya liderleri ve parlamentolarından benzeri mesajların geleceği bilindiği halde, Eski Türkiye’nin iflas etmiş Ermeni politikasında bugüne kadarki tek rötuş Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen yılki taziye mesajıydı. “Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı herkes gibi Ermenilerin de o dönemde yaşadıkları acıların hatıralarını anmalarını anlamak ve paylaşmak bir insanlık vazifesidir” demek, Eski Türkiye’nin politikasındaki gayri insaniliği gideriyordu. Benzeri bir mesaj için henüz vakit var kuşkusuz ama gerek Papa’nın konuşmasına, gerek AP kararına bugüne kadar gösterilen tepkilerde kullanılan dil öylesine sert ki oluşan bu olumsuz hava koşullarında bulutlar kolay dağılmayacağa benziyor.
Aslında iflas ettiğini belirttiğim Eski Türkiye’nin Ermeni politikasında, “tehcir eşittir soykırım” politikasına karşılık gelen önemli bir unsur var. O da, devletlerin dinsel/kültürel farklılıkları olan vatandaşlarının evlerini ve bütün varlıklarını 48 saat içinde terk etmeye zorlanmasını “soykırım” olarak niteleyen uluslararası sözleşmelerin o dönemde mevcut olmaması. Atıfta bulunduğum “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına” ilişkin BM Sözleşmesi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra imzalandı. Soykırım öncelikle hukuki bir kavram olduğuna göre, AP’nin kararlarında 1915 Tehciri söz konusu sözleşmenin 2. maddesi kapsamında değerlendirilebilse bile, yaptırımlar geriye işlemediğinden hukuken “soykırım” sayılamaz elbette.
Eski Türkiye’yi ve Ermeni politikasını savunanlar bu hususun altını çizerler. Ermenistan’ın aslında hiçbir ciddiyet taşımayan Türkiye’den toprak taleplerinin önüne ancak bu şekilde geçilebileceğine dikkat çekerler. Bu taleplere gerekçe olarak da “ 23 Ağustos 1990 tarihli Ermenistan Bağımsızlık Bildirisi’nin 11. maddesinin Türkiye’nin Doğusunu Batı Ermenistan olarak tanımlamasını, Anayasası’nın 13. maddesine göre, Ağrı Dağı’nın Ermeni arması üzerinde yer almasını” gösterirler. Ermeniler arasında da Halil Berktay’ın tanımladığı türden, “faşizan milliyetçiler” var kuşkusuz; onları da Eski Ermenistan’ın unsurları olarak görmek gerekir herhalde.
Ana konuya dönecek olursak, Eski Türkiye’nin Ermeni politikasından ancak yaptırımlar ve cezalar geriye işlemediği gerekçesiyle, “1915 Tehcirinin hukuken soykırım sayılamayacağı” unsuru ithal olunabilir. Ama bunu söylerken eski Türkiye’nin politikasında olduğu gibi İttihat ve Terakki hükümeti sahiplenilmemeli, Tehcir politikasının mimarları milli kahraman ilan edilmemeli ve o dönemin savaş koşullarında başka bir siyasi seçeneğin bulunmadığı gibi absürt vurgular yapılmamalı. Aksine o politikanın yol açtığı acılar paylaşılmalı ve gayri insani sonuçların telafisini öngören önlemler alınmalı.
Bunun için öncelikle değiştirmemiz gereken bir dil var. Başbakan Davutoğlu, Dışişleri Bakanı iken Ermeni diasporasına “bizim diasporamız” demişti. Bugün dünyanın dört bir köşesinde 7 milyon civarında Ermeni varsa, bunların bir bölümünün dedeleri küçülen Türkiye’nin sınırları dışında kalanlarsa, çoğunun Tehcir politikası mağdurlarının ardılları olduğunu kabul etmek gerekir. Bu da kuşkusuz Eski Türkiye’nin Ermeni politikasının koruma altına aldığı İttihat ve Terakki’nin uyguladığı politikanın ne denli gayri-insani olduğunu ortaya koyan tartışılmaz bir gerçektir.
Kabul etmek gerekir ki iktidarın Papa ve AP’ye alışılagelmişin ötesinde Eski Türkiye’ye özgü sert tepki göstermesi AK Parti’nin “Yeni Türkiye” hedefi ile de bağdaşmıyor. Yeni Anayasa, Çözüm Süreci gibi ülkeyi kökten değiştirecek hukuki reformlara imza atılacak ve gerçekten yeni ve demokratik bir Türkiye inşa edilecekse, Ermeni politikası da eskisi gibi kalmayacak demektir.
Öyle mi gerçekten? Öyleyse, o zaman sandığa giderken neden eski Türkiye’nin politikalarına rağbet ediliyor? Neden statükoyu temsil eden CHP ve MHP ile birlikte ortak bir metne imza konuluyor? AK Parti’nin bu partilerden farkı yok mu? Bu ve benzeri birçok sorunun yanıtını daha bulabilmiş değilim ama adım gibi eminim ki 7 Hazirandan önce sorularına cevap arayan demokratlar az değil bu toplumda.
Yazarlar
-
Murat SevinçParantezler… 14.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDevlet, itibarının zedelenmesi karşısında sessiz kalırsa… 14.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİndirimli TC vatandaşlığı… 14.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAdalet ile Ahlâk Arasındaki Kopmaz Bağ 14.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUYükselen milliyetçilik neye benziyor? 14.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKomisyonun zor tercihi ve yargının yolsuzluk çıkmazı 14.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Rojava Hep Gündem… 14.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERBedeli ücretliye ödetmek 14.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEMHP’nin devrimci etkisi 14.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNNiyet Hayır, Akıbet Hayır 14.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİAK Parti bu transferlerle güçlenir mi? 14.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN24’üncü yıl - Farklar 14.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
1.08.2025
26.06.2025
6.05.2023
24.05.2018
9.02.2018
24.04.2018
11.04.2018
28.03.2018
22.03.2018