Akın ÖZÇER
1996-2006 yıllarında Fransız-Alman televizyon kanalı Arte’de Türkiye temsilciliği yapmış olan Ariane Bonzon, dijital gazete Slate. fr’de “AB-Türkiye: siyasi hevesler bitiyor, sübvansiyonlar kalıyor” (UE-Turquie: les ambitions politiques filent, les subventions restent) başlıklı bir yazı yayımladı.
Suriye krizi ve mülteciler sorunuyla birlikte canlanan Türkiye- AB ilişkilerine olumsuz açıdan yaklaştığı başlığından anlaşılan yazı ilgimi çekti. Alt başlığı okuduğumda ilgim daha da arttı. Çünkü “Türkiye ile AB arasında eskiden gelen birçok mali bağlar” olduğunun altının çizildiği alt başlık şöyle devam ediyor: “sonuç şu ki bütünleşme süreci arızalandığı halde, para hiçbir şey olmamışçasına (Türkiye’ye) akmaya devam ediyor. Baştan kaybedilmiş basit bir oyun mu bu?
Bu alt başlığı görenin, AB’nin Türkiye’ye ciddi mali yardımda bulunduğunu düşünmemesi mümkün değil Hem de bütünleşme sürecini aksattığı halde. Bonzon’u tanımıyor olsaydım, bunları AB karşıtı aşırı Sağ parti Ulusal Cephe’ye (Front National) sempati duyan biri kaleme almış sanırdım. Öyle olmadığını bildiğim için Bonzon’un daha ilk bakışta gerçekleri ters yüz eden bu yazıyla nereye varmak istediğini merak ettim.
Yazı şu cümlelerle başlıyor: “Avrupa Birliği Türkiye’ye çok para veriyor, özellikle son on yıldır. Ama bunu Başkan (Cumhurbaşkanı demiyor) Erdoğan’a kim hatırlatıyor? Türk Başkan Avrupa Birliği’ne mülteci akımını durdurmak için iki yıl için 3 milyon avroyu az buluyor. O ve Dışişleri Bakanı (Başbakan demiyor) Ahmet Davutoğlu iki katını istiyorlardı. Recep Tayyip Erdoğan Avrupa Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker’e ‘yoksa tartışmaya gerek yok’ demişti. “
Yazı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AB ile Kasım ortasında yapılan toplantıda söylediği ve tutanakları Yunan “Euro2day” sitesinde yayınlanan sözleriyle devam ediyor. Erdoğan’ın toplantıda sarf ettiği sözleri şöyle aktarılıyor:“ anlaşma olmazsa mültecileri otobüslere bindirir, Yunanistan ve Bulgaristan kapılarını açarız. (…) O zaman bu mültecilere ne yaparsınız, öldürür müsünüz?”
Ariane Bonzon, bunları aktardıktan sonra tarafların geçen 29 Kasımda mültecilere yardım çerçevesinde Türkiye’ye iki yıl için 3 milyon avro verilmesini öngören anlaşmaya vardığını ve bu yardımın onayının Şubat başında alındığını hatırlatıyor. Ama “diplomatik kaynaklar daha fazla ödeme yapma olasılığını göz ardı etmiyor” diye de ekliyor.
2007-2020: 10,5 milyarlık yardım
Bonzon yazısını ara başlıklarla sürdürüyor. Bu ara başlık altındaki bölüme de yine AB’nin Türkiye’ye yıllardan beri çok para verdiğini belirten bir cümleyle başlıyor. AB genişleme fonundan 13 yıl için toplam 10,5 milyar avro mali yardım alması öngörülen Türkiye’nin Brüksel için “maliyeti en yüksek aday” olduğunun altını çiziyor. Araya Türkiye’nin 2003 yılından 2014’e kadar yılda ortalama yüzde 6, AB’nin ise sadece 1,5 oranında büyüdüğünü sıkıştırıyor.
Yazıyı buraya kadar okuyan ortalama bir Fransız’ın kafasında “verdiğimiz paralarla Türkiye büyüyor, biz sıkıntı çekiyoruz” imajı gerçekleşir. 10,5 milyar avronun -ki bunun daha sadece 6 milyarı ödenmiş- makro düzeyde büyük bir miktar olmadığını, iki yıl için 3 milyar avronun da nüfusu giderek artan ve yakında 3 milyonu bulacak olan mültecilerin, yaratacağı toplumsal sorunlar bir yana, sadece ekonomik maliyetini karşılamadığını bilemeyeceği için elbette.
Bonzon’un konuyu böyle aktarmasını dürüst bulmak mümkün değil. Mültecilerin maliyeti bu kadar yüksek olmasa AB üyelerinin birçoğu değil milyonlar, yüzbinler, binler düzeyinde dahi mülteci alımına karşı çıkmazdı. Hem de insani konular Avrupa değerlerinin başında geldiği halde.
İleri koma
Bonzon, bu ara başlığa, kararlı bir Erdoğan karşıtlığıyla başlıyor ve arka arkaya bazı sorular sıralıyor: “bunlardan neden hiç söz edilmiyor? Neden Türk Başkan’ın yüzüne, şantajına ve ‘otoriter sapmasına’ karşı, Brüksel’in Türkiye’ye ödediği ve ödeyeceği milyonlarca avrodan söz edilmiyor? Bu yardımlar paradoksal değil mi? “
Bonzon, Türkiye’ye AB müktesebatını üstlenmesi için mali yardımda bulunulduğunu ama müzakerelerin geldiği noktanın “ileri bir koma hali” olduğunu belirtiyor. Dondurulmuş müzakere fasıllarından söz etmeyip, sürecin ilerlememesi sadece Türkiye’den kaynaklanıyor izlenimi yaratıyor. Bununla yetinmiyor, büyük bir çoğunluk artık Türkiye’nin hiçbir zaman AB üyesi olmayacağına inandığı halde neden bu yardımların yapıldığını sorguluyor. Hem bazı fasıllar dondurulacak, hem de artık Türkiye tam üye olamayacak deyip mali yardımlar kesilsin istenecek. Bunun adı kelimenin tam karşılığıyla “hipocrisie”, ikiyüzlülük.
Bonzon yazısında devamla, Rennes I Üniversitesi’nden araştırmacı Claire Visier’nin Bilgi Üniversitesi AB Enstitüsünce finanse edilen bir çalışmasına atıfta bulunuyor. AB’nin sivil toplumumuza yönelik mali yardımlarıyla ilgili bu çalışmadan çıkan sonuç, bu yardımlarla katılım müzakerelerinin birbiriyle ilintili olmadığı, kendi mantığına göre yürüdüğü yönünde. Başka bir deyişle sivil toplumun herhangi bir fasılda yürüttüğü projelerin finansmanıyla Türkiye’nin o fasılda ilerleme kaydedip etmediği arasında hiçbir bağ yok. Dondurulmuş bir fasılda gerçekleştirilen projeler için tahsis edilen AB fonları, müzakerelerde ilerleme sağlanan fasıllardaki projelere ödenenlerden daha fazla olabiliyor, özet olarak.
Bonzon, ön plana çıkardığı bu araştırmayla, yazısının “İdari rantlar” ara başlığını taşıyan bölümünde, AB fonlarından ödemelerin sürdürülmesinin aslında Türkiye’nin “müzakere eden ülke” konumundan kaynaklandığı sonucuna varıyor. Ardından“ Türk hükümeti artık Kopenhag ölçütlerinin başında gelen hukuk devleti ilkesine saygı göstermiyorsa, neden AB hâlâ öyleymiş gibi yapıp Türkiye’ye para veriyor” sorusunu yöneltiyor. Bu arada, Avrupa Yatırım Bankası’nın 80 darbesi nedeniyle Türkiye’ye verdiği kredileri Helsinki Zirvesi’ne kadar kesmiş olduğunu da hatırlatıyor.
Kabul etmek gerekir ki Ariane Bonzon’un Türkiye’nin hukuk devleti ilkesine artık saygı göstermediğine dair değer yargısının hukuki dayanağı yok. Çünkü müzakerelerin açıldığı tarihten bu yana Türkiye gerçekleştirdiği reformlarla, genel olarak, siyasi ölçütler alanında aksine ilerleme sağlamış durumda. Türkiye’de bağlantılı olduğu Erdoğan karşıtı çevrelerin iddialarını mutlak gerçekler olarak takdim etme yanılgısına düşüyor. Aslında sözünü ettiği milyon avroların da Türkiye ekonomisinin büyüklüğü içinde artık bir anlamı yok. Belli ki Bonzon Türkiye’de görevde olduğu yıllarda takılıp kalmış.
Son kaldıraç
Yazısına kaldığı yerden devam edersek, Bonzon bu ara başlık altında yine “çok para” dediği katılıma yardım fonlarının bir baskı aracı olarak kullanılıp kullanılamayacağını sorguluyor. Mesela “AB bu mali yardımın bir bölümünü askıya alamaz mı” ya da “ Ankara’nın “Erasmus gibi bazı topluluk programlarına katılımına karşı çıkamaz mı” diye soruyor.
Bonzon bu soruya ismini vermediği Komisyon’da görevli üst düzey bir bürokratın olumlu yanıt verdiğini ama Komisyon’un bu konuda yaratıcı olmadığını, işleri oluruna bıraktığını ve komik duruma düştüğünü söylediğini hatırlatıyor. Anlaşıldığı kadarıyla Bonzon’un görüşünü aktardığı genç araştırmacı, bu soruya kim olduğu belli olmayan Komisyon görevlisinden çok daha akıllı bir cevap veriyor: “ AB finansmanı keserse, minimum da olsa, Türkiye’de idare ve sivil toplumdaki tek eylem kaldıracını kaybeder.” Claire Visier’nin demek istediği AB mali fonlarının reform sürecini destekleyen bir kaldıraç olduğu. Doğru ama asıl kaldıracın AB’ye tam üyelik olduğu bir tarafa bırakılmamalı.
Claire Visier’nin araştırmasında vardığı sonuçlardan bir başkası, AB fonlarından Türkiye’ye aktarılan paranın önemli bir bölümünün Avrupalı uzmanlara ve merkezi Avrupa’da bulunan şirketlere yapılan ödemelerle Avrupa’ya dönüyor olması. Bonzon, abarttığı Brüksel’in mali silahının bu şekilde geri tepebileceğinin altını çiziyor. AB’nin genişleme bütçesinin önemli bir bölümünün Türkiye’ye ayrılmasının bu nedenle anlaşılabileceğini dile getiriyor. Bunu anlayabildiği için de kendisini Türkiye’ye yakın olanlardan hissediyor olasılıkla.
Bonzon, yazısının “vazgeçilmez ortak” ara başlığını taşıyan son bölümünde, AB’nin mali yardımlarının, Türkiye’nin AB’ye tam üye olacağına inanıldığı için değil, reform yapması, demokratikleşmesi ve Avrupa değerlerine uyum sağlaması için yapıldığını vurguluyor. Bu nedenle Türkiye’ye müzakere başlıkları üzerinden uyguladığı baskıyı mali alana yaymadığını belirtiyor.
Bonzon ayrıca mali yardımları silah olarak kullanmanın Türk halkına zarar vereceği gibi, Başkan Erdoğan’a da Batı karşıtı kampanyasını canlandırma olanağı tanıyacağını söylüyor. Brüksel ve büyük Avrupa başkentlerinin Türkiye’yi stratejik bir ortak olarak gördüğünü ve Suriye savaşının Avrupa için dramatik sonuçlarını önlemekte işbirliğine ihtiyaç duyduğunu ekliyor. Bunun da parayla ölçülecek bir bedeli olmadığının altını çiziyor.
Bu sonuca varmak için Bonzon’un yazısının başına ve çeşitli bölümlerine Cumhurbaşkanı Erdoğan aleyhine değer yargılarını sokuşturmasının bir anlamı yoktu. AB’ne üyelik sürecimiz Erdoğan’ın Başbakan olarak görev yaptığı dönemde ilerledi; bu da yok sayılabilecek bir veri değil. Dolayısıyla Türkiye-AB ilişkilerinde olumsuz bir faktör olarak halkın yüzde 52’sinin oyunu almış bir Cumhurbaşkanı’nı göstermek dürüst bir yaklaşımı yansıtmıyor.
Ayrıca AB’nin mülteciler için taahhüt ettiği mali katkının ve bugüne kadar Türkiye’ye yaptığı parasal yardımların da ekonomik büyüklüğümüz dikkate alındığında “devede kulak” kaldığını unutmamak gerekir. Aynı şekilde AB’nin Türkiye’ye Suriyeli mülteciler için vereceği miktar da, Türkiye’nin bugüne kadar yaptığı harcamalara bakılırsa, üzerinde uzun, uzun tartışılacak bir miktar değil.
Ariane Bonzon, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın neredeyse AB’ye nankörlük yaptığını demeye getirmektense, AB üyelerinin neden Avrupa değerlerinin başında gelen insani konuları ikinci plana atarak mülteci karşıtlığı yaptığını araştırsaydı keşke. Varacağı sonuç, AB’nin, kurucu babalarına ihanet edercesine kendi değerlerinden uzaklaştığı yönünde olurdu olasılıkla.
Yazarlar
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.09.2025
8.09.2025
3.09.2025
29.08.2025
18.08.2025
1.08.2025
1.08.2025
1.08.2025
26.06.2025
6.05.2023