Alper GÖRMÜŞ
Önce doğrudan ve mikro ölçekli gözlemim: Ömrü boyunca Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) oy vermiş birkaç arkadaşım var... Seçimlerin hemen öncesinde “bu defa tamam” deyip büyük umutlara gark oluyorlar, fakat seçimlerden hemen sonra derin bir yeis içine giriyorlar. Hayır, kendi partilerinin iktidar olabileceğine dair bir umut değil sözünü ettiğim; şu ya da bu yolla Adalet ve Kalkınma Partisi’ni (AK Parti) iktidardan düşürecek bir formülün peşindeler. Fakat o da bir türlü olmuyor.
AK Parti’nin iktidarı bırakmadığı 14 yıl içinde, âşina olduğum o derin yeise sadece iki seçimden sonra (2009’daki yerel seçimler ve 7 Haziran 2015’teki genel seçimler) kapılmadılar. Fakat 2009’u ve 2015’i izleyen ilk seçimlerde, AK Parti yine yüzde 50’yi buldu ve bu da arkadaşlarımın umutsuzluğunu daha da büyüttü.
Eminim, benim şahsi-mikro gözlemim, etraflarında sol-sosyal demokrat kökenden arkadaşları olan herkes tarafından da paylaşılmıştır.
Öyle sanıyorum ki, bugünlerde bir erken seçim olsa, sözünü ettiğim arkadaşlarım ve tabii AK Parti’ye oy vermeyen “yüzde 50” belki ilk kez olarak umutla gitmeyecekler sandığa... Çünkü bu günler, yapılacak bir erken seçimde Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) baraj altında kalma ihtimalinin ciddi ciddi konuşulduğu, yani Cumhurbakanı Erdoğan’ın arzuladığı “400 milletvekili”nin bir fantezi olmaktan çıktığı günler...
O umut yine de sağaltıcıydı
Şimdiye kadar, her seçim yenilgisinden sonra yüreklerini ancak “bidon kafalarla buraya kadar” saygısızlığı ve saldırganlığıyla soğutanlar, her yeni seçimden önce “bu sefer başka, bu sefer iktidar yıkılacak” duygusuyla umutlanmayı becerebiliyorlardı.
Mesela Bekir Coşkun, AK Parti’nin yüzde 50’yi bulduğu 12 Haziran 2011 seçimlerinden hemen sonra şöyle yazmıştı: “Yine de AKP oyları arttığına göre... Nasıl anlatılır?.. Bazen anlatamazsın.. Yani anlatılacak gibi değilse, neresini anlatacaksın?.. Bocalarsın... Uykusu kaçar insanın... O durumda koyunları sayacaksın...” (Cumhuriyet, 14 Haziran 2011.)
Seçimden iki gün sonra ancak “koyunları sayarak” uyuyabilen yazar, seçimden beş gün önce “koyun”lara şöyle seslenebilmişti:
“İyi bakın... Görün... Bilin... Direnin... Herkese söyleyin... Bu kez daha farklı; son yumruğu vurmak, son gözü oymak, son başı koparmak, son sesi boğmak için geliyor nefret... Kazanmasına izin vermeyin nefretin...” (Cumhuriyet, 7 Haziran 2011.)
Ben, seçimlerden sonraki “Bu halk aptal” suçlamasıyla, seçimlerin hemen öncesindeki “Bu halk önümüzdeki seçimde ‘bunlar’ın defterini dürecek” beklentisi arasındaki büyük paradoksu, sahiplerinin fark edememelerine hep hayret ettim. Öyle ya, madem seçmen “bidon kafalı”, o zaman yeni seçimde de “yanlış parti”ye oy vereceğini kabul etmen gerekir, değil mi?
Dediğim gibi, hayret ediyordum ama, bu kesimlerin her seçim öncesinde umutlarını tazelemesini siyasi demokrasimiz için bir sigorta olarak değerlendiriyordum. Çünkü burası Türkiye idi ve seçimlerden bütünüyle umudunu kesmiş muhalif yüzde 50’nin nerelere savrulabileceği kestirilemezdi.
Fakat galiba ilk kez muhalefet olası bir seçimde AK Parti’nin iktidardan uzaklaştırılamayacağını kabullenmiş görünüyor.
AK Parti’ye oy veren yüzde 50 büyük çoğunlukla memnundur bu durumdan; keza kalan yüzde 50’nin psikolojisine baktıkça, içlerini gizleyemedikleri bir sevinç kaplıyordur. Fakat bana sorarsanız, bir toplumun yüzde 50’sinin böyle bir psikoloji içinde bulunması ürkütücü bir şeydir. Çünkü bu ölçüde koyu bir umutsuzluk nihilizmdir ve nihilizm yalnız onun etkisi altına giren kalabalıklar için kötü sonuçlar üretmez, hepimiz için kötü sonuçlar üretir.
En sonda, işin bu yanına kısaca yeniden döneceğim. Fakat bu yazıda asıl, “yüzde 50’nin nihilizmi”nin kısa tarihini anlatmak istiyorum size... Çünkü bugünkü nihilizmin 14 yıldır yaşanan umut-umutsuzluk gelgitlerinin topluca gözden geçirilmesiyle daha iyi anlaşılabileceğini düşünüyorum.
Bugün, “muhalefetin nihilizm tarihi”nin Gezi isyanına kadarki, 14 Mart’ta da Gezi’den sonraki bölümünü ele alacağım.
2002 seçimleri ve karanlıkta çalınan ıslıklar
AK Parti’nin 3 Kasım 2002’deki spektaküler seçim başarısı muhalif çevrelerde tesadüfî bir başarı, AK Parti ise bir konjonktür partisi sayıldı; yeni kurulmuş bir parti böyle bir ülkeyi yönetemez, kısa süre içinde yıkıntılar altında kalırdı.
Seçimlerden sonraki birkaç yıl yürekler bu teselliyle soğutuldu. Fakat zamanla AK Parti’nin “gidici” olmayabileceği anlaşıldı ve telaş başladı. O yıllar, “racon”un askerler tarafından kesildiği, Türkiye’nin “laik-çağdaş” kesimlerinin de askerlerin bu “yetki”lerini “normal” bulduğu yıllardı. Dolayısıyla bu kesimlerde askerlerin ilk seçimden (2007) önce AK Parti’yi hal’edeceğine dair güçlü bir inanç vardı.
Seçimlerin hemen sonrasında başlayıp sonraki seçim yılına (2007) kadar devam eden gizli darbeci teşebbüsler akim kalınca, iktidarı seçim dışı yollarla devirme çabalarına kitlesel meşruiyet sağlamak için, 2007’nin bahar aylarında meşhur cumhuriyet mitingleri düzenlendi. Fakat benim analizime göre bu mitingler paradoksal biçimde darbe hevesini seyreltici bir rol oynadı. Şöyle ki:
2007 seçimleri öncesine denk gelen ve temel amacı “Çankaya’nın şeriatçılar tarafından ele geçirilmesini engellemek” olan cumhuriyet mitingleri, başta Şener Eruygur olmak üzere düzenleyicilerinin hayal bile edemeyecekleri olağanüstü katılım oranlarıyla gerçekleştirildi. Bu büyük teveccüh, “irticayı seçimle alaşağı etmenin mümkün olduğu”na dair bir inanca yol açtı. O kadar ki, iktidarda bir “düşman”ın oturduğu değerlendirmesini yapan düzenleyiciler de aynı yanılsamaya kapıldılar ve bu büyük enerjiyi başka yollara kanalize etmeye tevessül etmediler.
Ne var ki 2007 seçimlerinde AK Parti’nin oyu yüzde 47’yi buldu ve bu şoke edici sonuç, geniş muhalif kesimlerde ilk büyük hayal kırıklığına yol açtı. AK Parti’nin seçimle alaşağı edilemeyebileceğine dair ilk endişeler 2007 seçimleriyle birlikte başladı.
2009 yerel seçimleri: Umutlar tazeleniyor
29 Mart 2009’daki yerel seçimlerin öncesinde, geniş muhalif kesimler yeniden umutlandılar. Evet, 2007 bir felaketti ama bu defa durum farklıydı. Ne var ki laik kesimlerin güvendiği, “seçim sonuçlarını en iyi tahmin eden araştırmacı” Tarhan Erdem seçimlerden iki gün önce “AK Parti yüzde 50-52” deyince, umutlar yerini yeniden karamsarlığa bıraktı.
Fakat Tarhan Erdem bu defa fena yanılmıştı: AK Parti, tarihinin en düşük oy oranı olan yüzde 38 ile yetinmek zorunda kalmıştı.
Milyonlarca insanın nihilizm boyutlarındaki umutsuzluğunun muhalif-muvafık hiç kimse için iyi olmayacağını düşünen biri olarak o seçim sonuçlarını ben şöyle yorumlamıştım:
“AK Parti, Tarhan Erdem’in öngördüğü gibi öbür partileri ağır bir hezimete uğratsaydı, bu partinin seçimlerde yenilemeyeceği inancı güçlenecek, demokrasi dışı arayışlara laik kesimlerden verilen destek daha da büyüyecek ve bugün Türkiye’nin havası kurşun gibi ağır olacaktı.”
29 Mart 2009 yerel seçimlerinden hemen sonra Ertuğrul Özkök’ün köşesinde yer verdiği bir kadın arkadaşının duygusu, onun dahil olduğu kesimlerin ortak duygusuydu:
“Pazartesi sabahı çok rahatlamış biçimde uyandım. Bu ülkede kendimi azınlık gibi hissediyordum. Azınlık olmadığımı, bu ülkenin asli unsurlarından, parçalarından biri olduğumu hissettim. Ülkemin halkına itimadım kalmamıştı. Tekrar güvenmeye başladım.”
Referandum (2010), seçim (2011) ve umutsuzluğun geri dönüşü
Ertuğrul Özkök’ün kadın arkadaşının ve onun içinde yer aldığı kesimlerin 2009 seçimlerinde içine girdikleri iyimser hava, yüzde 58’lik bir referandum (2010) ve yüzde 50’lik bir genel seçimden (2011) sonra tamamen dağıldı.
2011’den sonra gözler artık 2014’te yapılacak yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleri ile 2015’te yapılacak genel seçimlere çevrildi. Bu üçlü maratonun son halkasında (7 Haziran 2015 seçimleri) yeni bir umut dalgası doğduysa da, yenilenen seçimlerde AK Parti’nin beklenmedik büyüklükteki zaferiyle bu dalga da çekildi.
Bütün bunları laik kesimlerin nasıl yaşadığını ve oradan, bugünkü ağır umutsuzluk tablosuna nasıl geldiğimizi 14 Mart tarihli yazımda ele alacağım. Tabii aradaki Gezi isyanını unutmadan; çünkü o da, “laik nihilizm” sürecinde, görünüşün tersine sözünü ettiğim umutsuzluğu daha da büyüten bir rol oynadı.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025
29.04.2025
25.04.2025
21.04.2025