Alper GÖRMÜŞ
İstanbul’da, Taksim’den Dolmabahçe’ye doğru inen yokuşun sağ tarafında, askerî hastanenin karşısında, Gümüşsuyu Apartmanı vardır. Eski adı Azaryan olan bu bina Krikor Zohrab’ın oturduğu son yer. Tutuklamaya gelen polisler Zohrab’ı bir daha dönmemek üzere buradan alıp götürmüşler. Önünden geçerken, o sıcak haziran gecesinde [Haziran, 1915 –A.G.] polislerin arasında götürülen birini görüyor gibi oluyorum. Benim gördüğümü başka kimsenin görmeden gelip geçmesi de bir o kadar üzüntü veriyor. Düşünüyorum, acaba bu binanın dış cephesine; ‘Osmanlı Ermeni yazar, hukukçu ve mebus Krikor Zohrab burada oturdu’ yazan bir plaket konamaz mı?”
Kendi deyişiyle, “Ermeni meseleleriyle Ermeni eşinden daha ilgili bir Türkiye Yahudisi” olan Nesim Ovadya İzrail, 2011’de yayımlanan 1915, Bir Ölüm Yolculuğu, Krikor Zohrab başlıklı kitabının önsözünde sormuştu bu soruyu...
Arkadaşım da olan Nesim Ovadya İzrail’in bu temenni-sorusunu, kitabı tanıttığım Temmuz 2011 tarihli bir yazımda, böyle bir inisiyatifi kullanabilme konumunda bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a yöneltmiştim... O gün bugündür, nadiren gittiğim İstanbul’da yolumu tam da Gümüşsuyu Askerî Hastanesi’nin karşısında oturan arkadaşımın evine düşürmeye karar verdiğimde Nesim’in işaret ettiği apartmana mutlaka bakarım ve yazık ki o plaketi göremem.
2 Haziran 2015: Ölüm yolculuğu başlıyor
Bundan tam 102 yıl önce, bugünün (24 Nisan) gecesinde bir grup Ermeni yazar, sanatçı, avukat, doktor, mebus vb. İstanbul’daki evlerinden alınıp götürüldüler ve çoğu bir daha geri dönemedi. Gerçi Krikor Zohrab onlardan biri değildi ama aynı yıl içinde, 2 Haziran’da o da benzer bir akıbete uğrayacaktı.
Krikor Zohrab, 19 Ocak 2007’de katledilen Hrant Dink gibi biriydi. Kin, nefret ve düşmanlık bilmez, şiddetin değil konuşmanın gücüne inanırdı. Nesim Ovadya, kitabının önsözünde bu benzerliği şöyle dile getirmişti:
“Krikor Zohrab’ı tanıdıkça, Hrant Dink’le arasında birçok bakımdan paralellikler kurmaya başladım. Toplumsal meselelere benzer yaklaşımları, ait oldukları toprakları her türlü tehlikeye rağmen terk etmeye yanaşmayan benzer kaderleri olduğunu keşfettim. Hrant Dink ve Krikor Zohrab, bu toprakların yetiştirdiği, bu topraklara ait iki özel insandı. Hrant’ın toplum tarafından bilinir olmasına karşın, Zohrab’ın bilinmemesine hayıflandım.”
Krikor Zohrab gibi, Hrant Dink gibi radikallikten uzak kişiler, farklı kimliklerin boğazlaşmasının önündeki en büyük engeldi ve bu nedenle asıl onların ortadan kaldırılması gerekirdi.
Kitabı okuyup bitirdiğimde, 1915 Büyük Felaketi’nin sembolik başlangıç tarihi olarak kabul edilen 24 Nisan 1915’ten bir süre sonra evinden alınan ve sürgünde öldürülen Krikor Zohrab’ı hiç bilmiyor olmaktan çok utanmıştım.
Bu 24 Nisan’da, altı yıl önce kaleme aldığım yazıdan faydalanarak Krikor Zohrab’ı anlatmak istiyorum size...
“Siyaset, güçlük karşısında hemen kılıca sarılmak değildir...”
19. yüzyılda başlayan ve 20. yüzyıl başında ayaklanmalar biçimine bürünen “uluslaşma” yönündeki örgütlenmeler, bilhassa Nisan 1910’da başlayan Arnavutluk isyanının da etkisiyle Osmanlı yönetiminde büyük bir paniğe yol açmıştı. Çünkü Arnavutlar Müslüman’dı ve İmparatorluk’la en sıkı ilişkileri olan milletti.
Ermeni mebus Krikor Zohrab’ın konuya ilişkin olarak 22 Kasım 1910’da Meclis-i Mebusan’da yaptığı konuşma, Nesim Ovadya’nın dediği gibi, “günümüz Türkiye’sinde yaşanan Kürt sorunu ile önemli paralellikler taşıyor”du. Yine, “tartışılan konu başlıkları ve ortaya konan çözüm önerileri de tanıdık”tı:
“(Hükümet) Bunu tenkil ediyor, meseleyi bitiriyor. Bendeniz buna siyaset demiyorum. Haddizatında siyaset diye birçok teenni ile ve yekdiğeriyle anlaşmak suretiyle barışçı bir tarzda ittihaz olunan tedbire denilir. Yoksa bir zorluk önünde bulununca hemen kılıca sarılmak, bu siyaset değildir.
“Eğer bir Yunanistan ve Bulgaristan var diye Rum ve Bulgar unsurları baskı altında tutarsak, ülkede asla sükûneti sağlayamayız, ne de adaleti; çünkü insan, düşman bellediği birine karşı adalet gösteremez. (...) Bir yerde bomba atılıyor, bir başka yerde bozguncu bildiriler ele geçiyor. (...) Bu olaylar nedeniyle bütün Rumları veya Bulgarları suçlu mu saymak gerekir? (...) Eğer hükümet, beyanatlarına gerçekten de sadık kalır, münferit olaylardan etkilenmeden, bütün unsurları kesinlikle birer Osmanlı olarak görür ve onlara adaletle yaklaşırsa, dış entrikaların hiçbir etkisi olmaz ve Makedonya’da durumumuz sağlamlaşır.”
Radikallerin arasında
Krikor Zohrab, o yıllarda artık tıkanma noktasına varmaya başlayan “Ermeni meselesi” konusunda da barışçı, yapıcı bir çizgi izliyordu. Maksimalist taleplerle ortaya çıkan Ermeni Taşnaksutyun örgütüyle, iktidarı elinde tutan İttihat ve Terakki partisi arasında koşuşturup durmaktan helâk olmuştu. Türklerle Ermenilerin “Osmanlı” ortak kimliği altında kardeşçe yaşayabileceğine samimiyetle inanıyordu. Bir elini radikal Ermeni siyasetçilere, öbür elini Türkiye’nin “temizlenmesi gereği”nden söz etmeye başlayan İttihat ve Terakki siyasetçilerine vermiş, onları ortak bir noktada buluşturmaya çalışıyor, onlar ise Zohrab’ı ters yönlerde kendilerine çekmeye çalışıyorlardı. Bir süre sonra öyle bir noktaya gelinecekti ki, Zohrab tuttuğu iki eli bırakmasa kendi kolları kopacaktı; fakat o yine de bırakmadı tuttuğu elleri.
Aslında kendisi de İttihat ve Terakki listelerinden girmişti Meclis-i Mebusan’a, başta Talat Paşa olmak üzere İttihatçılar dostlarıydı, fakat bu, 1915’te Diyarbakır’a doğru bir “ölüm yolculuğu”na çıkmak zorunda kalmaktan kurtaramayacaktı onu.
Ermeni meselesinde iki radikal ucu temsil eden taraflarla görüşmelerinde defalarca “bu iş olmayacak” noktasına gelebilirdi, fakat o iflah olmaz bir “birarada yaşama”cı olduğu için, Türkiye-Almanya ittifakına kadar o noktaya gelmedi. (Hrant Dink, “birarada yaşama”yı bile yetersiz bulur “içi içe yaşamak”tan söz ederdi.)
Talat Paşa’nın ölüm busesi
Zohrab, “ittifak”a rağmen hâlâ küçük bir umut besliyordu içinde, o da İmparatorluğun savaşa girme kararıyla bitti. Şöyle yazmıştı karardan hemen sonra:
“Korkarım ki bu karar, kaçınılmaz bir son ile sonuçlanacak. Bir ölümle ve bu şartlarda bu büyük imparatorluk kalbimi yaralıyor. Burada doğdum, burada büyüdüm, burada yaşadım ve bütün samimiyetimle burada uzun yaşamak isterdim. Yazık!.. Yazık!”
Krikor Zohrab, 2 Haziran (2015) gecesini Cadde-i Kebir’deki Cercle d’Orient Kulübü’nde dostu Talat Paşa’yla kâğıt oynayarak geçirdi. Talat Paşa’dan 24 nisanda İstanbul’da Ermeni entelektüellere karşı başlatılan tutuklama ve tehcir kampanyasını durdurmasını istemişti. Yanlarında, 31 Mart vakası sırasında evinde sakladığı Halil (Menteşe) Bey de vardı.
Oyun geceyarısı sona erdi. Krikor Zohrab gitmek için ayağa kalktığı sırada Talat Paşa da kalkıp ona sarıldı ve öptü. “Bu iltifat neden” sorusunu “İçimden geldi” diye cevaplamıştı Talat Paşa. Oysa bu bir ölüm busesiydi. Talat Paşa onun tutuklandığını gösteren belgeyi bir gün önce imzalamıştı.
Gece yarısı olmuştu ama hava güzeldi, Beyoğlu’ndan Ayazpaşa’daki evine kadar yürümeye karar verdi. Yolda takip edildiğini anlamıştı. Nitekim evinin önüne geldiğinde, kendisini tutuklamakla görevli komiser, evden birkaç giysi alıp aşağı inmesini istedi, ertesi gün “sevk olunacağını” bildirdi.
Krikor Zohrab, Diyarbakır’a yolculuğunun 47. gününde başı taşla ezilerek öldürüldü.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları





































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025