Alper GÖRMÜŞ
Bugün size önceki gün sabaha karşı ilik kanserinden ölen dokuz yaşındaki Ahmet Burhan Ataç’ı anlatacağım. Normal koşullarda medyanın çok sevdiği, sömüre sömüre bitiremeyeceği bir haberin öznesi olurdu Ahmet Burhan Ataç, fakat onun hikâyesine ne bir gazetede rastlayabilirsiniz ne de bir televizyonda. Nitekim derli toplu bir anlatım için internette dolaşırken bir kez daha teyit etmiş oldum bu gerçeği. Anladım ki bana sadece Türkçe yayın yapan yabancı haber kaynakları yardımcı olabilir.
Hikâyeyi size Euronews’un ısrarlı takibinden yararlanarak anlatacağım.
Ölüm yolculuğunun işaret fişeği
Ahmet’in babası Harun Reha Ataç ile annesi Zekiye Ataç, Gülen Cemaati’nin 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra kapatılan öğrenci yurtlarından birinde çalışıyorlardı. Baba Ataç, yurdun müdürüydü. 15 Temmuz’dan sonra işsiz kalınca Ataç’lar bir bahçe işi bulup orada çalışmaya başladılar.
20 Şubat 2018 günü bir limon bahçesinde çalışırlarken, o sırada yanlarında olan üç yaşındaki kızlarıyla birlikte polis tarafından gözaltına alınıp emniyete götürüldüler. Sekiz yaşındaki oğulları Ahmet ise o sırada kreşteydi. Onu kreşten babaannesi ve dedesi aldı.
Zekiye Ataç 14 gün gözaltında kaldı, ardından tutuklandı, iki buçuk ay sonra ise serbest bırakıldı. Harun Ataç ise gözaltının on üçüncü gününde çıkarıldığı mahkemede tutuklandı. (30 Kasım 2018’de de örgüt üyeliğinden 9 yıl 9 ay cezaya çarptırılacaktı.)
Hastalıkla gelen ilk ağrılar
Annesinin serbest bırakılmasından hemen sonra Ahmet’in kolunda şiddetli bir ağrı oluştu. 24 Eylül 2018’de onu gören doktorlar ağrının tipini şüpheli buldular ve küçük çocuğun taramadan geçirilmesine karar verdiler. Sonunda, kürek kemiğinde büyük bir kitle bulundu.
Beş-altı aylık kemoterapi gibi onu izleyen radyoterapi de etkili olmayınca, anne, doktorların “kürek kemiğinin alınması” önerisini kabul etti. Ameliyat, yeniden kemoterapi ve sonuç: Kitle temizlenmişti ve kanseri yenme hususunda bir ümit belirmişti.
Ne var ki, Eylül 2019’da kanserin akciğere metastas yaptığı tespit edildi. Üstelik hastalık üçüncü evredeydi ve dördüncü evreye ilerlemekteydi. Ahmet Ataç 28 Eylül 2019’da hastaneye yatırıldı. Hastalıkla baş edebilmesi için en çok ihtiyaç duyduğu şey moraldi ve o en çok babasının yanında olmasını istiyordu. O andan itibaren babasının Yargıtay süreci sona erene kadar denetimli serbestlik, elektronik kelepçeyle ev hapsi vb. yollarla cezaevinden çıkartılması için başlatılan girişimler sonuç vermedi. Sadece bir kez birkaç saatliğine görüşmelerine izin verildi.
Zekiye Ataç, oğlunun babasını yanında istediğine dair çağrı yaptığı görüntüleri sosyal medyaya yükledi. Daha sonra Ahmet için "Ahmet hastalığı babası ile yensin" etiketiyle kampanya başlatıldı.
Sen misin kampanya açan?
Fakat bu kampanya Zekiye Ataç’a pahalıya mal oldu; 15 Ekim 2019’da gözaltına alındı. Süreci yakından izleyen Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu Twitter’da tepkisini dile getirirken, "Babası tutukluydu, dün de annesi Zekiye Ataç'ı gözaltına aldılar. Bu nasıl vicdansızlık, ölmek üzere bu çocuk... hiç mi insanlık kalmadı..!" ifadelerini kullandı.
Gözaltı sonrası yeni bir umut belirdi. Ahmet Ataç gibi hastalar için Almanya’nın Köln kentinde etkili tedavi yürüttüğü bilinen İmmün-Onkoloji Merkezi, Ahmet'i tedavi etmeyi kabul etmişti. Küçük çocuk oraya götürülürse yeni bir şans doğabilirdi.
Ne var ki Ahmet’in annesinin yurtdışı yasağı vardı ve pasaportu iptal edilmişti. Anne bu defa da yetkililere pasaportunun iade edilmesi için çağrıda bulunmaya başladı. Bu arada hastalık dördüncü evreye girmek üzereydi, yani zaman çok önemliydi.
Pasaportun iade edilmeyeceği anlaşılınca Ahmet Ataç babaannesiyle Almanya’ya gönderildi. Ahmet, tedavinin ilk bölümü bittikten sonra, aradaki 15 günlük süre için Türkiye’ye döndü. Oysa orada kalması makuldü, çünkü küçük hareketler bile vücudunda dayanılmaz ağrılara neden oluyordu; 15 gün için Türkiye’ye dönmesi ve sonra yeniden Almanya’ya gitmesi onun için çok zor olacaktı. Fakat o da annesi de öyle istedi, çünkü hiçbir şey yemiyordu ve annesini çok özlemişti.
Euronews, dönüşünden bir gün önce (8 Şubat 2020) Ahmet’in babaannesi ile görüşmüş, onun sözlerini şöyle aktarmıştı:
“Ben de, yanında kaldığımız aile de elinden geleni yaptı. Fakat ne yaparsak yapalım anne baba sevgisini veremiyoruz, onların yerini tutmuyor. Ahmet geceleri uyuyamıyor, çok ağrısı oluyor. Sürekli, ‘Annemi istiyorum, babamı istiyorum’ diyor. Duysunlar artık sesimizi, bu çocuk kanser hastası ve annesinin babasının yanında olmasını istiyor.”
Yurtdışı izni: Bir tamam, bir hayır
Bu arada pasaport meselesi sinir bozucu bir hal almıştı. 10 Şubat 2020’de anne Ataç’ın yurtdışı yasağı kaldırıldı. Haberi bizzat kendisi, savcılık belgesinin fotoğrafını sosyal medyada paylaşarak verdi: "Savcılıktan belgeyi aldım. Ahmedime gidiyorum."
Savcılık belgesinde "çocuğunun hastalığına dair sunduğu raporlardan da anlaşılan sağlık mazeretinin kabulü ile yurt dışı çıkış yasağı adli kontrol tedbirinin kaldırılmasının, somut olaya özgü olmak kaydı ile daha adilane olacağı anlaşılmıştır" deniyordu.
Ne var ki bu karar, artık arada ne olmuşsa, araya kim girmişse 18 Şubat’ta iptal edildi.
Üç gün sonra karar yeniden değişti ve Hatice Ataç’ın oğluyla birlikte yurtdışına çıkabileceğine karar verildi.
Böylece, anne-oğul tedavinin Almanya’da 27 Şubat’ta başlayacak ikinci evresi için yurtdışına gidebildiler. Ne var ki tedaviye başlanamadı. Doktorlar, bünyenin çok zayıf düştüğü için tedaviyi kaldıramayacağına karar vermiştiler. Böylece anne-oğul 11 Mart 2020’de Türkiye’ye dönmek zorunda kaldılar.
Ahmet Ataç 6 Mayıs’ı 7 Mayıs’a bağlayan gece, sabaha karşı hayata veda etti. Almanya’dan döndükten sonra geçen bir buçuk ay boyunca sayıkladığı babasını göremedi, adalet mekanizması talebi uygunsuz bulmuştu.
Ölümüne şahitlik edenler, kalbinin üç kez durduğunu, her defasında babasını sayıkladığını söylüyorlar.
Babası hastanedeki son anlarına yetişememişti, çünkü Mersin Savcılığı’nın o gece cezaevinden çıkartılıp hastaneye getirilmesine dair verdiği izin Adana Savcılığı’ndan geri dönmüştü, sabah ola hayrolaydı.
Ahmet Ataç dün (7 Mayıs) Adana Kabasakal Mezarlığı’na defnedildi. Babası, onunla ancak mezarlığın gasilhanesinde buluşabilmişti.
Parantez içinde parantez
Türkiye, insanların sırf insan olmaktan doğan haklarını sık sık paranteze alan bir ülke... Böyle dönemlerde, iktidarların gözünde kendi destekçileri hariç herkes lanetlidir. Fakat bir de her parantez döneminin iki kere lanetlenmişleri, parantez içinde paranteze alınmışlar vardır. Bunlar, o dönemin “alt-insan” kategorisini oluşturur. Bu kategoridekiler neden mi iki kere lanetlenmiştir? Çünkü iktidar onların insan olmaktan kaynaklanan haklarının üzerinden buldozer gibi geçerken, daha önce benzer mağduriyetler yaşamış gruplar derin bir sessizliğe gömülmüştür; “insan hakkı”nın salt insan olmaktan kaynaklandığı tuhaf bir şekilde unutulmuştur.
Ahmet Ataç’ın anne-babası da bu dönemin iki kere lanetlenmiş “alt-insan” grubundandı. Öyle olmasaydı Ahmet Ataç kurtulabilirdi.
Yazarlar
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025