Atilla Aytemur
Ömer Faruk’un 6:45 Yayınları’ndan geçtiğimiz Ekim (2019) ayında çıkan son deneme kitabı Aşk ve Ereksiyon “Aşk”ı’nı okumuş ve hakkında düşüncelerimi yazmak istemiştim. Yeni yıl, ufak tefek rahatsızlıklar derken, araya aylar girdi.
Ömer Faruk, yazın dünyasıyla haşır neşir olmuş bir yazar. Dergilerde çok sayıda değerlendirmesi yayınlandı ve ödüller aldı. Sorunlara felsefi bir düzlemden yaklaşan kitaplar yazmaya Ayrıntı Yayınları’nın genel yayın yönetmenliğini bıraktıktan sonra başladı. Önceki kitapları Yarabıçak ve Başkası Adına Konuşmanın Haysiyetsizliği.
Aşk ve Ereksiyon “Aşk”ı Spinoza’nın felsefesi üzerine çalışan ender isimlerden biri olan Çetin Balanuye’nin dikkat çekici bir değerlendirmesine yer vererek okuyucuyu konuya hazırlıyor.
Balanuye, bizi kuşatan zincirleme temsil ilişkilerinin ürettiği sonuç üzerinden düşüncelerini aktarırken şöyle diyor:
“Kuşkusuz; sanatlar, edebiyat, şiir ya da en genel ölçüyle kültür tam da bu temsil oyununun eseridir. Ne var ki, tüm kandırılmalarımız, zayıflıklarımız ya da yenilgilerimizin arkasında da aynı temsil oyunu vardır… Temsil, temsil edileni bozar!”
Balanuye, Ömer Faruk’un Aşk ve Ereksiyon “Aşk”ı’nda bu kapsamda oluşmuş fesat birliğine karşı “bir direniş örgütlemeye kalktığını, bunun da ‘Aşk’ olduğunu” ileri sürüyor (s.11).
Ömer Faruk’un son kitabında, izlerini öncekilerde az çok gördüğümüz biçim tercihi devam ediyor ve fikirler dört ana mecrada akıyor.
Birincisi, asıl metin: Yazar burada, aşka ve onu bugünde ve dünde kuşatan şartlara, oradan türeyen norm ve kurumlara dair düşüncelerini tartışıyor. Bütün yan tartışmalara dair atıfları da bu ana metinde görüyoruz.
İkincisi, en az ana metin hacmindeki, numaralandırılmış Fısıltılar: Ömer Faruk yüksek sesin hüküm, hiyerarşi ve tahakküm içerdiğini düşünerek, fikirlerini ifade ederken fısıltıyı tercih ediyor. Yazarın tezlerini sergildiği asıl mecra olan Fısıltıları okurun kesinlikle göz ardı etmemesi gerekiyor.
Üçüncü mecra, sorular: Bu bölüm, bizi kendine çeken, zihinleri kurcalayan ardarda sıralanmış sorulardan oluşuyor. Bireyleri, aşkı ve onları kuşatan ilişkileri, düzeni ve dünyayı masum ve şeytani, hattâ anarşizan sorularla kurcalayan, tartışmayı saçaklandırıp kafaları allak bullak eden bir mecra...
Kendisi de soruyor olsa, onca çetrefil soruya hakkıyla cevap verebilmek kolay değil. Ömer Faruk üstesinden gelmeye çalışıyor.
Dördüncü mecra, alıntılar ve dipnotlar: Ömer Faruk bir hayli kitap ve kaynak karıştırmış, bu belli. Dipnotlar neredeyse ana metin hacminde ve hattâ içerik itibariyle onunla yarışıyor. Atıflar ana metinle sınırlı kalmıyor; örneğin Fısıltılara da usulca sızıyor.
Kitap tam bitiyor derken, önümüze Meraklısı için Notlar geliyor. Kitabın hazırlanma sürecine dair bazı anekdotlar, okurlara tavsiyeler, taslakları okuyup katkıda bulunanlar, ana metne sığmayan kimi fikirler ve alt sorunlar okurlara sunuluyor.
Klasik kitap formatına alışmış olanlar için böyle aynı anda dört, hattâ beş mecrada birden akan bir denemenin okunması sürekli tetikte olmayı gerektiriyor. İnsanı dağıtması işten bile değil. Anladığım kadarıyla Ömer Faruk bu tarzı adıyla birlikte anılıncaya kadar sürdürmeye kararlı.
Kitaba konu olan Aşka gelince... Ömer Faruk tartışmayı, “İnsanlık binlerce yıl süren uzun yürüyüşünde uzaya gitti, uçak gemileri yaptı, görüntülü cep telefonları kullanmaya başladı, devâsâ gökdelenler dikti, nükleer bombalar tasarladı, üç boyutlu filmler çekti; peki Aşk’ta ne yaptı? Teknolojide ulaştığı gelişmelere Aşk’ta da ulaştı mı? İnsanlık kadar köklü bir geçmişi olan Aşk ne durumda?” gibi sorularla başlatıyor.
Sorulardan da anlaşılacağı gibi bu denemede Ömer Faruk Aşkı alışılmış algıların dışında, şimdiye kadar Solda pek yapılmayan bir çerçevede; güçlü ideoloji, zihniyet ve düzen eleştirileri eşliğinde ele alıyor. Bu bakımdan da kitabı evire çevire okunmayı hak ediyor.
İlk önce Aşkın mekân ve mekân ötesi bağlamlarını sert eleştirilerle değerlendirip, insanlığın tarihsel serüvenindeki yerini sorguluyor. Bu çerçevede, mekânın oluşum sürecine ve inşasındaki tercihlere özel bir yer veriyor. İlk insanların sığınma amaçlı oluşturdukları derme çatma mekânlardan bugünkülere uzanan bir değerlendirmeye girişiyor. Günümüz kapitalizminin mekân dayatmalarına, zamanın ruhunu yansıtan modern hapishanelerimizin (gökdelenler) temsil ettiği değerlere ve yaşam normlarına karşı şerhini düşüyor. Aşkın filizlenme ve serpilme imkân, kapasite ve güçlüklerini; bu süreçten beslenen hikâyesini; karşı düşünce ve tasavvurlarını, bu alanda söz kuran insanlardan da esinlenerek “yok-yer” kavramı etrafında ele alıyor.
Ömer Faruk, insanın mekânla ilişkisini Aşk etrafında değerlendirirken konuyu doğal olarak özel alan-kamusal alan çatışmasına getiriyor. Elbette ele alınan temel izlek yine kent ve mimari tercihler. Kentlerin Aşk’a ve insana neden dar geldiğini sorguluyor. Kamunun bütün enerjisiyle kent rantının üzerinden bir yaşam modeli inşa etmesini hatırlattıktan sonra kendi yaklaşımını şöyle dile getiriyor:
“Birbirinin özelliklerini barındıran kamusal alan ve özel alan mekânlarının kesişme oranı, o şehrin ‘başkasının acısından haz duyan’ ya da ‘başkasının varlığından haz duyan’ karakterini ortaya çıkarır. Kafe, kulüp, dernek, sinema, tiyatro, dans ve spor salonları, kütüphaneler, bostanlar, konser salonları, miting meydanları, temiz hava, plajlar, atölyeler, yürüme ve bisiklet yolları, trafiğe kapatılmış mahalleler, barınma ve sağlık evleri, botanik bahçeleri, çeşmelerinden akan temiz su, her mahallelinin katıldığı mahalle meclisleri, kuşların ve sincapların yaşadığı büyük parklar, mahalle evlerinde pişen ücretsiz yemekler, kaldırımların araçlara ayrılan alanlardan daha geniş olması, çocuklar için tasarlanmış park, oyun ve hobi alanları, şehrin bütün avantajlarına engellilerin erişebilir olması, festivaller ve karnavallar, deniz kıyılarının, nehir kenarlarının, dağların ve gökyüzünün tüm şehir sakinlerine ait ve açık olması… gibi kamusal ve özel alanın kesiştiği mekanların varlığı ve tasarım özellikleri, o şehrin başkasının acısından mı yoksa varlığından mı haz duyduğunu gösterir.” (s. 55-56)
Ömer Faruk, Aşkı ve değişik hallerini itiraz ve eleştiri mevziinden ve geniş bir konu yelpazesi içinde irdelemeyi, sonraki sayfalarda da sürdürüyor. Bana kalırsa asıl sözünü 94. Fısıltı’da söylüyor.
“Başkasının varlığından haz duyarak düşünceye hükmeden haysiyet sahibi, yok-yer sakini âşık gökdelen yapmaz, gökdelen yaptırmaz; nara atmaz, nara dinlemez; emir almaz, emir vermez; boyun eğmez, boyun eğdirmez; secde etmez, secde ettirmez; hayvanlara tasma takmaz, tasma taktırmaz; âşık olmadan çocuk yapmaz, yapılmasını desteklemez; bir tür olarak farkını başkasının acısından haz duyarak değil, fısıltıdan ve aşktan yana olarak içeriklendirir…” (s.216).
Ömer Faruk Aşk ve Ereksiyon “Aşk”ı’nda gündelik tartışmalardan olabildiğince uzak durmuş; düşüncelerini mümkün olduğu kadar zamana dayanıklı bir muhtevayla ifade etmeye çalışmış. Daha çok da devlet ve tahakküm ilişkileri üzerinden Aşkın sokulmaya çalışıldığı cendereye ve uğradığı deformasyona karşı duruşunu ifade etmiş.
Şüphesiz insanlık tarihi boyunca inanç, etnisite, coğrafya, sınıf ve kültür farklılaşmaları bağlamında Aşkın başına gelenleri de bu kitapta aramak fazla olacaktı. Benim de sorularım bunlar olsun. Umuyorum ileriki günlerde söz konusu fay hatlarında Aşkın aldığı içeriği, biçimi, hırpalanma ve imkânsızlık hikâyelerini ve direnme yollarını bu kitaptaki bağlam içinde Ömer Faruk ya da başka yazarlardan okuruz.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.11.2023
19.08.2023
6.05.2023
28.04.2023
17.04.2023
29.03.2023
22.03.2023
9.03.2023
15.11.2022
9.09.2022