Ayhan ONGUN

BİRLİK DEĞİL, BERABERLİK!
14.11.2012
2573

 Ülkemizin içinde bulunduğu bu kaos ortamında herkesin dilinde bir söz, bir anlamda vicdanlarımızı rahatlatıyoruz.

        “Ne bu düşmanlık, bu kavga niye, birlik olalım, ülkemizin bölünmez bütünlüğünü koruyalım.” türünden hamasi sözler.

        “Beraber olalım, eşit olalım, eşit yurttaşlık temelinde bir arada yaşayalım .”denmiyor.

        Birlik oldun mu, üstün olan, güçlü olan diğerine tahakküm eder. Oysa beraber olduğunda, dinine, diline, ırkına, rengine, gücüne bakmadan; demokratik, sosyal, hukuk devletinde eşit yurttaşlar olarak yaşama olanağı bulursun.

        Ancak dikkat edin, birlik diyenlerin çoğunun aslında söylemek istediği, güçlünün yönetiminde, çoğunluğun azınlığa hükmettiği bir düzende yaşamak.

        Hele de bunu resmi ideoloji haline getirir, buna uygun anayasal bir düzen oluşturursan, azınlık olanların, çoğunluğa, güçsüz olanların gücü elinde bulunduranlara koşulsuz biat etmesi sonucunda yapay bir birlik oluşturursun ve ülkesi, milletiyle bölünmez bir bütün olursun!....

        Oysa bu ülkede, kaynakların, imkanların ve fırsatların eşit paylaşımını isteyenlerin talebi birlik değil, barış içinde bir arada yaşamak.

Birlik olmayı, üstün(sanılan) ırkın mutlak hakimiyeti, gücü elinde bulunduranların askeri ve bürokratik vesayeti olarak görenlerin bir türlü anlayamadıkları, bir kısmının da kabullenemediği gerçek; demokrasilerde önemli olanın devlet değil, birey olduğudur.

Bireyin hak ve özgürlükler konusunda eşit olduğu ve devletin bunu sağlamakla yükümlü olduğu gerçeğini görmek istemeyenler, eninde sonunda bu evrensel değerleri kabul etmek, bu gerçekle yaşamak zorunda kalacaklar.

Önemli olan bu süreci olabildiğince yakına alabilmek, toplumu geri dönülmez ayrışmalara itmeden, barış içinde, bir arada yaşabilecekleri bir ortam ve iklimde buluşturabilmek.

Kuşkusuz bu barış ortamının oluşmasında siyasilere çok büyük görev düşüyor. Ama görünen o ki, gerginlik siyasetinden yarar umanlar, kaos ortamından siyasi rant devşirmeye çalışanlar, bu ülkede barışın önündeki en büyük engel.

Son günlerde açlık grevleriyle gündeme gelen restleşme, dize getirme politikaları ne yazık toplumda yeterince var olan kin ve nefret söylemini iyice artırdı.

Çok basit ve çözümü çok kolay sorunları bile çözümsüz, karmaşık hale getirmede ustalaşmış siyasilerimiz, birbirlerine karşı öylesine düzeysiz bir söylem ve ilişki geliştirdiler ki, toplumun çok gerisine düştüler.

Öyle olunca da “klavuzu karga olan misali”  yurttaşlar kime, nasıl inanacağını bilemez duruma geldiler.

Çoğu zamanda sorunların çözümünü, sorunun asıl kaynağı durumundakilerden bekler hale geldik.

İnsan hayatını pazarlık konusu yapan vicdan yoksunu siyasetçiler, en temel hak ve özgürlükleri bir lütuf gibi sunmaya çalışan yöneticiler yüzünden, bu ülkede giderek barış umutları tükenmeye başlıyor.

Barış ve huzura her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde bence tek yapmamız gereken şey, empati kurmak. Birbirimizi anlamaya çalışmak.

Bunun içinde öncelikle konuşur, birbirimizi dinler noktada olmak, bizim gibi düşünmeyen, bizim gibi giyinmeyen, öteki saydıklarımıza saygı ve hoşgörü sınırlarını genişletmek gerekiyor.

İnanın çok zor değil.

Gelin hep birlikte, önyargılarımızı bir kenara koyup, önce konuşalım, ortak aklı hakim kılmaya, dinlemeye, anlamaya çaba gösterelim.

Birlik değil, beraberliği ön plan çıkartmak, barış içinde bir arada yaşamak, bu kadar zor olmasa gerek!

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar