Ayşe HÜR-Taraf yazıları
Başbakan Tayyip Erdoğan ‘Çılgın Proje’sini açıklarken Marmaray kazıları sırasında ortaya çıkan buluntuları ‘çanak-çömlek’ diye küçümsemişti. O gün yazdığım yazıyı araya başka konular girdiği için ancak bu hafta yayımlayabiliyorum. Siyaset dışındaki konuların çok makbul olmadığını biliyorum ama içinde yaşadığımız coğrafya ve kültürün ne kadar özel olduğu hakkında düşünmenin hepimize iyi geleceğini umuyorum.
Fikirtepe Kültürü
Günümüzden 16-12 bin yıl önce yaşanan buzul dönemlerinde Marmara ve Karadeniz’in birer göl, Çanakkale ve İstanbul boğazlarının ise birer vadi olduğu ortaya çıkarıldı. Yaklaşık 10 bin yıl öncelerinde başlayan su seviyesindeki yükselme tam 5 bin yıl sürmüş ve MÖ 5000’li yıllarda Marmara ve Karadeniz birer iç deniz haline dönüşmüş. Kadıköy-Fikirtepe’de MÖ 5500 yıllarına ait neolitik yerleşim alanlarında yapılan kazılarda tatlı ve acı sularda yaşayan balıkların bir arada bulunması bu değişimin kanıtları sayılıyor. 1907 yılında Bağdat Demiryolu’nun yapımında çalışan bir mühendis tarafından bulunan ‘Fikirtepe Kültürü’ne ait parçalar bugün Stockholm Müzesi’nde. Ancak Boğazın her iki yakasındaki insan yerleşimlerinin Holosen Çağı’nın başlarına (11 bin yıl öncesine) gittiği sanılıyor. Küçükçekmece Gölü’nün 1,5 km. kuzeyindeki Yarımburgaz Mağarası’nda ise MÖ 7300 ile 5000 yılları arasına tarihlenen beş kültür katmanı keşfedilmiş durumda. Marmara kıyı şeridindeki (Tuzla, Pendik- Kaynarca, Erenköy, Moda vb.) yüzey araştırmaları ise MÖ 3 binli yıllarda yani Tunç Çağı’nda buralarda yoğun yerleşim olduğunu düşündürüyor.
At Meydanı’ndaki izler
1927-1928 yıllarında ‘Tarihi Yarımada’ dediğimiz bölgede, At Meydanı’ndaki Hipodrom’da İngiliz arkeolog S. Casson (ö.1944) tarafından yapılan kazılarda İlk Tunç Çağı’na (MÖ 3.000-2.000 yılları arası) tarihlenen kap parçaları bulunmuş ancak, Casson’un raporunda bunlara yer verilmediğinden buluntular unutulmuştu. 1942’de Alman arkeolog A. M. Schneider (ö. 1952) tarafından Sultanahmet’te yapılan kazılarda bulunan bir taş topuz burada prehistorik bir yerleşimin olduğunu göstermişti. 1973 yılında Arkeoloji Binaları ek binasının temel kazısından da Geç Tunç Çağı’na ait (MÖ 1.750-1.250 yılları arası) bazı kap parçaları çıkmıştı. 1945-1950 yılları arasında dönemin Ayasofya Müzesi Müdürü Muzaffer Ramazanoğlu tarafından Aya İrini Kilisesi‘nin güneyinde yapılan sondaj çalışmaları sırasında çok sayıda Demir Çağı (MÖ 1200-400) keramiği bulunduğu ileri sürülmüştü. MÖ 13. yüzyıl sonlarında Frigler ile diğer Trak kavimleri Balkanlar üzerinden Anadolu’ya göçerken bu bölgeleri de işgal etmiş olmalılar. MÖ 2 bin yıllarından itibaren bölgedeki yerleşimin kuzeye yani Sarayburnu’na doğru yayıldığı tahmin ediliyor.
‘Körler Ülkesi’ Kadıköy
MÖ 7. yüzyılda başlayan kolonizasyon hareketi sırasında, muhtemelen bu yerleşimin etrafı bir surla çevrili olduğu için, Megaralı Dorlar buradaki Trak kentini ele geçiremedikleri için karşı yakaya, Khalkedon’a (Kadıköy’e) yerleşmişlerdi. ‘Tarihin Babası’ diye anılan Herodotos’a (ö. MÖ 425) atfedilen bir rivayete göre, “eğer Khalkedonluların gözleri kör olmasaydı, ellerinin altında bu kadar güzel yer dururken gidip o kadar güzel olmayan bir yer seçmezlerdi.”
Historia dahil, en eski yazılı kaynaklarda İstanbul’un ismi Byzantion olarak geçer. İsimdeki ‘ion’ eki, eski Friglere ait bir takıdır ve Anadolu’daki pek çok eski yerleşim yerinin adında karşımıza çıkar. Kurucusunun Byzas adlı bir Megaralı veya Trak olduğunu bildiğimiz antik Bizantion‘a ilişkin arkeolojik veriler yok sayılabilecek kadar az. Topkapı Sarayı avlusunda yapılan kazılarda elde edilen birkaç “ön Korinth” dönemi (MÖ 7. yüzyıl) kap parçası bu döneme ait nadir buluntudan biri. Bizantion hakkında bildiklerimiz, antik dönemin ve daha sonraki dönemlerin yazarlarının yazdıklarından derlenmiş. Bunlar arasında Bizantionlu Dionisios’un MÖ 2. veya 3. yüzyılda yazdığı sanılan Anaplus Boshori (Boğaziçi’nde Yolculuk) adlı eseri, Dion Cassius’un MS 218-219 yıllarına tarihlenen Historia‘sı ve Herodotos’un Historia‘sının ilgili bölümleri ile Cassius’un eserini tamamlayan MS 6. yüzyıl yazarı Miletoslu Heskius’un yazdıkları çok değerli.
Surlar, liman ve binalar
Bizantion‘un kurulduğu MÖ 660 yılında, şimdiki Sirkeci, Eminönü meydanları ile Haliç’in batı ucunun bulunduğu alanın şimdikinden 5 metre daha alçak olduğu tahmin ediliyor. Başlangıçta denizin günümüzdeki Gülhane, Babıali Caddesi başlangıcı, Mısır Çarşısı girişine kadar geldiği ve kentin oturduğu yerin kuzeybatısında da bir limanın olduğu sanılır. Kentin surları kuzeybatıda liman sınırlarını, doğudaki Marmara kıyısında, bugünkü sur çizgisini; Ahırkapı’dan öteye ise karaya kıvrılarak bugünkü Topkapı Sarayı surlarını, bir olasılığa göre ise daha batıdan geçen bir sur çizgisini izleyerek Sirkeci’ye uzanıyordu.
Büyük İskender’in hediyeleri
O yıllarda nüfusu tam bilinmeyen şehrin çekirdeğini bugünkü Sirkeci Garı’nın olduğu yerdeki Strategion oluşturuyordu. Adı ‘kumandanın yeri’ demek olan Strategion‘da bir söylenceye göre Makedonya Kralı Büyük İskender (hd MÖ 336- 323) tarafından hediye edildiğine inanılan üçayaklı bir kaide vardı. Yine aynı söylenceye göre İskender Pers Seferi’ne giderken Çanakkale Boğazı’ndan değil, İstanbul Boğazı’ndan geçmiş ve ordug�hını Strategion‘da kurmuştu.
Bugün Topkapı Sarayı’nın bulunduğu alanda olduğu sanılan Akropolis‘te (iç kale) ise aynen bugün olduğu gibi bir kral sarayı ile Zeus, Rhea, Demeter, Kore, Athena, Apollo, Poseidon, Afrodites, Artemis, Hekate, Akhilleus gibi önemli Yunan tanrılarına adanmış sunaklar vardı. Ayrıca Mısır’la yürütülen sıkı ilişkilerin şerefine dikilmiş İsis ve Sarapis tapınakları da buradaydı. Akropolis‘in kuzey eteklerinde Stadion (stadyum) ve Kinegion (küçük tiyatro) gibi resmi yapılar vardı. Bugün Yerebatan Sarnıcı’nın bulunduğu yerde olduğu tahmin edilen Tetrastoon (dörtgen yer) denilen pazar yerinin galerilerle çevrili olduğu, ortasında Güneş tanrısı Helios’un tunç heykelinin durduğu rivayet olunur. Kentin en ünlü hamamı Strategion yakınlarındaki Akhilleus Hamamı idi. Bugünkü Ayasofya Meydanı’nda bulunduğu kabul edilen şehrin revaklarla çevrili başlıca agorası (pazar ve buluşma yeri) olan Augestion‘un ortasında Trakya tanrısı Zeuksippos’un sütunu dururdu.
Limanlar ve mezarlıklar
Bizantion‘un birbirine bitişik üç limanı vardı. Dalgakıranlarla korunan ve iki yüksek kulesi bulunan Neorion (bugünkü Sirkeci) kentin ana limanıydı ve Akropol’ün kuzey yamaçlarında idi. Prosforion limanı ise büyük bir olasılıkla bir tersane olarak görev yapıyordu ve bugün Sepetçiler Kasrı ile çok önceleri yıkılmış olan Yalı Köşkü arasında uzanıyordu. Üçüncü limanın nerede olduğu ise belli değil.
Şehrin Nekropol (mezarlık) alanının kalbini ise bugünkü Beyazıt- Laleli-Süleymaniye üçgeni oluşturuyordu. Günümüze kadar ulaşabilmiş mezar stel‘lerinde astronomi ile uğraşan bir bilim adamı, elinde rulo tutan bir kadın hekim, meşale yarışında ödül almış bir erkek gibi çeşitli figürler var. Ancak bilindiği kadarıyla Bizantion hiçbir zaman bir kültür başkenti olmadı. Rusya’dan gelen tahıl, hayvan postu, yapağı, kereste, balmumu, bal, tuzlanmış et ile Marmara sularından avlanan balık ticareti ile uğraşan şehrin o yıllarda 20 bin civarında bir nüfusu olduğu tahmin ediliyor.
Dareios’un boğaz köprüsü
MÖ 512’de İskit akınları sırasında Anadolu’yu fethettikten sonra Boğaz’dan geçen Pers Kralı Dareios’un hem Bizantion‘a hem de Khalkedon‘a boyun eğdirmiş olması bilinen en eski tarihi olay. Dareios’un İstanbul Boğazı üzerine bir köprü yaptırdığı ve köprünün iki başına iki mermer direk diktirdiği, bunlardan birinin üzerine Assurca, diğerine Grekçe olarak, savaşa götürdüğü kavimlerin adını yazdırdığı rivayet olunur.
MÖ 489 yılında Yunanistan’daki Platea Savaşı’nda Persleri yenen Ispartalı komutan Pausanias, Bizantion‘u Perslerin elinden kurtarmış, şehrin kendi adına ilk sikkeyi kestirmesi de bu yıllarda olmuştu. MÖ 478 yılında Atina egemenliğine giren şehir kendi adına ilk sikkeyi de bu dönemde kestirmişti. Daha sonra sırasıyla Ispartalılar, Makedonyalılar, Galatlar ve Bitinyalılar şehri ele geçirilmeye çalıştı, yağmaladı, haraca bağladı. MÖ 146 yılında Roma’ya bağlanarak 800 yıllık bağımsız şehir devleti statüsüne son verilen Bizantion‘un kaderi Roma İmparatoru Commodus’un MS 192 yılında vâris bırakmadan ölümü ile yeniden çizildi.
İki imparator arasında
Taht üzerinde hak iddia eden Batının temsilcisi Pannonia Valisi Septimius Severus ile Doğunun temsilcisi Suriyeli Pescenius Niger arasındaki savaşta Niger’in yanında yer alan Bizantion surlarını iyice güçlendirerek MS 195-196 arasındaki Septimius Severus kuşatmasına direndi ama sonunda pes etti. O sıralar 20 bin nüfuslu olduğu sanılan şehrin ceza olsun diye yerle bir edildiği, adının Antoniania olarak değiştirildiği ama daha sonra Severus’un oğlu Caracallas’ın ricası üzerine eski adını verip Bizantion‘u yeniden imar ettiği sanılır, çünkü arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılan lahit ve mezar stel’lerinde Caracallas’ın ön adı olan Aurelius’a bolca rastlanır.
İkinci Roma dönemi
Uzun yıllar sönük bir hayat yaşadığı sanılan şehir en önemli atılımını Roma İmparatoru Büyük Constantinus (hd. 324-337) döneminde yapar. Hıristiyanlığı 312 yılında kabul ettiği bilinen ancak ölüm döşeğinde vaftiz olan Constantinus tarafından 11 Mayıs 330’da hem pagan hem Hıristiyan törenlerle açılan yeni başkent o dönemde ‘İkinci Roma’ anlamına gelen ‘Deutera Rome’ diye anılıyordu. Sonraları Konstantin’in şehri anlamına gelen Konstantinopolis ismi benimsendi. Bu yıllarda şehrin nüfusunun 200 bine ulaştığı sanılıyor.
381’de toplanan konsülden sonra Hıristiyanlığın ruhani merkezi olan Konstantinopolis, 395 yılında Roma’nın ikiye bölünmesinden sonra ise bizim ‘Bizans’ dediğimiz Doğu Roma’nın başkentliğine terfi etmiş. Bu tarihten itibaren şehir yüzden fazla kere isim değiştirmiş, her yeni isimle Zümrüdü Anka Kuşu gibi küllerinden yeniden doğarak tarihe damgasını vurmuş...
Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde Bizans’a bakış
2008 yılında Anadolu uygarlıklarını anlatan ‘Anatolia’ adlı belgeselin çekimleri için valilikten aldıkları izinle Kayseri Kalesi’nin surlarına Bizans bayrağı (ki aslında Haçlı bayrağıydı) asan yönetmen ve 30 kişilik ekibi linçle karşı karşıya kalmıştı. Peki, Bizans’ın en önemli dinsel, ticaret ve kültür merkezlerinden eski Kaisareia‘da yaşanan bu olay şaşırtıcı mıydı? bence hayır En hafifinden ‘Bizans entrikası’, ‘Kahpe Bizans’ gibi terimleri hatırlayalım. Ya da ‘Surları onaracağıma yıkarım daha iyi diyen’ belediye başkanını (ki şimdi başbakanımız kendi). Ya da, İstanbul’da ve Anadolu‘nun değişik yerlerinde yıkılmaya terk edilen yüzlerce değerli Bizans yapısını.
‘Bizans’ terimi 1557 yılında Alman tarihçi Hieromymus Wolf tarafından icad olundu, 18. Yüzyılda Fransız düşünür Montesquieu tarafından popülerleştirildi. Bizde pek sevilen ‘Bizans entrikası’ deyimi ise 19. Yüzyılda Avrupa’da ortaya çıktı.
“Bizans demek...”
Osmanlı döneminde, Bizans hakkında yazılmış kitap sayısı üçü geçmez. Bunlardan ilki 17. Yüzyıl yazarı Hüseyin Hezarfen tarafından yazılan Tarihi Devlet-i Rumiye adlı eseridir. İkincisi 19. Yüzyıl yazarı Ahmed Mithat Efendi’nin Mufassal Tarih-i Kurun-i Cedid adlı eserinin bir bölümüdür. Üçüncüsü ise Tarih-i Osmani Encümeni’nin 1919’da yayımladığı Osmanlı Tarihi kitabının üç ana bölümünden biridir. İçlerinden en negatifi Ahmet Mithad Efendi’nin eseridir. Yazara göre Bizans yozlaşmayı, kanunsuzluğu, müsrifliği ve ciddiyetsizliği temsil ederken, Osmanlılar tüm halkları karanlık çağlardan kurtaranlardır.
Ancak, Konstantinopolis ve bunun Arapçalaşmış halleri olan Konstantiniyye, Konstantina, Konstantaniya gibi adların 20. yüzyılın başlarına kadar kullanılması, 1877’de Alexandros Paspatis, 1909’da, Andreas David Mortdmann ve 1912’de Alexander van Millingen’in Bizans dönemi topografyasına dair önemli kitaplarının yayımlanması, Mehmed Ziya ve Celal Esad (Arseven) gibi Osmanlı yazarlarının onların geleneğini izlemesi, Osmanlıların geçmişle baş etmeyi öğrendiklerini düşündürüyor.
Köprülü’nün amacı
Cumhuriyet’in ilk yıllarında Bizans’a karşı tutumun adını koymak daha güç. 1923’te bir Bizans tarihi yazılması, 1926-1930 arasında Darülfünun’da arkeoloji ve sanat tarihi dersleri veren Albert-Louis Gabriel’in Selçuklu-Türk sanatının yanı sıra Bizans sanatına da değinmesi, 1931’de rejimin ideoloji yapıcılarından Fuad Köprülü’nün -muhtemelen bir yıl önce Türk Tarihinin Ana Hatları‘nı yazmanın rahatlığı içinde- Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Te’siri adlı kitabı yazması dışında dişe dokunur bir şey yok. Elbette kitabın adına kanıp da Köprülü’nün, böyle bir ‘tesir’ olduğunu düşündüğünü sanmayın, aksine kitap böyle bir ‘tesirin olmadığını’ ispatlamak için yazılmış.
Bizans musikisinin etkisi
1931 ve 1934’te ünlü ansiklopedici Reşat Ekrem Koçu’nun çocuklar için bir Bizans tarihi yazması gibi ufak tefek adımlar atılmışsa da 1934’te Bizans’ın en yüce mabedi Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi, alaturka musikiyi, Ziya Gökalp’ten etkilenip ‘Bizans musikisi’nin devamı gibi görerek yasaklanması, Bizans’ı ‘dışarıda bırakma’ politikasının devamı olmalı. Bu da doğal çünkü dönem ‘ulus-devlet inşası’ dönemi. Nitekim bu tarihlerde Yunanistan’da da Bizans mirasının altının kalın çizgilerle çizildiğini görüyoruz. 1933’te Darülfünun’dan üniversiteye geçildikten sonra üniversitelerimizde Sümeroloji, Hititoloji, Sinoloji (Çin Bilimi), Hungaroloji (Macar Bilimi) gibi nice bilim dalında bölümler açılırken, bu topraklarda bin yıldan fazla hüküm sürmüş Bizans akla bile gelmez.
6-7 Eylül yağmasının tanıkları
Bizans’ın bilimsel bir araştırma alanı, bir bilim dalı olarak eğitim dünyamıza girmesi ancak 1941 ve 1944 yıllarında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin girişimleriyle seçkin bir Bizans uzmanı olan İngiliz tarihçi Steve Runciman ders vermek üzere Türkiye’ye davet edilmesiyle olur. (Gerçi Avrupa’da da, 19. yüzyılda başlayan Bizans çalışmalarının ‘moda’ olması 1940’lı yıllara rastlar.) Runciman’ı yine çok önemli Bizans sanat tarihçisi Alman Profesör Philipp Schweinfurth izler. Bu yıllar aynı zamanda İstanbul’da Bizans eserlerinin ortaya çıkarıldığı, arkeolojik kazıların da yapıldığı yıllar. Hatta 1950 yılında İstanbul Adliye Sarayı’nın hafriyat çalışmaları sırasında Bizans eserlerinin bulunması üzerine aynen bugün olduğu gibi inşaatın durdurulmasını isteyenlerle, buluntuların ‘çanak çömlek olduğunu’ düşünenler tartışır. Bu heyecanla, 15-21 Eylül 1955’te İstanbul’da toplanan 10. Uluslararası Bizans Tetkikleri Kongresi ise, ne yazık ki, 6-7 Eylül’de gayrimüslimlere yönelik yağmanın gölgesinde kalır. İstanbul Üniversitesi bünyesinde, Genel Sanat Tarihi Kürsüsü’ne bağlı olarak başlatılan Bizans Sanat Tarihi Programı, 1963 yılında Bizans Sanatı Kürsüsü adı altında bağımsız bir disiplin olmuş, Cumhuriyet’in ilk ciddi Bizans kazıları 1970’li yıllarda (Thomas Mathews ve Wolfgang Müller- Wiener tarafından) gerçekleştirilmiş ama 1982 yılında kürsü sistemini ortadan kaldıran büyük yönetsel değişikliklerden sonra bu kürsü Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümlerine bağlı bir anabilim dalına dönüşmüş. Bütün çalışmaların başında, emekli olduğu 1991 yılına kadar bulunan Profesör Semavi Eyice’nin bile Bizans’tan çok Osmanlı hakkında yazması ilginç bir durum olsa gerek. 1990’lardan sonra bilim alanında atılan birkaç adımı ise internet nüshasında okuyabilirsiniz. Bizans’tan günümüze kalan ve kalamayan eserler ise başka bir yazının konusu.
“Surlardan yana olmak Bizans’tan yana olmaktır!”
Bilim dünyasında bile durum bu iken, muhafazak�r eğilimli kamu yöneticilerinin Bizans’a sempati duymalarını beklemek abes olur herhalde. Nitekim 1992 yılında İstanbul Belediye Başkanı Nurettin Sözen’in İstanbul’un tarihi surlarını onarma hamlesi, 1994’te Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanı olmasıyla kesintiye uğramıştı.
Erdoğan’ın o günlerde mensubu olduğu Refah Partisi’nin (RP) Genel Sekreteri Oğuzhan Asiltürk’ün “Surları savunmak, Bizans’tan yana tavır almaktır. Biz Bizans havasında bir İstanbul istemiyoruz. İstanbul 600 seneye yakın bir tarihten bu yana bir İslam şehridir. Bu görüntüsünün zedelenmesini istemiyoruz” demesine, Erdoğan şu hamasi ve milliyetçi sözlerle destek çıkmıştı: “Surların onarımı sürdürülmeyecek. Batı Trakya’da da Türklerin mabetleri yıkılıyor. Surların onarımı için ihale yenilenmeyecek. Batı Trakya’da da Türklerin mabetleri yıkılıyor. Bu milletten yana olun ve bu milletin değerlerine sahip çıkın. Bizim medeniyet götürdüğümüz ülkeler var. Ama bu eserlerin kalıntılarından o ülkelerde bir zerre bile yok. Domuzdan yana olmayın.” (27.12.1994, Milliyet)
Birkaç gün sonra Erdoğan sözlerini şöyle tevil etti: “Surlar İstanbul’da bir fethi simgeliyor. Ancak İstanbul’un Osmanlılardan kalma camii, köprü, çeşme gibi eseri var. Bu eserin hepsi mekruh, hepsi onarım bekliyor. Önceliği onlara veririz, sıra sonra surlara gelir. Sayın Asiltürk’le konuştum. Kendisi sadece mezbele olan surların yıkılmasını kastetmiş.” (31.12.1994, Milliyet.)
Başbakan’ın Marmaray kazılarında bulunanları ‘çanak çömlek’ diye nitelemesini hatırlayınca aradan geçen 15 yılda Başbakan’ın dilinin yumuşadığını ama muhtevada pek değişiklik olmadığını söylemek yanlış olmaz. Hal böyle olunca da ‘Cılgın Proje’ uğruna acaba neler feda edilecek diye endişelenmekde hakkımız.
Özet Kaynakça: Mehmet Özdoğan, “Tarihöncesi Dönemde İstanbul”, Semavi Eyice Armağanı, İstanbul Yazıları, 1992, s. 39-54; Yıldız Akyay Meriçboyu “Tarih Öncesi Çağlardan Osmanlı Devrine Kadar İstanbul”, İstanbul İçin Şehr-Engiz, YKB Yayınları, 1994, s. 13-59 (Fotoğraflar bu kitaptan alındı): Wolfgang Müler-Werner, İstanbul’un Tarihsel Topografyası, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2001; Doğan Kuban, “Bizantion”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul 1994, C. 1, s. 258-259; “Bizans Dünyası”, Dosya, Hazırlayan: Nevra Necipoğlu, Toplumsal Tarih, Nisan 2003, S.113, s.70-93. [email protected]
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları






















































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.05.2012
22.04.2012
15.04.2012
8.04.2012
1.04.2012
25.03.2012
18.03.2012
11.03.2012
4.03.2012
26.02.2012