Ayşe HÜR-Taraf yazıları
Her hafta siyasi tarih hakkında yazmaktan bıktığımı itiraf etmeliyim. Sizin de okumaktan bıktığınızı tahmin ediyorum. Aslında epeydir, her ay bir kere siyaset dışı konularda yazmayı düşünüyordum. İlk denemeyi bu hafta yapıyorum. Bu yazıların ille de gündemle ilgisi olması şart değildi ama bu hafta esin kaynağım İstanbul-Emirgân’daki Sakıp Sabancı Müzesi’nde açılan “Remrandt ve Çağdaşları Sergisi” oldu. 10 Haziran 2012’ye kadar açık kalacak sergide Hollanda resminin Altın Çağı olarak adlandırılan 17. yüzyıldan 59 sanatçıya ait 110 eser sergileniyor. Ben henüz gidemedim ama “bu olağanüstü fırsatı kaçırmamak lazım” deyip yazıya geçiyorum.
“Rembrandt’ın Anatomi Dersi adlı eserini gördün mü” diye sorar bir mektubunda Vincent Van Gogh kardeşi Theo’ya. Ve devam eder: “.... Tenin tonlarını hatırlıyor musun? Toprak, çırılçıplak toprak, özellikle de ayaklar... Bir de yer yer –aslında bütünüyle– giysinin tonuyla yüzün tonu arasında bir kontrast var...” Van Gogh’un resimde dikkatini çeken nedense sadece renkler ve kontrast duygusu olmuştur, halbuki söz konusu resim tıp tarihi açısından eşsiz bir hazinedir.
Tenebroso tekniğinin büyüsü
Sanat tarihine ışık-gölge resminin en önemli ustalarından biri olarak geçen Rembrandt 1606’da Leiden’da Kalvinist bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmişti. 1850’lere gelinceye kadar kendisinin cahil biri olduğu sanılıyordu ancak bu tarihte biyografisi biraz daha bilinir hale geldi. İlk gençlik yıllarında Venedik’te İtalyan ressam Carravaggio’nun “aydınlık ve karanlık alanların dramatik bir etki yaratacak şekilde boyanması” diye özetlenebilecek tenebroso tekniğini öğrendikten sonra büyük sanat hamisi Constantijn Huygens’in dikkatini çekmişti. Bu dönemde Rembrandt “Hollanda’nın Shakespeare’i” olarak anılıyordu.
Günümüze 600’dan fazla tablosu kalmış olan Rembrandt 1669 yılında 63 yaşında öldü. Rembrandt’ın 26 yaşında yaptığı “Dr. Tulp’un Anatomi Dersi” adlı tablosu, dönemin ünlü zenginlerinden biri olan Hendrik Uylenburgh tarafından sipariş edilmişti. Bu tür siparişler 17. yüzyılda İspanyol egemenliğinden giderek kurtulan Felemenk (bugünkü Belçika ve Hollanda) burjuvalarının yeni âdetlerinden biriydi. Sri Lanka, Cava, Formoza, Japonya, Brezilya’da ticaret kolonileri kuran; Batı Hindistan ve Doğu Hindistan kumpanyalarının faaliyetleri ile zenginliklerine zenginlik katan bu yeni burjuvalar kendilerini ölümsüzleştirmek amacıyla sanat yapıtlarında boy göstermek için yarış ediyorlardı. Genellikle önemli kişilerin yanında yer alan grup portreleri sipariş ediyorlardı. Batı’da resim sanatının gelişmesinde burjuvazinin bu tür destekleri çok önemli bir rol oynamıştı.
Kamuya açık otopsi
Tablonun başkişisi, tıp tarihinin önemli adlarından biri olan Felemenk doktoru Nicolaes Tulp’tu. O sırada 39 yaşında olan Dr. Tulp Cerrahlar Loncası üyesiydi ve Amsterdam’da hilkat garibeleri üzerinde tıbbi araştırmalar yapıyordu. Daha sonraları yanlışlıkla İsviçreli hekim Gaspard Bauhin’e atfedilse de kalınbağırsak ve incebağırsak arasındaki kapakçığı o tanımlamıştı.
16 Ocak 1632’de, Amsterdam Et Pazarı’ndaki Lonca merkezinde yaklaşık 300 kişinin huzurunda yapılan otopsi işleminin beş ressam tarafından resmedildiği biliniyor. Ama bunlardan en bilineni Rembrandt’ınkidir. Resmin tam tarihi saptanabilmiştir çünkü o yıllarda Amsterdam Cerrah Loncası, halk açık diseksiyonlara (vücudun parçalara ayrılması) yılda bir kez izin veriyordu ve bunun için cesedin daha uzun dayandığı kış ayları seçiliyordu. Ayrıca diseksiyon yapılacak kişinin idamla hayatını kaybetmesi ve erkek olması gerekiyordu. Rembrandt’ın resminde gördüğümüz vücut da silahlı soygun suçundan asılan Aris Kindt’e aitti. Burada bir parantez açalım. Cinayet sonucu ölmüş bir kişiye yapılan ilk otopsinin 1302’de İtalya’nın Bologna kentinde yapıldığı biliniyor. Hollanda’da 1555 yılına kadar teşrih işlemine izin verilmiyordu. Bu yüzden tüm Avrupa’da olduğu gibi, bu ülkede de sanatçıların ve hekimlerin sıkça mezar hırsızlığı yaptığı biliniyor. 17. yüzyıldan itibaren durum değişmiş ve Cerrahlar Loncası’ndan izin belgesi alan hekimler yılda belirli sayıda teşrih yapabilmişlerdi. Bu arada, 1652’ye kadar cerrahlık yapan Dr. Tulp bu tarihten sonra ceza mahkemesi yargıcı olarak onlarca mahkûmu otopsi masasına gönderen karara imza atmıştı
Resmin anlattıkları
Konumuza geri dönersek; Resimde bir grup burjuvayı Dr. Tulp’un yönettiği bir otopsi sahnesini izlerken görürüz. O döneme kadar ressamlar, para ödeyen zengin müşterilerini gücendirmemek için, resmettikleri kişileri aynı sıraya eşit büyüklüklerde yerleştirirlerdi. Bu resminde Rembrandt bu gelenekten radikal biçimde ayrılmıştır. Ressam, resmindeki figürleri değişik konumlarda ve çok değişik yüz ifadeleriyle göstermiştir.
Resimde (hele bu sayfada yer alan siyah-beyaz halinde) çok net göremediğimiz, ancak sezinleyebildiğimiz arka planda kemerli mimariyi hissederiz. Sanatçı grup portresinden oluşan kompozisyonu bu kapalı mekâna yerleştirmiştir. Çakışan iki üçgen yapının doruk noktasını geniş kenarlı siyah şapkasıyla Dr. Tulp oluştururken diğer üçgenin tepesindeki portrenin Rembrandt olduğu sanılır. Dr. Tulp’un arkasındaki figürün elinde güçlükle sezildiği üzre, 16. yüzyılın büyük tıp adamı Andreas Vesalius’un tıp kitabı bulunmaktadır.
Kesik kol, kaslar ve sinirler
Resimde yumuşak ve ton geçişleriyle oluşturulmuş sıcak bir ortam hissedilir. Kompozisyonun temel figürü olan ölüden dağılan çiğ ışık, kadavranın resmin doğal bir elemanı gibi durmasını, soldan gelen ışık ise dikkatimizin diğer figürlere yönelmesini sağlar. Ölü büyük bir sessizlik içinde yatarken, olaya dâhil olan figürler dikkatli ve meraklı bakışlarıyla resmedilmiştir. Özellikle ortadaki iki figürden biri, ölünün üzerinde kesilen kısma dikkatle bakarken diğeri Dr. Tulp’a bakmaktadır. Rembrandt ölünün kesilmiş olan kolunu hareketsiz olarak gösterir. Dr. Tulp’un kıvırdığı sol el gösterilen kesik kolun flexor digitorum superficialis kasının ve sinirlerinin yapabileceği hareketi almıştır. Bu ifade sanki Dr. Tulp’un tam da bunu göstererek anlatıyormuş etkisini yaratır.
Tıpla ilgili olmayanları sıkma pahasına bir not daha ekleyelim: Rembrandt’ın daha sonra yaptığı “Johann Deyman’ın Anatomi Dersi” adlı bir başka yapıtı daha vardır. Bu resim sadece renkleri açısından farklı olmakla kalmaz, diseksiyon işi iyice ileri götürülmüştür. Resimdeki kadavra Feleming Johan Fonteyn adlı bir suçluya aittir ve doktor Deyman’ın (1620-1666), sol eli hastanın beyninde faaliyet göstermektedir. Her iki resim de halen Amsterdam’daki Rijksmuseum’da görülebilir.
***
Cem Sultan ve Müneccim Krallar
Bu resim, aklıma bir başka resmi getirdi. Üstelik bu resim Osmanlı tarihiyle de ilgili. Sanat tarihçisi Funda Berksoy’a göre, Rembrandt’tın doğumundan (1606) tam 100 yıl önce (1506) ölmüş olan İtalyan ressam Andrea Mantegna’nın “Müneccim Kralların Tapınması” adlı iki eserinden, Los Angeles’ta, J. Paul Getty Müzesi’nde sergilenen tablodaki “müneccim kral” Osmanlı tarihinin en popüler figürlerinden Cem Sultan’dan esinlenerek yapılmış.
Cem Sultan’la ressamın nereden tanıştığına geçmeden önce, Cem Sultan’ın hüzünlü öyküsünü hatırlayalım: Babası Fatih Sultan (II.) Mehmed’in 4 Mayıs 1481 günü Gebze’de ani ve şüpheli ölümünden sonra kardeşi Bayezid’le girdiği taht kavgasını kaybeden Cem, ailesini yanına alarak Adana, Halep, Kahire ve nihayet Mekke’ye gitti. Böylece Osmanlı hanedan üyeleri arasında Hacca giden ilk kişi oldu. Ardından geri dönüp Konya’yı kuşattı ama etrafının Bayezid’in orduları tarafından sarıldığını anlayınca 29 Temmuz 1482’de Rodos’taki Saint Jean Şövalyeleri’ne sığındı. Anlaşmaya göre, II. Bayezid Cem’in masrafları için şövalyelere her yıl 45 bin düka altın verecekti. Ama Cem anlaşma yapılırken çoktan Rodos’tan Fransa’ya (Nice’e) gönderilmişti bile. Altı yıl, üç ay, 26 gün Fransa’da hapis hayatı yaşadıktan sonra İtalya’ya gönderilen Cem, ömrünün son beş yılını Vatikan’da iki papanın (VIII. Innocent ve VI. Alexander) himayesinde (esaretinde) geçirdi.
Papalık’la Osmanlı arasında
Bu yıllarda ne Cem tahtta hak iddia etmekten geri durdu, ne Papalık ve Macar Krallığı Cem’i kullanarak Osmanlı Devleti’ni tehdit etmekten, ne de II. Bayezid Cem’i öldürmeye teşebbüs etmekten. Cem’in nasıl öldüğü tam olarak bilinmiyor ama ne zaman ve nerede öldüğü biliniyor. 1495’te Fransa Kralı VIII. Charles, İtalya’yı işgal etmiş, ülkesine dönerken de Cem’i yanında rehin olarak götürmek istemişti. O sırada rahatsızlanarak yüzü gözü şişen Cem, Papa tarafından Charles’ın birlikleriyle buluşmak üzere yola çıkarıldı ancak 24- 25 Şubat 1495’te Napoli’de son nefesini verdi. Osmanlı tarihçilerinden Aşıkpaşazade ve Hoca Saadettin’e göre Papa tarafından gönderilen bir berberin zehirli ustura ile tıraş etmesi sonunda yavaş yavaş ölmüştü. Bir başka Osmanlı tarihçisi Solakzade’ye göre ise İstanbul’dan gönderilen Kapıcıbaşı Mustafa adlı berberin usturasından zehirlenmişti. Öldüğünde 36 yaşındaydı. Ölüm haberi İstanbul’a ulaştığında II. Bayezid’in çok üzüldüğü söylenir. (Üzerine de epey pazarlıklar yapıldı.) Nihayet dört yıl sonra, 1499’da Bursa’da kardeşi Şehzade Mustafa’nın yanına defnedildi. (Cem’n ailesinin başına gelenler ise ayrı bir yazı konusu olacak kadar ilginç.)
1495’te Fransızlara karşı direnen ve onları Taro Nehri yakınlarında yenen İtalyan ordusunun başında ressamımız Montegna’nın hamisi Gonzaga vardı. Gonzaga ile II. Bayezid, 1491 yılında at ticareti vesilesiyle tanışmışlar ve dostlukları 20 yıl kadar sürmüştü. Bu süre içinde muhtemelen bir kaç kez Cem’i öldürmeyi deneyen Gonzaga’nın Fransız ordusu karşısında kazandığı zaferin şerefine bir dizi tablo yaptırdığı sanılıyor. Muhtemelen “Müneccim Kralların Tapınması” tabloları da bu fasıldandı. Tabloda Cem Sultan’a yer verilmesi ise (bana göre) ressamın bu hüzünlü sultana duyduğu sempatinin sonucuydu.
Hıristiyan kıssası
Şimdi de, “Müneccim Kralların Tapınması” tablosuna adını veren kıssadan söz edelim: Rivayete göre Filistin’deki kutsal Beytüllahim şehrine gelen Doğulu üç müneccim, bebek İsa ile Meryem’i bulup önlerinde secde ettikten sonra, onlara kıymetli hediyeler sunmuşlardı. Hıristiyanlar tarafından her yıl 6 ocakta Epifanya Yortusu ile kutlanan bu olay, pek çok ressama esin kaynağı olmuştu. Andrea Mantegna da onların en ünlüsüydü.
Resimde Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarını temsil ettikleri düşünülen üç müneccim kral tasvir edilir. Bunlardan biri zenci kral Caspar, biri ortanca kral Balthasar, biri de yaşlı kral Melchior’dur. Bunlardan yaşlı kral, saygı ifadesi olarak sarığını çıkararak, Meryem, Meryem’in eşi Yusuf ve bebek İsa’dan oluşan ailenin önünde eğilerek elindeki altın renkli seramik kabı İsa’ya uzatır. İsa kutsama işareti yaparken, sırasını bekleyen taçsız ve sarıklı diğer iki müneccim ise ellerinde değerli birer kap içinde günnük ve mür taşırlar. İşte Funda Berksoy’a göre, ortanca kral Balthasar figürünün esin kaynağı Cem Sultan’dır.
Hüzünlü ve düşünceli sultan
Gerçekten de, ortanca kral, başında sarığı ile hüzünlü bir Doğuluya benzer. Bugüne kadar Cem Sultan’a ait olduğu kesin bir portre günümüze ulaşmamıştır. Ama Rodos Şövalyeleri’nin kronikçisi Caoursin’in tasvirine göre, Cem Sultan uzun boylu, birazcık şaşı mavi gözlü, sık kaşlı, minkari (gaga) burunlu, seyrek ve kısa sakallıdır. Elbiseleri daima şıktır. Her zaman kederli ve düşünceli görünür, uzun süre bir yerde oturmaz. Osmanlı tezkirecilerine göre de Cem Sultan şiire ve güzel yazı yazmaya kabiliyetli, gazelleri mecaz ve hayallerle dolu, ince ruhlu, hassas bir şair, ilim ve irfan sahibi, cömert bir Osmanlı şehzadesidir. Benzer ifadeler, Mantegna’nın bazı mektuplarında da görülür. Ona göre Cem Sultan “âşık bakışlı” (melankolik) biridir. Bütün bu bilgileri birleştiren Funda Berksoy, “aksi ispat edilinceye kadar Mantegna’nın ‘Müneccim Kralların Tapınması’ adlı ikinci tablosundaki ortanca kralın Cem Sultan olduğunu düşünebiliriz” der.
Evet, bu hafta siyasi tarihin sıkıcı konularına ara verip, Rembrandt’ın anatomi dersinden, Mantegna’nın tarih dersine uzandık. Çok zevkli bir yolculuk oldu benim için bu yazı. Umarım sizin için de öyle olmuştur.
Özet Kaynakça: Pascal Bonofoux, Rembrandt: Master of the Portrait, Harry N. Abrams, 1992; Jakob Rosenberg, Rembrandt: Life&Work, London: Phaidon Publishers, 1964; Müzeyyen Mazlum, “Osmanlı Kaynaklarına Göre II. Bayezid-Cem Mücadelesi ve Osmanlı Devleti’nin Dış Politikasına Etkileri”, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde 2006 yılında kabul edilmiş yüksek lisans tezi; Funda Berksoy, “‘Müneccim Kralların Tapınması’nda Osmanlı imgesi”, Toplumsal Tarih, S.116, Ağustos 2003, s. 90-95.
***
Açıklama ve özür: Okurlarımızdan Tufan Gökay’dan geçen haftaki Milli Görüş ve Erbakan başlıklı yazımdaki “17 Kasım 1974’te koalisyon hükümeti dağıldı” ifadem ile “21 Mayıs 1997’de dava açınca Erbakan pes etti ve 28 Haziran 1997’de Cumhurbaşkanı’na istifasını sundu” ifademin yanlış olduğunu nedenleriyle belirten bir mail aldım. Tufan Bey haklıydı. 1974’te koalisyonu Ferruh Bozbeyli’nin Demokratik Partisi ile koalisyon kurmak ya da Kıbrıs Harekâtı’nın prestijini oya tahvil etmek için seçimlere gitmeyi planlayan Bülent Ecevit bozmuştu. Benim kestirme ifadem bu nüansı vermiyordu. Ancak ikinci ifadem ciddi bir hata içeriyordu. Gerçekten de Haziran 1997’de Necmettin Erbakan, “pes ettiği için” değil, koalisyon ortağı DYP ile yaptığı anlaşma uyarınca başbakanlığı Tansu Çiller’e devretmek için istifa etmiş, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel hükümeti kurma görevini Çiller’e değil, Mesut Yılmaz’a verince de Refahyol Hükümeti sona ermişti.
Yazıya ikinci eleştiri, Öteki Tarih-I adlı kitabımın yayımcısı Cem Küçük’ten geldi. Cem Küçük, yazıda RP’nin yüzde 19,1 oy alarak küçük bir farkla DYP ve ANAP’ın ardından üçüncü parti olarak çıktığı 1994 yerel seçimlerinden bahsetmememi önemli bir eksiklik olarak gördüğünü söyledi. Gerçekten de bu seçimler sadece oy oranı açısından değil İstanbul, Ankara, Erzurum, Diyarbakır, Kayseri, Konya gibi metropollerde RP’nin belediye başkanlıklarını kazanmasıyla da önemliydi. Üstelik bu başkanlardan biri, İstanbul Belediye Başkanı olarak başarılı bir kariyere imza atacak olan Recep Tayyip Erdoğan’dı. Yazıyı kısaltayım derken bu kadar önemli bir olayı dışarıda bırakmıştım.
Her iki okurumuza son derece haklı eleştiri ve katkıları için teşekkür eder, eksiklikler için sizlerden özür dilerim.
[email protected]
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.05.2012
22.04.2012
15.04.2012
8.04.2012
1.04.2012
25.03.2012
18.03.2012
11.03.2012
4.03.2012
26.02.2012