Ayşe HÜR-Taraf yazıları
Geçtiğimiz günlerde, gazetelerde Dünya’nın en yaşlı kişisi (114 yıl 344 günlük) Brezilyalı Maria Gomes Valentim’in öldüğünü okuyunca, seçim sonuçları ile ilgili güya “hukuki”, bana göre düpedüz siyasi skandalların neden olduğu boğucu havayı biraz dağıtmak umuduyla, size bundan tam 77 yıl önce bugünlerde hayata gözlerini yuman “dünyanın en uzun yaşayan ikinci kişisi” Zaro Ağa’nın öyküsünü anlatmaya karar verdim. Eğer hesaplar doğruysa Zaro Ağa tam 160 yıl yaşamış. “Dünyanın en uzun yaşayan birinci kişisi” ise eğer bir hesap hatası yoksa, 1680’de doğan ve 1833’te tam 253 yaşında ölen bir Çinli imiş. Kısacası bizim Zaro Ağa, bu Çinlinin yanında “dünkü çocuk” sayılırmış.
10 padişah bir cumhurbaşkanı
Zaro Ağa, nüfus kaydına göre 1777’de, pasaportuna göre 16 Şubat 1774’te Bitlis Mutki’nin Mêydanê (Meydan) Köyü’nde doğmuş. (Pasaport da nereden çıktı derseniz ilerde anlatacağım) Köy, Şerif Mirza Aşireti’ne bağlıymış. Mezar taşına bakılırsa babasının adı Şemsi olan Zaro Ağa doğduğunda tahtta I. Abdülhamit oturuyormuş. Ardından sırasıyla III. Selim, IV. Mustafa, II. Mahmud, Abdülmecid, Abdülaziz, V. Murad, II. Abdülhamid, V. Mehmet Reşat, Vahdettin’i ve Cumhurbaşkanı Atatürk’ü görmüş.
Kendi ifadesine göre 1799’da Napolyon’un Akka Kuşatması sırasında Cezzar Ahmed Paşa’nın ordusunda savaşmış, 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılışı sırasında Ayasofya bölgesini boydan boya kat eden yeraltı tünellerinde saklanmış. Selimiye Kışlası’nın (1800’de yapımına başlanan ve 1807’de Kabakçı Mustafa İsyanı sırasında yıkılan ilk binanın mı, yoksa 1825-1827 arasındaki inşa edilen ikinci bina mı belli değil) ve 1850’lerde Ortaköy Camii’nin de inşaatında çalışmıştı. Bu tarihten sonra hamallığa geçmiş.
Halkın “93 Harbi” dediği 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’nda Şerif Mirza’nın emrinde savaşa katılan ve bacağından yaralanan Zaro Ağa’nın 1908 sonrasının siyasi gücü İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin sosyal ve siyasal hayatı denetlemekte kullandığı örgütlerden biri olan Hamallar Cemiyeti’nin kurucularından olduğu sanılıyor. Zaro Ağa’nın 1913’te Kara Kemal tarafından kurulan örgütte aktif bir faaliyeti olduğuna dair bilgimiz yok ancak bu dönemde kısa süre de olsa yaptığı öyle bir iş var ki, hakikaten şaşırtıcı. Bu iş, Mihri Müşfik Hanım’ın yönetiminde, Beyazıt’taki Zeynep Hanım Konağı’nda faaliyet gösteren İnas Sanayi-i Nefise Mektebi’nde (Kız Güzel Sanatlar Akademisi) modellik yapmak.
Kızlara çıplak modellik
Anlatılanlara göre, Mihri Hanım, okul açıldığında (1914) önce kızlara bıyık takarak erkek model kılığına sokmuş. Ama bir süre sonra ortaya kadınla erkek arası garip formlar çıkınca bu sefer alçıdan erkek kalıpları ile resim yaptırmış öğrencilerine. Bu sefer de “Kızlar çıplak erkek heykellerine bakıyorlar” diye dedikodu çıkmış. Mihri Hanım çareyi sakat, çirkin ve ihtiyar erkeklere modellik yaptırmakta bulmuş. İşte Zaro Ağa bu dönemde modellik yapmış. (Elbette “sakat” ve “çirkin” kadrosundan değil, “ihtiyar” kadrosundan) Ancak bu iş kısa sürmüş. Zaro Ağa neden modellikten vazgeçtiğini kendi üslubuyla şöyle anlatmış: “Kızlar hep bana bakıyorlar, gözlerini benden ayırmıyorlar, üstelik bir çubuk alıyorlar (perspektif oluşturmakta kullanılan kurşun kalemi kastediyor), onu uzatıyorlar. Sonra aha biyle göz kırpıylar. Sonra başımı, yanağımı okşiylar. Buraya bah, beri bah dirler, hangisine bahayım bilmirem, hepsi de huriler gibi, bir iki dene olsa ne ise. Emme ben bu kadar kızı nideyim, aha gelemem vallah!..”
“Şeyh Said’i tanımam!”
1924 yılında İstanbul Belediye Başkanı Operatör Emin (Erkul) Bey, kendisini belediyede, “serhademe” (baş hademe) olarak işe almış. Amerikalı araştırmacı Vera Beaudi-Saeedpour, 17 Kasım 1924 tarihli bir fotoğrafta Zaro Ağa’yı teşhis etmiş. (Görmedim ama fotoğrafın sözkonusu tarihte kurulmuş olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TpCP) ile ilgili olduğunu sanıyorum.) 28 Şubat 1925 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yer alan bir haberde ise Zaro Ağa’yı siyasi bir mesaj verirken görüyoruz: “İstanbul’daki Kürtlerin en yaşlısı Zaro Ağa, isyanı kınayıp, mahkûm etmiştir. Zaro Ağa, ‘Ben ne Şeyh Said denen o mel’unu tanırım ne de adamlarını bilirim. Allah belalarını versin!’ dedi... Zaro Ağa ayrıca ‘Allah devletimize, milletimize ve Gazi Paşamıza zeval vermesin dileğinde bulundu...”
Zaro Ağa’nın Bitlis’ten hemşerisi olan Şeyh Said’i tanımamasına inanmak zor. Anlaşılan devlet yetkilileri, Zaro Ağa’nın ağzından Kürtlere bir mesaj vermek istemişler, o da ne şiş yansın, ne kebap türünden bir cevapla durumu savuşturmuş.
Bu haberden birkaç ay sonra, Zaro Ağa İtalya’ya gidiyor. Bu sıradışı seyahatin mimarları Avrupalı organizatörler. Bu nereden çıktı derseniz, 1890’lardan itibaren Dünya’nın çeşitli ülkelerine göç eden Rumlar, Ermeniler, Yahudiler Avrupa’da ve ABD’de eğlence sektörünün iyi birer müşterisi olunca, uyanık organizatörler İstanbul’dan Avrupa’ya ve ABD’ye dansöz, sihirbaz götürmeye başlamışlar. İşte Zaro Ağa da, “Dünyanın En Yaşlı Adamı” sıfatıyla bu turnelere katılmış. Zaro Ağa’nın 1925’teki İtalya macerası hakkında çok az şey biliyoruz, ancak bu seferden kalma, Fransızca “148 yaşında dünyanın en yaşlı kişisi” yazılı kartpostal, sadece İtalya’da değil, Fransa’da da Zaro Ağa’nın farkına varanlar olduğunu düşündürüyor. Bu dönemde İsveç gazetelerinde de Zaro Ağa haberleri yayınlanmış.
Chrysler Building’in çatısında
12 Ağustos 1930’da Cumhuriyet tarihinin ikinci muhalefet partisi Serbest Cumhuriyet Fırka (SCF) kurulduğunda, İstanbul hamallarının topluca partiye katıldığı biliniyor ama Zaro Ağa, o günlerde Bremen Vapuru ile ABD’ye doğru yola çıkmış. Bir grup içki karşıtı Amerikalı girişimci Zaro Ağa’yı “modern Methuselah” diyerek ABD’nin çeşitli şehirlerinde “teşhir” etmeye götürmüşler. Methuselah, İncil’e (Yaradılış, 5:25-27) göre 969 yıl yaşamış bir kutsal kişilik. (Halen dünyanın en yaşlı bitkisi kabul edilen Kaliforniya’nın Beyaz Dağlar bölgesindeki beş bin yıllık bir ağaç da “Mehtuselah Ağacı” adını taşıyor.)
Zaro Ağa 18 Temmuz 1930’da ABD’ye ayak bastıktan itibaren son derece hızlı bir hayata dalmış. Kendisini götürenler, o günlerde New York’un en yüksek binası olan Chrysler Building’in çatısına çıkarmışlar. Zaro Ağa’nın hamal arkalığından başka bir şey görmemiş sırtına smokin giydirmişler, eline bir İncil tutuşturulmuşlar ve ABD’nin refahı ve huzuru için dua ettirmişler. Ardından, güzel kadınları kucağına oturtarak bol bol fotoğrafını çekmişler. Fotoğraf çekmek 10 dolar, öpmek 15 dolar’mış. Kucağına oturmak kaça tesbit edemedim. Bazıları Zaro Ağa’nın barlarda viski içtiğini, çarliston yaptığını, barbekü partilerine katıldığını, gazetelere, radyolara misafir edildiğini söylüyor ki anlaşılan Zaro Ağa bir çeşit sirk unsuruna dönüştürülmüş. Brodway’de bir taksi çarpması yüzünden günlerce hastanede yatan Zaro Ağa gidişinden dokuz ay sonra Türkiye’ye dönmüş. Zaro Ağa’nın ABD’de yaşadıklarından şikâyetçi olmadığını 1931’de Yunanistan ve İngiltere’ye gitmesinden anlıyoruz.
Türk inciri ye, uzun yaşa
İngiltere dönüşü, Tophane’deki evine çekilen ve sakin bir hayat sürmeye başlayan Zaro Ağa son olarak “milli” bir dava için seferber edilmiş. Celal Bayar’ın girişimi ile Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti tarafından üstlenilen bir kampanyada, Zaro Ağa’nın yaşlı ama dinç olmasından faydalanarak Türk ürünlerinin uluslararası piyasada tanıtılması amaçlamış olmalı. Örneğin Macaristan’da basılan dört dildeki Zaro Ağa kartpostallarının üzerinde “Kim Zaro Ağa gibi Türk üzümü ve fındığı yerse, zeytinyağı ve İzmir inciri ile sindirim sistemini harekete geçirirse ve Türk tütünü içerse, onun gibi bu yaşta sağlıklı olur” yazılı.
“Sağlıklı yaşam” merakının saplantı haline geldiği günümüzde, pek çok kişinin Zaro Ağa’nın diyetini merak ettiğini tahmin ediyorum. Hayatında ağzına içki sürmeyen, hiç denecek kadar az et yiyen Zaro Ağa’nın günlük tayını, ayrana doğranmış ekmekten oluşuyormuş. Paparasını yerken kendisini izleyenlere “Çok yaşamak istiyorsan yemeğine dikkat et. 100 senedir bunu yerim ben!” dermiş. Ancak, ağamız tütünden hiç vazgeçmemiş!
“Geceleri üşüyorum”
Zaro Ağa’nın modellik macerasını sonlandırma gerekçesini soranlara “Bu kadar kızı nideyim?” demesine bakmayın, çünkü tam 10 kere evlenmiş. (Bazı kaynaklarda 13, bazılarında ise 27 kere evlendiği yazıyor) Bunlardan biri de bir “gâvur kızı” imiş. “Niye bu kadar çok evleniyorsun” diye soranlara “Ne yapalım aldığım kadınlar çabuk ihtiyarlayıp ölüyorlar, dayanamıyorlar” dermiş Zaro Ağa. Ölümünden kısa süre önce kendisi ile röportaj yapan Hikmet Feridun Es’e, “Onuncu eşim Kudret öldü, bekâr kaldım. Geceleri yorganım kayıyor, üstüm açılıyor, üşüyorum” demiş. Bunca evliliğe karşılık Zaro Ağa’nın sadece 13 çocuğu ve 26 torunu olduğu, üstelik bu çocuklardan sadece birinin uzun (97 yıl) yaşadığı söyleniyor.
Ömrünün son yıllarını torunlarından Cafer Efendi’nin Tophane Doğruyol’daki kahvehanesinde, bir sandalye üzerinde dalgın gözlerle etrafı süzerek geçiren Zaro Ağa’nın bazen yüzünde bir gülümseme belirir ve etrafındakilere ABD’den getirdiği İncil’i ve Amerikalı bir kadının kendisiyle evlenmek istediğini söyleyen mektubunu gösterirmiş. Ayrıca Mustafa Kemal’in, “kadınlara çok fazla hürriyet verdiğini” söylemeyi de ihmal etmezmiş.
Safrakesesinde iki taş
1934 yılında, 28 haziranı 29 hazirana bağlayan gece Şişli Etfal Hastanesi’nde 157 yaşında (kendi ifadesine göre 160 yaşında) sessiz sedasız hayata gözlerini yumduğunda doktorlar aileyi ikna ederek Zaro Ağa’ya otopsi yapmışlar. Safrakesesinde iki adet taş, karaciğerinde hafif sarılık olduğunu, ancak ciğerlerinin veremden kömürleşmiş olduğunu tesbit etmişler. Ölümü ise ciğerdeki sorunlarından değil, böbrek, mesane ve prostat iltihabındanmış. Kalbi ise taş gibiymiş. Doktorlar organlarına bakarak biyolojik yaşının 130 olduğunu düşünmüşler. Akrabaları tabutunu belediyenin 112 numaralı cenaze arabasına koyup, Eyüp Mezarlığı’na götürürlerken, gazetelere göre çocuklarından biri “Hoy, hoyy, öldü dal gibi babacığım, bu dünyaya doyamadan göçtü öte dünyaya!” diye ağıt yakmış. Demek ki Zincirlikuyu Mezarlığı’nın kapısında yazdığı gibi her canlı bir gün ölümü tadacakmış!
***
Erzurumlu Kürt Ali’nin iddiası
Araştırmacı Mehmet Bayrak, navkurd.net sitesindeki bir yazısında, Zaro Ağa ile çağdaş bir başka uzun ömürlü Kürt hamalından söz ediyor. Bu kişi, yani Erzurumlu Kürt Ali, Zaro Ağa öldüğünde 114 yaşında imiş. Bir başka ayaklı tarih kitabı olan Kürt Ali ile o yıl yapılan bir röportaj 1936 yılında Balıkesir Halkevi’nin yayın organı Kaynak Dergisi’nde yayımlanmış. Bakın Kürt Ali halkbilimci İsmail Hakkı Akay’a neler anlatmış:
“Ben, sekiz devlet görmüş 114 yaşında bir ihtiyarım. Yirmi yaşındayken, Unkapanı’nda bulunan kahveci dayımın yanına gelmek üzere Erzurum’dan çıktım, İstanbul’a geldim. O zaman padişah, Sultan Aziz’di. Ben Unkapanı’nda hamallık ediyordum. O Zaro Ağa vardı ya? Aha, onunla bir sene hamallık ettim. O benden yirmi yaş büyüktü. 158 yaşında olduğunu söyleyen bu adam, yalan söylemiştir. Kendisi de geberdi ya! Dersimli ve Kızılbaş olan bu edepsiz herif, son günlerinde Avrupa’dan bir de kız aldı amma o benden çok acardı. Sonra ben ondan ayrıldım ve Kürt Paşa [?] ile gönüllü olarak Bağdat’a gittim. Bir sene orada kaldık. Kürt Paşa vefat etti. Ben oradan Kerbela’ya gittim, Hazreti Hüseyin’i ziyaret ederek memlekete geldim. Oradan yeni İstanbul’a döndüm ki, bu seyahat tam iki sene sürdü. İstanbul’da biraz daha kaldıktan sonra Rus harbine gönüllü yazıldım. Doğruca bizi Plevne’ye götürdüler. Derviş Paşa ordu kumandanı idi. Plevne’yi zapt ettikten sonra, beş ay burada oturduk. Oradan Hain Boğazı’na [Bulgaristan’da Eski Zağra’da] geldik. Bu boğaz dört saat sürer. Oraya Gazi Osman Paşa geldi. Harp devam ediyordu. Biz en son Rus’a galip geldik, amma üçüncüde mağlup olduk. Bizi Rus esir aldı. Yirmi iki gün bizi trenle İç Rusya’ya götürdüler. Petersburg’da iki ay kaldım. Orda da namazımıza devam ediyorduk. Biz abdest alırken, bir Rus onbaşısı da bizimle eğlenir, bizi taklit ederdi. Bu da bizim pek gücümüze gidiyordu. Bir gün gene bizimle eğlenirken, kafasına bir testiyle vurdum. Herif öldü. Beni tuttular, götürdüler. Candarma muhafazası altına aldılar ve boğazıma bir ip geçirdiler, boynuma da bir yafta astılar. Çarşılarda dört gün beni dolaştırdılar. Beşinci günü Sibirya’ya götürdüler. Beş günlük bir yoldu. Orda akşam ezanı okunduktan bir saat sonra şafak sökerdi. Ben orda yedi sene kaldım. Kalebenddim. Ayak bileklerime bir halka geçirdiler ve ‘Her gün akşam buraya gelip bizi göreceksin!’ dediler. Bana her gün bir çift tayin verirlerdi. Ben de her gün gider onları görürdüm. Tam yedi sene sonra beni İstanbul’a getirdiler...”
Görüldüğü gibi en az Zaro Ağa’nınki kadar ilginç bir hayat. Kürt Ali’nin, Bitlisli bir Şafii olan Zaro Ağa için “Dersimli Kızılbaş” demesi ise, bir zamanlar yanında çalıştığı ve muhtemelen mesleki rekabet yaşadığı birini karalamak amacını taşıyor olmalı. Biliyoruz ki bu topraklarda, “Dersimli Kızılbaş” olmak her zaman zor zanaat olmuş.
Kaynakça: Rohat Alakom, “Bir Buçuk Asırlık Kürt Zaro Ağa”, Tarih ve Toplum, S. 200, Ağustos 2000, s. 19-24; Rohat Alakom, Eski İstanbul Kürtleri (1853-1925), Avesta Yayınları, 1998, s. 155-181; Burçak Evren, “Dünyanın En Yaşlı Adamı Bir Garip Zaro Ağa”, Tarihi, Kültürü ve Sanatıyla VI. Eyüpsultan Sempozyumu Tebliğler 10-12 Mayıs 2002, Eyüp Belediyesi Yayınları, 2003; Gökhan Açura, “Türkiye’nin en çok yaşayan adamı Zaro Ağa nasıl öldü?”, Albüm Dergisi, S.5, Haziran 1998, s. 104-107 (Fotoğraflar bu makaleden alındı): Mehmet Bayrak, “Zaro Ağa’nın Halefi Erzurumlu Kürt Ali”, www.navkurd.net/nivisar/mehmet_bayrak/zaro_aga.htm
2)1930'da ABD'ye gittiğinde piyasaya verilen kartlardan biri
3) Zaro Ağa serhademe üniformasıyla (1924-1928 arası)
4) Zaro Ağa ölüm döşeğinde
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.05.2012
22.04.2012
15.04.2012
8.04.2012
1.04.2012
25.03.2012
18.03.2012
11.03.2012
4.03.2012
26.02.2012