Bekir AĞIRDIR
Partiler bir süre daha kendi iç ve aralarındaki hesaplaşmalarla meşgul olacak gibi görünüyor. Ardından muhtemelen yine, yeniden adaylık gerilimleri örgütsel akıl ve enerjilerini esir alacak. O yüzden kocaman ve ulusal ittifaklara bel bağlamak yerine yerellerde, yerel sorunlar ve çözüm yolları üzerinden fikri ve duygusal ittifaklar oluşturulabilir, buna sivil toplum öncülük edebilir.
Seçimi kaybettiler çünkü iktidarın çizdiği zihni sınırları aşamadılar. Hazırlayıp, ortak imza koydukları metinleri toplumsallaştıramadıkları gibi kendileri de unuttular. Ne siyasi vaatler o metinlerden beslendi ne de ekonomik vaatler. Örgütsel güçlerinin yetmediği açık, toplumsal muhalefeti, sivil toplumu sürece dahil etmeleri zorunlulukken örgütlü toplumsal kesimlerle ilişki kurmaktan bile kaçındılar. Esnaf ziyaretlerini, yurttaşın yaşadıklarına altyazı koymayı yeterli gördüler.
Ezberlenmiş siyasi söyleme teslim oldular
Ekonomik buhranın, pandeminin, depremin bireysel hayatlardaki sonuçlarının, bireysel itirazların seçimi kazanmaya yeteceğini varsaydılar. Ne bir dünya okuması ve vizyonu, ne Türkiye okuması ve vizyonunun seçmence satın alınmayacağını ezberlemiş geleneksel siyasi söyleme teslim oldular. Kaybettiler, yalnızca adaylar, partiler değil 25 milyon kaybetti bir bakıma. Bugün 25 milyon seçmende müthiş bir yılgınlık, umutsuzluk ve öfke varsa, iktidara oy verdiği halde ekonomik gidişattan paniklemiş milyonlarca iktidar yanlısı seçmen de umutsuzluğa teslim olduysa bunda yalnızca seçim sonuçlarının etkisi yok.
Seçimin tek sonucu Erdoğan’ın kazanması değil. Bugün iktidarı oluşturan zihni koalisyon ve aktörleri moral üstünlüğü ele geçirdiler. Sistem kurumsallaşmasındaki eksikleri tamamlamak, denge ve denetleme mekanizmalarının yok sayıldığı, devlette güçler ayrılığının değil tekliğin esas olduğu, özgürlüklerin güvenlik ve ahlak parantezine alındığı yeni düzeni kalıcılaştırmak konusunda siyasi güç kazandı. Şimdi anayasa değişikliği için fırsat kollarken, medeni kanun gibi temel yasalarda can alıcı değişikliklere hazırlanıyor. Daha da vahim olanı muhalefet seçim sonrası kendi seçmenlerinin büyük kısmına bile verdikleri görüntünün, “iyi ki kazanamamışlar” olduğunun farkında değil hala.
Murat Somer’in T24 internet sitesindeki yazısındaki tespit sonuna kadar doğru. “İktidarın tüm bu dönem boyunca muhalefeti itibarsızlaşmak için kullandığı ‘Türkiye’nin asıl sorunu iktidar değil muhalefet’ iddiası 28 Mayıs gecesi en yadsınamaz şekilde doğrulanmış oldu. Nasıl mı? Elbette iktidar destekçilerinin hakikatleri çarpıtmak ve muhalefeti itibarsızlaştırıp ötekileştirmek için yıllardır organize bir biçimde ileri süregeldiği haksız nedenlerle değil. “Ana muhalefet” işlevini gören Altılı Masa ve muhalefetin büyük çoğunluğunun ortak adayı olan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu seçimde hezimete uğradıkları için de değil. İktidarın kötü niyetlerle dolaşıma soktuğu ‘Türkiye’nin asıl sorunu muhalefet’ iddiası 28 Mayıs 2023’te doğrudan değil dolayı yoldan teyit edilmiş oldu. Altılı Masa’yı oluşturan siyasal partiler ve liderleri 28 Mayıs gecesi tüm uyarılara rağmen yeni bir Muharrem İnce vakası üreterek ortadan kaybolup halkı sahipsiz bıraktığı için... Seçim günü sonrası birbirlerine ve kendi dertlerine düşerek... Aslında kadir ve kurnaz bir otoriter iktidarı değiştirmek ve ülkeyi yönetmek için gerekli moral, entelektüel ve ahlaki potansiyele ve sosyal sermayeye sahip olmadıklarını ifşa etmiş oldukları için... Yani takke düşüp kel göründüğü için doğrulanmış oldu.”
Dedikodular siyasi suçlamaların malzemesi oldu
Seçimin ardından yalnızca muhalefetteki partiler değil, toplumsal muhalefeti oluşturan örgütlü kesimler de konuşan-yazan-çizenler de entelektüeller de herkes, hepimiz önce hayal kırıklığı, sonra da öfkeye teslim olduk. Herkes birbirine ağzına geleni söyledi. Dedikodular siyasi suçlamaların, yargılamaların malzemesi oldu. Partiler, sözcüleri serinkanlı, sağlıklı analizler yapmak yerine adaylığa, ittifaklarına ve ittifakları destekleyenlere yönelik söylemlerle kendi sorumluklarını dış halkaya aktarma telaşına girdi. Kimi zaman adaylıklardan, iş birliklerinden, ittifaklardan pişmanlık duygusu içeren söylemlerin özeleştiri ihtiyacını karşıladığı varsayıldı. Olmadı, muhalefetin bir kesimi de toplumu, bu memleketin insanlarının tercihlerini de yargılayan, suçlayan açıklamalarla yüreğini soğuttu. Yine de şu tespiti yapalım, siyasetin baş aktörü partiler ve elbette başarı ya da başarısızlığın da öncelikli sorumlusu onlar.
Hoşlansalar da hoşlanmasalar da seçim öncesinde de sonrasında da eleştirilerin çok büyük kısmının haklılık payı yüksekti. Öte yandan tartışmaları, eleştirileri “had bildirmek” söylemine çevirmek de “had bildirmek” çerçevesine sıkıştırmak da yanlıştı. Bundan sonrası için hesaplaşmaların içinde eşelenmekten çıkılmalı. Yaşananlardan herkesin kendi payına düşen iç hesaplaşmayı yaptığını, sorumluğunu almak kadar dersini de aldığını, öğrendiğini varsayabiliriz. En azından benim kişisel temennim bu yönde.
Muhalefetteki iki ittifakın, üç öncü ve büyük partisi olarak CHP’nin, İyi Parti’nin ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin kendi içlerindeki tartışmaların, gruplaşmaların, parti içi iktidar mücadelelerinin kendileri için önceliklerinin farkındayım elbette. Muhalefetteki partilerin hali, örgütsel ve politik kapasiteleri ya da zaaflarını da görüyor, biliyoruz. Siyasi kültürümüzün, geleneklerinin, alışkanlıklarının neler olduğunu yeterince deneyimledik.
Berrin Sönmez’in Gazete Duvar internet sitesindeki yazısında belirttiği gibi, “Esasen bu ülkede siyaset, kitlenin gerisinde kalıyor genellikle. Siyaset kitleyi sürüklemiyor, kitle siyaseti ittiriyor. Kitlesel muhalefetin kendisini toplayıp ardından muhalefet partilerini toparlanmaya zorlaması gerekiyor bugünlerde. Ama tam tersini görüyoruz. Partiler dağıldı. Medya hepten kaybetti kendisini. Aklı erenlerin aklına da salt hataları işaretlemek değil, doğrudan kişileri, kurumları hatta ittifaklar içinde yer alan toplumsal kesimleri toptan suçlamak gelirse, varılacak tek yer çıkmaz sokak olacak. Ve o da toplumu ama en çok kadınları çıkışsızlık haline sürükleyecek.”
“Başka bir halk mı ithal edeceğiz”
Şimdi, yeniden ve inadına doğru siyaseti düşünmenin, tasarlamanın, gerçekleştirmenin zamanıdır. Çünkü önümüzde yerel seçimler var. Seçim süreci devam ediyor. Üstelik iktidarı oluşturan zihni koalisyonun hayal ettiklerini yapabilmelerini engellemenin bir yolu olarak yerellerde siyasi iktidarı ve siyasi gücü dengelemek gerekiyor. Süleyman Demirel toplumu, seçmeni suçlayanlara “başka bir halk mı ithal edeceğiz” diyerek siyasetin çözüm üretme sorumluluğuna işaret ederdi.
Siyaseti partileriyle, insanıyla, dünyanın ve ülkenin gidişatını veri kabul ederek bu memleketi ve geleceği yeniden düşünmek, anlamlandırmak zorundayız. Siyaset verili durum ve koşullar içinde ideal ve doğru olana doğru çözüm bulma, üretme mahareti de bir bakıma. Memleketin geleceği için burnu sızlayan insanların yeniden Türkiye’yi, dünyayı ve siyaseti düşünmesi gerekiyor.
Partiler bir süre daha kendi iç ve aralarındaki hesaplaşmalarla meşgul olacak gibi görünüyorlar. Ardından muhtemelen yine, yeniden adaylık gerilimleri örgütsel akıl ve enerjilerini esir alacak. Yerel seçimlere kadar partilerin kurumsal akıl ve maharetlerinde büyük zihni ve örgütsel değişimler beklemek gerçekçi değil. Fakat yerel siyasette ve yerel seçim adayları arasında partisinden daha çok başarı arzulayan, partisinden daha çok yeni bilgilere-fikirlere-insanlara açık, partisinden daha çok sivil toplumla ve yerel örgütlerle, ağlarla iş birliğine yatkın adaylarla iş birlikleri mümkün.
Başta örgütlü toplumsal muhalefetin, sivil toplumun ve aktivistlerin partilerin ve partililerin tavırlarına bakarak, siyasete, giderek ülkeye küsmeye hakları yok. Şimdi yerel seçimlerde, yerel sorunların çözümleri, yerel demokrasi, yerel ve bölgesel kalkınma, yerel sosyal devlet gibi meseleler üzerinden düşünmesi, yeni bir siyaset kurgulaması, partilere ve adaylara baskı üretmesi gerekiyor.
Kocaman ve ulusal ittifaklara bel bağlamak yerine yerellerde, yerel sorunlar ve çözüm yolları üzerinden fikri ve duygusal ittifaklar oluşturmak için sivil toplum öncülük edebilir, yeni yollar, yöntemler geliştirebilir. Daha da önemlisi yerel seçimlerde yerel yöneticilikleri kimlerin kazandığından çok deneyim ve başarı biriktirmek mümkün. Eğer ülke kutuplaşmaları ve kimlikleri aşacaksa bunun yolu yerellerdeki uzlaşmaları çoğaltarak olacak. İktidarıyla muhalefetiyle tüm siyasi aktörlerin partilerinde de ülkede de gücü ele geçirip her şeyi yukarıdan inşa etme, yönlendirme arzuları yerellerden, tabandan, gündelik hayattan gelişen yeni modellerle geriletilebilir. Yerel diyalog ve uzlaşma deneyimleri, başarıları ulusal siyaseti etkilemek yolunda da yeni siyasetçilerin çıkması, güçlenmesi yolunda da bir fırsat alanı olabilir.
Öte yandan zaten ülkenin temel ihtiyaçlarından birisi yerel yönetimlerin güçlendirilmesi meselesi. Yerinden yönetim mekanizmaları ulusal iktidarın merkeziyetçiliği güçlendirme arzusunun da panzehiri. Nüfusunun yüzde 86’sı il ve ilçelerde, yarıdan fazlası büyükşehirlerde yaşayan bir ülkenin sorunlarının tek tipli, tek yöntemli ve merkezi kararlarla yönetilebilmesi mümkün değil. Doğru da değil. Yerellerde ulusal siyasetin, ulusal liderlik prototiplerinin kopyalanması ise hiç doğru değil.
Hayat da siyaset de seçimlerden ibaret değil
Kendilerini ilgilendiren kararlara kent ahalisinin katılımını sağlamak, şeffaflık, hesap verebilirlik, müzakere-ikna-uzlaşma süreçlerinin hayata geçirilebilmesi daha mümkün. Sosyal yardımları belediye başkanlarının kişisel vaat ve politikaları olmaktan çıkarıp, sosyal devleti yerellerde inşa edecek yeni, özgün modeller üretmek ve hayata geçirmek mümkün. Yerel ekonomik aktörlerle ve sivil toplumla beraber yerel ekonomik stratejiler, bunlar etrafında kent koalisyonları üretebilmek de mümkün.
Başlangıç noktası ise özellikle toplumsal muhalefet için memlekete küsmek veya kızmak ikileminden çıkmak. Kaderimizi beş-altı aktörün kişisel arzu, tercih ve kararlarına bırakmadan genel olarak siyasete güvenmek. Sivil toplum örgütlenmelerini, diyalog ve uzlaşma platformlarını ve siyasi mahareti çoğaltmak. Ve elbette yerel seçimleri önemsemek. Ve şunu da unutmadan, hayat da siyaset de seçimlerden ibaret değil. Kişisel hayatımız için gösterdiğimiz arzu ve gayreti yaşadığımız kent için de bu memleket için de göstermeden kişisel zaferler, başarılar mümkün ve yeterli değil.
Bekir Ağırdır'ın bu yazısı, Oksijen gazetesinden alındı.
Yazarlar
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.09.2025
1.09.2025
25.08.2025
18.08.2025
11.08.2025
4.08.2025
28.07.2025
21.07.2025
14.07.2025
7.07.2025