Cafer Solgun

Cafer Solgun
Cafer Solgun
Tüm Yazıları
“Her şeyin bir şeyi var”
15.06.2025
66
Kalıcı, nihai ve onurlu bir barış; iktidar koalisyonunun “terörsüz Türkiye” dedikleri durum; örgütün kendini feshetmesi, silahlarını teslim etmesi ve bunun karşılığında devletin de Öcalan’a “umut hakkı” tanıması demek değildir. Kaldı ki hala siyasi bir genel af ilan etmenin, onu da geçtim hasta mahpusları serbest bırakmanın lafını bile etmiyorlar

“Yüzleşme” konusunda çalışmalarımı ve genel olarak duyarlılığımı bilen arkadaşlarımdan soranlar oldu ve oluyor; “yüzleşmeden barış olur mu?” diye… Barış ve yüzleşme, kuşkusuz ki birbiriyle çok yakından bağlantılı kavramlar, süreçler.

Malum; “Barış” deyince herkesin bundan anladığı, kafasından veya gönlünden geçen, birbiriyle alakasız olmasa bile, aynı değil. Misal, görünen haliyle iktidar koalisyonunun, daha yerinde bir deyişle devletin bu kavrama yüklediği anlam, “Terörsüz Türkiye.” “Barış” bile demiyorlar. PKK kendini feshetsin, silahlarını teslim etsin, “sorun” çözülür. Sonrasında, teşbihte hata olmaz, devlet de eşek değil ya, yapar bir şeyler. Misal, “umut hakkı” tanır bir zamanlar adı “bebek katili, bölücübaşı” gibi sıfatlar kullanılmadan anılamayan Öcalan’a.

Kimi ultraulusalcı ve ulusolcu çevrelere göre “barış” dediğin AKP ve Erdoğan devrilsin de nasıl devrilirse devrilsin durumudur. Sonrasına bakılır. Mevcut “süreç” ise zaten barış filan değil bir oyun, bir tuzak, AKP’nin ömrünü uzatmak amaçlı bir emperyalizm planıdır ve “uyanık” olmak gerekmektedir, çünkü “plan” tıkır tıkır işlemektedir. Bunlara silah, şiddet, acı, gözyaşı hatırlatması yaptığınızda, “Dersim 38’de analar ağlamasın denildi mi?” dememek için kendilerini zor tutuyorlar (bazıları kendini tutma gereği duymadan diyor da).

Bu ultraulusalcı ve diğerlerine inat, bu ara bağımsız, birleşik, müreffeh Kürdistan ülküsüne bağlılıklarını (!) tazeleyen kimi Kürt milliyetçileri de “süreçten” rahatsız. “Tamam PKK kendini feshetsin ama bijî bağımsız birleşik Kürdistan!” tutumuyla gündeme gelmeye çalışıyorlar. Bağlı oldukları ülkü hayli iddialı ama açıkçası bunun için bazı istisnaî örnekler bir yana kayda değer bir çaba gösterdikleri gösterecekleri de yok. Slogan atmak daha kolay…

Bazı lafta radikal, “ultradevrimci” çevrelere göre ise zaten “barış” diye bir şey yok, olmaz ve de olmamalı; Tek yol devrim! Reformizme geçit yok!

Neyse. Hiçbir şey olması gerektiği gibi cereyan ediyor olmasa da, cenaze kaldırmamak bile herkes ve bütün taraflar adına bir kazanımdır, iyidir ve gerisini getirmek, paylaşmak, omuzlamak gereken bir sorumluluk ve demokrasi mücadelesi konusudur.

Mevzu barış ya da barış ihtimali ise ve bu sözcüğün anlamını bilmekle kalmayıp iliklerine değin hissediyorsan, ister istemez edeceğin lafı kırk kere düşünüyorsun öncesinde. Soranlara öncelikle bunu anlatmaya çalıştım. Anlayan oldu, “ama yani…” diye cevabımı tatmin edici bulmayanlar da… Bazı şeylerin anlamının yerli yerine oturması ister istemez zaman gerekiyor…

Benzer bir “merak” PKK lideri Abdullah Öcalan’ın örgütün kendini feshetme kararı aldığı 12. Kongresine ilettiği “persepektifleri” için de söz konusu: “Ne diyorsun heval?” diyene yarı şaka yarı ciddi, “Ne diyeyim heval?” diye yanıt veriyorum. “Marksizm filan, o mevzulardan sen anlarsın!” şeklinde cevaplar alıyorum bu sefer de. Soruya soruyla karşılık vererek cevabını öteleme “taktiğim” boşa çıkıyor yani.

Hapishanede bir arkadaş vardı, Bursa’da. Yanıt veremediği veya vermek istemediği bir soruyla, sorunla karşılaştığında, “Her şeyin bir şeyi var heval” derdi. Öyle yani; Her şeyin bir şeyi var…

Neyi var? Zamanı var mesela. Hâlâ barış olasılığından bile tüyleri diken diken olanlar olduğunu unutmamak lazım düşüncesi var. Sorun silah, şiddet, ölüm, kalım zemininden çıkarılsın da hele, beklentisi var. Her şeyin bir şeyi var cümlesindeki “şey” aslında çok şey ifade ediyor görüldüğü gibi, tıpkı “neyse” gibi, o kadar da hafife almamak lazım.

***

Kalıcı, nihai ve onurlu bir barış; iktidar koalisyonunun “terörsüz Türkiye” dedikleri durum; örgütün kendini feshetmesi, silahlarını teslim etmesi ve bunun karşılığında devletin de Öcalan’a “umut hakkı” tanıması demek değildir. Kaldı ki hala siyasi bir genel af ilan etmenin, onu da geçtim hasta mahpusları serbest bırakmanın lafını bile etmiyorlar.

Yineleyip durmaktan dilimizde tüy, kalemimizde mürekkep bitti: Sorun Kürt sorunudur ve sorunu PKK ile, Öcalan ile özdeşleştirmek, bilerek ya da bilmeyerek, gerçeği bulanıklaştırmaktır. PKK ve Öcalan, sorunun ortaya çıkardığı sonuçlardır, kendisi değil. Dolayısıyla PKK kendini feshetti diye sorun bitmiş olmuyor; Öcalan, “herhangi bir idari, siyasi statü talebimiz yok, kültürel haklara da gerek yok” dedi diye, Kürtlerin hak-hukuk-adalet sorunları, talepleri, buharlaşmış olmuyor.

Mevcut sürecin “başarıyla” ilerleyeceğini; yani kendini fesheden örgütün silahlarını gömeceğini, Öcalan’ın yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirileceğini, tecrit politikasından vazgeçileceğini, siyasi bir genel af ilan edilmese de en azından bunun tartışılacağını ve hasta mahpusların serbest bırakılacağını, kayyum uygulamasının geri çekileceğini varsayarak söylemek gerekirse, bunlar sorunun silah ve şiddetin ağır gölgesinden uzaklaştırılması adına olumludur, gereklidir, iyidir. Böylece sorun, daha çok siyasi zeminde bir demokrasi mücadelesi niteliğiyle anlam kazanacak, öne çıkacaktır. Bu zeminde elde edilecek her kazanım, sadece Kürt sorununun nihai çözümü açısından önemli değildir; bir bütün olarak Türkiye’nin demokrasi standartlarının yükselmesine de katkı koyacaktır.

Dolayısıyla yüzleşme, yakın gelecekte önemi giderek daha belirgin hale gelecek bir kavram olarak gündemimizde yeniden anlam kazanacaktır. Öyle olmak durumundadır. Çünkü kalıcı, nihai, onurlu bir barışı sağlamak, inşa etmek, faili ve mağduru olarak yaptıklarımız ya da yapamadıklarımızla yüzleşmeden, hesaplaşmadan mümkün olamaz… (Bu konu üzerinde ayrıca duracağım.)

***

Öcalan’ın perspektifleri konusu var bir de, evet. Devletin “görülmüştür” damgasını taşıyan bu “perspektifler” tartışmaya açık birçok husus barındırıyor elbette. “52 yıldır anlatıyorum, anlamıyorsunuz” sözlerinin muhatabı olan 52 yıllık arkadaşları, Öcalan ile birlikte bütün zamanların emeklilik nedir bilmez PKK yöneticileri Öcalan’ı neden anlamıyorlar, bilemem. Onların mı anlayışı kıt, Öcalan mı iyi anlatamıyor konusuna müdahil olmak istemem.

Fakat benim gördüğüm, Öcalan’ın o bildik her şeyi bilen, her zaman en doğru, hep en haklı, daima anlaşılamayan “önderliksel” perspektif ve analizleri, oldukça yüzeysel, eklektik ve kuramsal yönden dayanakları zayıf. Neticede olanakları sınırlı bir mahpus söz konusu olan. O yüzden kendisiyle, misal, “Marksizm böyle mi aşılır?” türü bir tartışmaya girmek, her şeyden önce etik değil. Ayrıca önem ve aciliyeti bakımından günün sorunu da değil. Her şeyin bir şeyi var neticede. İleride üzerinde çok konuşacağımız konular bunlar…

Haftanın sözü, bu ara tekrar okumaya niyetlendiğim F. Engels’ten gelsin, üzerinde çokça düşünmeye ve kavranmaya değer: “…İhtiyaçlar zorunluluk haline gelene kadar kördür. Ve özgürlük, zorunluluğun bilincine varmaktır.” (Anti Dühring)

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar