Demiray ORAL
Pişmanım.
Açlık grevleri hususunda medyadaki suskunluğa keşke laf etmeseydik.
Keşke sürseymiş bu “suskunluk grevi”.
Hadi bakalım, medya konuşuyor artık mevzuu. Önce “yaşam hakkı”, “hayat kutsaldır” kabilinden birkaç “insanlık klişesi” fışkırtılıp ardından sadede geliniyor.
Ölüm riskine meydan verilirse, devlet psikolojik mevzi kaybeder(miş).
Bu nedenle cezaevlerindekiler gerektiğinde zor kullanarak tedavi altına alınmalılar(mış).
Öcalan keyif adasında keyif çatarken cezaevindeki Kürtler ölüme yollanıyor(muş).
Asıl beş yıldızlı otellerde takılan BDP’liler ve Öcalan’ın kardeşleri açlık grevi yapsınlar(mış).
Bu minvalde her türlü yüksek fikir itinayla açıklandıktan sonra da, “açlık grevlerinin bir an önce bitirilmesi temennisi” ile vicdanlar temize çekilip “mutlu son” yapılıyor. Sen sağ, birileri selamet...
Açlık grevi derdine deva olmak yerine gerilimi daha da tırmandırmaya hizmet eden bu söylem içinde en moda olan da sonuncusu.
Yani başta BDP’lilere yönelik olmak üzere, “madem bu kadar haklı bir eylem yapılıyor siz neden katılmıyorsunuz” gazı vermek.
Açlık grevine yeni insanların katılmasını sağlamaktan başka bir amaca hizmet etmeyecek bir muhabbet bu da. Taşıdığı mantığın ise bunu söyleyenlere, birinin çıkıp “madem yaşam hakkı konusunda bu kadar hassassınız, açlık grevlerinin bitmesi için siz neden açlık grevi yapmıyorsunuz” demesinden farkı yok.
Nasıl, böyle yazınca saçma geldi di mi? Saçma elbette, tıpkı üvey kardeşi olan söylem kadar.
Sayısını bile tam olarak bilemediğimiz yüzlerce insan bu memleketin cezaevlerinde gün gün ölüme yaklaşıyor. Greve ilk başlayanlar 50. güne ulaşmak üzere.
Peki, asıl derdimiz ne?
Açlık grevinin bir önce bitmesi mi, yoksa ne olursa olsun “devletin mevzi kaybetmemesi” mi?
Eğer birazcık iyi niyetle, gerçekten cezaevlerinden tabutların çıkmasını istemiyorsak yapmamız gereken, şunu bunu açlık grevine davet etmek değil, cezaevindekilerin talepleriyle ilgili tatmin edici neler yapılabileceğini tartışmaktır.
Büyük bir keşifte bulunmuş misali “cezaevlerindekiler PKK’dan talimat alıyor” diye yazılar döktürmek yerine, nasıl oluyor da bu insanlar haklarını elde etmek için yaşamlarını ortaya koyacak kadar kendilerini çaresiz hissediyorlar sorusunu düşünmek gerekir.
Açlık grevleri hususunda “psikopata bağlayan” medyada neyse ki bu soruların peşine düşen haberler de çıkıyor hâlâ.
Yüzlerce Kürdün hayatları pahasına açlık grevini bir yöntem olarak seçmelerinin arkasındaki psikolojiyi yansıtan o haberlerden birini bugün Akşam’da okudum.
Helin Alp, Diyarbakır Cezaevi’nde açlık grevini başlatan ilk grupta yer alan, KCK tutuklusu 26 yaşındaki Mazlum Tekdağ’ın annesi ile konuşmuş.
Anne Aysel Tekdağ, Mazlum görüşe çıkmadığı için en son iki gün önce telefonla görüştüklerini, oğlunun görme ve işitme kaybı yaşadığını, nefes almakta, yutkunmakta, yürümekte zorlandığını söylediğini, konuşacak takati bile olmadığını anlatıyor.
Onun bir anne olarak yaşadığı acıyı kendi ifadesiyle tarife imkân yok elbette.
Haberin bu ağır dramatik yanı haricinde bize anlattığı bir şey daha var. 26 yaşındaki bir Kürt gencini cezaevinde ölüme yatmaya götüren, bu memleketin ona sunduğu hayat hikâyesi.
Annesinin anlattığına göre daha yedi yaşındayken babası öldürülüyor Mazlum’un. HEP’li olan baba,“orada siyaset yapmayacaksın” tehditlerini dinlemeyince JİTEM tarafından işyerinin önünde güpegündüz öldürülüyor.
Bundan iki sene sonra da Mazlum’un amcası sokak ortasında eşinin yanından alınıyor ve o da kayıtlara“faili meçhul” olarak geçiyor.
Üç kardeşi daha var Mazlum’un, babası öldürüldükten sonra hem okuyup hem parkta dondurma satarak annesine destek olmaya çalışıyor. “Müziği ve dansı seven bir çocuk, halk oyunları öğretmenliği de yapıyordu” diyor annesi onun için ve “babaların, kardeşlerin öldürülmesi bu çocuklar için dönüm noktası oldu” diye ekliyor.
Şimdi o “dönüm noktası”nı düşünelim.
Bu memleket Mazlum’a hangi seçeneği sunmuş, ölüm ya da cezaevi haricinde.
Artık konuşacak takati bile kalmayan onlarca Mazlum bugün bir “talimatla” ölmek üzereyse eğer, bu talimatı asıl veren kim?
Kandil mi, yoksa devletin bu gençlere sunduğu hayat mı?
Mazlum’a, Mazlumlara sunduğumuz hayatları düşünelim ve ya açlık grevlerinin bitmesi için yapılması gerekenlere dair somut bir şeyler söyleyelim, ya da hiç değilse eskisi gibi susmaya devam edelim.
Yazarlar
-
Bekir AĞIRDIRVerilerle toplumsal sıkışma: Kredi limiti artık yaşamı belirliyor, halk borçlanarak hayatta kalıyor 17.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.05.2015
23.09.2014
13.06.2014
2.04.2014
16.02.2014
13.01.2014
6.01.2014
29.12.2013
19.12.2013
11.11.2013