Eser KARAKAŞ
“İktidardayız ama muktedir değiliz” ifadesinin kullanıcıları ağırlıklı olarak milli görüş çizgisinden gelerek gömlek değiştiren, yüzde 34 oy oranı ile TBMM’de tek başına hükümet kuracak çoğunluğu sağlayan yeni kurulmuş AKP sözcüleri idiler; büyük oranda da haklı idiler.
Bu yazımda AKP’nin, Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarda olup muktedir olamama, sonra kısmen olma, daha sonra tekrar olamama serencamının hikayesini kendimce bir açıklama temeline oturtarak sunmaya çalışacağım.
Malum, AKP ve biraz sonra da Erdoğan 2002 ve 2003’de iktidara geldiler; bu kadroların Türkiye’yi etkin ve yetkin bir biçimde yönetebileceklerine yönelik bir birikimlerinin olduğunu söylemek pek kolay değildi ama çok akıllı davrandılar, ekonomide IMF reçetesinden kopmadılar, Ali Babacan’ın uluslararası karizması da büyük ölçüde buradan kaynaklanıyor:
Milli gelirin yüzde beşini aşan faiz dışı fazla politikasından şaşmadılar, bütçenin vergi gelirlerinin faiz giderlerine oranı yüzde seksenlerden yüzde yirmiye, hatta zamanla daha da altına düştü, bu başarının izlerini bugün ülkenin, ekonominin çok kötü yönetilmesine rağmen sistemin çökmemesinde görüyoruz; sistemin çökmemesinden anladığım da moratoryuma gidilmemiş olması.
AKP ve Erdoğan’ın muktedir olma ve olamama serencamı biraz ilginç bir serencam.
2002-2008 arasını, ekonomide ve siyasetteki önemli başarı hanelerine rağmen AKP’nin ve Erdoğan’ın muktedir olamama dönemi olarak görüyorum.
Herkesin bildiği bir-iki örnek vereceğim sadece; 2007 senesinde Emine Erdoğan, Damat Bey'in dediği gibi burası önemli, eşi o tarihte Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, ciddi bir rahatsızlık geçiren Nejat Uygur’u ziyaret etmek için gittiği GATA’ya, başörtülü olduğu için alınmadı, bilmem muktedir olamamaya başka örneğe ihtiyaç var mı? Erdoğan’ın da bu konunun üzerine gitmemesinin siyasi hesapları muhtemelen vardı ama Emine Erdoğan’ın GATA’ya girememesi bir danışıklı dövüş değildi asla.
27 Nisan 2007 muhtırası, aynı günlere denk gelen 367 meselesi, “sözde değil özde laik Cumhurbaşkanı” talebinin Genelkurmay Başkanı tarafından dile getirilmesi, kapatma davası aklıma gelen en iyi bilinen örnekler.
367 meselesi de iyi bir örnektir, Anayasa Mahkemesine dava geliyor, dönemin AYM Başkanı Hanımefendi o tarihte Bakü’de bir iş gezisinde, gazeteciler konuyu kendisine sorduklarında “böyle saçma sapan şey mi olur” diye yanıt verdiği bilinir ama aynı Başkan Hanımefendi yaklaşık on gün sonra 367’den yana oy kullanmıştır AYM’de; ilginçtir değil mi?
Ancak, o tarihler biraz da dialektik bir tarzda AKP ve Erdoğan’ın muktedir olma yolunda ilerlediği tarihler; “muktedir olamama” yolunu açan yani muktedir olamamaktan kısmen muktedir olmaya giden yolu temizleyenler ise AB müzakere sürecinin işlemeye başlaması ile birlikte senede 22 milyar dolara çıkan doğrudan yabancı sermaye yatırımları, Babacan ekibinin ısrarlı bir biçimde IMF ya da Derviş formüllerinin dışına çıkmaması, daha evrensel kamusal alana ilişkin kriterlerin böylece geçerlilik kazanması, küresel kurumlarla ilişkilerin düzgün yürümesi, liberallerin bu AB ve Derviş reçetelerine verdikleri destek, Merkez Bankası bağımsızlığı, Maastricht standartlarına hatta daha da altına gerileyen bütçe açığı, 2004-2008 büyüme ortalamasının yüksek olması ve benzer gelişmeler.
Ekonomide, siyasette, hukukta doğru şeyler yaparsan hem başarı grafiğin yükseliyor hem de artan meşruiyet üzerinden muktedir olma potansiyelin artıyor.
2010’lu senelerle birlikte bir şeyler değişmeye başlıyor; Kopenhag Kriterleri yerine Ankara kriterlerini yerleştirme sancılarının başladığı seneler bunlar; aynı zamanda da dönemin AKP İstanbul İl Başkanının ifadesiyle “liberallerle yolların ayrılmaya başladığı” seneler.
Öfkenin bir hitabet tarzı olarak benimsenmeye başlanması da yine bu yıllar; eşinin askeri hastaneye alınmamasına çok olgun (!) tepki veren bir Başbakandan “Eeeey Avrupa Birliği, Eeeeey ABD”li seslenişlere, Çin’den füze almaya, Şanghay Beşlisi'ni alternatif göstermeye giden yollar açılıyor yavaş yavaş.
Meselenin özü aslında çok basit; konulara hakim olduğun ya da başarılı olmuş reçeteleri sadakatle uyguladığın, haklı olduğun sürece önce başarı, sonra da meşruiyet ve muktedir olma süreçleri izliyor haklılığını; ancak, bu başarı ile muktedir olma dönemi arasında da bir zaman gecikmesi (time lag) olabiliyor; aynı şekilde konulardan, başarılı reçetelerden haklılıktan ayrılmaya başlanması ile meşruiyet kaybı ve muktedir olamamanın işaretleri arasında da bir “time lag” yine mevcut.
Başarısızlık, kamusal alanda evrensel kriterlerden kopmalar (yerli ve milli söylemi) önce meşruiyet ve haklılık krizi sonra da muktedir olamama keyfiyeti doğruyorlar.
AKP 2010’lu yılların başında girdiği yanlış istikametlerin sonuçlarını şimdi tekrarlanan bir muktedir olamama durumu olarak ödemeye başladı galiba.
Muktedir olamadığın dönemlerde şekilde görüldüğü gibi yönetemiyorsun demektir; Türkiye de son senelerde yönetilemiyor, ABD ve Avrupa Birliği ile yaşanan büyük sorunlar, Filistin’e kadar uzanan dış politika başarısızlıkları, iki haneli enflasyon ve faizler, sıfır mertebesinde iktisadi büyüme oranı, yüzde 16’yı geçen tarım dışı işsizlik, eğitimde büyük bir çökme, hapishanelerde yazarlar, gazeteciler, öğretim üyeleri, 2019 senesinde hala laiklik, Atatürk tartışmaları ülkenin yönetilemiyor olduğunun sıradan göstergeleri.
AKP başladığı yere geri döndü gibi; muktedir olamamaktan sonra kısa süren bir muktedir olma hali ama hemen sonra yine muktedir olamama durumu; kısa süren muktedir olma hali ise meşruiyet kazanma çabasının bir uzantısı olarak küresel kriterleri benimseme sürecine tekabül ediyor.
İlk muktedir olamama döneminin sorumlusu/nedeni muhtemelen askeri-bürokratik vesayet idi; bu vesayet görüntüsü bugün en azından görünürde aşıldı gibi ama iktidarda her başarısızlık yeni ve değişik vesayet kurumlarının devreye girmesi demektir; bu yeni vesayet odakları AKP ve Erdoğan’ı eski AKP ve Erdoğan’dan uzaklaştırıyorlar, eski parti ve liderini özleyenler yeni partiler (eski AKP) kuruyorlar ya da kendilerini siyasetin dışına atıyorlar.
Erdoğan ve AKP’nin muktedir olamama serencamını iktisatçıların ve siyaset bilimcilerin çok sevdiği “U biçimindeki eğri” (U-shaped curve) ile açıklamak mümkün; U’nun altına yani yatay eksene zamanı (2002-2019) dikey eksene de muktedir olamamanın şiddetini koyarsanız, serencam 2002’de çok güçlü bir muktedir olamama ile başlıyor, ortada büyük bir hazırlıksızlık, acemilik var ama doğru işler yapılıyor.
AB ve IMF çözümlerinden sapılmıyor, zaman ekseninde muktedir olamama durumu 2007-2010 arası minimuma yani U eğrisinin en alt noktasına iniyor ama Ankara kriterlerinin benimsenmesi ve Prof. Mehmet Altan’ın çok önemli benzetmesidir.
AKP’nin Ankaralılaşması ile birlikte hatalar katlanmaya başlıyor, hatalar kamu politikalarında etkinsizliklere ve siyasi güç kaybına neden olmaya başlıyor ve muktedir olamama durumu U eğrisinin sağ kolunda görüldüğü gibi tekrar çok yükseklere tırmanıyor.
Ancak, unutulmaması gereken temel nokta muktedir olamama durumunda birileri, meşru ve hukuk temeli olmayan birileri bu iktidar boşluğunu doldurmaya başlıyorlar; 2000’lerin başında bunların kimler olduğunu biliyoruz, 2020’ye gelirken de yanlışların, yolsuzlukların ürettiği boşluğu çok daha içe kapanmacı, çok daha otoriteryen eğilimlere sahip, ırkçılığa kayan milliyetçi (aslında her milliyetçilik biraz ırkçılıktır), batı değerlerine karşı kanatlarla izale etmeye çalışıyorlar.
Amaç her türlü iktidar rantına her türlü yöntemle el koyma olunca ilkesizlikler yani iktidar için herkesle koalisyona girme de meşrulaşıyor.
Her yerli ve milli kamu politikası arayışı ekonomik, siyasi ve hukuki boşluk yaratır, birileri de bu boşlukları doldurur; ne demiş eski Fransız bilimcilerinden biri: Tabiat boşluktan korkar.
Muktedir olamama ile başlayan bir siyasi iktidar süreci yine benzer kodlarla sona yaklaşıyor; keşke milli görüş çizgisinde müntesiplere hukuk ve rekabetçi ekonominin iktidar rantlarından daha önemli, daha saygıdeğer olduğu da öğretilmiş olsa idi.
Yazarlar
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.06.2025
30.05.2025
29.05.2025
13.05.2025
29.04.2025
22.04.2025
19.04.2025
15.04.2025
4.04.2025
1.04.2025