Eylem YILMAZ

Devletin Baba Siyaseti
26.06.2012
2274

 Devlet olmanın en büyük avantajı vatandaşın yapabileceklerini küçük ölçekte tutabilmesidir. Bunu irdeleyenler elbette ki bu işlevi cinayetten ayrı tutulamayacağını göz ardı etmiyorlardır. Bu devletin, bu topraklarda cinayetin bir imtiyaz olarak kullanıldığı bilinmemektedir. Kürtajın bir cinayet olarak vurgulanması bu nedenle saçmalamaktan öteye gitmemektedir.

“Baba” ne demek? Baba hep bir “güç” ima eder. Aslında “Baba” devlet merkezli bir anlayış etrafında homojenleştirmiştir. Bu nedenle hep yalan söylenen ve bir şeylerin hep gizlendiği bir merci olmuş olması yadırganmamalıdır. Böylece ”Baba’nın kendi çıkarını savunmasıdevleti savunmakla özdeşleşirken; tam da bu söylem sayesinde kendilerini devletle özleştirmiş olurlar.

Bu “Baba” öylesine güçlü bir gelenektir ki, günümüz dünyasının değişen sermaye çıkarlarının bile kıramadığı bir dönemi kendi ülkemizde yaşamaktayız. Bugün yaşadıklarımızı “Sağlık Bakanlığı” eliyle azmettirilen töre cinayetlerinden ayrı düşünemeyiz. Bugün dünya epeyce farklı bir açılımın içindeyken, bizlerin hâlâ devlet eliyle üretilen ve üretilecek olan cinayetleri konuşuyor olmamız neyin adı olsa gerek? Aynı kıskaç içinde çırpınmamız bu geleneksel “gizlenme” ve “yalan”  yüzden. Bugün dünyamızıninsanı temel alan sistemleri arandığı bir süreçten geçiyoruz. Elbette ki kast ettiğim Atilla Yayla gibi isimlerin çeşit çeşit liberalizmler içinden liberalizmler seçiciliğinden oldukça farklı. Kastettiğim şudur ki; bugün dünyamızda var olan sermaye savaşı ve doğrultusunda ülkemiz ve dünyamızda yaşanan daha insan odaklı gelişimdir. Bu “Baba” devletini yerinden ettiği bir değişimdir.

Benim bir birey olmaya nasıl başladığımı ailem adına ve benim adıma nasıl geliştiğini düşünüyorum.  Çok fazla kendine buyruk bir çocuk olduğumu ailemden dinlediklerim ve hatıramda kalanlarla hatırlıyorum. Okula il başladığım günün ertesinde “Ben yalnız giderim anne benimle gelme!” demem ve onunla kavga etmem vardır. Annem o kavga sonucunda “Peki sen bilirsin” der ama arkamdan gizli gizliden takip eder ve okul yolunu nasıl bulduğuma hayret edermiş.(Aman yanlış anlaşılmazın kız çocuğu kontrolü değildir.) Aynı zaman da tabii bu okula başlamadan ve başladıktan uzunca bir zamana tekabül eder; süratle âşık olup süratle vazgeçişlerimle babamın anneanneme verdiği şu cevapla nasıl dalga geçip de anladığını unutamıyorum.

“Senin kızın olacak yedi kocalı Hürmüz”  derdi anneannem babama ve babam derdi ki; “Sen benim kızıma hakaret ediyorsun o 99 tane koca değiştirir.” Hep beraber gülerdik.

Arkadaşlarım çoğu zaman gerçekten babamla konuştuğuma inanmazlardı. “Baba” onlarda farklı bende gerçekti belki bu yüzden tam çıkaramazlardı. Çünkü bizim evde esas olan yalan söylenmemesi ve hiç bir şeyin gizlenmemesiydi. Ona uygundu koşullar zaten babam makyajıma bir şey dediğinde “Laf” etme diye sert çıkıyordum o “Ressam adamım sana yakışmıyor ondan diyorum” diyordu. Çok daha farklı tartışmalarımız oluyordu ama kesin ve sert çizgiler asla yoktu ve çizilemezdi. Bizim evimizde “Kırmızı” çizgilerimiz yoktu. Olan o kırmızıçizgiler evdeki bir tartışamaya bakardı ve sonucunda buharlaşırdı. Bu koşullar “Baba’nın yani “Devlet ”in oldukça basit ama kurmak istediği ırk temelli anlayışına ters koşullar ve bu yazı ihbardır.

Ataerkilliğin ideolojik açıdan en büyük taşıyıcısı ise dinlerdir. Dolayısı ilekarşımızda öznelliği vurgulayarak işin içinden sıyrılabileceğimiz bir durum yok... Zira dini yok sayan laik merkeziyetçiliğin temel aldığı Batı,Doğu'nun dindarlığı küreselleşme ve demokratik özeleştiri dinamiği sayesinde kendi ataerkilliğine mesafe alarak dini 'özgürleştirme' eğilimindedir. Bu özgürleştirmeye Türkiye’nin ne salt kendi inancıyla ne de laikliği ile uyum sağlanamayacağı açıktır.

Türkiye bir yanı ile bu özgürleşmeye yatkın çünkü sanayisi öyle diğer yanı ile yine aynı sanayiye tekabül eden şiddeti ile arada sıkışmış bir “Baba” ülkedir. Diğer bir değişle; kendisini toprağa uygun vatandaş yaratmaya ve namusunu bu işlev üzerinde üreten “Baba” ile karşı karşıyayız. Ancak kimse atlamasın ki, Avrupa Birliğinin talepleri çok açıktır. “Baba”nın Kıbrıs’tan askeri birliklerini çekmesi, Evrensel hukuk kurallarına uygun bir anayasa yapması, Kürt sorununu yeni anayasa doğrultusunda demokratik bir biçimde çözmesini istiyor. “Baba” bugüne kadar buralar da kalıcı adım atmış olsaydı Suriye’den “Baba” bir vuruşa teslim olmazdı.

Uzun lafın kısası; bizim “Baba” baba değil katildir. Zannediyor ki tahakkümü böyle devam edecek. Atladığı o “Baba” cinsi artık pek ürememekle birlikte üreyenler de üretmeyi farklı algılıyor. Geldik yine zurnanın zırt dediği yere.

Dünyalı bir “Baba” olmak mı yoksa gerçek “Baba’nın çokça söylediği üzere şeriatçı bir “Baba” olmak mı? Olmak ya da olmamak gibi…

Bu “Baba” benimle ben kendimi bildim bileli uğraşır, nikâhını sevmemem bu yüzdendir. Devlet imam nikâhıydı, devlet nikâhıydı uğraşırken ben çoktan dünyaya karışmıştım.

Dostça söylemek gerekirse;  o koltuk çok uzun ömürlü görünmüyor “Baba!” Sen bence başladığın yere geri dön yoksa Obama seçimleri alana kadar işimiz zor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar