Eylem YILMAZ
Ben kendi adıma şu cümleyi hiç unutmuyorum; “Ben bile bu ülkenin Başbakanı olarak bir değişiklik yapmak istediğimde statüko karşıma dikiliyor.”
İşte böylece başlamıştı asıl maceramız.
Ne macera ama ben adına değişim diyordum, bu cümleyi kuran ise bahane üretme derdindeymiş. Ben de o “bahane ”sini elinden alma derdindeydim. Gerçekle beraberlik acıtır ama en azından gerçektir. Ergenekon devletinin “gerçeğine” de benzemiyordu. Akp hiçbir zaman sütten çıkmış ak kaşık olmadı ve olmayacak. Desteklemek ise salt Akp ile ilgili zaten hiç olmamıştı. İnsanların öfkesini anlayışım da, anlamayışım da burada yatmaktadır. Ben demokrasinin ayak sesleri diyordum Başbakanın serzenişine, onlar diyor ki “hadi canım sende.” Hatta Dersim Özürü bile kimsenin aklına, ne Menemen Olaylarını, ne Çerkez Ethem olayını, ne On beşler Cinayetini, ne Nazım Hikmet’in zindanlara tıkılmasının asıl nedenini, ne Sebahattin Ali Cinayetini ne de Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan, Hüseyin İnan’ın idamının arkasındaki nedeni elindeki diğer belgelerle açıkla demek gelmiyordu. Oysa Türkiye değişiyordu ve özür artık devlet literatürüne elinde belgelerle girmiş ise hemen daha fazlasını talep etmek gerekiyordu. Ama bunu yapan Akp olduğundan hadi canım sendeciliğe sığınmak kolaydı.
İşte böyle didişe didişe geldik bugünümüze. Bugün demeye bin şahit lazım gerçi, dünümüze yeniden merhaba. Karşısına dikilen statükoyla yan yana, omuz omuza olarak yeneceğini sanıyor bizim Başbakan bu krallığı. Gel de gülme, isyan etme.
Unutmuşlara hatırlatmadır bu yazı. Ben Diyarbakır’da gerçekleşen mitingdeki devleti tanıyorum. Küçük bir çocuktum tanıştığımda. Benim babam ve annemin idealleri vardı, benimse yalnızca anneannem ve bazen babaannem vardı. En çok ihtiyacım olan ise anne ve baba idi. Gelin görün ki, bir şeye, düşünce veya duygu her neyse adı, kendini kaptırdığın zaman kayboluyor, kaybediyorsun. Hatırlıyorum babamı, hayal gibidir. Benim babam “bir varmış bir yokmuş” ile başlayan masallar gibidir. Bir zaman epeyce görmedim. Moskova’da eğitim almaktaymış ya da Berlin’de partisinin işi için bulunmaktaymış ve yahut hapiste. Bir gün, bir anda babam geldi. Anneannemin gecekondusunda beni uykumdan, batan “solcu” bıyıkları ile uyandırdı. Çok şaşkın ve kızgındım. Kovmuştum babacığımı; “git buradan ben seni tanımıyorum” diyerek. Babamı ağlarken ilk kez o zaman gördüm ve sonra mezuniyetlerimde hatta o “solcu” bıyıklar benim diplomalarıma çok kez feda olmuştur. Sonra birbirimize alışma sürecimiz başlamıştı, o benim babamdı ve aslında ben onu çok seviyordum. Elleri ellerimdeydi, kendimi müthiş güvende, güçlü hissediyordum. Beraberdik, işte yollar da, zaman da, hayatta bize aitti, bizimdi ve Gülhane Park’ına gidiyorduk. “O” yok diyenlere inat “işte benim babam yanımda” diye yürüyordum elleriyle beraber. Fakat bir süre sonra yanımız da bir polis minibüsü durdu ve içinden çıkan birkaç âdeti babamı ellerimden, beni onun ellerinden aldı. Unutmadım bu şiddetin içinde Babamın şefkat ve sevgiyle çıkan, “Ben geleceğim” diyen sesini. Hayatım boyunca unutmadım ben o sesi, unutmadım babamın demir parmaklılar ardında ellerimi o parmaklıklardan ayırarak anneme” neden getirdin onu buraya” diyerek isyanını ve gözyaşlarımı da. Ben tanıyorum bu devleti Bakırköy “Özgürlük Meydanı’nda Uçurtma uçurmaya çalışırken kırılan uçurtmalarımızdan. Küçük çocuklardık ve büyüklerimizin ellerinde “silah” yoktu ki saldırılsın ya da “provokasyon” ihbarı desen o da zor. Çocukları ile beraber uçurtma “uçurarak” protesto edeceklerdi 141. 142. ve 163. maddeleri. Uçurtama bu kadar mı korkutur bir “devleti” ya da çocuğu ile yürüyen bir baba bu kadar mı korkutur?
Tanıyorum seni ve korkmuyorum. O “Özgürlük Meydanı’nda yaptıklarını da, babamı benden alışını da unutmuyor ve seni her gördüğümde, sen kendini “belli” etmesen de ben seni tanıyor, biliyorum. Sana çok alışkın olduğumuzdan değildir Diyarbakır’da olanlara kızgınlığımız. Seni değiştirme de epeyce yol almıştık ki, sen değişim aracımı kendine katana kadar. Örselenen tüm çocukluğuma kavuşma planlarımı, uçurtma uçurma hayallerimi yaratanı kendine katana kadar. Beni şaşırtan sen değilsin artık sahibi olduğun Akp beni şaşırtan.
Siz ikiniz vatan ile vatandaşı ayırmaya böyle tüm ciddiyetsizliğinizle devam edin. Elbet “MİT Krizi”nde olduğu gibi yumruklaşacaksınız. O zaman kim kalır kavgaya destek bilemiyorum. Bir insan kendi koltuğunun altını oymaya bu kadar mı merak duyar? Neresinden tutarsam tutayım elimde kalıyor. Ben bu ülkenin vatandaşıyım. İstediğim zaman miting yapabilirim. Sokaklar benim, bizim. “Provokasyon var” banane bundan. Ne işe yarıyorsun sen? Senin MİT’in, polisin veya askerin tatilde mi? Engelle varsa bir “provokasyon.” Senin vazifen beni korumaktır. Beni sokak ortasında öldürmek, bombalamak, beni soyup coplamak, elimden babamı almak değil.
Bdp zaten Nevroz ’da yaptığını yapacaktır. Doğrudur bu mitingin varlığı bile bir provokasyondur. Bu ülke demokratikleşmesin diye ellerinden geleni artlarına koymuyorlar, koymayacaklar. Ergenekon soruşturmasını durdurmadan önce düşünecektin sen tüm bunları. Yeni Anayasa’yı ağzına almadığın her an düşüneceksin. Provokasyonların önüne geçme gayreti değil bu, bizzat kendin seni devirmek isteyenlerin ekmeğine yağı çaldın Başbakan. “Türk” kimliği ile devlet tasavvuru altındaki “Kürt” kimliğine sıkışıp kalmış bir Başbakanın devletin “millet” tahayyülünden çıkamayışının çırpınışı.
Bu kadar yaranın ardından yenileşme aşkı ile beraberdik. Kaç zaman, sevda geçse bile bu yıkıntıları onarmak zor iken, “dünün” yeni yıkıntılarını yaratmak neden? Neden hala ilk saldırılan vatandaş? “Onların” planlarını “onlar” ile birlik olarak mı çözeceğiz? Yok mudur bunun bir başka yolu? Ya senin olmasını istediğin “vatan”daş olmalı ya da “vatandaş” olmamalı mı? Yaratılan “millet” kavramınızı ve “kimlikleri” konuşmaya çalışmak çok mu zor?
Sen dağda olanlardan da, beraberlik kurduğun devletten de korkmasan da, bir anda evlerinden çıkarılıp atılan, köyleri yakılan, hiç alışkın olmadıkları şehirlerde hayat kurmaya çalışan insanlardan kork. Onların adını ne sen, ne de güya onlar adına dağa çıkmışlar anmazken onlar burada.
“Ben bu ülkenin Başbakanı olarak karşıma statükoyla çıkana, aynı statükoyla cevap veririm.”
İşte bizim maceramızın geldiği nokta.
Bunca yaranın sarılması aynı yaralar ile olmaz ki. Yeni bir aşk yaratamazsın. Çıplak yarayı gün ışığı acıtır. Dünyanın anladığı beni, seninle hangi meydan, sokak, yasak tekrar buluşturur? Ergenekon uğultularına, mızıkalı ıslıklar yenik mi düşer? Mızıkalı ıslıklar aşktandır. Aşk, hep yeniden ve karanlıklardan mızıkalarla çıkarandır insanı. Devletin şiddeti de nedir ki aşkın şiddeti yanında? Dallarına veda eden yaprakların sonbaharına, toprağından papatyalarla gelir bahar. Ansızın gelen aşk, aslında baharlarladır, şiddetine ve papatyalarına dur denemez ki.
Sayıklamak değil, yaşamak ve inanmak bu. Değişim tüm tazeliği ile geliyor her şeye, herkese ve “eski”ye inat. Ben mızıkalı ıslıklarımla, papatyalarımla yürüyorum. Kimse yürütmemeye kalkmasın, kimse körlüğünü ve giydiği deli gömleğini elindeki kırık bastonu ile bana giydirmeye kalkmasın. Geçmişte, gelecekte ne tükendi, tükenecek ve ne de ben. Her gün yeniden başlıyorum, her gün yeniden öğreniyorum. Bu cümleyi tekrar etmek bile iyi geliyor. Her gün yeniden başlıyorum, her gün yeniden öğreniyorum. Yeni bir aşk yaratamayanlara, aman eksik kalsın diyenlere inat….
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.12.2013
9.06.2013
3.06.2013
3.04.2013
24.03.2013
29.01.2013
12.10.2012
12.09.2012
20.08.2012
21.07.2012