Gökhan BACIK
Batı içinde kimlik kavgasını şekillendiren temel sorular
Batı içinde uzun bir süredir yaşanan kimlik kavgası, ABD’de yeni Cumhuriyetçi yönetimle artık gün yüzüne çıktı. Bu kavganın yahut ayrışmanın temel sorusu şudur: “Batı nedir? Batı’yı, Batı yapan temel değerler nelerdir?”
Tartışmanın sağ tarafında yeni muhafazakârlar var. Bunlar, Batı medeniyetinin içeriden ve dışarıdan saldırı altında olduğunu düşünüyorlar. Yeni Batılı muhafazakârlar için Batı medeniyetinin karşısında iki büyük tehdit var: İlki, içerideki sol ve “aşırı” liberaller. Onlara göre bu iki grup her şeyi aşırı çözümleyerek ortada Batılı bir değer bırakmamaktadır. İkincisiyse dışarıdan gelen tehdit ve bunun başında Müslümanlar var.
Yeni Amerikan yönetimi ve sağcı dalgalar
Yeni Amerikan yönetiminde somut olarak gördüğümüz bu sağ blok, Batılı medeniyet değerlerine geri dönmeyi amaçlıyor. Bu bloğun içinde ayak takımından insanlar da var, çok iyi okullardan mezun kişiler de. Dolayısıyla Batı’da – özellikle Amerika’da – ortaya çıkan bu yeni siyaset tarzını iyi analiz etmek gerekiyor. Yeni Trump yönetiminin izleyeceği siyaset, esasen bu yeni muhafazakâr dalganın tercümesi olarak şekillenecek. Trump yönetimi kaotik, iç aktörlerin çelişkileri içinde ve inişleri çıkışları olan bir tarz. Ancak bu kaosu, Amerikan toplumundaki sağ tepkinin bir sonucu olarak görmek gerekiyor. Yani türlü iç kaotik taraflarına rağmen son tahlilde Trump idaresi arkasında onu ittiren bu sağcı dalganın istediği yöne savrulacaktır. Trump’tan çok onu sürükleyen dalganın sosyolojik kodlarına bakmak lazım.
Esasen bu açıdan Trump yönetimini geleneksel Cumhuriyetçi siyasetin aşırı bir versiyonu olarak görmek mümkün. Cumhuriyetçiler, örnek olarak, federal kurumları yok ediyorlar. Fiilen Eğitim Bakanlığı devre dışı kalmış durumda. Belki de bu bakanlık tamamen ortadan kaldırılacak. Bu, eğitimin eyaletlere bırakılması demek. Böylece, Cumhuriyetçiler istediği gibi Demokratlar istediği gibi insan yetiştirecek.
Aşırı liberalizm paradoksu
Paradoksal olarak Demokratların bazı aşırı tavırları, Cumhuriyetçilerin işini kolaylaştırıyor. Bir kısım Demokrat, “Cinsiyet yoktur, erkek yoktur, kadın yoktur,” noktasında savrulmuş durumda. Eğer her şeyi aşırı çözümlersek esasen hiçbir şey yoktur. Örneğin, gün diye bir şey yoktur. Bir günün 24 saat olduğu, insanların rasyonel biçimde üzerinde uzlaştığı bir mukaveleden ibaret. Yani günün birinde birisi çıkıp, “Gün yoktur, gece yoktur, ben mesaime sabah iki de başlarım,” diyebilir. Bir nevi bu “aşırı liberalizm” Amerika’da ortalama ahaliyi ürkütmüştür. Bunlar bir zaman sonra, “Sınır yoktur, kimlik yoktur,” gibi post-modern bir noktaya savrulmuştur. Bu “aşırılık” liberal felsefeyle de çelişkili olarak, “Yanlış filan fikirlerin kampüste yeri yoktur,” yahut “Filan ten rengi olanlar sınavlarda ayrıcalık alsın,” gibi uygulamalara dönüşmüştür. Böyle uygulamalar liberalizmin temelini oluşturan meritokrasiyle de çelişmeye başlamıştır. O nedenle, Amerika’da Demokratların yeni ve makul bir dengeyi bulması gerekiyor. Öbür türlü her şeyin aşırı çözümlendiği yerde Demokrat siyaset de aşırı çözümleniyor ve bu parti kimliksiz hale geliyor.
Avrupa’da göçmen politikaları ve sosyal gerilimler
Batı medeniyetinin bir değerler krizi içinde olduğunu düşününler elbette Batı içindeki yabancı – başta Müslüman– nüfusa kesin olarak karşılar. Bu çok zor bir konu. Özellikle Avrupa’da Müslümanlar konusunda her iki tarafın eşit sorunları var. Neredeyse Almanya’da her ay bir Afganistanlı, araba ile kalabalık için dalıp Almanları eziyor. Kültür üzerine konuşmak çok zordur ancak Batı’ya son dönem gelen bazı Müslümanların buradaki kent hayatına uyma kapasiteleri sınırlı. Özellikle Avrupa’da yaşayan, ancak burayı alenen sömürü alanı olarak gören, bir grup da var. Bu grup, Avrupa’da vergi vermemeyi, memleketinden on tane evin kirasını alırken hala sosyal yardım kullanmayı ahlaki sorun olarak görmüyor.
Bu tip sorunların artması, konuyu sıradan Avrupalı tarafından da görülür hale getirmiştir. O nedenle hem ABD’de hem Avrupa’da önümüzdeki zaman dilimi içinde yabancılara karşı daha sert politikalar ortaya çıkacak, hatta bunlar normalleşecektir. Sonuç olarak, her iki tarafın da hataları/kısıtları nedeniyle yüksek nüfuslu demografileri içeren entegrasyon modeli net olarak çökmüştür. Batı için kimlik kavgası, ABD ve AB arasında da bir ayrışma üretecektir. Esasen ikisi arasında bu birliktelik temelde Soğuk Savaş döneminin eseriydi. Uzun dönemde bu ayrışmanın—eğer iyi yönetilirse—Avrupa’nın yararına olacağını düşünüyorum. Öte yandan, bu ayrışmanın somut yansımalarını tahmin etmek henüz kolay değil.
ABD-Çin rekabeti ve AB’ye etkileri
Bu ayrışmanın en somut yansımalarından biri ABD’nin değişen dış güvenlik öncelikleri ve bu minvalde ağır basan Çin’le uğraşma isteği. 1968 yılından beri Çin’e kapitalist sisteme girmesine izin verilmiştir. Bunun karşılığında, Batı ve Çin arasında sistematik bir askeri gerilim yaşanmamıştır. Doğrusu Çin de kapitalizme sadık biçimde davranmıştır. Örnek olarak, bugün Pakistan ve Türkiye gibi Müslüman ülkelerde kapitalist üretim tarzının akıncı kolu Çin’dir. On yedi yaşında yüz Türk kızının kapitalist tüketim alışkanlığını analiz etsek bunu oluşturan etkenlerin arkasında Çinli firmaların etkisini görürüz. Ancak burada sorun şu ki, ABD, Çin’in sınırları aştığını düşünüyor.
Panama gibi ABD için hayati alanlarda Çin’in etkisini artmasına sessiz kalınmayacağı bellidir. ABD, bu konularda gerekirse askeri güç kullanacaktır. Öte yandan ABD’nin Çin ile uğraşması uzun dönemde AB için de fırsat alanları oluşturacaktır. Bir kere, Rusya gibi ülkeler esasen Çin merkezli bir “düzenin” içinde güçlü olarak kalmaktadırlar. Çin’in ABD tarafından askeri boyutu da olan bir rekabete zorlanması, Rusya gibi ülkelere Pekin’in verdiği desteği daha maliyetli hale getirecektir.
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2025
1.09.2025
24.08.2025
17.08.2025
3.08.2025
21.07.2025
14.07.2025
17.06.2025
27.05.2025
24.03.2025