Gökhan BACIK

Gökhan BACIK
Gökhan BACIK
Tüm Yazıları
Erken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu?
31.12.2025
21

Türkiye’de sık sık erken Cumhuriyet dönemi eleştirilerine rastlıyoruz. Tek parti rejimi ve Kürt sorunu gibi konular başta olmak üzere bu dönemde yapılan hatalar ayrıntılı olarak ele alınıyor. Bu hataların günümüzdeki pek çok sorunun tarihsel kökü olduğu söyleniyor.

Şüphesiz, Türkiye’nin her döneminde olduğu gibi erken döneminde de pek çok hata yapılmıştır. İkincisi, bu hataların ele alınması ve eleştirilmesi sağlıklıdır. Nihayet, benzer hatalar yalnızca Türkiye’ye özgü değildir; her ulusun her döneminde pek çok hata yapılır.

Ancak burada bir nüans vardır: Geçmişin eleştirisi yapılırken revizyonist çerçevede kalınmalıdır. Bu çerçeveyi aşmak bir bakıma woke hali olur.

Revizyonizm, Woke

Revizyonizm, muteber ve entelektüel olarak saygı gören bir tarih yazıcılığıdır. Bu açıdan revizyonizm, yerleşik düşünceleri, kabulleri ve yorumları sarsan yeni tarihsel söylemler ortaya koymaktır.

Her ulusun resmi bir tarihi vardır ve genellikle revizyonistler bunu sorgular. Örneğin, İsrail’in resmi Siyonist tarih anlatısını İlan Pappe gibi revizyonist Yahudi tarihçiler sarsmıştır. Benzer şekilde, Ermeni meselesinde resmi Türk tezini sorgulayan Taner Akçam da bir revizyonist tarihçi olarak görülebilir.

Aslına bakarsak, Hayden White gibi düşünürlerin de belirttiği gibi tarih bir anlatıdır. Dolayısıyla her zaman yeniden yazılır. İnsanlar bir kere 1. Dünya Savaşı kitabı yazıp bunun yeterli olduğunu söylemezler; sürekli yeni kitaplar, yeni hikayeler ve anlatılar sunulur.

Woke ise başlangıçta toplumların ekonomik, cinsiyet ve diğer eşitsizliklerini gündeme getiren bir yaklaşım olarak ortaya çıkmıştır. Ancak zamanla, eşitsizlik sorunsalını yalnızca tarihsel ve politik koşulların sonucu olarak tanımlamanın ötesine geçerek neredeyse her durumu bir eşitsizlik olarak görmeye başlamıştır. Örneğin, bu yazıda Kürt kelimesinin Türkiye kelimesinden sonra gelmesi Kürtler aleyhine bir durumdur denebilir. Hatta woke’a bağlı radikal bir liberal veya kültürel Marksist, bu cümlenin ardında kolonyal bir etki olduğunu bile çıkarabilir.

Kişisel kanaatim, woke’un temelinde çeşitli eşitsizlik sorunlarının tarihsel ve politik koşullara dayandığı gibi doğru tespitler vardı. Ancak zamanla bu yaklaşım ütopik bir eşitlik kurgusuna kendini kaptırmıştır. Bu kurguda hayatta her şey bir eşitsizlik makinesi gibi görülmeye başlanmıştır.

Bir Woke olarak Cumhuriyet eleştirisi

Erken Cumhuriyet dönemi eleştirileri, revizyonist çerçevede elbette çok değerlidir. Ancak bazıları şu üç hatayı yaparak bir bakıma woke’a dönüşüyorlar.

Birincisi, Cantwell Smith’in başka bir bağlamda söylediğinden yola çıkarak “Tarihte bir hata oldu, onu düzeltsek bugün her şey iyi olacak” yanılsamasına kapılmak. Oysa tarihsel nedensellik bu şekilde açıklanamaz.

İkincisi, bir devri (burada erken Cumhuriyet dönemini) neredeyse tamamen zararlı bir süreç gibi anlatmak.

Üçüncüsü, tarih anlatısının bir döneminin (burada erken Cumhuriyet döneminin) aktörlerinin hepsini neredeyse kötü niyetli olarak tanımlamak.

Tarih anlatısında denge

İki örnek vermek istiyorum. Pek çok kişi, erken Cumhuriyet döneminde yapılan arkeolojik çalışmaları alaya alıyor. Popüler bir örnek olarak Mu kıtasının aranması, bu dönemin “saçmalıklarının” bir ispatı gibi sıklıkla gösteriliyor.

Oysa bütün kurucu dönemler böyle “saçmalıklarla” doludur. Örneğin, Osmanlıların kökenini açıklamak için 15. yüzyılda Aşıkpaşazade’nin ortaya attığı Osmanlıların Kayı boyundan geldiği tezi de esasen bir uydurmadır. Benzer örnekleri erken Çek veya Fransız ulusunun oluşum aşamalarında da görürüz. Bir millet kurmak çoğu zaman gerçeklerle değil, kimlik ve ortak hayal üreten uydurmalarla mümkündür. Bunu Benedict Anderson, Hayali Cemaatler kitabıyla açıklamıştır.

Daha kritik bir örnek verelim. Kur’an, İslam öncesi Arapları cahil olarak tanımlar. Oysa cahil olarak tanımlanan bu dönemde Şam gibi yerlere sofistike ticaret yapan Araplar vardı. İslam’dan yüzyıllar önce Araplar, Yemen’de Büyük Ma’rib Barajı gibi etkileyici mühendislik eserleri inşa etmişti. Mekke ve Medine’de yaşayıp Suriye ile gelişmiş ticari ilişkileri olan ciddi yatırımları bulunan Araplar vardı. Yani Kur’an’daki cahiliye söylemi, esasen kimlik inşa etme sürecinde başvurulan bir söylem taktiğinden başka bir şey değildir.

Dolayısıyla erken dönem Kemalizm’in ulusal kimlik inşa etmek için başvurduğu anlatı kurma siyaseti biricik değildir. Bunun üstünde sürekli tepinmek bir nevi woke olarak görülmelidir.

İkinci örnek, erken Cumhuriyet’in köy yaklaşımıdır. Şüphesiz, Niyazi Berkes’in anılarında anlattığı gibi, bu dönemde Halk Partililer köylere “bir İngiliz seyyah gibi” gitmişlerdir. Ancak bunun yanında Cumhuriyet, öncesinde olmadığı kadar köylere okul, hıfzıssıhha ve nafıa götürmüştür. Örneğin benim doğduğum köyde ve çevresindeki hiçbir köyde Osmanlı’dan kalma bir kamu binası yoktu. (Daha sonra Amsterdam ve Prag gibi şehirleri görünce, Osmanlı Bursa’sının bile mimari olarak bir nevi büyük köy olduğunu düşünmüştüm.) Halbuki Cumhuriyet, bütün sıkıntılarına rağmen köyü modernliğe şöyle veya böyle katmıştır.

Maliyetin farkında mıyız?

Bir sınıfta öğrencilere bilimsel olanı söylersiniz. Bunu kabul etmelerinin gerekçesi, söylediğiniz şeyin bilimsel olmasıdır. Daha sonra sınav yapıp bunu anlamayanları sınıfta bırakabilirsiniz.

Ancak toplum bir sınıf değildir. İnsanlar, bilimsel verilerle desteklendi diye bir şeyi kabul etmezler. Bu yüzden toplumu bir şeye ikna etmek için meşrulaştırıcı söylemlere, olaylara ve kişilere ihtiyaç vardır. Örneğin, “Hz. Ebubekir’in dediği gibi”, “Osmanlıların Niğbolu Seferi’nde yaptıkları gibi” veya “atasözünde dendiği gibi” gibi örnekler buna örnektir.

Türkiye’de bu açıdan iki büyük meşrulaştırıcı vardır: Hz. Muhammed ve Atatürk. Devlet Bahçeli’nin bir vesileyle söylediği gibi Türkiye, “iki Mustafa” ile özdeştir. Bu iyidir veya kötüdür denebilir, ama durum budur.

Buradan çıkan şöyle bir sonuç var: Türkiye’de modern hayatı savunurken meşrulaştırıcı olarak kullanılacak kişi, büyük olasılıkla Atatürk’tür. Bu, sembolik Atatürk’tür. Tarihte yapılan yanlışlar, yani tarihsel Atatürk burada önemli değildir.

Şimdi sorun şudur: Erken Cumhuriyet dönemini eleştirirken bunu bir woke haline getirmek, modernliğin meşrulaştırıcısı olan sembolik Atatürk’ün etkisini azaltabilir.

Hiç şüphesiz Türkiye’de Atatürk konusunda, başka pek çok konu gibi, tabulaşma vardır. Kimi zaman bazı çevrelerin Atatürk algısı neredeyse sivil bir dine dönüşebiliyor. Ancak nüans önemlidir: Sembolik Atatürk, modernliği, bilimi, kadın haklarını ve müziği meşrulaştıran bir referanstır. Dolayısıyla sınırsız bir erken Cumhuriyet dönemi eleştirisi yapanlar kendilerine şu soruyu sormalıdır: Sembolik Atatürk zayıflarsa yerine ne geçecek?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar