Hakan AKSAY
Seçimlerin sonucunda bir nefes aldık.
Aldık almasına da...
Seçimlerin asıl mağlubu olduğunu düşündüğümüz Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kısa bir sessizlikten sonra yine “ülkenin sahibi” gibi davranmaya devam etmeye başladı.
CHP eski lideriyle kapalı kapılar ardında görüşüp ortalığı karıştırıyor.
“Erken seçim” (kendisi, prensip olarak “tekrar seçim” diyor, bakın burası çok önemli!) düzenlenmesinin zeminini yokluyor.
“Dört liderle görüşeceğim. Programıma bakacağım. (Yani tabii “randevu defteri”nde boş vakit bulmak da mühim mesele!). Önce birinci, sonra ikinci parti liderine ‘siyasi ahlakım gereği’ görev vereceğim (Hukuk, yasa vs. yok tabii, “Reis”in ahlakı var!).”
Muhalefet de sanki kolay bir araya gelemeyecek gibi: 80 koltuklu MHP, öteki 80 koltuklu parti olan HDP’yi “yok sayma” ve onunla asla yan yana gelmeme gibi garip bir “seçim sonrası önceliği” belirledi.
Haliyle dünkü seçmenlerin bir kısmında “Erdoğan acaba birkaç hamlede muhalifleri teker teker ham yapar mı?” kuşkusu çıktı.
Bir taraftan zaten Diyarbakır’da sinsi provokasyonlar düzenleniyor. Sınır bölgesi karmakarışık. İçimiz dışımız IŞİD militanı kaynıyor...
İktidarın “derin boyutu” şiddet üzerinden tehlikeli bir şeyler mi tezgâhlıyor?..
‘Zamanlama ve bekleme uzmanı’
Tam bu sırada Ahmet Sever’in “Abdullah Gül ile 12 yıl” kitabı çıktı.
Ve bazılarımızın içinde uzun süredir kıpırdanan umut daha bir büyüdü:
“Acaba Gül sonunda sahneye çıkıp Erdoğan’a haddini bildirecek mi?” diye.
Eski Cumhurbaşkanı, AKP içinde ciddi bir lider potansiyeline sahip.
Ortaya bir çıkarsa Erdoğan ve yakın çevresini çok rahatsız edebilir.
Birçok “Saray muhafızı”nın ve yandaşın hesaplarını bozabilir.
“Alışık olmadığımız ve terleyen” Cumhurbaşkanı’nın alışılmış formata döndürülmesinde ve terinin soğutulmasında işlev görebilir.
Yani (son cümleleri hep “-bilir” diye tamamladığımıza göre) bu bir ihtimal.
Ahmet Sever kitabında - ve son günlerde medyada - büyük ölçüde açık konuşuyor.
Gül’ün eşi Hayrinnüsa Hanım da açık ve sert konuşabilecek biri olduğunu göstermişti.
Gelin görün ki...
Abdullah Bey susuyor...
Üstelik “fazla konuşana ve yazana” da karışıyor.
Ahmet Sever’e de kitabını seçimler öncesinde basmaması için baskı yapmıştı.
Ve kitabın son hali bir “Gül redaksiyonu”ndan geçmiş durumda.
Şimdi o bekliyor.
Zamanını kolluyor.
Gül zaten bir bekleme ve zamanlama uzmanı!..
Bir “sabır şampiyonu”!..
Hukuksuzluk diyarında ‘kardeşlik hukuku’
“Karakteri böyle” diyorlar.
“Koltuk ve iktidar meraklısı değil” diyorlar.
“En başta hep kurucusu olduğu AK Parti’yi düşünür” diyorlar.
“Erdoğan’a ihanet etmek istemez, ‘kardeşlik hukuku’na uygun davranır” diyorlar.
“Kardeşlik hukuku”...
Ülkede hukuk (yani gerçek hukuk, yani bildiğiniz ya da artık unuttuğunuz hukuk) bu kadar tarumar edilmişken...
“Kardeşlik hukuku”na gösterilen bu aşırı özen neden, söyleyin bir?
Neden?..
Tamam, politikacıdır, hesap kitap yapar, kurnazlıkları es geçemez, strateji-taktik ayarlarına göre davranır, falan filan da...
Madem bu ülkede tüm siyasiler “hizmet” için var...
Madem öncelik “halk ve onun sorunları”...
Ve bizim halk da epeyce “sorunlu”, ne doğru dürüst parası var ne de temiz bir demokrasisi...
Önce halkı ve ona hizmeti düşünmek gerekmiyor mu?..
“Kardeşlik hukuku”ndan ve “kardeş”in kendisinden de önce?..
“Uygun zamanı beklemek”tense cesur ve vicdanlı davranmak daha önemli değil midir?
(Bu konulardaki görüşlerimi 8 Mayıs 2015’te T24’te Siyasette sabır önemlidir, Sayın Gül, ama cesaret ve vicdan daha önemlidir başlıklı yazımda anlatmaya çalışmıştım.)
‘Daha önceleri nerelerdeydiniz?’
Gül sabırla gününün gelmesini beklerken...
Maalesef ülkemizde kötü, çok kötü şeyler oldu.
Ölümler oldu, katliamlar düzenlendi, yolsuzluklar ayyuka çıktı, “örtülü ödenek soygunu” yapıldı, devlet “polisleşti”, demokratik özgürlükler tırpanlandı, iğrenç bir “havuz medyası” yaratıldı, içerde ve dışarda silahlı ve kanlı yöntemlere yönelindi...
Uzatmıyorum, derdim ayrıntılı bir liste çıkarmak değil...
Derdim soru yöneltmek:
Bütün bunların yaşandığı sırada Gül’e “nerelerdeydiniz?” diye sormak.
Ha, Ahmet Sever’in de dediği gibi Gül’ün yaptığı olumlu şeyler vardı tabii.
“Bakara uzmanı” Egemen Bağış’ın tekrar bakan yapılmasını engellemiş, söz gelimi; bu iyi!..
Mesela, “Başbakan’ın koyduğu Twitter yasağını ilk olarak Gül delmiş”.
Bu deliş de iyi tabii.
Ama Erdoğan’ın Başbakan, AKP’nin hükümet ve Gül’ün de Cumhurbaşkanı olduğu dönemde demokratik hak ve özgürlükler o kadar delik deşik oldu ki...
Hüzünlü bir demokrasi umudu
Nuri Bilge Ceylan, 2008 Cannes Film Festivali’nde Üç Maymun filmiyle kazandığı “En iyi yönetmen” ödülünü alırken şöyle demişti:
“Yalnız ve güzel ülkeme adıyorum.”
İçimize işlemişti bu cümle; galiba yalnızlığımız en iyi böyle dile getirilebilirdi.
Cümledeki “yalnız”lığın yerine daha pek çok şey gelebilirdi:
“Adaletsiz”...
“Özgürlüksüz”...
“Demokrasisiz”...
Öyle bir ülke ki, her başa gelen iktidar kendine sağlam ve rahat bir koltuk yapmayı başa almış; karşı çıkanı da baskıyla, yasakla, hapisle ve işkenceyle susturmaktan geri durmamış...
Askerî darbelerden etnik kırımlara kadar adım başı bir felâket yaşanmış...
2015 yılında bile tek adam diktatörlüğüne giderken (7 Haziran’da) uçurumun tam kıyısında zar zor durabilmiş...
Bu güzel ülkenin kalıcı demokrasiye ve barışa ihtiyacı var.
Abdullah Gül'ün buna katkı yapması elbette yararlı olur.
Ama eğer böyle bir niyeti yoksa ya da harekete geçmek için daha da uygun bir ortam beklemekten yanaysa...
Kusura bakmayın, ama...
İnce formüllerle Gül’ün AKP’nin başına geçirilmesi operasyonundan büyük bir heyecan duyulmasını, ben bizim demokrasi umudumuz adına pek bir hüzünlü buluyorum.
@AksayHakan
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Bırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda
17.07.2025 - Zindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı
26.06.2025 - Rusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir
22.06.2025 - Putin’in İstanbul görüşmeleri önerisi ile İmamoğlu davasının ilgisi ne?
11.05.2025 - Savaşın 80. yıldönümünde herkes samimi bir cevap versin: Yetmedi mi?
10.05.2025 - Taksim Meydanı’yla konuştum dün
13.04.2025 - İyimserlik ve kötümserlik üzerine ya da altı ay sonra her şey bitecekse
29.03.2025 - CHP ve DEM operasyonları: Amaç Rusya usulü “sistem içi muhalefet” mi?
20.03.2025 - Trump’ın kafasındaki raflar: Çin, Avrupa, Ukrayna, Rusya, popülist sağ…
6.03.2025 - Ukrayna’da savaştan ve ateşkes sürecinden çıkan 8 ders
20.02.2025
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
Ad Soyad Giriniz...
"KİNDAR VE DİNDAR" BİR NESİL YETİŞTİRİLMESİ ÖZLEMİNDEKİ BİR KİŞİ TÜRKİYENİN KADERİ DEĞİLDİR. AYRICA SORUNUN KENDİSİ, "YEDİRMEK- YEDİRMEMEK" TECİHİNİN KONUSU BİLE OLAMAZ. "MÜLKÜN TEMELİ" ADALET TİR. HASBELKADER YÖNETİMİN BAŞINA GETİRİLEN KİŞİ "MÜLKÜN TEMELİ" DEĞİLDİR, VAZGEÇİLMEZ, HİÇ DEĞİLDİR.