Hakan AKSAY

Hakan AKSAY
Hakan AKSAY
T 24 Tüm Yazıları
Rusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir
22.06.2025
81
Rusya ile İran sözde "stratejik müttefik" ama iki devlet arasında tarihten gelen ciddi bir güven sorunu var

İsrail-İran Savaşı’nın Moskova’da yarattığı ilk tepki “ihtiyatlı bir iyimserlik” idi.

Her şeyden önce Ukrayna’da 40 aydır devam eden savaş, Ortadoğu’nun gölgesinde kalır ve bu durum da Rusya’nın elini rahatlatırdı. (Benzer bir yorum 7 Ekim 2023’te başlayan Hamas-İsrail Savaşı’yla ilgili olarak da dile getirilmişti.)

Ayrıca olaya şu ya da bu şekilde taraf olan ABD’nin, Ukrayna’daki hava savunma sistemlerini Ortadoğu’ya gönderme ihtimali, savaşta Rus silahlı kuvvetlerinin işini kolaylaştırabilirdi (ki öyle de oldu).

Önemli bir faktör de İsrail-İran Savaşı’nın petrol fiyatlarının artışına yol açmasıydı. Bu da gerçekleşti ancak şu anda henüz çok keskin bir yükseliş olmadı.

Belki Moskova’daki ruh haline ve tartışmalara bakılarak, buna Rusya’nın “nükleer İran”a karşı olmasını da ekleyebiliriz. Evet, Tahran işbirliği yapılan bir başkent ama nükleer devletlerin çoğalması Rusya açısından olumlu bir gelişme değil.

Nihayet, “Rusya’nın Ortadoğu’da herkesle ortak dil bulan bir devlet olması” fikrinden yola çıkarak Moskova’nın bu savaşta arabuluculuk yapma isteği ve girişimi ilk andan beri kendini gösterdi.

Arabuluculuk ihtimali zorlaştı

Gerçekten de Rusya’nın İran’la geleneksel olarak iyi ilişkileri var. Öte yandan lider Putin’in uzun yıllar İsrail Başbakanı Netanyahu ile dostluğu da dillere destandı. (Her iki konuya da az sonra biraz daha yakından bakacağız.)

Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın ilk açıklamalarında, İran’a saldırı ölçülü bir dille de olsa kınandı ama asıl vurgu sorunun “masa başında çözülmesi” gerektiğine ve Moskova’nın arabuluculuğa hazır olmasına yapıldı.

Geçen hafta Putin, son aylarda “özel ilişkilere sahip olduğu” ABD Başkanı Trump’la telefon görüşmesinde arabuluculuk isteğini güçlü bir şekilde dile getirdi. Eğer Washington buna yeşil ışık yaksaydı, Moskova’nın eli Kiev’e karşı da güçlenecekti. Özellikle de İran’ın nükleer altyapı ve malzemelerinin etkisiz hale getirilmesinde Moskova iş birliğine hazırdı ve hâlâ da hazır.

Ancak anlaşılan ABD ile Rusya arasında “İran’ın nükleer silahlanmasına karşı sürdürülen iş birliği” yeterince verimli bir sonuç vermemişti ve şimdi de Trump açısından fazla getirisi olmayacak bir fikir gibiydi. Amerikan lider konuyu gazetecilere aktarırken Putin’e “sen önce Ukrayna Savaşı’nı bitir” diyerek olumsuz cevap verdiğini aktardı.

Bütün ağırlığını Ukrayna’daki savaşa vermiş olan Rusya diğer bölgelerde güç kaybetmeye devam ediyor. Kafkasya, Karadeniz, Ortadoğu vb.

Ödenen en büyük bedellerden biri, geçen Aralık ayında Suriye’de Esad’ın devrilmesi olmuştu. Şimdi buna İran da mı eklenecekti?

Suriye demişken hafızaları tazeleyelim. 2016 sonunda temelleri atılan ve 8 yıl devam eden Astana Süreci’nde Rusya, İran ve Türkiye birlikte davranmaya çalışan üç partnerdi. İlk ikisi Suriye yönetimini destekliyor, Türkiye ise muhalefeti dengeleme görevini üstleniyordu.

Sonuçta Esad’ın devrilmesiyle birlikte Rusya ciddi kayba uğradı ve şu anda oradaki üslerini korumaya çalışıyor. İran’ın yenilgisi daha büyüktü ve Suriye’den silindi. Türkiye ise güçlendi. Tam burada Putin’in 19 Aralık 2024’te “Suriye’deki iktidar değişiminde en fazla Türkiye değil İsrail kazandı” saptamasını hatırlatayım.

Eski İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin

İsrail’in İran’a saldırıları başladığında hem dünyada hem de Rusya içindeki İsrail ve ABD karşıtı çevrelerde “Moskova’nın Tahran’a yardım etmesi gerektiği, yoksa sıranın kendisine gelebileceği” uyarıları yükseldi. Kremlin’i sürekli olarak daha keskin ve savaşçı adımlara yönlendirmeye çalışan filozof Dugin de bunların arasındaydı.

Rusya ile İran yıllardır ekonomiden enerjiye ve askerî alanlara kadar birçok alanda iş birliği yapıyordu. Ukrayna’daki savaşın başlarında İran’dan gelen Şehid-131/136 İHA’ları Rusya’nın çok işine yaramıştı.

Daha 6 ay kadar önce (17 Ocak 2025’te) Moskova’da Putin ile İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan 47 maddelik Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması’nı imzalamıştı. (Bu arada İran Parlamentosu’nun bu anlaşmanın onayını geciktirerek İsrail saldırısının başlamasından iki gün sonra yasalaştırması da dikkat çekiciydi.)

Ne var ki bu anlaşma, Rusya’nın Kuzey Kore gibi yaptığı anlaşma gibi değildi ve taraflardan birinin savaşa girmesi, diğerini koşulsuz olarak onun yanında yer almaya mecbur bırakmıyordu.

İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin

Ya İran yenilirse ve rejim değişirse?

Ben Rusya-İran ilişkilerini biraz Rusya ile Türkiye arasındaki bağlara benzetiyorum. Geçmişte çok sayıda anlaşmazlık ve savaş vardı. Bugünkü iş birliği denemelerinde ise ciddi bir güven sorunu olduğu hissediliyor. Astana Süreci’nde Tahran’ın İran’a ait bazı stratejik verilerin İsrail’e sızdırılmasında Moskova’dan kuşkulanmasından tutun da Kafkasya’daki ve Orta Asya’daki çelişkilere kadar.

Evet, İran “Rusya’nın müttefiki”, aynı zamanda BRICS ve ŞİÖ üyesi. “Hazar Bölgesi’nde en önemli devletlerden biri.” Ama aradaki mesafe de az değil. Nitekim Kremlin bugün savaşta İran’a yardımdan söz etmiyor.

Rusya İran’a Su-35 uçakları vermeye niyetli değil, S-400 hava savunma sistemleri de göndermeyecek (Putin 4 gün önce, 18 Haziran’da “İran bizden askerî yardım istemedi. Zaten vaktiyle biz önerdiğimizde hava savunma sistemlerimize fazla ilgi duymamıştı” dedi).

Ancak ne olursa olsun, İran’ın yenilmesi ve özellikle de rejimin karakter değiştirmesi, sonraki dönemde Moskova-Tahran hattında daha soğuk rüzgârlar esmesine yol açabilir.

Bu arada İsrail saldırısı sonrası diplomasi trafiğine baktığımızda, İran açısından Rusya’nın değil Çin’in daha önemli olduğu ortaya çıktı. ABD ve İsrail yönetimleri de Moskova’dan ziyade Pekin’in Tahran’a askerî yardım verme ihtimalinden çekinmişe benziyor. Bazı söylentilere göre Çin’den İran’a askerî yardım geliyor ya da gelecek. Bu arada Pekin’in petrol ihtiyacının yüzde 8’ini Tahran’dan karşıladığını ve İran’ın petrol ve gaz sektörleri için milyarlarca dolarlık yatırım yaptığını da ekleyelim.

Öte yandan her ne kadar Putin-Netanyahu dostluğu eskisi gibi gündemde olmasa da, İsrail’in Ukrayna’da Batı ile aynı saflarda yer alması ve hatta bir söylentiye göre Kiev’e Patriot Hava Savunma Sistemi vermesi Moskova’da tepkilere yol açmışsa da, Kremlin yine de köprüleri yakmamaya özen gösteriyor. Sadece İsrail’le değil, ABD ve Körfez devletleriyle de.

Bu arada İsrail nüfusunun tahminen yüzde 15’inin Rusya ve diğer eski Sovyet ülkelerinden gidenlerden oluşması da Kremlin açısından önemli bir faktör.

Elbette Putin’in önceliği Ukrayna. Oradaki savaşı kazanmak için İran ve başka konularda sessiz kalmaktan taviz vermeye kadar bir dizi uzlaşma formülüne hazır.

Bununla birlikte İsrail-ABD ikilisinin İran’ı perişan etme ihtimalinden de çekiniyor. Hem bölgedeki gücünü yitirmemek ve bu arada Buşer Santrali ve başka alanlardaki yatırımlarını kaybetmemek açısından, hem de Trump’ın böyle sertlik yoluyla ilerlemeye başlarsa bunun Ukrayna’ya da olumsuz etkileri olabileceğinden çekindiğinden.

Aslında İsrail’in ABD’yi de arkasına alarak İran’a böyle bir saldırıda bulunmasında bile Moskova’nın geçmiş yıllara göre zayıflamış olmasının rolü var.

Rusya, Ukrayna’da savaşa başlayarak ve savaşı bitirme imkânlarını kullanmayarak birçok uluslararası bölgede konum kaybetti. Ortadoğu’da Suriye’den sonra İran’ı da kaybederse zarar hanesi iyice kabaracaktır.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar