Hakan AKSAY
Malum, bugün siyasi yazı yazmak yasak.
O halde “çiçek, böcek, kelebek” yazmanın tam sırası.
Zaten bir süredir içimde böyle bir şeyler yazma isteği vardı.
Önceki gün gördüğüm binlerce kelebek bu isteği iyice kışkırttı.
Tarih boyunca çeşitli halklar tarafından hayatın, ölümün, dirilişin, ruhun, güzelliğin, arzunun, mutluluğun sembolü olarak görülmüş kelebekler.
Çoğumuz açısından kelebek, “bir günlük ömür”; güzellikle ölüm arasındaki en kısa mesafelerden biri...
Aslında kelebeği gerçekten de “bir günlük canı olan” mayıs sineğiyle karıştırmamamız gerekiyor. Kelebeklerin birkaç hafta, bazen birkaç ay, hatta bir yıl civarında yaşadığı saptanmış.
Az tabii yine de. Çok az...
“Yavaş yavaş ölüyoruz” dedi kaplumbağa. “Haklısın” dedi kelebek, “ne uzun bir gün.” (Nafer Ermiş)

* * *
Rusya’dan kalma trenle seyahat etme tutkum nüksetti. Türkiye’de demiryolu çok az ve trenler de aynı konforda değil. Ama olsun, Eskişehir’e, Konya’ya, oradan İzmir’e trenle keyifli bir yolculuk yapmak mümkün. Aralarda 2-3 günlük “tanışma molaları” vererek tabii.
Konya (ki buradaki hayat, büyük kentler arasında alışık olup iyi bildiklerimden epeyce farklıydı) yakınlarında Tropikal Kelebek Bahçesi diye harika bir yer var.
7.600 m2'lik alana adımınızı attığınız anda, az önceki ortamınızdan tümüyle uzaklaşarak bambaşka bitkiler ve tropikal şartlar içinde masal gibi bir diyara geçiyorsunuz.
İlk gördüğünüz kelebeklere, özellikle de kocaman ve rengârenk olanlara şaşırmakta acele etmeyin. Yürüyüş hattınızda daha neler göreceksiniz!
Birkaç dakika içinde büyülenmemek elde değil.
Çinli bilge Chuang Tze şöyle demiş: “Bir kere rüyamda kelebek olduğumu gördüm. Şimdi artık rüyasında kelebek olduğunu gören Chuang Tze miyim, yoksa rüyasında Chuang Tze olduğunu görmekte olan bir kelebek miyim, bilmiyorum.”
* * *
Kelebeklerden oluşan bir gökkuşağı önünüzde, arkanızda, yanlarınızda, hatta bazen omzunuzda ve başınızda...
Bazıları o kadar sokulgan ki, insan ister istemez kendinden korkmaya başladığı farklı bir tedirginlik yaşıyor: Sanki dokunduğun anda kanatlardaki o gizemli boyayı silebilirsin. Biraz kavrayayım desen zaten kısacık kelebek hayatını o anda sonlandırabilirsin.
Ne garip! Hayatımızda iyice azalan şefkat hissini orada yaşarken, aynı zamanda şunu da düşünüyorum:
Bazı açılardan daha güçlü olduğun kimi canlılara karşı daha fazla özen gösterebilmek en temel sorumluluklarımızdan biri.
Bizden küçük ve güçsüz görünen yaratıklar, bizden büyük ve güçlü görünenler ve bizler... Hep birlikte kiracılarıyız bu dünyanın.
Kimse taşıdığı özellikleri abartarak diğerlerine ev sahipliği taslamamalı.
İnsan türü olarak o korkunç zekâmızın arkasındaki devasa zaaflarımız ve doymak bilmeyen hırslarımız bir tarafa...
Diğer canlıları ne kadar tanıyabildik ki!..

* * *
Kenya’dan Filipinler’e, Hollanda’dan Meksika’ya kadar dünyanın dört bir yanından farklı türlerde binlerce kelebek üç yıl kadar önce Konya Selçuklu’ya getirilmiş.
Acaba onlar arasında da milliyetçilik, etnik kökenli anlaşmazlık falan var mı?
Benim bir saati aşkın sürede gördüğüm kadarıyla pek öyle değil. Hatta birlikte uçup oynaşan, belki de dans eden birçok kelebek vardı. (Kelebekler arasındaki aşkın göstergelerinden biri de bu “birlikte dans”mış.)
Tropikal Bahçe’de gezerken ara sıra farklı biçimlerde sıralanmış yumurtalar göze çarpıyor. Yani hayatın başlangıcı...
Ama aynı zamanda sonu da... Çünkü yumurta, tırtıl, pupa aşamalarından geçerek kendini bulan yetişkin kelebek, yumurtasını bırakırken ömrünü tamamlıyor.
Doğum ve ölüm bir kez daha kesişiyor.
Özdemir Asaf’ın kelebeklerle ilgili yazdığı dizeler geliyor dilimin ucuna:
“Son isteğin nedir?
Sorusu,
Çok, çok kolaydır,
İlk isteğin nedir?
Sorusundan.
Çünkü,
O soruyu
Kimse kimseye soramadı,
Korkusundan.”

* * *
Bir de “kelebek etkisi” denilen bir şey var ki, o tropikal şartlarda kafamın içinde birkaç kez zonkladı.
Amerikalı matematikçi ve meteorolog Edward Norton Lorenz(1917-2008), 1972’deki bir analizinde, bir kelebeğin Amazon Ormanları’nda kanat çırpmasının yarattığı türbülansın, dünyanın öteki ucunda bir fırtına kopmasına sebep olabileceğini vurgulamış.
Yani hayatta küçük görülebilecek hiçbir olay yok. Ve her şey birbirine bağlı, birbirinden etkileniyor. İz bırakmadan kaybolup giden tek bir gelişmeden söz edemeyiz.
Hayatta her karar, her eylem, her ilişki, her tesadüf bir şeyleri etkiliyor.
Âşıkların tanışmasından trafik kazalarına kadar olumlu ve olumsuz her olay...
Bazen o değil öteki adımı atsaydınız, o anda değil birkaç saniye sonra orada olsaydınız yaşamayacağınız bir dizi iyi ve kötü tesadüf olduğunu düşünmez misiniz?
Türkçeye Rastlantının Böylesi adıyla çevrilen Sliding Doors(1998), “kelebek etkisi”ni başarıyla açıklayan bir film.
Londra'da yaşayan halkla ilişkiler uzmanı Helen (Gwyneth Paltrow) o gün evine dönerken birkaç saniye farkla treni kaçırır. Bu tesadüfün gerçekleşmesi ve gerçekleşmemesi filmin devamında paralel iki gerçeklik olarak sergilenir. Metroyu yakalayan kadın evine erken gelir ve kocasını başka bir kadınla yakalar. Diğeri trafikte gecikerek eve ulaştığında her şey yolunda görünür...
* * *
İhtimaller, tesadüfler...
Bunlar yaşantımızı şekillendiren şeyler...
Bir adım beraberinde bir dizi farklı gelişmeyi getirebiliyor. Ve hooop, başka bir hayatımız oluyor.
İyi, kötü, ilginç, sıkıcı, eğlenceli, acılı... Bir sürü seçenek...
İhtimal dışı ve tesadüfler ötesi, değişmeyen bir tek gerçek var. Onu da Kelebek adlı şiirinde Can Yücel güzel anlatmış:
“Bir sabah uyanacağım
İki kelebek selamlayacak beni başucumda
Biri sarı olacak diğeri bembeyaz
Tamamen dinmiş olacak ruhumdaki ayaz
Bir sabah uyanacağım
Ne sen kalacaksın ne de ben
El ele kelebek misali uçuşacağız
Her an yenilenen bir özlemle bakışacağız
Bir sabah uyanacağım
Elimde sefer tasım olmadan
Uzun bir yolculuğa çıkacağım
Tüm dünyevi gemileri yakacağım
Bir sabah uyanacağım
O sabah ölmüş olacağım”
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları




































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
17.07.2025
26.06.2025
22.06.2025
11.05.2025
10.05.2025
13.04.2025
29.03.2025
20.03.2025
6.03.2025