Halil BERKTAY
[27 Temmuz 2019] Şu geçtiğimiz Çarşamba, Halil İnalcık’ın üçüncü ölüm yıldönümüydü. İki gün öncesinde, TRT-2’den Hande Kondu Yücel ve ekibi gelip bir çekim yaptılar, 15-20 dakikalık. Sonra da 25 Temmuz’da, 18 - 18:30 arasındaki Hayat/Sanat programında gösterdiler uzun uzun.
Güzel de olmuştu; ellerine sağlık. Hüzünle seyrettim ve daha ne ekleyebilirim diye düşündüm, önceden almış olduğum notlarımdan. Dönüp tam üç yıl önce bugün yazdıklarımı okudum: Halil İnalcık 1916-2016 (27 Temmuz 2016). Hemen hepsini orada da söylemişim zaten: efsanevî çalışkanlığı, üretkenliği, dar anlamda “yerli ve millî” olmadığı, Türkiye’nin 1945 sonrasında tekrar dünyaya açılma sürecini yakalaması, erken bir aşamadan itibaren iç piyasadan çok dış piyasa için üretmesi ve uluslararası rekabete uygun kalite standartlarını yakalaması, DTCF yıllarının üzerine Chicago yılları, tarihçiliğin evrensel ana mecrası içinde yer alması… Profesyonelliğiyle birlikte çok-katmanlılığı. Resmî ve ciddî hoca çehresinin ardında, herkese göstermediği yanları. Cihan görmüşlüğü, nice ülkeler ve insanlar tanımışlığı. Müzik ve şiire düşkünlüğü. Hayata bağlılığı. Dünyevî zevkleri (bkz yukarıda, sağdaki resim). Bana biraz Marx’ı da çağrıştırırcasına, insanî olan hiçbir şeye yabancı olmaması: Nihil humani me alienum puto.
Eserlerinin ayrıntılı bir dökümü ve analizi dışında, ki burada yapamam, birkaç nokta daha var altını çizmek istediğim. (1) Osmanlının tarihçisi olması, ama Osmanlıcı olmaması.İkisi farklı şeyler, herkes anlamasa da. Evet, Avrupa-merkezciliğin Şarka bakışını; küçümseyiş, ötekileştiriş ve aşağılayışını; bu çerçevede, özel olarak Osmanlıya ilişkin önyargılarını düzeltmek, büyük entellektüel tutkusuydu, tarihçiliğinin çıkış noktasıydı. Ama tersi geçerli değildi, yani Oryantalizm (Şarkiyatçılık) tezinin karşısına bir Oksidantalizm (Garbiyatçılık) anti-tezi dikmiyor; Osmanlının itibarını iade edeyim derken bu sefer ters uçta bir Osmanlı hayranlığı ve yüceltmesine savrulmuyordu. Biliminin konusu, maddesi, malzemesiydi ama, (sanat, mimarlık ve şiir bir yana) hele devlet ve siyasal rejim kertesinde, çok da sevmezdi Osmanlıyı aslında. Osmanlıyı geri getirme, medeniyetini restore etme, ya da bir tür neo-Osmanlı kültürü yaratma tasavvurlarından ise hiç hazzettiğini söyleyemem. Bu tür ahistorik, anakronistik çabalar İnalcık’ın o çok köklü, çok eğitilmiş, çok sindirilmiş tarihsel gerçekçiliğiyle bağdaşmıyor; genellikle kitsch diye tarif edilebilecek sonuçları ise estetik duygusunu hayli rencide ediyordu.
Dünya görüşü ve açığa dökmekten hoşlanmadığı temel siyasî duruşu itibariyle İnalcık, ölçülü bir Cumhuriyetçi, ılımlı ve modernist bir Türk milliyetçisi şeklinde tarif edilebilir. Yerine göre popülizme tâviz verebilir; “farklı dağlarda farklı şarkılar” söyleyebilir; özellikle içerde, yüzde yüz yerli ortamlarda ideolojik iktidar hiyerarşilerinin icabını yerine getirebilir; milliyetçi sağın geleneksel yayın organlarına illâ yazı vermeye zorlandığında, âdet yerini bulsun kabilinden belirli klişeleri sıralayabilirdi pekâlâ. Bunlara onun ayıbı değil, Türkiye’nin ayıbı diye bakıyorum: insanı bu tür “hayatta kalma igçüdüleri”nden (survival instincts) türeyen kısmî konformizmlere zorluyordu ve hâlâ da zorluyor, bir Halil İnalcık’ın bile dışında kalamadığı. Buna karşılık ciddî eserlerinde; yer yer kuru denecek kadar sade ve yalın, kısa kısa cümlelerle örülmüş, belirtik değer yargılarından kesinlikle uzak duran objektivist tarih anlatımında, belâgatin ve hamasetin zerrece yeri yoktu.
(2) Ayrı ve özel bir “Halil İnalcık metodolojisi” yoktur, abartmadır, uydurmadır. Üç yıl önce hayata veda ettiğinde, bu tür sözler çok sarfedildi çeşitli demeç ve panellerde. Çok isterdim ve isterim, neymiş bu özel metodoloji, lütfen bana da bir anlatın diyebilmek. Kendisi hiç ama hiç böyle bir iddiada bulunmazdı. İçerik bakımından çok önemli buluşları, orijinal teoremleri vardı tabii: raiyyet rüsumu, ateşli silâhların yayılması ve sonuçları, çift-hane sistemi ve daha niceleri. Ama yöntem açısından, hepimizin bildiği ampirik, belgeci, apriori varsayımlara yer vermeyen, birincil kaynaklardan yola çıkan, kaynak eleştirisinin tek tek bütün (dış ve iç) adım ve kurallarını titizlikle gözeten, kül yutmaz bir Rankecilik söz konusuydu. Aksi yüzüne karşı söylense çok kızardı muhtemelen, olabilecek biricik bilimsel metoddan sapıyorlar diye. Haklıydı da. Ranke’den bu yana, yeni bir metodoloji gelmedigerçekten. Farklı estetikler geldi, farklı tarih poetikaları geldi -- sosyal tarih, ekonomik tarih, kültürel tarih, Marksizm, Annales, maduniyet çalışmaları (subaltern studies), İtalyan mikro-tarihçiliği gibi. Ama bunları, bütün tarihçilerin benimsediği, halen de hepimizin yöntem derslerimizde öğretmeye ve nesilden nesile aktarmaya devam ettiğimiz ortak metodoloji ile karıştırmamalı. Böyle değişik estetik veya poetikalardan beslenmek, dolayısıyla her kuşakta yeni yeni sorular sorabilmek başka; bütünüyle yeni bir metodoloji icat etmek başka. Halil İnalcık buydu: yeni tarih estetik ve problematiklerine sonuna kadar açık, metod açısından ise gayet sağlam bir Rankeciydi son tahlilde. Daha sıradan, “standart ürün” diye tarif edebileceğimiz Osmanlı tarihçilerinden farkı (a) zekâsı (çok zekiydi, intikal hızı çok yüksekti gerçekten); (b) hafızası (ki büyük bir birleştirme ve sentez kapasitesi sağlıyordu); (c) başka herkesten beş misli fazla çalışması; (d) dünya tarihçiliğinin farkındalığı; (e) Osmanlıya ilişkin Bizans, Venedik vb kaynaklarından da yararlanması; (f) Batı tarihçi ve sosyal bilimcilerini de (Bloch, Marx, Weber, Pirenne, Chayanov vb) okuması, özümlemesi ve kullanmasında yatıyordu.
(3) Bir yanda herşeyi bilme tutkusu; diğer yanda geçilme, aşılma ve unutulma korkusuyla yaşıyordu. İkisi bir aradaydı; sonsuz merak ile sonsuz kırılganlık içiçe geçiyor, kişiliğinin âdetâ temel çelişkisini oluşturuyordu. Bir kısım yakınları olarak, ne zaman kendisine bir fikrimizi açsak, ya da henüz taslak halindeki bir çalışmamızı yollasak, başka şeyler meyanında, benim şu şu şu makalelerimi de okumuş muydun (yani: zikredecek misin; dipnotlarında ve bibliyografyanda yer alacak mı) hatırlatmasını da (ince ricasını mı demeli) içeren bir cevap alırdık. Mümkün müydü atlamak; eserleri, elde var bir, başlangıç noktamızdı zaten. Ama gene de kendini tutamaz, söylemeden yapamazdı. İçimden şaşardım; bu kadar başarılı, bu kadar zirvede, bu kadar yapmadığı kalmamış, ayrıca yerine göre (ve bilhassa hocalık bağlamında, öğrencilerine karşı) bu kadar da otoriter bir adam, hâlâ bu kadar endişeli, bu kadar güvensiz olabilir miydi, kıymetinin bilinmediği, bilinmeyeceği konusunda? Ama pekâlâ oluyordu ve onu süreli çalışmaya, daha fazla çalışmaya, herşeyden mutlaka haberdar olmaya ve hiçbir gelişmeyi kaçırmamaya iteliyordu. Yukarıda, en tepede solda yer alan resme bakın; hangi vesileyle çekilmiş bilmiyorum ama, tesadüfî yüz ifadesi bana işte tam bu ruh halini -- dünya, hayat, bilim ve zamanın akışı karşısında bu içsel, gizli, normalde saklı duran hayret, ürkeklik ve hayranlığı anlatıyor.
1979 yılının Nobel Fizik Ödülü’nü paylaşanlardan Steven Weinberg (sanırım), yıllar önce New York Review of Books’da çıkan bir yazısında, insanların ölüme karşı direnme ve sonsuzluğu arama çabaları üzerinde durmuştu: Bir, din. İki, çocuk yapmak; çocukları ve torunlarıyla yaşamak. Üç, çok çalışmak ve ürün vermek suretiyle, bu dünyadan göçtükten sonra da hatırlanmayı sağlamak. Halil İnalcık’ın yolu bunlardan üçüncüsüydü kuşkusuz. Vücudunun artık onu dinlemez hale geldiği anlara kadar çalışması, kendince ölümsüzlük ve unutulmazlık arayışını yansıtıyordu.
* * *
Saatler boyu sohbet ettiğimiz günlerden biri daha sona ererken, bakmış, bakmış ve aşağı yukarı buna benzer şeyler geçirmiştim aklımdan. Dilimin ucuna Dylan Thomas’ın babasının ölümü üzerine yazdığı bir şiirin son kıtası gelmişti de, hemen yutmuş, bastırmıştım tabii. 80’lerinde bir adama nasıl dersiniz: Hocam, hep böyle devam edin, ölüme meydan okuyun ve son âna kadar teslim olmayın? O zaman okumadım, okuyamadım. Şimdi buraya (kendi çevirimle) alıyorum.
And you, my father, there on the sad height,
Curse, bless, me now with your fierce tears, I pray.
Do not go gentle into that good night.
Rage, rage against the dying of the light.
Ve sen, babam benim, o keder yamacında,
Yalvarırım, şimdi bana küfret, beni kutsa ateşli gözyaşlarınla.
Usulca gitme o güzel geceye.
Koyver, tutma öfkeni ışığın sönüşüne karşı.
Yazarlar
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları








































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024