Haluk Yurtsever

Ekonomi ile siyasetin ayrılığı algısının bu ölçüde güçlü olması önemli bir sorunumuzdur. Piyasaya ve sermayeye, ekonominin ve halkın iyiliği için de işleyecek akılcı (rasyonel) bir misyon yüklemek bu algının mantıksal uzantısıdır.
Maliye Bakanı Şimşek’in göreve geldikten hemen sonra, 4 Haziran 2023’teki sözleri şöyleydi: "Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır.”
Sermayenin, daha çok kârın güttüğü bir aklı, bu anlamda bir rasyonelliği olduğu açık. Sermaye düzeninin piyasanın gizli eli ile ya da salt ekonomik bir akılla sürdürüldüğü ise asla doğru değil. Son 200 yıllık tarih, sermayenin ve kapitalizmin “ekonomi” sorununa her zaman siyasal ve sınıfsal bir bakışla yaklaştığının canlı tanığıdır. “Rasyonel zemin” ekonomik değil, ekonomi politiktir. Temel aktör devletlerdir.
*
Ekonomi ile siyaseti ayıran yaklaşım günümüz Türkiye’sinde etkili dört klişeye dayanıyor.
Bir: “Sermaye, hukuk üstünlüğünün, yargı bağımsızlığının olmadığı yere gitmez”! Doğru değil; gider! Ne kadar gelir, ne zaman gider, ne getirir, ne götürür kâr-zarar hesabına bağlıdır. Sermaye, kendi hukukunu, yaptırım gücünü cebinde taşır. Kapitalist Türkiye’de herhangi bir düzen iktidarının “yabancı” sermayeye el koyma olasılığı sıfırdır. Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü vb. sermayenin umurunda değildir. Bugüne dek, emperyalistlerin, mali sermayenin hiçbir ülkeye bu gerekçelerle yaptırım uyguladığı görülmemiştir. Nitekim, son yıllarda tek adam rejiminin “kurala uymayan” tutumlarından pek de hoşnut olmadıkları halde Korkut Boratav’ın sözleriyle “AKP ‘yi cezalandırma” yoluna gitmemişlerdir. Şimdi “rasyonal zemine dönüş” sinyallerine yanıt olarak, kısa dönemde getiri amaçlı “carry trade” denen para girişleri var. Bugüne dek geldiği öne sürülen para Türkiye’nin ivedi ödeme güçlüğünü bile giderecek ölçülerde değil. Bundan sonra ne olacağını izleyip göreceğiz.
İki: CHP çevrelerinden, ona yakın medya odaklarından yayılan bir başka klişe, “Merkez Bankalarının özerkliği” efsanesidir. “Merkez Bankası özerk olsaydı, bu türbülansı yaşamazdık!” demeye getiriyorlar. Merkez bankaları günümüzde, tam da siyasetin ekonomiyi gütmesini sağlayan en gelişkin küresel kurumsallaşmalardır. Merkez Bankası’nın özerkliği, küresel sermayenin, IMF’nin “gelişmekte olan” ülkelere bağımlılığını garanti altına almaktadır.
Üç: “AKP iktidarı yüzde 1’lik bir azınlığa dayanıyor. Ekonomik kriz bu azınlık dışındaki tüm halkı yoksulluğa itiyor!” Bu önerme iki önemli yanlış içeriyor: Birincisi, üzerinde en çok durulan son 6-7 yıllık dönemde Türkiye ekonomisinin bir bütün olarak sözcüğün gerçek anlamıyla kriz içinde olduğu doğru değil. Doğru soru, mevcut ekonomik gelişmelerin, türbülansların hangi sınıfları, nasıl etkilediği sorusudur. Buradan bakıldığında son 6-7 yılda milli gelir içindeki payını yüzde 10,1 artıran kapitalist sınıflar için kriz söz konusu değil. Kaybeden ve kriz yaşayan milli gelirdeki payı aynı oranda azalan emekçilerdir. Bir sınıftan alınmadan başkasına verilmiyor. İkincisi, bu dönemde kazanan yalnızca büyük, tekelci, küresel sermaye olmadı. Doğru, aslan payı onlara gitti. Ama, bu ülkede kâr, faiz ve rant gelirleriyle yaşayan, geniş bir orta ve küçük kapitalistler katmanı var. 2022 verilerine göre en yüksek gelir düzeyindeki yüzde 20’nin (kabaca 17 milyon kişi) ortalama yıllık geliri 26.453 dolar, ikinci yüzde yirmininki 10.889 dolar. Kendi içinde de eşit olmayan en zengin 17 milyonluk nüfus için kriz yok. İkinci yüzde 20’lik dilim, açlık sınırının üstünde, yoksulluk sınırının altında bir gelir elde ediyor. Geriye kalan kabaca 51 milyon ise açlık sınırının altında/sınırlarında yaşamaya çalışıyor. Krizin ağır yükü bu büyük kitlenin omuzlarındadır.
Dört: “Asgari ücret ve emekli aylıkları artırılamıyor, çünkü kaynak yok!” CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in “Erdoğan istemez miydi emekliye zam yapsın. Çünkü geçen seçim ekonomisiyle ülke büyük bir krizde. Para yok. Yapamadı” açıklaması, bu klişenin ana muhalefet liderinin ağzından sözcüklere dökülmüş ibretlik bir örneğidir. Günümüz dünyasında sermayenin de bir kaynak sorunu olduğu doğru. Kâr oranlarında düşüş küresel ve artık kronik bir eğilimdir. Eşitsiz mübadele üzerinden “gelişmekte olan” Türkiye gibi ülkelerden emperyalist metropollere artık değer (kâr/kaynak) transferi süreklidir. Ayrıca AKP iktidarı, cumhuriyetin tüm kamusal birikimini haraç mezat satmış, buradan yarattığı “kaynağı” “iyi” günlerde har vurup harman savurmuştur. Bu çerçevedeki kaynak sorununu başlı başına ele almak gerekiyor. Bu yazıda vurgulamak istediğimiz ise, bunlardan sonra ve bunlara rağmen var olan kaynağın Türkiye içinde hangi amaçlar için kullanıldığı, hangi sınıflara gittiğidir. Buradan bakıldığında, emekli maaşları ve asgari ücret artışları için kaynak olmadığını iddia etmek büyük bir aldatmacadır. Büyük sermayenin son yıllardaki yüksek kârları; vergi ve imar aflarıyla para sahiplerinden alınmayanlar; küresel faiz lobilerine aktarılanlar; otoyol, köprü, şehir hastanelerine yapılan dövize endeksli ödemeler; kâr, faiz ve rant gelirlerinin komik derecede düşük oranlarda vergilendirilmesi ya da hiç vergilendirilmemesi ve daha onlarca kalem hem kaynağın varlığını hem de nerelere gittiğini açıkça ortaya koyuyor.
*
Bugünkü duruma nasıl gelindiğini ve buradan nasıl çıkılacağını tartışmak için yakın geçmişe hızlıca göz atmakta sayısız yarar var.
AKP’nin ilk kez seçim kaybettiği 2015 yılı birçok açıdan olduğu gibi ekonomi siyasetindeki başkalaşım açısından da kritik bir dönüm noktasıydı. AKP’nin toplumsal desteğini büyüttüğü, iktidara yerleştiği 2002-2007 arasında, elverişli küresel koşulların da katkısıyla Türkiye ekonomisi ortalama yüzde 7.2 büyümüştü. Sonraki yıllarda bu oran düşmeye başladı. AKP 2015’e gelindiğinde neoliberal normlara, IMF’ye uyumlu bir siyasetle devam ederse toplumsal desteğini yitireceğini fark etti. 2015-2023 arasında ortalama yüzde 4,3 büyümeyi, neoliberal kuralları ihlal etme pahasına sağladı: Düşük faiz, ucuz ve bol kredi, inşaata yatırım, yüksek tüketim ve görece yüksek istihdam! 2023 dönemecinde asgari ücreti, emekli aylıklarını artırarak halk çoğunluğunun uğradığı yıkımın seçime bire bir yansımasını önledi. Erdoğan ekonomi politiğini, salt saplantı, dinsel-ideolojik bir yöneliş ve inatlaşma olarak değerlendirmek, bu değerlendirme belli ölçülerde doğruluk payı taşısa da eksik ve yanlıştır. 2023 seçimlerinde ağır bir yenilgiden sıyrılmasında yaptığı ekonomi politik tercihin katkısını görmek gerekiyor.
Seçimden sonra ise dış ödemeler açığını, enflasyonu ve dolarizasyonu kontrol altına almak, son 6-7 yıldaki sınıfsal tercihinin birikmiş faturasını halka ödettirmek üzere, küresel mali sermayenin has adamı Mehmet Şimşek’i maliye bakanlığına getirdiler. Şimşek’in ivedi misyonu yabancı sermaye girişini sağlayarak günü kurtarmak olarak öne çıktı. Bu operasyon, bugüne dek vadesi sürekli ileriye kaydırılan vaatlerden başka bir sonuç üretmiş değil. Şimdilik son derece cılız sermaye girişlerini; Merkez Bankası rezervlerindeki artışı, dolarizasyon dalgasının denetim altına alınmasını vb. bir başarı hikayesi olarak sunmaya ise şimdiden başladılar.
Şimşek programı, Türkiye’nin, üretim düşüklüğünden, dışa bağımlı, yüksek faizle borçlanmaya, ithalat endeksli büyümeye ve istihdamı tutmaya dayanan yeni paketi, yapısal sorununun kendisini değil, görünürdeki en yıkıcı belirtilerini ortadan kaldırmaya yönelik bir makyaj programıdır. Hedef, seçimsiz geçecek zamanı iyi kullanarak, AKP’yi 2028’de ya da daha önce yapılacak bir seçimde yeniden iktidara taşımanın ideolojik ve siyasal koşullarını oluşturmaktır.
Şimşek operasyonunun temel öğeleri, reel ücretleri daha da aşağı çekmek; asgari ücreti ve emekli maaşlarını enflasyonun altında tutmak olarak belirlenmiştir. Yüksek faiz; sıkı para, kamu harcamalarında kısıtlama, kemer sıkma tercihleriyle enflasyonun düşürülmesi öngörülmekte, “baz etkisi”nin aldatıcılığı ve bunu sömürecek AKP propaganda makinesinin performansı ile bu durumdan bir başarı hikayesi ve yeni bir seçim zaferi çıkarılması hesaplanmaktadır.
Evdeki hesabın çarşıya uyması hiç kolay görünmüyor. Daha önemlisi, bu hesabın siyasal amaçlar açısından tutması ancak toplumsal muhalefetin dayatılanı sineye çekmesiyle mümkün. Bu noktada CHP’yi Şimşek programına ortak etmek, AKP ve Erdoğan’ın önceliklerinin başında yer alıyor.
Enflasyonu bir miktar düşürebilirler. Enflasyonun da kaynağı olan, borca ve dışa bağımlılığa dayanan temel yapısal sorunları çözemeyecekleri için, daha büyük olasılık enflasyonun değil, IMF’nin de öngördüğü biçimde büyüme oranının düşmesi, ekonominin durgunlaşması, durgunluk içinde enflasyon (stagflasyon) olarak görünüyor.
Siyasal sonuçları daha doğrudan ve keskin olacak başlık ise istihdamda daralma, işsizlik olarak sivriliyor. Dar tanımlı işsizlik yüzde 10 civarında. Ama bu çok aldatıcı. Çünkü bu veri, iş bulmaktan umudu kesilenleri işsiz saymıyor. Gerçek işsizlik oranını doğru biçimde belirlemek için var olan toplam işgücünün hangi oranda istihdam edildiğine bakmak gerekir. Türkiye’de iş bulamayan işsizler, teknik terimle “atıl işgücü” yine Boratav’ın işaret ettiği gibi yüzde 25’lere, hatta büyüme oranı daha da düştüğü için yüzde 30’lara dayanıyor. Bu, tüm AKP dönemindeki en yüksek işsizlik oranıdır. Genç ve eğitimli işgücünün bu oran içindeki en büyük dilim olması, burada biriken enerjinin dinç ve yıkıcı potansiyelini gösteriyor.
*
Ne yapmalı ve ne yapılabilir?
Verili konjonktür bunlardan önce ne yapılmaması gerektiği sorusunu yanıtlamayı zorunlu kılıyor. Bir cümleyle özetlersek, Şimşek’in boğaz sıkma paketinin AKP ile CHP arasındaki “müzakere-mücadele” ilişkilerine bel bağlanarak yumuşatılıp hafifletileceği yönünde hiçbir umut ve illüzyona kapılmamak gerekiyor.
Öte yandan, düzenin yapısal sorunlarını tanımlayıp, bunlara ancak bir emekçi halk iktidarıyla ya da sosyalizmle son verilebileceğini söylemek, son çözümlemede doğru olmakla birlikte emekçi çoğunluğun yakıcı sorunlarına tarihe mektup yazmak dışında hiçbir mücadele hedefi önermemek, bir şimdiki zaman etkinliği olan siyaseti kıyamet gününe havale etmek anlamına geliyor. Bir kez daha, mücadele taleplerini sermaye mantığının, düzen partilerinin “kaynak” tartışmasının dışında ve karşıtında yükseltmek gerekiyor.
Birleşik, örgütlü, eylemli bir mücadele ile emeğin kayıplarını belli ölçülerde telafi etmek, Şimşek programını püskürtmek, Erdoğan’ın emekçi halklarımıza dayattığı eksenin dışında bir mücadele çizgisi geliştirmek mümkün müdür? Bu soruya hem nesnel hem de öznel koşullar ekseninde, düşüncede ve pratikte olumlu yanıt verilebileceğini düşünüyorum.
Tam burada çok önemli, büyük ölçüde nesnel ama aynı zamanda 2023-2024 uğrağında öznel siyasal karşılığı da uç vermeye başlayan yeni bir “olanağa” işaret etmek istiyorum. 22 yılın sonunda AKP’nin ideolojik siyasal (“askeri vesayete”, “yolsuzluğa yoksulluğa son”, “AB değerlerini kabul ve uyum”, “Kürt sorununa çözüm” vb.) iddialarının hiçbir inandırıcılığı kalmamış, daha önemlisi kendisine oy veren emekçi seçmenin “reis emekliyi, emekçiyi ezdirmez” efsanesi gerçeğin sert kayasına çarparak tuzla buz olmuştur. 31 Mart seçim sonuçlarının da gösterdiği gibi, en azından içgüdüsel olarak sınıfsal aidiyet ve mücadele eğilimi, emekçi sınıflar arasındaki etnik, dinsel, kimliksel kümeleşmelerin önüne geçmeye başlamıştır. 31 Mart, 14-28 Mayıs’tan farklı olarak siyasal düzlemde, yukarıdan kurulamayanın, aşağıdan, “taban”dan, bir ölçüde kendiliğinden kurulmuş olması bence açık biçimde sınıf sorununun bilinçlerde öne çıkmakta olduğunun göstergesidir.
Bugünkü durumun, birçok bakımdan çok farklı olsa da bir açıdan 1989-1990 dönemeciyle benzerlikleri var.
1989’daki Bahar Eylemleri ve 1990 büyük Zonguldak yürüyüşü ile emekçiler 12 Eylül sermaye saldırısının yarattığı muazzam reel gelir kaybını belli ölçülerde telafi etmişlerdi. Bu eylemlilik siyasal sonuçlar da doğurdu. 2001 kriziyle birlikte mevcut siyasal yelpaze paramparça oldu. ANAP, DSP silindiler. CHP dışındaki koalisyon partileri baraj altında kaldılar. Öte yandan, emekçiler için bir bahar havası estiren eylemlilik, esas olarak sosyalist ve sendika hareketlerimizin zaafları nedeniyle kalıcı bir emek seçeneğinin oluşmasını doğuramadı.
Bugün 1989-1990 kesitinde olana benzer biçimde Şimşek operasyonunu püskürterek kısmi kazanımlar sağlamak için olsun yapılmaması ve yapılması gerekenler var.
Dünya’da ve Türkiye’de Komünist Ufuk kitabımda, son 22 yıldaki 7 önemli uğrakta Erdoğan’ın siyasal inisiyatifi nasıl ele geçirdiğini açıklamaya çalışmıştım (s. 495-501). Tüm önemli dönemeçlerde, Erdoğan iktidar mantığı ve mekaniği açısından kendisi için en doğrusunu yaptı; toplumsal muhalefetin parlamentodaki temsilcileri ise toplumsal açıdan elverişli koşullara rağmen Erdoğan ve AKP iktidarına karşı etkili ve sonuç alıcı bir siyasal strateji geliştiremediler. Anımsayalım; AKP’nin tek başına hükümet kurabilecek çoğunluğu yitirdiği 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra, CHP en değerli haftaları Erdoğan’ın Davutoğlu ile sahnelediği adı bile tuhaf oyalayıcı “istikşafi” görüşmelerle tüketti. HDP, Erdoğan’ın 7 Haziran’da kaybettiğini geri almak için dayattığı Kasım seçimlerine bakan verdi. Sosyalist sol, ağırlıklı olarak doğru bir pozisyon aldığı; seçimin ortaya çıkardığı olanağın parlamento dışı muhalefetle, aktif emekçi hareketiyle değerlendirilmesi gerektiğine işaret etmesine rağmen inandırıcı ve etkili olamadı.
Erdoğan’ın, “yumuşama” elma şekeriyle 2015 Haziran-Kasım döneminde yaptığına benzer biçimde oyalama, zaman kazanma, siyasal havayı kendi lehine değiştirme amacı güttüğü apaçık ortada.
Bu kez inisiyatifi ele geçirmek için, Şimşek operasyonunu ve “yeni anayasa” dayatmasını tüm içeriği ve mantığıyla, buna ortak olmak isteyenleri pişman edecek bir kararlılıkla reddetmek, Türkiye’nin NATO savaşlarına sürüklenmesine karşı çıkmak, emek odaklı mücadeleyi, doğrudan kitle eylemliliği ekseninde, mevcut gerici parlamentonun dışında ete kemiğe büründürmek gerekiyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.02.2025
29.01.2025
5.01.2025
17.12.2024
3.12.2024
22.11.2024
7.11.2024
22.10.2024
15.10.2024
10.09.2024