Hilâl KAPLAN

Hacı Bektaş'ta bir 'Hoca'
10.11.2014
1418

 Cumhuriyet rejimi, farklı pratiklerle de olsa Aleviliği, gayrimüslimliği ve Kürtlük gibi diğer etnisiteleri dışlayarak içlemiştir. Laik, Sünni ve Türk kimliğiniyse içleyerek dışlamıştır.

Yani ilk grubu yok ederek veya yok sayarak rejimin tebaası kılma yoluna girmiş; ikinci grubuysa rejimin kendilik tanımına payanda kılarak tanımış, bu tanıma tehdit oluştura- bilecekleriyse yine muhtelif yöntemlerle (idam, sürgün, vb.) bertaraf etmiştir.

Alevi açılımının başladığı günlerde Aleviler tarafından en çok dillendirilen talebi hatırlarsak kastım daha iyi anlaşılır sanırım: 'Devlet, Aleviliği tanımlamasın.'

Hâlbuki cumhuriyet rejimi, 90 yıldır Sünniliği tanımlamakta, tahdit etmekte, denetime tâbi tutmakta ve şekillendirmektedir. Alevi açılımıyla beraber, devlet bir nevi paradigma değişikliğine giderek Aleviliği de 'içleme' yoluna girdi.

Başbakan Davutoğlu'nun Hacı Bektaşı Veli Dergâhını ziyareti ve önce mevcut halka, sonra da Türkiye'ye Alevi meselesi bağlamında seslenişi çok kıymetliydi. Ak Parti hükümetinin 'ara verdiği' Alevi açılımına ve devletin bu toplumsal grubu içleme çabasına dair bir güven tazeleme adımıydı.

Geçen sene Bekir Bozdağ'ın yumruklandığı, benim de içinde olduğum âkil insanlar grubunun marjinal bir grupça yuhalanarak karşılandığı, en başta dergâhın ruhaniyetine saygısızlık edilen o kötü hatıraları da temize çeken bir ziyaret oldu.

Konuşmada yer yer bir Başbakan'ın mı, yoksa bir Alevi dedesinin mi, daha doğrusu mutasavvıfın mı konuştuğunu karıştırdığımız yerler oldu. Örneğin, 'Bizim yolumuz Hz.Ali'nin, Hz.Hüseyin'in, Hz.Hasan'ın ve On İki İmam'ın yoludur. Biz Hz.Hüseyin'in yolcularıyız. Ortak gelenekten bir an koparsak işte o zaman vah halimize' tanımı ve uyarısı oldukça yerindeydi.

Yine tektipleştirerek zulmederken Sünniler ile Aleviler arasında pek de ayrım yapmayan CHP zihniyetini eleştiren şu kısım çarpıcıydı:

'Doğduğum Taşkent'in eski adı Pirler Kondu'ydu. Tektipçi zihniyet değiştirdi. Kim Horasan erenlerine karşı çıkarsa onlara ilk ben karşı dururum.'

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde Dersim Katliamı'na ilişkin özrünü de şu sözlerle pekiştirdi ve CHP'ye, tabii 'yeni' olanına özür çağrısını yineledi: 'Devlet adına Dersim'deki Alevi kardeşlerimizden özür diliyorum.Dersim katliamı modern bir Kerbela'ydı. O zulmü yapanların bugünkü takipçileri bu meseleyle ilgili özür dilemeli.'

Bariz bir oksimoron olmasına rağmen, bazıları tarafından nerdeyse Alevi inancının mütemmim bir cüzü gibi yansıtılan Esedci olmaya getirdiği eleştiri ve IŞİD vurgusuyla aynı cümlede bunun dile getirilişi ayrıca önemliydi: 'İster Esed, isterse de IŞİD görünümünde olsun, din adına işlenen cinayetlerin hepsi Hz.Hüseyin'in şehadetinin karşısındadır.'

Başbakan Erdoğan döneminde gerçekleştirilen Alevi Çalıştayı, demokratik müzakere sürecinin Türkiye'deki nadir örneklerinden biriydi. Madımak'ın kamulaştırılması ve ders kitaplarındaki iyileştirmeler dışında ortaya henüz pratik anlamda bir sonuç çıkmamış olsa da, bu çalıştay devletin Alevi kurumlarını ilk kez resmî olarak muhatap alması ve karşılıklı bir istişare çabasına vesile olması bakımından hâlen değerini koruyor.

Başbakan Davutoğlu da bu birikimden istifade ederek yasal çerçevede bazı değişiklikler yapılacağı sinyalini verse de öncelikle Suriye ve Gezi olaylarıyla tahrip olan güven bağının yeniden tesisi üzerine daha çok eğileceğe benziyor. Sonraki adımları merakla bekleyeceğiz.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar