Hilâl KAPLAN
Başbakan Erdoğan'ın, Has Parti lideri Numan Kurtulmuş'la, üstelik Başbakanlık Resmî Konutu'nda yaptığı görüşmenin etkileri devam ediyor. Sadece Numan Kurtulmuş'un değil, Has Parti kadrolarının önemli bölümünün Ekim ayında gerçekleşecek kongrede Ak Parti saflarına geçeceği öngörülüyor. Numan Kurtulmuş'un tek başına geçmesi düşünülemez zira Kurtulmuş da Erdoğan'a benzer şekilde partinin sürükleyici gücü olacak kadar başarılı bir liderlik sergilemiş bir isim. O giderse, partisi de beraberinde gelir.
Ak Parti siyasal alanın merkezini, bazı açılardan çevreyi de içine alacak kadar hegemonize eden başarılı bir politika izlemiş olduğundan Has Parti oy sandığından istediği sonucu alamamış olsa bile asla %1'in altında kalan diğer partiler gibi marjinal ve silik bir portre çizmedi. Bunun en büyük sebebi Kurtulmuş'un başarılı liderliğiyle siyasal üslubu ve söylemleriydi.
Erdoğan-Kurtulmuş görüşmesine ilişkin pek çok analiz okudunuz ama bu analizlerin hiçbirisi mevzua Has Parti ve özellikle de Kurtulmuş'un zaviyesinden bakmıyorlardı. Örneğin Taha Akyol, Has Parti'yi içleme gayretinin Başbakan Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden yüksek bir oranı zaferiyle çıkması amacına yönelik olduğunu savunuyor. Gültekin Avcı ise buna ihtimal vermemekle beraber, Ak Parti'nin kendi aleyhine olabilecek tüm alternatifleri elemek amacıyla hareket ettiği görüşünü ileri sürüyor.
Bunların hepsi ihtimal dahilindeki seçenekler fakat "Numan Kurtulmuş ve Has Parti neden Ak Parti'ye katılmayı tercih ediyor?" sorusuna cevap vermiyorlar.
Önce mevcut davetin Başbakan Erdoğan tarafından Numan Kurtulmuş'a yapılan ilk davet olmadığını hatırlayalım.
Ayrıca Has Parti deyince, neşet ettiği siyasî akım olan Millî Görüş'ü temsil eden Saadet Partisi'den ayrılmak zorunda kalarak türlü çilelerle kurulan bir partiden bahsettiğimizi de unutmayalım.
Ve şimdi, kurulduğu günden bu yana Ak Parti çevresindeki demokratik ittifakın sadece liberaller bağlamında değil, Müslüman temsili olan seçmen açısından da çökmeye yüz tuttuğu bir dönemden geçtiğimizi anımsayalım.
Hükümet ile Gülen Hareketi arasında soğuk rüzgarların estiği de kimsenin sırrı değil. Hatta harekete yakınlığıyla bilinen yazarlardan bir kısmı Kurtulmuş'a "Gitme, oyumuz sana" kabilinden yazılar bile kaleme aldılar.
Peki Kurtulmuş liderliğindeki Has Parti, ilk defa gerçek anlamda Ak Parti'ye siyasî bir alternatif oluşturabileceği bir dönemde neden Ak Parti'yle bütünlemeyi tercih ediyor? Bu soru hâlen yanıtlanmayı bekliyor. Şahsen, mevcut gelişmenin salt "büyük balık, küçük balığı yuttu" şeklinde açıklanamayacağını düşünüyorum.
Başbakan Erdoğan'ın partisinden yükselecek aykırı seslere rağmen (Ekrem Erdem ve Hüseyin Çelik'in demeçleri, vb.) Kurtulmuş ve Has Parti'yi salt alabilecekleri oy oranını hesaba katarak davet ettiğini düşünmüyorum.
Aynı şekilde Numan Kurtulmuş'un da partisine teveccühün zirveye vurabileceği bir siyasal dönemeçte salt mevki-makam hırsıyla Başbakan Erdoğan'ın teklifini kabul edeceğine inanmıyorum. Çünkü öyle olsaydı, partisine teveccüh edilmeyen bir dönemde de bunu yapabilirdi. Her şey bir yana, üçüncü bir yol arayışıyla bunca güçlüğe şimdiye kadar göğüs germezdi.
Kurtulmuş'un "Neden Ak Parti, neden şimdi?" sorusuna ısrarla "milletin selâmeti için" diyerek cevap vermesi, klişe bir söz kalıbından fazlasına tekabül ediyor olabilir mi? Göreceğiz...
Diyarbekir'de devlet, kimi kimden korudu?
Yine Diyarbekir, yine aşina olduğumuz görüntüler. Yine devletin provokasyon çıkar korkusuyla kendisinin provokasyona yol açtığı bir portre...
Polisin aşırı şiddet kullanımına ek olarak buna yol açan meclisteki bir partiye miting yapmayı bile yasaklayan zihniyeti kınamak gerekir.
Devlet görevlilerine de ayrıca sormak isterim: Hastanelik olan seçilmişlerin ve coplanan gençlerin fotoğrafları bölgedeki devlet düşmanlığının zemininin daha da haklılaştırılmasına hizmet etmekten başka neye yaramıştır?
Diyarbekir'in "insanlar, valilerin, diğer devlet görevlilerinin hoşlarına gitmeyecek şeyleri de, şiddete çağrı yapmayacak şekilde söyleyebilir. Korkularımızla değil, çözümlerimizle hareket etmeliyiz" diyen eski Vali Efkân Âlâ'yı aradığına şüphe yok...
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Her şey güzel olur tabii!
17.06.2019 - Mazlum Başbakanım
27.05.2019 - Sağa sola T.C. yazmakla olsaydı...
6.05.2019 - Kılıçdaroğlu’na YPG için ‘terörist’ dedirttik
1.05.2019 - Havalimanı canavarı, metrobüs sapığı ve diğerleri
29.04.2019 - Papa ve 1915
24.04.2019 - Mundar seçim!
16.04.2019 - Assange’a karakol, Dündar’a saraylar
15.04.2019 - Akdeniz’den geliyorlar
12.04.2019 - Belediyelerde yeni dönem: Koalisyon yönetimi
8.02.2019
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları



























faruk tuncay
Azıcık sınıfsal düşünün. Burjuva-kolej marksistliğinin 1980 öncesi iktidar katmanları arasındaki çatışmalara yapışıp kalan analizleri, halk katmanlarının iç savaş içinde kavrulmasını, sosyalist solun da arada kül olmasını getirdi. Siyasette ve askerlikte kıymet-i harbiye diye bir kavram vardır. Ulusal politik arenada etkili bir güç olarak varolmak diye bir sorununuz olmalı.