İbrahim SEDİYANİ
“Aydın ile Entelektüel, Aynı Kişi Değildir” başlıklı bir önceki sohbetimizde, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu gelişmemiş toplumlarda yanlış bir şekilde aynı anlamda kullanılan “aydın” ile “entelektüel” kavramlarının (veya vasıflarının) aynı şeyler olmadığını, ikisi arasında çok özel ve derinlikli bir ayrım bulunduğunu belirtmiş ve bunların neler olduğunu izah et(meye çalış)miştik.
Türkçe’de “aydın”, Kürtçe’de “rewşen / rewşenbir”, Farsça’da “ruşen / ruşenfikr” ve Arapça’da “münevver” olarak adlandırılan bu yüksek vasıf ile Batı dillerinde “entelektüel” (entelijansiya) olarak adlandırılan ve ondan daha basit bir seviyeyi işaret eden vasıf arasındaki kem’î ayrımı çizerken, şunları ifade etmiştik:
“Bugün – özellikle de Türkiye gibi Doğu toplumlarında – yanlış bir biçimde aynı anlamda kullanılan ‘entelektüel’ ile ‘aydın’ aynı şey değildir; aralarında özel bir ayrım vardır.
Ali Şeriatî’ye göre, kişi, ‘entelektüel’ sıfatını yaptığı işe göre kazanırken, ‘aydın’sıfatını ise yaptığı işe kattığı değere göre edinir.
‘Entelektüel olmak’, yaptığınız işin size kazandırdığı bir değerdir. ‘Aydın olmak’ için ise tam tersi, sizin yaptığınız işe bir değer kazandırmanız gerekir.
Bir ‘entelektüel’, hangi alanda çalışırsa çalışsın, ister gazeteci – yazar olsun ister sanatçı, ister akademisyen olsun ister siyasetçi, çalıştığı alana “yeni bir vizyon” kazandırabiliyorsa, özgün bir duruş sergileyebiliyorsa, daha önce kimsenin söylemediği yeni şeyler söylüyorsa, işte o zaman o kişiye ‘aydın’ denir.”
“Aydın” ile “entelektüel” arasındaki özel ve derinlikli ayrımı bir önceki sohbetimizde anlaşılır bir şekilde izah ettiğimiz kanaatindeyim. Bugünkü sohbetimizde ise, “Aydın kimdir, kime denir?”, “Bir entelektüelin aynı zamanda aydın olarak kabul edilebilmesi için hangi özelliklere sahip olması gerekir?”, sadece buraya odaklanacağız.
Bir “entelektüel”in aynı zamanda “aydın” vasfını kazanabilmesi için, şu özelliklere haiz olması gerekir:
1 – Yaptığı iş, kendisine bir değer kazandırmıştır (entelektüel); bunun yanında, kendisinin de yaptığı işe bir değer kazandırması gerekir (aydın).
2 – Meşgul olduğu alanda, kafa yorduğu konuda yeni çizgi oluşturmalıdır; topluma yeni bir ufuk kazandırmalıdır; düşün hayatına farklı ve orijinal bir renk katmalıdır.
3 – Daha önceki hiçbir şeyin devamı olmamalı, kendisi “yeni bir ekol”başlatmalıdır.
Her ülkede belli başlı siyasî ekoller, belli bir düşünceyi temsil eden gruplar vardır. Bunlar hem savundukları fikrî toplumda yaymaya ve hatta egemen kılmaya çalışırlar, hem de bunu yaparken – savundukları düşüncenin en doğru olduğuna inandıkları için – ülkesine ve milletine faydalı bireyler olmaya çabaladıklarını düşünmektedirler. Bu gayet tabiî bir durumdur. Zira hiç kimse, doğru olduğuna imân etmediği bir düşünceyi savunmaz, yaymaya çalışmaz.
Türkiye’de Solculuk, İslamcılık, Türk millîyetçiliği, Kürt millîyetçiliği, Liberalizm gibi belli başlı siyasî akımlar var. Elbette adını zikrettiğimiz akımların her birinin de en mutedilinden en radikaline çeşitli varyantları bulunuyor. Ayrıca adlarını zikretmediğimiz siyasî akımlar da mevcut.
Siyasî ve fikrî akımlar, aksiyoner olduğu coğrafyada topluma yeni bireyler, değerler kazandırır. Bunlar, o akımın yarattığı entelijansiyadır. Türkiye’de de, Solcu entelektüeller vardır, İslamcı entelektüeller vardır, Türk veya Kürt millîyetçisi, hatta Ermenî ve Arap millîyetçisi entelektüeller vardır, Liberal entelektüeller vardır. Peki ama bunların acaba ne kadarı aydındır?
Türkiye’de fikrî alanda çalışma yapan ve her biri farklı bir siyasî akımın savunuculuğunu yapan yazarlar, gazeteciler, akademisyenler, edebiyatçılar, şairler, sanatçılar, aslında ait oldukları camiânın söylemlerini, öteden beri söyleyegeldiklerini tekrarlamaktan öteye gitmiyorlar.
Ali Şeriatî derdi ki; “Kendi kendisini yetiştirenler, eskilerin söyledikleriyle geviş getirmezler.”
Örneğin bir İslamcı yazar, İslamî camiânın veya diğer İslamcı yazarların söylediklerinden farklı olarak ne söylüyor? Hiçbir şey… İster iktidar yanlısı olsun ister iktidara muhalif, ister “yandaş” olsun ister “yoldaş”, ister “devletçi” olsun ister “devrimci”, ister bütün gün can havliyle AK Parti’yi savunsun ister sabahtan akşama kadar AK Parti’ye çatsın, bugünkü İslamcı yazarların / gazetecilerin yaptıkları tek şey, Ali Şeriatî’nin o nefis ifadesiyle, “eskilerin söyledikleriyle geviş getirmek”tir.
Aynı şekilde bir Kürt yazar, Kürdistanî cenahın veya diğer millî kimlikli Kürt yazarların söylediklerinden farklı olarak ne söylüyor? Hiçbir şey… İster dîndar olsun ister seküler, ister Sol cenahtan yetişme olsun ister Sağ cenahtan ister İslamî cenahtan, ister Kürdistan’da yaşasın ister Türkiye’nin batısında ister Avrupa ülkelerinde, bugünkü Kürt millîyetçisi yazarların / gazetecilerin yaptıkları tek şey,“eskilerin söyledikleriyle geviş getirmek”tir.
Aynı durum Solcu yazarlar için de geçerli. Hatta onların durumu daha bir kötü, daha bir acınası. Çünkü hakikaten, hiç ama hiçbir şey üretmiyorlar, üretemiyorlar. Sağdan soldan öğrendikleri şeylerle, Batılı birkaç yazardan aşırdıkları terimlerle arz-ı endam ediyorlar ve o terimlerden başka hiçbir terminolojileri yok. Fakat nasıl ki, dîndar bir insan artık ahlâka ihtiyaç duymayacağına inanıyorsa, “dîndar” olmakla otomatikmen “ahlâklı” olduğunu zannediyorsa, Türkiye’deki Solcu yazarlar ve akademisyenler aynen bu tıynettedirler; Solcu oldukları için artık aydınlanmaya ihtiyaç duymayacaklarına inanıyorlar, “Solcu yazar”, “Solcu akademisyen” olmakla otomatikmen “aydın” olduklarını zannediyorlar.
Bilinen ve varsayılan genel kanının aksine, Türkiye’deki Solcu yazarlar / gazeteciler ve akademisyenler, en fazla “eskilerin söyledikleriyle geviş getiren” kesimdir. İslamcı entelektüeller ve Kürt millîyetçisi entelektüeller “eskilerin söyledikleriyle geviş getirirken”, hiç olmazsa yaşadıkları çağın koşullarından ve ülke gerçeklerinden bazı baharatları da karıştırıp öyle getiriyorlar gevişlerini. Ancak Solcu entelektüeller onu dahi yapmıyorlar, eskilerin söylediklerini aynı baharatlarla gevişliyorlar.
Yeni evet, bütün bu İslamcı, Solcu, Türk millîyetçisi, Kürt millîyetçisi yazarlar ve akademisyenler, yaptıkları iş onlara bir değer kazandırmıştır (entelektüel), ve fakat kendileri yaptıkları işe bir değer kazandırmamıştır (aydın).
İslamcı oldukları için, Sosyalist oldukları için, Türk millîyetçisi oldukları için, Kürt millîyetçisi oldukları için, bir değer kazanmışlardır: “Dâvâ adamı”.
Yazar oldukları için, gazeteci oldukları için, sanatçı oldukları için, edebiyatçı oldukları için, akademisyen oldukları için, bir değer kazanmışlardır: “Entelektüel”.
Eğer kendileri de onlara bir değer kazandırmış olsalardı, o zaman şu vasfı da kazanmış olurdular: “Aydın”.
Peki onlar, kendilerine değer kazandıran şeylere değer kazandırmışlar mıdır? Hayır! Öyleyse nasıl oluyor da “Aydın” olarak nitelendiriliyorlar? Onlar aydın değildirler, çünkü onlar kendilerine değer kazandıran siyasî ve fikrî akıma hiçbir değer kazandırmamışlardır. Başarılı olabilirler, bilgili ve kültürlü de olabilirler, hatta kalemleri güçlü ve üslûpları etkileyici de olabilir, ancak bu, onların sadece “eskilerin söyledikleriyle geviş getirdikleri” gerçeğini değiştirmez. Neticede ne kadar tahsilli, akademik donanımlı, kalemleri kuvvetli olurlarsa olsunlar, ait oldukları camiâya hiçbir şekilde yeni bir vizyon kazandırmıyorlar, hiçbir şekilde, savundukları fikrî akıma yeni bir bakış açısı kazandıracak “yeni şeyler” söylemiyorlar.
Onlar savundukları fikrî akımlar ve iştiğal ettikleri meslekler sayesinde değer kazanıyorlar, velâkin kendileri onlara bir değer kazandırmıyorlar. Oysa “Aydın” vasfını alabilmek ve bu sıfatı gerçekten hakketmek için, bunu başarabilmek gerekir.
İslamcı, Sosyalist ve Kürt millîyetçisi yazarlar, kendilerine “dâvâ adamı” değerini kazandıran İslamî düşünceye, Sosyalist düşünceye ve Kürdistanî düşünceye yeni bir vizyon, yeni bir bakış açısı kazandırabiliyorlar mı? Hayır… Peki nasıl olur da piyasada“İslamcı aydın”, “Sosyalist aydın”, “Kürt aydını” gibi sıfatlarla arz-ı endam ediyorlar?
Oysa “aydın” sıfatını alabilmesi için, onun da savunduğu akıma bir değer kazandırması gerekir.
Aynı şekilde, İslamcı, Sosyalist ve Kürt millîyetçisi yazarlar, gazeteciler, sanatçılar, edebiyatçılar, akademisyenler, kendilerine “entelektüel” değerini kazandıran yazarlığa, gazeteciliğe, sanatçılığa, edebiyatçılığa, akademisyenliğe yeni bir misyon, farklı bir çizgi kazandırabiliyorlar mı? Hayır… Peki nasıl olur da piyasada “Aydınlar”sıfatıyla arz-ı endam ediyorlar?
Oysa “aydın” sıfatını alabilmesi için, onun da ifâ ettiği mesleğe bir değer kazandırması gerekir.
Zirâ “aydın”, kazanarak elde edilen değil, kazandırarak elde edilen bir sıfattır.Aydın, değer kazanan değil, değer kazandırandır.
“Entelektüel olmak”, yaptığınız işin size kazandırdığı bir değerdir. “Aydın olmak” için ise tam tersi, sizin yaptığınız işe bir değer kazandırmanız gerekir.
Bir “entelektüel”, hangi alanda çalışırsa çalışsın, ister gazeteci – yazar olsun ister sanatçı, ister akademisyen olsun ister siyasetçi, hangi siyasî ve fikrî akımın temsilcisi olursa olsun, ister İslamcı olsun ister Sosyalist ister Kürt millîyetçisi, çalıştığı alana “yeni bir vizyon” kazandırabiliyorsa, özgün bir duruş sergileyebiliyorsa, daha önce kimsenin söylemediği yeni şeyler söylüyorsa, işte o zaman o kişiye “aydın” denir.
Bugün piyasada “İslamcı aydın” sıfatıyla arz-ı endam eden (Türkiye için konuşuyoruz) pekçok kişinin “aydın” olmakla uzaktan – yakından bir ilgisi yoktur. Çünkü bunların yaptıkları tek şey, “eskilerin söyledikleriyle geviş getirmek”tir, yaptıkları iş popülizmdir, daha önce 300 defa, 500 defa, 1500 defa söylenmiş olan şeyleri papağan gibi tekrarlamaktır. Bunlara “İslamcı aydınlar” sıfatından ziyade“Papağanlar” sıfatı daha çok yakışır kanaatindeyim. Çoğu da kişiliksiz, yaşadıkları mahallede kendi kapı komşuları tarafından bile adam yerine konulmayan ve tiksinilen tiplerdir. “Papağan” olmaktan öteye bir özelliği yok ama piyasada “İslamcı aydın”sıfatıyla arz-ı endam ediyor.
Bugün piyasada “Kürt aydını” sıfatıyla arz-ı endam eden (Kuzey Kürdistan için konuşuyoruz) pekçok kişinin “aydın” olmakla uzaktan – yakından bir ilgisi yoktur. Çünkü bunların yaptıkları tek şey, Türk devletine hatta Türkler’e küfür etmek, kendini tatmin için slogan atmaktır. Bunlara “Kürt aydınları” sıfatından ziyade “Küfürbazlar”sıfatı daha çok yakışır kanaatindeyim. Çoğu da kişiliksiz, en temel ahlâkî hasletleri bile üzerinde taşımayan, gerçek yaşamında başarısız, çevresinde sevilmeyen şahsiyetsiz tiplerdir. Düşünün ki, kahvede okey oynayan adamlardan ve sokaktaki çocuklardan bile işitemeyeceğiniz küfür ve hakaretleri, bunların yazdıkları yazılarda görebilirsiniz. Bu derece ahlâksız ve şahsiyetsiz tiplerdirler! “Küfürbaz” olmaktan öteye bir özelliği yok ama piyasada “Kürt aydını” sıfatıyla arz-ı endam ediyor.
Evet, dedik ki, İslam dünyasının 20. yy’da yetiştirdiği en büyük aydın ve düşünürlerden biri olan Dr. Ali Şeriatî (1933 – 77), ismi de “Aydın” olan kitabında,“aydın” ile “entelektüel”in aynı şey olmadığını belirtir ve aralarında ince bir çizgi çizer. Şeriatî’ye göre Batı orjinli “entelektüel” kelimesi, Doğu’da kullanılan “aydın”veya Farsça karşılığıyla “ruşenfikr” (Kürtçe’de “rewşen”) tanımlamasını tam olarak karşılamamaktadır.
Aydın olmak, entelektüel olmanın bir üst aşamasıdır. Her aydın aynı zamanda entelektüeldir, ancak her entelektüel aydın değildir.
Ali Şeriatî, yazarlar, gazeteciler, şairler, ressamlar, müzisyenler, sanatçılar, heykeltraşlar, karikatüristler, dîn ulemâsı, imamlar, papazlar, hahamlar, sinema sanatçıları, yönetmenler, öğretmenler, öğretim üyeleri, akademisyenler, profesörler, doktorlar, avukatlar, bunların tamamı için kullanılan “entelijansiya” sınıfının içinden bir grubu çıkarıp onlardan ayırmış, bunları “aydın” olarak isimlendirmiştir. Yaparken de, şu kıstasa göre yapmıştır: Kendisi de yaptığı işe bir değer katıyorsa.
İmdi, râhmetli Ali Şeriatî’nin yükselttiği çıtayı biz daha da yükseğe çıkarmak istiyoruz. Nasıl ki Şeriatî “entelijansiya” sınıfı içinden özel bir grubu ordan çıkarıp daha da yüksek bir konuma oturtarak “aydın” demişse, biz de o yükseğe çıkartılmış“aydınlar” sınıfı içinden özel bir grubu ordan çıkarıp daha da yüksek bir konuma oturtacağız. Bunlara da “aydınlanmış aydın” ismini vereceğiz. Bunu ilk kez biz yapacağız ve bunu da ilk kez bu sohbetlerimizde yapacağız.
Aydının kendisi aydınlanmaya gereksinim duymaz mı? Toplumu aydınlatan kesim olarak aydınların kendisi de aydınlanmaya muhtaç değil mi? Bunu gündemleştireceğiz.
Batılı düşünürler “aydınlanan” kişilere “entelektüel”, Ali Şeriatî “aydınlatan”kişilere “aydın” diyor. Biz ise “hem aydınlatan hem aydınlanan” ve önceki her iki gruptan da daha üstün olan bir duruma işaret edeceğiz. Bunlara da “aydınlanmış aydın” sıfatını vereceğiz.
“Entelektüeller” içinden “aydınlar” sınıfını çıkarıp daha yükseğe oturtmak için, Ali Şeriatî’nin kıstası şuydu: “Kendisi de değer katıyorsa.”
“Aydınlar” içinden “aydınlanmış aydınlar” sınıfını çıkarıp daha yükseğe oturtmak için, bizim elimizdeki kıstas ise şudur: “Erdemli olmak.”
Zirâ…
“Entelektüel” olmak için “düşünebilme yetisi” lazımdır, “aydın” olmak için“düşündürebilme yetisi” lazımdır, ancak “aydınlanmış aydın” olabilmek için lazım olan şey, çok daha başka bir şeydir: “Erdem”.
Erdem yoksa, tahsilin de düşüncenin de bir hayrı yoktur. Çünkü erdem ile beslenmeyen tahsil ve düşünce, karanlığa hizmet eder. Karanlığa hizmet edene de “aydın” denemez.
Bir sonraki sohbetimizde bu konuyu konuşacağız siz sevgili gönüldaşlarımızla.
Sözlerimizin başı da sonu da Allah-û Teâlâ’ya hamddır. Gerçek erdem ve mârifet, ancak O’nun katındadır.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Fenike Kızı Yelizabel
12.11.2018 - Kürtler Ne Oy Verdi?
25.04.2017 - Devlet % 51 – Millet % 49
19.04.2017 - Darbelerin panzehiri demokrasidir
25.07.2016 - Avrupa Kupası’nı Bir Kürt Hangi Duygularla İzler?
22.06.2016 - Avrupa Kupası’na da ‘kan testi’ ister misiniz?
10.06.2016 - Dürümlü (Bakavs)
23.05.2016 - Erdem, Faile Değil Fiile Bakarak Tavır Belirlemektir
21.04.2016 - Türkiye Myanmar’laşıyor mu?
18.04.2016 - Cahiliye Toplumunda Erdemli Kalabilmek
15.04.2016
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
faruk tuncay
Bu yazıyı Avrupa dillerinden birine çevirip o dilde yazan bir liberale okutun ve okumuş olduğu yazarın politik görüşünün ne olabileceği konusundaki tahminini sorun. stalinzmle şeriatçılık arasında gidip geliyor derse de sakın şaşırmayın.
mehmet ali tatlıcıoğlu
beyefendi 5 genç öldürüldü polis şiddetiyle kıyasladığınız sivil şiddette kaç kişi öldü?ve tabiki son cümlenizdeki şımarık nitelemesi niyetinizi ortaya koymaktadır.akp karşıtlığı nasıl bazı insanların gözlerini kör etmişse sizi de askeri vesayet geriletildi tantanı kör etmiş.yazık..el insah yahu..çocuğu sokak ortasında döve döve öldürdüler.aynı şeyler mi bunlar..
Ad Soyad Giriniz...
gençlerin öldürülmesine insanalrın tepki göstermesi hem vicdan hem de sizim deyiminizle sayın bilge nefsi müdafaya girmez mi?düvüle dövüle öldürüldüler..ve faiiller hala görev başındalar atilla bey..yeter artık..