İbrahim SEDİYANİ
“Biz kaybettik ama onlar kazanmadı.”
Aliya İzzetbegoviç
Çok partili hayata geçtikten bu yanaki en adaletsiz ve “orantısız güç kullanımlı” seçimi geride bıraktık.
Bir yandan devletin bütün imkânlarını kullanan, hatta devletin kendisi olan, devletin okullarını, mâhkemelerini, silâhlı gücünü, helikopterlerini, tüm resmî kurumlarını, bütün medya ağını, televizyon ve gazetelerini, devlet hazinesindeki parayı, devletin tüm imkânlarını kullanan, bunu yaparken de her türlü zorbalığı, hukuksuzluğu, çirkinliği, yalan ve iftirayı, baskı ve tehdidi yapmaktan imtina etmeyen ve tüm bunları kendisi için bir hak olarak gören EVET cephesi, diğer yandan da elindeki kısıtlı imkânları dahi zorbalıkla elinden alınmış, siyasetçileri cezaevine atılarak susturulmuş, aydınlarına ve yazarlarına kelepçeler takılarak kalemleri kırılmış, akademisyenleri “hain” ilan edilmiş, çalışma yürütecek sivil toplum dernekleri kapatılmış veya kayyım atanarak hukuksuzca ele geçirilmiş, gazete ve televizyonları kapatılmış, seçim çalışması yapacak kitlesinin meydanlarda saldırı ve linçlere maruz kaldığı, tercihini açıkça dile getirenlerin işten ve meslekten atıldığı, kapısına polislerin dayandığı, sosyal medya hesabında bile tercihini açıkça belli etmekten korkan, ürken, sırf demokratik tercihleri – devlet tarafından önlerine konan tercihlerden biri olduğu halde – nedeniyle “terörist”, “vatan haini” ilan edilen HAYIR cephesi…
Bütün bu adaletsiz ve “orantısız güç kullanımlı” seçimin bir de aynı devlet tarafından yürürlüğe konmuş Olağanüstü Hal (OHAL) şartlarında yapıldığını düşünün.
Kalbinde biraz olsun Allah korkusu taşıyan hiçbir Müslüman, hiçbir vicdanlı insan, hiçbir aydın ve erdemli insan, hele hele mayası Anadolu toprağıyla yoğrulmuş hiçbir insan, böyle bir adaletsizliği ve zorbalığı kabul etmez. Edemez. Ama demek ki herşeyin kirlendiği bu dünyada, dîn ve inançların dahi kirlenebildiği bir dünyada, Anadolu toprağının da mayası bozulmuş ki, bu kadar insan bunu kabullenebiliyor, bu adaletsizliği ve zorbalığı vicdanında içselleştirebiliyor.
Bir masada iki insanı karşılıklı oturtun, her birinin önüne bir tabak çorba koyun. Birine kepçe verin, birine çay kaşığı. Ve “hadi bakalım, kim daha çabuk bitirecek önündeki çorbayı” deyin. Adil mi? Bir boks maçında boksörlerden birinin ellerini arkadan bağlayın ve ringe çıkarın. Siz onun ağzına burnuna istediğiniz kadar yumruk vurun ama onun elleri arkadan bağlı olduğu için karşılık veremiyor. Eşit mi? Bir kaleciyi kale direğine bağlayın ve ona penaltı çekin. Hak mı?
Bütün devlet imkânlarını kullanarak ve onca baskıya, zorbalığa rağmen ancak % 1’lik fark sağlayabildiler. Onu da hakkıyla değil, çalarak, çırparak, kırsal kesimlerde köylüleri tehdit ederek, oy pusulalarıyla oynayarak elde edebildiler. Utanmadan buna da “zafer” diyorlar, “zaferlerini” kutluyorlar.
Allah şahîd; hakkıyla kazansalar, hırsızlık pislik yapmadan gerçekten kazansalar, % 50, 01 dahi olsa gönülden tebrik ederim. Ama yok! Şaibe ile dolu bir seçim.
Bir de utanmadan, hiçbir edep ve hâyâ duygusu taşımadan çıkıp “Sonuca saygı göstermelisiniz” diyorlar. Neye saygı duyacağım? Hırsıza yaptığı hırsızlık için mi saygı göstereceğim? Benim hakkımı çalana, oyumu, emeğimi çalana “Helâl olsun sana! Demek sen benden daha zeki ve beceriklisin” deyip tebrik mi edeceğim?
Bu fakiri yakından tanıyanlar bilirler; bilmeyenler için de Allah-û Teâlâ adına, inandığım Dîn adına, inandığım ve savunduğum tüm değerler adına, namusum ve şerefim üzerine, çocuklarım üzerine yemin ederek söylüyorum: Bu referandumu şayet hakkıyla kazansaydılar, oylarımızı çalmadan, hırsızlık pislik yapmadan gerçekten kazansaydılar, % 50, 01 dahi olsa çıkıp gönülden tebrik ederdim. Mertçe, yiğitçe çıkıp tebrik ederdim. Ama yok! Hırsızlıkla, usûlsüzlükle, her türlü pislikle, azîz milletimizin onurlu zaferini çaldılar, gaspettiler. Gözümüzün önünde yaptılar, kameralara çekilmiş, videoları bulunduğu halde tınmıyorlar, takmıyorlar!
Referandumu HAYIR oyları kazandı. Adımın İbrahim olduğuna ne kadar eminsem, buna da o kadar eminim. Zaferimizi çaldılar, açık açık çaldılar.
Bunlar iddiâ değil; yaptıkları usulsüzlük, oy çalmalar, çekilmiş videolarıyla ortada.Yüksek Seçim Kurulu (YSK)’nun oynadığı tiyatro da ortada.
Bu durumu vicdanlarına yedirebiliyorlarsa, yapacak birşey yok.
Bosna’nın efsanevî bilge lideri, erdemli insan Aliya İzzetbegoviç (rh. a.), Sırp “çetnik”lerin her türlü zorbalığı ve savaş suçunu işlediği savaştan sonra, “Biz kaybettik ama onlar kazanmadı” demişti.
Bu aynı sözü söylemek, en çok bugün anlam kazanıyor: “Biz kaybettik ama onlar kazanmadı.”
* * *
YSK tarafından açıklanan resmî sonuçlara göre, Referandum’da EVET oyları % 51, HAYIR oyları % 49.
“Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi”ni getiren 18 maddelik yeni anayasa değişikliğini onaylamak için sandık başına giden seçmenler, Türkiye genelinde kurulan167 bin 140 sandıkta oylarını kullandı. Yurt içinde katılımın % 87, 28 olduğu belirtildi.
Açıklanan sonuçlara göre seçmenlerin % 51, 21’i EVET oyu kullanırken, % 48, 79’u da HAYIR yönünde tercihlerini kullandılar. Buna göre 24 milyon 326 bin 251 kişiEVET oyu kullanırken, 23 milyon 173 bin 124 kişi de HAYIR oyu verdi. Kullanılan oyların 849 bin 447’si ise geçersiz oldu.
Seçimi kılpayı da olsa EVET cephesi önde tamamlarken, İstanbul, Ankara, İzmirve Diyarbakır gibi bütün önemli merkezlerde seçimi HAYIR cephesi kazandı.
Sözün başında dikkat çektiğim bunca şaibe, hırsızlık ve zorbalıktan bağımsız olarak, açıklanan resmî sonuçlara göre seçimi ve sonuçlarını analiz etmek gerekirse, şunları söylemek mümkün:
Seçimin tek galibi CHP’dir.
AK Parti oy kaybetmiş, HDP oy kaybetmiş, MHP oy kaybetmiş; bunlar çok açık.Oyunu yükselten tek parti CHP.
“Bunu nasıl tespit edebildin?” diye sorabilirsiniz. Halbuki çok basittir tespiti. 4 siyasî partinin 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde hangi ilden ne oranda oy aldıkları belli. Referandum’da hangi iki partinin EVET, hangi iki partinin HAYIR cephesini oluşturduğu da belli. 16 Nisan 2017 Referandumu’ndaki EVET – HAYIR oy dağılımına her il için tek tek bakıp incelerseniz, hangi partilerin düşüş yaşadığını ve hangi partinin yükselişe geçtiğini rahatlıkla anlayabilirsiniz.
İlk önce AK Parti, HDP ve MHP’yi değerlendireceğim. Seçimin galibi olduğu için CHP’yi en sona bırakıyorum.
AK Parti, 7 Haziran’dan bile daha sert bir tokat yemiş gibi görünüyor. 30 büyükşehirin 17’sini kaybetmişsin, ötesi var mı? Türkiye’nin en büyük 3 vilayetini kaybetmişsin. Bunun bir referandum değil de yerel seçim olduğunu düşünün: AK Parti, İstanbul, Ankara ve İzmir’i CHP’ye kaptırıyor. Bu bir belediye başkanlığı seçimi olsaydı ve sadece AK Parti ile CHP yarışsaydı, demek ki İstanbul, Ankara ve İzmir’in üçünü de CHP kazanmıştı.
AK Parti + MHP olarak oyları hesapladığınızda, bu iki partinin referandumda aldığı toplam oy oranı, 1 Kasım’da aldıkları toplam oy oranının dahi % 10 gerisinde.
Özellikle Kürt illerindeki köylerde ve kırsal bölgelerinde jandarma ve muhtarların EVET yönünde oy kullanmaları için köylülere baskılarını, tehditlerini (hepsi tanıklı, belgeli) hesaba katarsanız, bir de ülke genelinde çalınan, değiştirilen oyları (bunlar da tanıklı ve belgeli, videoları dahi var) sayarsanız, seçimin asıl kaybedeninin AK Parti olduğunu anlamak zor olmaz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın seçimden sonra konuşma yaparlarken, yüzlerindeki o “mağlup sayılır bu yolda galip” ifadelerden de rahatlıkla okunabiliyordu bu.
Türkiye seçim haritasına bakıldığında, AK Parti’nin ülke haritasının tamamen içine kapandığı anlaşılıyor. Bir şehirli hareket olarak doğan parti, tamamen taşra hareketi olmaya doğru evriliyor.
Özellikle demokratikleşme yönünde adımlar attığı, AB üyeliği hedefinde yürüdüğü ve toplumun tüm kesimlerini kucakladığı 2002 – 10 yılları arasındaki süreçte (ki bizim de desteklediğimiz süreçti), AK Parti bilhassa şehirli toplumdan ve toplumun elit, entelektüel kesiminden oy alıyordu. Bu durum yüzseksen derece tersine dönmüş görünüyor.
Bunlar partinin keyfiyet (nicelik) yönündeki kayıpları. Kemiyet (nitelik) yönündeki kayıpları ise daha büyük.
HDP açısından sonuçları değerlendirmek ise biraz daha güç. Çünkü veriler, net bir değerlendirme yapma imkânı tanımıyor.
Öncelikle, başta eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere milletvekillerinin yarısının cezaevinde olması, çalışma yürütecek bir teşkilâtlarının neredeyse bırakılmamış olması, belediyelerine kayyım atanması gibi olumsuzluklara karşılık referandumda aldıkları oy oranı çok iyi, ancak bu, HDP oylarında da bariz bir düşüş yaşandığı gerçeğini değiştirmiyor.
HDP oylarındaki düşüş, esasında 1 Kasım seçimlerinde başlayan bir süreç ve bu devam ediyor. Bunda en büyük etkenin, Kürt halkının “hendek siyaseti”ne (“çukur siyaseti” demek daha doğru sanırım) duyduğu tepki olduğunu düşünüyorum. “Çukur siyaseti”nin sebep olduğu yıkım ve felâketten, binlerce ölüm ve acıdan yalnızca devleti / hükûmeti sorumlu tutmak, suçu sadece devletin üstüne yıkmak, Kürt halkını aptal yerine koymaktır ve PKK / HDP bunu hep yapıyor.
Kürt seçmenlerde bir de BOYKOT çevreleri bulunuyordu. Bu çevreler her ne kadar ciddî bir oy potansiyeline tekabül etmiyorduysa da, referandumu EVET cephesinin yalnızca 1 milyon oy farkla kazanmış olması nedeniyle, boykotçuların da sonuca direk etki ettikleri ve bu vebâlden sorumlu oldukları rahatlıkla söylenebilir. Sebebiyet verdikleri neticenin vicdanî muhasebesini kendileri yaparlar artık.
MHP oyları ise ancak bir mizah yazısının konusu olabilir ancak, yine de iki kelam etmekte fayda var.
MHP seçmeni, sanki Mart 2014 Yerel Seçimleri’ndeki Cemaat seçmeni gibi. Sanki bir tane bile üyeleri yok memlekette. Sıfır etki!
Nasreddîn Hoca (rh. a.) diyordu ya, “Bahçeli buysa püskevit nerde, püskevit buysa Bahçeli nerde?”
MHP ile ilgili olarak, mizah konusu olmayacak ve ciddî bir biçimde söylenebilecek tek sonuç şudur: MHP kitlesi Devlet Bahçeli’nin değil, Meral Akşener’in peşinden gitmiştir. Bahçeli partinin lideri olabilir ama parti kitlesinin lideri Akşener’dir. Bu gerçek çok açık bir biçimde ortada.
Ayrıca bir konuda hakkını teslim etmek gerekir ki, Meral Hanım referandum sürecinde çok iyi bir çalışma yürütmüştür. Ciddiyetini ve parti tabanındaki saygınlığını arttırmıştır. Devlet Bey ise sadece alay konusu olmuştur. Kendi kendini bitirmiştir.
Gelelim, seçimin tek galibi olan CHP’ye…
16 Nisan öncesinden başlayarak, CHP çok müsbet bir rüzgâr yakalamış ve oldukça başarılı bir seçim çalışması yürütmüştür.
CHP yalnızca seçimde kazandığı yüksek oy oranıyla değil, üç önemli nedenden ötürü bu seçimin asıl galibidir:
1 – Uzun bir zamandan beri CHP ilk kez tüm muhalif renklerin buluşma adresi olmuş, muhalefet kanadının çekim merkezi olmuştur.
Bunu 7 Haziran’da HDP başarmıştı. 7 Haziran’da HDP tüm muhalif renklerin – yalnızca Kürtler arasında değil, bütün Türkiye genelinde – buluşma adresi olmuş, tarihinde görmediği ve bir daha da zor göreceği çok yüksek bir oy oranı yakalamıştı. 16 Nisan’da ise muhalefet kanadının çekim merkezi CHP idi.
CHP bu seçimde öyle bir rüzgâr yakaladı ki, bu rüzgârı 2. büyük parti olduğu genel seçimlerde dahi yakalayamamıştı. CHP şayet 16 Nisan’da yakaladığı bu rüzgârı herhangi bir genel seçimde yakalamış olsa, iktidar olması işten bile değildir.
Doğrudur ki, bu seçimde pekçok farklı kanat ve çevre HAYIR bloğunu teşkil ediyordu. Velâkin HAYIR bloğunun nabzını tutan, buna merkezlik ve öncülük eden adres, CHP idi. CHP uzun yıllar sonra ilk kez gerçek bir muhalefet hareketi olduğunu gösterdi.
2 – CHP, genelde sadece kendi parti tabanını peşinden sürükleyen ve yalnız onlardan destek gören bir hareket. Kendi parti tabanı olmayan Solcular’dan dahi destek göremiyordu. Bu seçimde CHP ilk kez bunu aştı. İlk kez CHP, kendi parti tabanından olmayan kitlelerin, hatta tamamen farklı bir çizgiden olan Solcular’ın, Liberaller’in ve hatta İslamcılar’ın ve Kürtler’in desteğini aldı.
Bu, partinin son 50 yıllık tarihinde yaşamadığı bir durum. Bir nevî CHP, ilk kez kendi gölgesinin üstünden atlamayı başardı.
Bunu Türkiye’de çok az parti başarabiliyor. 2007 ve 2010’da AK Parti başarmıştı. 2015’te HDP başarmıştı. 2017’de ise CHP başardı.
Bunda CHP ve yönetiminin kullandığı yapıcı dilin, toplumun tüm kesimlerini kucaklayan yaklaşımının etkisi, hiç kuşkusuz birinci derecede etki eden faktör olduğunu söyleyebiliriz. (Nacizane tavsiyem; bu yapıcı dilin ve kucaklayıcı yaklaşımın devam etmesi ve partinin kalıcı kimliği haline dönüşmesi)
Ancak bunu yapmaya çalışan her parti gibi CHP de bazı sıkıntılar yaşamadı değil. Çünkü her partinin / camiânın içinde statükocular / bağnazlar vardır. Fosilleşmiş beyinler, “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez” kafalar, CHP’de vardır. Tıpkı AK Parti, HDP, MHP ve Saadet’te de olduğu gibi. Her partide / camiâda bu fosiller, bağnazlar vardır ve onları aşmak zaman ve emek ister.
CHP içinde de bu tür fosilleşmiş birkaç kafanın seçim sürecinde yer yer ortaya koyduğu ırkçı – kafatasçı, kiminin “Kürt düşmanlığı” kiminin “İslam düşmanlığı”söylemleri parti içinde de yüz bulmadı ve rahatsızlığa sebebiyet verdi. Bu ise olumlu bir durumdu. Tavsiyem odur ki, CHP’nin bu fosillerden tamamen kurtulması.
Bunlar fevrî çıkışlardı ve CHP’ye mal edilmemesi lazım. Bu haksızlık olur. CHP’nin bu seçim sürecinde kullandığı dil ve ortaya koyduğu kucaklayıcı yaklaşım, kanımca son derece müspetti.
HAYIR propagandasını tamamen “Kürt düşmanlığı” ve “Barzanî düşmanlığı”üzerinden yapan TV ve gazetelerin Kürtler’deki EVET oylarını 5 puan arttırdığını seçimden önce söylemiştim. Haklı çıktım. Bu durumun CHP de farkındaydı ve bu TV ve gazetelerden son derece rahatsızdı. Ancak bundan rahatsız olmak yetmez, hiç yetmez. CHP’nin bunlardan tamamen kurtulması gerekiyor. Çünkü her ne kadar öyle olmasa da, bunlar kamuoyunda CHP’nin “yayın organları” olarak görülüyorlar. Toplumda öyle bir algı var.
Şu bilinmeli ki, AK Parti’nin Doğu ve Güneydoğu illerinde aldığı yüksek oy oranının asıl sebebi, Hükûmet’in Kürdistan Hükûmeti’yle ve Sayın Mesud Barzanî ile kurduğu yakın, dostça ilişkidir.
Bugün uluslararası siyasî arenada ve devletlerarası hukukta resmî olarak tanınan, meşrû olarak kabul görmüş tek Kürt yapılanması olan, başta Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği olmak üzere, dünyadaki pekçok uluslararası kuruluş ve büyük devletler tarafından resmî olarak muhatap alınan yegâne Kürt devleti olan Kürdistan Federe Devleti’nin Türkiye’deki Kürt seçmenler nezdinde nasıl bir öneme haiz olduğunu anlayabilmek için, şunu bilmek gerekiyor: Türkiye’de Kürt Federe Devleti’yle dostça münasebetler kuran ve Sayın Barzanî’ye destek veren her siyasî parti, Türkiye’deki Kürt seçmenlerin güvenini kazanır. Politik duruşu ve rengi ne olursa olsun, Kürtler o partiye güvenirler. CHP’nin – ve diğer siyasî partilerin de – bu gerçeği iyi okuması gerekiyor.
3 – Bunun 16 Nisan’daki meyveleri. Yani CHP’nin seçimde aldığı veya HAYIR seçeneğine kazandırdığı yüksek oy oranı.
Oyunu yükselten tek parti CHP’dir.
AK Parti oy kaybetmiş, HDP oy kaybetmiş, MHP oy kaybetmiş; bunlar çok açık. Ve fakat CHP oylarını yükseltmiştir. Bunun için başta Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere CHP yönetimini hakikaten tebrik etmek gerekir.
İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Adana gibi bütün önemli merkezleri CHP kazanmıştır.
* * *
Bundan sonra – hiç kuşku yok ki – Türkiye için yeni bir dönem başlıyor.
Bizi neler beklediğini yaşadıkça göreceğiz. Ancak gelecek olanı tahmin etmek de zor değil.
16 Nisan’da gerçekleştirilen Referandum’un öncesi ve sonuçlarının bize gösterdikleri bunlar. Yapılacak analizler de aşağı yukarı bu minvalde olacaktır.
Elbette her olaydan ve sonuçtan çıkartılması gereken dersler de vardır. Bu dersleri alabilen ve kendini ıslah edebilen hareketler, geleceğe daha emin adımlarla yürüyecektir.
İlkeleri ışığında yürüyen insanlar / çevreler içinse, hayat daimâ devam etmektedir. Türkiye’nin ve dünyanın gidişatı ne yönde olursa olsun, bizim yönümüz hak, adalet vehürriyet yolunda olmaya devam edecektir.
“Erdemli bir toplum ve aydınlık bir ülke” yolunda verdiğimiz mücadeleyi – iktidar kim olursa olsun – sürdürmeye devam edeceğiz.
Birileri vatan topraklarını “babasının çiftliği” olarak görebilir, ancak bizler bu toprakları “çocuklarımızdan ödünç aldığımıza” inanıyoruz ve işte bu yüzden çocuklarımıza daha uygar bir ülke bırakmak için hak, adalet ve hürriyet mücadelemize hiç ara vermeden ve sendelemeden devam edeceğiz.
Kendimiz için değil, çocuklarımız için veriyoruz çünkü bu mücadeleyi.
Herşeyin en doğrusunu bilen Allah’tır. Gerçek bilgi ve hakikat, ancak O’nun katındadır.
SEDİYANİ HABER
17 NİSAN 2017
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
12.11.2018
25.04.2017
19.04.2017
25.07.2016
22.06.2016
10.06.2016
23.05.2016
21.04.2016
18.04.2016
15.04.2016