İbrahim SEDİYANİ
“Cahiliye Toplumunda Erdemli Kalabilmek” başlıklı bir önceki sohbetimizde, bütün davranış ve reaksiyonlarında fiile değil faile bakarak tavır belirleyen Türkiye toplumunun bir “cahiliye toplumu” durumuna dönüştü(rüldü)ğünü söylemiş, bunun somut örneklerini de ortaya koymuştuk.
Demiştik ki, Türkiye’de artık hiçbir fiilin, âmelin, insanoğluna/kızına özgü hiçbir davranışın “iyi” veya “kötü” olarak kategorize edilme durumu kalmamıştır. Neyin“iyi” neyin “kötü” olduğu, sadece ve sadece “kimin yaptığına bakılarak”belirlenmektedir. Neyin “doğru” neyin “yanlış” olduğuna, sadece ve sadece “kimin yaptığına bakarak” karar verilmektedir.
Bir davranışın “doğru” mu yoksa “yanlış” mı, bir eylemin “iyi” mi yoksa “kötü”mü olduğu, yalnızca bir tek kritere göre belirlenmektedir: Kimin yaptığına bakılarak.
“Doğru” ile “yanlış”ın, “hak” ile “bâtıl”ın hiçbir kriteri yok. Bu değerler tamamen taraflara göre değişiyor.
Tek kıstas şu: “Biz yaparsak iyi, onlar yaparsa kötü”…
Ve yine demiştik ki, Türkiye’de siyasî partiler öteden beri böyle iken ve fakat toplum daha farklı bir ahlâka ve erdeme sahip iken, şimdi toplumun da bu şekilde bağnazlaşmasının ve toplumun da tıpkı siyasî partilere benzemesinin en başta gelen sebebi, şudur: Toplum – özellikle son yıllarda – aşırı bir biçimde politize edilmiş, bu yüksek dozajdaki politize edilme hali de keskin bir kutuplaşmaya sebebiyet vermiştir.
Sanat, mârifet, edebiyat, kültür, erdem, yüksek insanî ahlâk, bilinç, bilgi, hakikat, bunların tamamen devredışı kaldığı bir ülke var. Toplumun ve toplum bireylerinin tüm davranışlarına, hareketlerine, gösterdikleri tepki ve reaksiyonlara siyasî partiler ve siyasetçiler yön veriyor.
Ülkenin ve toplumun bu hale gelmesine (daha doğrusu düşmesine) ise fazla şaşırmamak gerekir. Gelişmiş ülkelerde siyasetçiler ülkeyi yönetir, aydınlar ise topluma yön verir. Aydını olmayan ülkede, her ikisini de siyasetçi yapar.
Sohbetimize, kaldığımız yerden devam edeceğiz…
Toplumun aşırı derecede politize edildiği ve tüm toplum katmanlarının davranışlarına, reaksiyon ve tepkimelerine siyasetçilerin ve siyasî partilerin yön verdiği bir ülkede, önce etik değerler yozlaşır, sonra “erdem” dediğimiz yüce vasıf yok olur, en nihayetinde de o toplumda “aydın sınıfı” denen elit sınıf ortadan kalkar.
Gelişmiş toplumlarda, siyasetçiler san’ât ve edebiyat konuşarak kıymet kazanırlar. Geri kalmış toplumlarda ise sanatçılar ve edebiyatçılar, siyaset konuşarak.
Siyasetçiden başlayarak ve ordan sinerji alarak gazeteciden akademisyene, yazardan sanatçıya, avukattan doktora, işverenden emekçiye, herkesin, toplumun tüm bireylerinin “fiile değil faile bakarak” tavır belirlediği bir ülkede, Kutsal Kitaplar, Qur’ân ve Sünnet, dîn ve ahlâk kuralları, adab-ı muâşeret, örf ve âdetler, gelenekler, atasözleri, medenî değer ve ilkeler, çağdaş normlar, evrensel değerler, bütün bunların hepsini çöpe atmak gerekiyor. Çünkü eğer neyin “iyi” neyin “kötü” olduğu, neyin“doğru” neyin “yanlış” olduğu, sadece ve sadece “kimin yaptığına bakılarak”belirleniyorsa, o toplumda âyetlerin de, hadislerin de, atasözlerinin de, ailede aşılanan ve okulda öğretilen ahlakî değerlerin de, çağdaş değerlerin de ve hatta bilimin de, hiç ama hiçbir şeyin bir anlamı kalmamış demektir. Dolayısıyla hepsi hükümsüzdür.
Yaşanan bu durum, yani her şeyin “fiile değil faile bakarak” değerlendirilmesi durumu, kişiliksiz ve karaktersiz bir toplum meydana getirmiştir. Çünkü insanlar “neyin doğru neyin yanlış olduğuna” bakarak tavır belirlemiyorlar, “destekledikleri partinin neyi savunup neye karşı çıktığına” bakarak tavır belirliyorlar.
“Dışlayıcı bir dil kullanmak mı daha hayırlıdır yoksa kutuplaştırıcı bir dil mi?”,“Kürtler ile çözüm masası kurulması mı daha iyidir yoksa taş üstünde taş, baş üstünde baş kalmayana kadar savaşmak mı?”, “Çin devleti mi teröristtir yoksa Uygurlar mı?”, “İsrail ile dost olmak mı iyidir yoksa düşman olmak mı?”, “Suudî rejimi şeytan mıdır yoksa canım kardeşim mi?”, “Rabiâcılık yapıp Mısır devletine tavır mı koymalıyız yoksa o dört parmağı müsait bir yere sokup Mısır devletine şükranlarımızı mı sunmalıyız?”, bütün bunların hepsinde belirleyici olan tek kriter şudur: “Desteklediğimiz parti hangi yolu seçerse doğru olan odur.” Velev ki o aynı parti durmadan çark etsin, o çark ettikçe neyin doğru neyin yanlış olduğu da çark eder. Sonuçta doğruluk ile yanlışlığın kriterlerine bakılarak partinin doğru mu yanlış mı bir yol izlediği belirlenmiyor, tam tersine, partinin izlediği yola bakılarak neyin doğru neyin yanlış olduğu belirleniyor.
İşte böyle bir topluma biz “Cahiliye toplumu” diyoruz, kardeşlerim. İşin en acı tarafı da, toplumda haksız bir şekilde “aydınlar” (!) diye anılan entelijansiya sınıfının da bu şekil bir zelil ve aşağılık karaktere sahip olması.
Hiç kimsenin kendi özgür düşüncesiyle hareket ettiği falan yok. Hiç kimsenin kendi özgür düşüncesiyle ve kendi söylemleriyle konuştuğu da yok. Herkes, destek verdiği parti nasıl ve ne yöne doğru hareket ediyorsa öyle ve o yöne doğru hareket ediyor. Herkes, destek verdiği partinin lideri nasıl konuşuyorsa öyle konuşuyor. Böyle bir toplumda “erdem” ne arar? Böyle bir toplumun entelektüelinden, gazeteci ve yazarından, sanatçısından “erdemli davranış” beklenebilir mi?
Ayrıca, hiç kimsenin farklı bir sese, değişik bir söyleme tahammülü yok. Bırakın eleştiriyi, farklı cümlelerle kurulan bir söyleme dahi hoşgörü yok. Karşınızdaki insan ile 100 söyleminizin 99’u uyuşsa bile, uyuşmayan o bir tek söyleminizden dolayı dışlanabiliyor, “hasım” görülebiliyorsunuz.
30 yıllık dostlar, aynı ekol ve gelenekten gelen ve yıllarca aynı sofraya oturmuş yakın arkadaşlar bile biribirlerine böyle davranıyorlar, düşünebiliyor musunuz? Bir partiye veya parti liderine yapacağınız en ufak bir eleştiri yüzünden, 5 değil 10 değil, 30 yıllık arkadaşınız, dostunuz, sizi silebiliyor, “düşman” olarak görebiliyor ve hatta çok rahat bir biçimde sosyal medyada “bloklayabiliyor”.
Herkes, sadece “ikizini” görmek istiyor. Hiç kimsenin farklı bir insana, değişik bir yüze tahammülü yok. Herkes yalnızca “dengini” arıyor, “dengini” görmek istiyor.
Allah-û Teâlâ gani gani râhmet eylesin, Türkçe şiirin büyük ustası Yunus Emre ne güzel anlatmış bu AK Partili ve HDP’li gürûhu: “Küçük insanlar dengini, büyük insanlar kendini arar.”
Oysa bunlar “kendini” aramıyorlar, “dengini” arıyorlar. Siyasî partilerin kuyruğu olup aşırı dozajda politize olmalarından ötürü kendilerini kaybettikleri halde, yine de kendilerini aramıyorlar. Kendileri yitik, ama dengini arıyorlar. Yitik olan kendi öz şahsiyetlerini tekrardan kazanmak için kendilerini aramaları gerekirken, dengini arıyorlar. Kendi yok ama dengini bulma peşinde.
Sebebi, elbette Yunus’un belirttiği gibi, “küçük insanlar” olmalarıdır.
Laik bir devletin çatısı altında yaşadığı halde ve üstelik arasında sınır bulunan tüm komşularıyla kavgalı olduğu halde “Ümmet’e liderlik yapacağına” inanan AK Partili küçük insanlar… “Kürt” kimliği bile tanınmamışken ve kendisi köle statüsündeyken, üstelik Kürtler’i bu duruma sokanlar da Türk, Fars ve Arap egemen ulusları iken“Halkların kardeşliğini sağlayacağına” inanan HDP’li küçük insanlar…
En ufak bir eleştiriye tahammülü bile yokken, sadece “ikizini” görmek isteyen, kendilerinden farklı olan bir insanın varlığından dahi rahatsız olan kişiler oldukları halde “Yeni bir medeniyet kurmak”tan bahseden insanlar…
Düşünebiliyor musunuz, kardeşlerim? En ufak bir eleştiriye tahammülü yok, farklı düşüncelere saygısı yok, farklı inançlara saygısı yok, kendisine benzemeyen bir insanın yüzünü dahi görmek istemiyor, sadece “ikizini” görmek istiyor. Ve bu insan çıkıp “Yeni bir medeniyet kuracağız” diyor, “Yeni bir medeniyet kurmak”tan bahsediyor.
Herkes aynı partiye destek versin, aynı liderin peşinden gitsin istiyor, gazetesi doğru da yazsa yalan da yazsa herkes inansın ve hiç kimse sorgulamasın istiyor. 30 yıllık yakın arkadaşı, hatta kardeşten de öte kardeşisin, ama Twitter’deki iki twitin yüzünden takibi bırakıyor hatta seni blokluyor, Facebook’taki bir paylaşımın yüzünden sana hakaret ediyor, çocuk gibi küsüyor; yazdığın bir yazı yüzünden, hatta ne yazdığına bile bakmadan, sırf onun sevmediği bir gazetede yazarlık yapıyorsun diye seninle 5 değil 10 değil, 30 yıllık arkadaşlığını, kardeşliğini hiç düşünmeden bitiriyor, selamı kesiyor. Ve bu insan çıkıp “Yeni bir medeniyet kuracağız” diyor. “Medeniyet kurmak”tan bahsediyor, aziz kardeşlerim, “Medeniyet kurmak”tan.
Ne diyelim; bir insan ne kadar küçük ve basit olursa, ağzından çıkan laf da o kadar büyük oluyormuş demek ki…
Oysa erdem, ahlâk ve dürüstlük gibi ilkelere göre hareket eden bir insan, faile değil, fiile bakarak tavır belirler, belirlemelidir. “Başkalarının” yaptığı ve “çirkin” olarak addettiğimiz bir davranış, aynı davranışı “bizimkiler” yaptığında “güzel” olarak addedilemez. Doğru doğrudur, kimden gelirse gelsin; yanlış da yanlış.
Coğrafyadan coğrafyaya değişen, ırktan ırka değişen, mezhepten mezhebe değişen, partiden partiye değişen “ahlâkî ilkeler”in, sadece bir tek adı vardır:“Ahlâksızlık”!
Toplumun aşırı derece politize edilip kutuplaştırıldığı ve medyanın “yandaşlar” ve“muhalifler” diye iki kutba ayrıldığı ülkede yalan, iftira, çamur, bunların hiçbiri artık yapanı utandırmıyor, bütün bunların hepsi yüzler kızarmadan rahatlıkla yapılabiliyor. Zirâ “Güç”e tapan bir toplumda “yenilmek”ten başka “utanç duyulacak” bir durum yoktur! Önemli olan “haklı olmak” değil, “haklı çıkmak”tır.
Bir futbol maçındaki tribünler gibi, her pozisyonda bir takımın taraftarları hep birden aynı anda aynı refleksi gösterirken, diğer takımın taraftarları da hep birden aynı anda aynı refleksi gösteriyor. Emin olun, Allah-û Teâlâ’nın peygamber göndermek zorunda kaldığı cahiliye toplumları bile seviyeyi bu kadar aşağı düşürmemişlerdi. Yalan ve iftiralar, bel altı vurmalar, manşetlerdeki nefret suçları ve köşe yazılarında kusulan kinler, mevcut rezilliğin sadece yansımaları.
“Ya bizdensin ya onlardan” dayatması, toplumun bir adım önünde olması gereken aydınlarını, yazarlarını ve sanatçılarını birer “paranoyak tiplere” dönüştürdü.
Böyle bir ortamda “erdemli” kalabilmek zordur, ancak zaten zor olduğu için adı “erdem”dir. “Zor” olmayan hiçbir şey övülmeye, takdir edilmeye layık değildir. Bütün iyi hasletler, zor olduğu için kutsal kitaplarda taltif edilmiştir. Ve bizler, toplumun bir adım önünde olması gereken biz fikir ve kalem erbâbı, şartlar ne olursa olsun, hangi hususta ve hangi zamanda olursa olsun, “erdemli” olmakla mükellefiz. Yaşadığımız ülke ve dünya nereye, hangi yöne doğru giderse gitsin, bizim yönümüz “erdem” olmalıdır; yani doğruluğu, dürüstlüğü, ahlaklı olmayı elden bırakmamalıyız.
Hiçbir devletin, partinin, örgütün veya camiânın dünyevî hesapları, bizim âhirette vereceğimiz hesaptan daha önemli olmamalıdır, bizler için.
Allah Tebareke we Têâlâ, insanoğlunu/kızını yeryüzünde başıboş bırakmamış, iyiliği, doğru yolu göstermek için peygamberler ve kitaplar göndermiştir. İyilik yapmak, doğru yoldan gitmek, hangi dîne / düşünceye bağlanırsa bağlansın, hatta hiçbir dînî inancı bile olmasın, her insanın “insan” olmaktan kaynaklı mes’uliyetidir.
“İyilik” ve “doğruluk” kriterleri inançtan inanca veya düşünceden düşünceye farklı ıstılahlarla formüle edilmişse de, “fıtrî noktada” neyin iyi ve doğru neyin de kötü ve yanlış olduğu hususunda tüm insanlık ailesi hemfikirdir.
Örneğin helâl rızık kazanmak, yaşadığı topluma yararlı bireyler olmak, hayvanlara merhamet etmek, çevreyi korumak, doğru sözlü olmak, insanları incitmemek ve kırıcı olmamak, toplumlar arasında ırk ve dil ayrımı yapmadan adaletle yaklaşmak, bütün bunlar tüm dîn ve inançlarda “iyi” olarak tanımlanmıştır. Aynı şekilde, cinayet işlemek, hırsızlık yapmak, terör, hayvanlara eziyet etmek, çevreyi, doğayı ve bitki örtüsünü tahrib etmek, yalan konuşmak, kırıcı ve itici olmak, ırkçılık yapmak, bütün bunlar da yeryüzündeki tüm dîn ve inançlarda “kötü” olarak tanımlanmıştır.
Şimdi, bütün bu anlattığımız hasletler, “iyi” ve “kötü” olarak tasnif edilmiş bulunan fiiller, yapan kişiye / partiye göre, yani faile göre vasıf değiştirebilir mi? Hırsızlık eğer kötü bir şeyse, benim öz oğlum yaptığında da kötü olmalıdır. Öyle değil mi? Ülkeye hizmet etmek, insanlara faydalı olmak eğer iyi bir şeyse, hiç sevmediğim kişiler yaptığında da iyi olmalıdır. Yanlış mı?
Bir davranışın iyi mi kötü mü, doğru mu yanlış mı olduğunu biz fiilin kendisine bakarak mı değerlendireceğiz, yoksa bugünkü Türkiye cahiliye toplumunda yapıldığı gibi faile bakarak mı?
Eğer “hak” ve “bâtıl” ölçüsü, fiile değil faile bakarak belirlenirse, o ülke “hukukun üstünlüğü”nün olduğu bir ülke değil, “egemenlerin hukuku”nun olduğu bir ülke haline gelir. Zirâ kim iktidara gelirse onun borusu öter.
Örneğin, aklı başında her insan bilir ki, hırsızlık yapmak, rüşvet yemek, bunlar kötü şeylerdir, kötüdür. Öyle değil mi? Öyle. Peki, bunu ha AK Parti yapmış ha CHP, değişir mi? Değişmez.
Aynı şekilde, aklı başında her insan bilir ki, sivil insanları öldürmek, şehir merkezlerinde bomba patlatıp onlarca insanı katletmek, bunlar kötü şeylerdir, kötüdür. Öyle değil mi? Öyle. Peki, bunu ha IŞİD yapmış ha PKK, değişir mi? Değişmez.
Madem ki öyledir, madem ki iyilik ve kötülük, doğruluk ve yanlışlık faile göre değişmez, o halde nasıl oluyor da bu ülkenin entelijansiya sınıfı, gazeteciden yazarına, akademisyeninden sanatçısına herkes fiile değil faile bakarak tavır belirliyor? Ve bizler bu davranış biçimini “cahiliye” olarak nitelediğimizde neden “hakaret” olarak algılanıyor?
Fiile değil faile bakarak tavır belirleyen bir toplum, “cahiliye toplumu” değil de nedir?
Değerli kardeşlerim;
Bir fiil eğer doğruysa, doğrudur. Yanlışsa, yanlış. İster AK Parti yapsın, ister CHP, ister MHP, ister HDP; değişmez! Ve doğru olan her fiil de takdir edilmeye layıktır, iltifatı hakkeder. Yanlış olan her fiil de eleştirilmeye layıktır, karşı çıkmayı gerektirir. Bunu (hem takdir edip iltifat etmeyi, hem de eleştirip karşı çıkmayı), yapan partinin hangisi olduğuna hiç bakmadan gösterme erdemine sahip olmalıyız. Bunu yapabilirsek, işte o zaman “erdemli bir toplum” olabiliriz.
Bir söz eğer doğruysa, doğrudur. Yanlışsa, yanlış. O sözü ister Sayın Erdoğan söylesin, ister Sayın Kılıçdaroğlu söylesin, ister Sayın Bahçeli söylesin, ister Sayın Demirtaş söylesin; değişmez! Ve doğru olan her söz de takdir edilmeye layıktır, iltifatı hakkeder. Yanlış olan her söz de eleştirilmeye layıktır, karşı çıkmayı gerektirir. Bunu (hem takdir edip iltifat etmeyi, hem de eleştirip karşı çıkmayı), söyleyen kişinin kim olduğuna hiç bakmadan gösterme erdemine sahip olmalıyız. Bunu yapabilirsek, işte o zaman “erdemli bir toplum” olabiliriz.
Malcolm X der ki: “Ben hakikatin peşindeyim; kimin söylediği önemli değil. Ben adaletin peşindeyim; kimin için ve kime karşı olduğu önemli değil.”
İşte bizim de sahip olmamız gereken ahlâk bu olmalıdır, davranışlarımıza yön veren ilke bu ilke olmalıdır. Çünkü bir partinin / camiânın yaptığı “doğru”, onu başka bir parti / camiâ yaptığında “yanlış” olarak addedilemez. “Karşımızdakiler”in yaptığı ve şiddetle kınamaktan çekinmediğimiz bir “yanlış”, aynı yanlışı “Bizimkiler” yaptığında “doğru” olarak addedilemez, tevil yoluyla temize çıkartılamaz. Doğru doğrudur, kimden ve nereden gelirse gelsin; yanlış da yanlış.
Aziz kardeşlerim;
“Erdemli olmak” çabası içinde olan ve faile değil fiile bakarak tavır belirleyensamimî bir aydının, fiile değil faile bakarak tavır belirleyen bu cahiliye toplumunda elbette ki karşılaşacağı pekçok sıkıntılı durum olacaktır. Bunların başında,“anlaşılmamak” durumu, tabiî ki.
Faile değil fiile bakarak tavır belirleyen bir insan, fiile değil faile bakarak tavır belirleyen toplumun içinde hiçbir zaman anlaşılamayacak, çeşitli karalama, etiketlenme ve yaftalanma durumları ile karşı karşıya kalacaktır.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için, sohbetin burasında bizzat kendi yaşadıklarımdan örnekler vererek bahsimizi tamamlamaya çalışacağım…
Örneğin sıkça rastladığım sorulardan biri, “Siz hangi partiyi destekliyorsunuz?”sorusudur ve bu soruya her seferinde aynı cevabı veriyorum: “Her partinin doğrularını destekliyorum, her partinin yanlışlarına karşı çıkıyorum.”
Bu şu demek: Hiçbir insan, hiçbir hareket ve hiçbir siyasî parti, hatadan münezzeh olmadığı gibi, haktan tümüyle beri de değildir. Elbette her bireyin veya siyasî hareketin doğruları olduğu gibi yanlışları da vardır. Bir siyasî partinin her yaptığını doğru kabul edip diğer partilerin her yaptığını yanlış gören bir anlayış, ancak cahiliye toplumu ferdlerine özgü davranıştır.
Hal böyle olunca, faile değil fiile bakarak tavır alan bir insan, aynı siyasî partiyi veya lideri yeri geldiğinde takdir eder, destekler, yeri geldiğinde eleştirir, karşı çıkar. Ancak karşınızdaki toplum bir cahiliye toplumu olduğundan, sizin neyi savunduğunuza veya eleştirdiğinize değil, kimi savunduğunuza veya eleştirdiğinize baktığı için, aynı partiyi veya lideri bir gün eleştirip, yerden yere vurup başka bir gün de aynı partiyi veya lideri övdüğünüzü, takdir ettiğinizi görünce, sizin hakkınızdaki hükmü şu oluyor:“Kafası karışık”, “Neyi savunduğunu kendisi de bilmiyor”, “Bukalemun gibi adam, bir gün AKP’yi yerden yere vuruyor bir gün göklere çıkarıyor, bir gün HDP’yi yerden yere vuruyor bir gün göklere çıkarıyor” vs… Hatta, “Yıllardır sizi takip ediyorum, hangi partiden olduğunuzu bir türlü çözemedim” diyenler de var, hem de oldukça fazla.
Bunun sebebi, toplum fiile değil faile bakarak tavır belirlediği için, herhangi birşeyi eleştirdiğimizde veya takdir ettiğimizde, eleştirirken neyi eleştirdiğimize ve takdir ederken neyi takdir ettiğimize bakmayıp, sadece, eleştirirken kimi eleştirdiğimize ve takdir ederken kimi takdir ettiğimize bakmalarıdır.
Halbuki ben hiçbir biçimde ne AK Parti’yi veya HDP’yi eleştiriyor, yerden yere vuruyorum, ne de hiçbir biçimde AK Parti’yi veya HDP’yi destekliyor, iltifat ediyorum. Benim eleştirip yerden yere vurduğum da, destekleyip iltifat ettiğim de sadece fiillerdir.Yani kendileri değil, yaptıkları / söyledikleridir.
Siyasî partilerin birkaç yıllık geçmişleri var. Daha dün kuruldular. Ancak bizim elimizde Qur’ân ve Sünnet gibi temel referanslar, binlerce yıllık kutsal metinler, peygamberlerin (Allah’ın selamı hepsinin üzerine olsun) örnek hayatları ve öğretileri, bunlar haricinde, millet olmaktan kaynaklanan millî ve manevî değerlerimiz, değer yargılarımız, örf ve geleneklerimiz, her biri bilgece söylenmiş yaşamsal öğretiler olan atasözlerimiz, ayrıca bunların haricinde de evrensel değerler, tüm yeryüzünde geçerli ve insanlığın ortak mirası olan değerler, etik ilkeler var.
Şimdi biz bütün bunların hepsini çöpe atıp, neyin “doğru” neyin “yanlış” olduğunu siyasî partilerin politikalarına göre mi belirleyelim yani?
Eğer herhangi bir siyasî partinin ortaya koyduğu davranış, binlerce yıllık bu mektebimizin öğretilerine ve sahip olduğumuz ilkelere uygun ise, elbette biz de o partinin attığı o adımı destekler, bununla da kalmayıp bu adımdan dolayı partiyi takdir eder, iltifat ederiz. Aykırı davranırsa bu sefer de tenkit eder, karşı çıkarız. AK Parti, CHP, HDP veya MHP; fark etmez!
Bu tavrımda, asla ve asla o partiyi desteklemek veya o partiye karşı çıkmak gayesi yoktur. Benim desteklediğim veya karşı çıktığım, sadece yapılan fiildir, ortaya konan davranıştır.
Aynı şekilde, eğer herhangi bir siyasî parti liderinin söylediği bir söz, ettiği kelam, binlerce yıllık bu mektebimizin öğretilerine ve sahip olduğumuz ilkelere uygun ise, elbette biz de o parti liderini hakkı dile getirdiği için takdir eder, iltifat ederiz. Aykırı konuşmuşsa bu sefer de tenkit eder, karşı çıkarız. Erdoğan, Davutoğlu, Kılıçdaroğlu, Demirtaş veya Bahçeli; fark etmez!
Bu tavrımda, asla ve asla o lideri / politikacıyı desteklemek veya o şahsa karşı çıkmak gayesi yoktur. Benim desteklediğim veya karşı çıktığım, sadece söylenen sözdür, yapılan konuşmadır.
Meramımın anlaşılmış olduğunu / olmasını temenni ediyorum.
Ben hırsızlığın, rüşvetin kötü birşey olduğuna inanıyorum. Savunmam, savunamam. İktidara gelenlerin halka zûlmetmesini, yurttaşlar arasında ayrımcılık yapmasını, kışkırtıcı ve kutuplaştırıcı bir dil kullanmasını tasvip etmiyorum. Savunmam, bilakis eleştirir ve karşı çıkarım, böyle bir yönetim anlayışına muhalefet ederim. Ancak bunu AK Parti Hükûmeti’ne muhalefet etmek amacıyla yapmıyorum. Ben bu çirkin ve lanetli fiillerin kendisine karşıyım. AK Parti yerine başka bir parti iktidarda olsaydı ve aynı şeyleri yapsaydı, gene karşı çıkardım. Nitekim önceki hükûmetler de aynısını yaptığında biz gene karşı çıkıyorduk.
Ben mazlum Kürt milletinin de diğer milletlerin sahip olduğu hakların aynısına sahip olması gerektiğine inanıyorum. Kürtler bir “kitle” değil, bir “millet”tir. Binlerce yıllık köklü bir tarihi, Kürdistan adında geniş bir vatanı, Kürtçe adında özgün bir dili, kendi kültürleri, örf ve an’aneleri olan bir millettir, Kürtler. Dolayısıyla Kürtler’in sorunu millî bir sorundur, ideolojik değil. Ben Kürtler’in haklı millî mücadelelerinin ideolojik fantezilere kurban edilmesine, bir hiç uğruna ve Kürt / Kürdistan Sorunu’yla uzaktan – yakından ilgisi dahi olmayan eften püften talepler ve kaprisler uğruna Kürt gençlerinin savaştırılmasına, Kürt çocuklarının ve kadınlarının ölüme gönderilmesine karşıyım.Ancak bunu HDP’ye veya “Kürt siyaseti”ne muhalefet etmek amacıyla yapmıyorum. Ben bu çirkin ve lanetli fiillerin kendisine karşıyım. HDP yerine başka bir parti Kürt seçmenleri elinde tutsaydı ve onlara aynı ikilemi yaşatsaydı, gene karşı çıkardım. Nitekim önceki partiler veya başkaca diğer Kürt hareketleri de aynısını yaptığında biz gene karşı çıkıyoruz.
Ben terörü, mâsum insanların öldürülmesini, sivil insanlar arasında bomba patlatıp şehir merkezlerinde katliâmlar yapılmasını şiddetle tel’in ediyor, lânetliyorum. Asla ve asla tasvip etmem mümkün değil. Ne adına ve hangi gaye uğruna olursa olsun, terörün her çeşidi ayaklarımın altındadır. Ancak ben bu tavrı IŞİD’e veya PKK’ya muhalefet olsun diye ortaya koymuyorum. Ben bu çirkin ve lanetli fiillerin kendisine karşıyım. Aynı şeyi ister ÖSO veya Nusra yapsın, ister HaMaS veya Hizbullah, ister Dev – Sol veya Marksist – Leninist Halkın Bilmem Nesi yapsın, tavrım aynıdır.
HDP 2012’de kuruldu. AK Parti 2001’de kuruldu. Fakat ben onların ikisi de daha yokken var idim. 25 yıldır yazı ve fikir hayatının içindeyiz. Kalemimizle ve kelamımızla. Qur’ân ve Sünnet ise 1500 yıldır var. Ömrüm boyunca inandığım ve savunduğum değerlere, birkaç yıl önce kurulan partilerin hatırına sünger çekip atamam. Biliyorum, 30 yıllık yakın dostlarımın nerdeyse % 80’i bu onursuzluğu yaptı. Ama ben yapmam, yapmayacağım. Eğer AK Parti veya HDP, benim inandığım ve savunduğum Qur’ân ve Sünnet’e, Kürdistan’a, kısacası İslamî ve Kürdistanî değerlere, dînî ve millî değerlerime aykırı politika izliyorlarsa, onların hatırı için benim Qur’ân ve Sünnet’i, İslam’ı ve Kürdistan’ı çöpe mi atmam gerekir?
Allah-û Teâlâ hiçbir milleti diğer bir milletin kaburga kemiğinden yaratmamıştır. İnsan hür olarak yaratılmıştır ve tüm milletlerin hür ve müstakil bir şekilde yaşamaya hakkı vardır. Dolayısıyla, tıpkı Türkler gibi Kürtler’in de, tıpkı Gürcüler gibi Abhazlar’ın da, tıpkı Farslar gibi Beluclar’ın da, tıpkı Burmalılar gibi Rohingyalar’ın da, tıpkı Çinliler gibi Tibetliler’in ve Uygurlar’ın da, tıpkı İsveçliler gibi Laponlar’ın da, tıpkı İngilizler gibi İskoçlar’ın da, tıpkı İspanyollar gibi Basklılar’ın ve Katalonlar’ın da hür ve müstakil millet olarak yaşamaya hakları vardır.
Kürtler bir millettir ve cennet Kürdistan da aziz Kürt milletinin vatanıdır. Onurlu her millet gibi, Kürtler’in de hür ve müstakil bir şekilde yaşamaya hakkı vardır. Kürdistan hakikat, müstakil Kürdistan ise haktır.
Ancak bu hak ve hakikat, buna kimin saygı duyduğuna veya hangi devletlerin destek verdiğine göre değişmez. Bu bir haktır ve hakikatler, ona riayet edenlerin kimliğine göre değişmez.
Kürdistan’ı şayet Hristiyan veya Yahudî devletler destekler ve fakat Müslüman devletler karşı çıkarsa, bu durum, Kürdistan’ı “hak” olmaktan çıkarmaz. Bilakis, hakka sırt çevirdikleri için Müslüman devletleri “bâtıl” durumuna düşürür.Örneğin, şayet İsrail Yahudî Devleti Kürdistan’ın azadlık ve istiklâlini desteklerken, İran İslam Cumhuriyeti Kürdistan’a düşmanlık yapıyorsa, bu durum “hak” olan Kürdistan’ı“bâtıl” durumuna düşürmez. Bilâkis “İslam Cumhuriyeti” sıfatını taşıyan İran’ı “bâtıl”durumuna düşürür. Çünkü hak ve hakikate savaş açanlar onlardır.
Doğru ve güzel olan, yapanın kimliğine göre vasfını yitirir mi? Yitirmez.
Şöyle bir örnek verelim: Bir yetimi doyurmak, aç bir hayvana yemek vermek ya da fâkir bir çocuğu giydirmek, bunlar güzel âmellerdir, değil mi? Doğru davranışlardır.Peki, bunları bir Yahudî yapsa ama bir Müslüman yapmasa, bütün bu âmellerin “kötü” olduğuna mı hükmedeceğiz?
AK Parti Hükûmeti, 2002 yılından beri var. İran İslam Devrimi, 1979 yılında gerçekleşti. İsrail Devleti, 1948 yılında kuruldu. Fakat Kürdistan özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi 300 yıldır var. Şeyh Ubeydullah Nehrî’den, Şeyh Mahmud Berzencî’den, Şeyh Said’den, Seyyîd Abdulkadir’den, Cibranlı Halid Bey’den beri var.
Pêşava Qazî Muhammed ve Mella Mustafa Barzanî (Allah’ın selamı hepsinin üzerine olsun), Mehâbâd şehrinde Kürdistan Cumhuriyeti’ni ilan ettiklerinde, tarih 1946 idi. Yani daha ortada ne İsrail diye bir devlet vardı, ne İran’da İslam Devrimiolmuştu, ne de Türkiye’de Adalet ve Kalkınma Partisi diye bir parti kurulmuştu.Seyyîd Haşim’ler ve Said Tâhâ-yı Nehrî’ler müstakil Kürdistan Devleti için başkaldırdıklarında, daha odur ABD diye bir devlet yoktu dünya haritasında.
Dolayısıyla birşey hak ise haktır, bâtıl ise bâtıl. Bu, ona kimin destek verip kimin karşı çıktığına göre değişmez. Bilakis, hakka ve hakikate kimin destek verip kimin karşı çıktığına bakılarak, o “kim”lere hakkettikleri paye biçilir.
Faile değil fiile bakarak tavır belirlemek derken kastettiğimiz tam olarak budur.
Sözlerimizin başı da sonu da Allah-û Teâlâ’ya hamddır. Bütün eksikliklerden beri olan O’dur.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
12.11.2018
25.04.2017
19.04.2017
25.07.2016
22.06.2016
10.06.2016
23.05.2016
21.04.2016
18.04.2016
15.04.2016