İhsan DAĞI
Sanırım daha uzun süre tartışılacak bir mevzu başkanlık. Ya anayasa değişecek ve başkanlık kabul edilecek, ya da Başbakan bu konudaki ısrarını bitirecek. Tabii üçüncü bir seçenek de yok değil; başkanlık sistemi Meclis’te kabul edildikten sonra referandumda reddedilecek...
Her seçenek mümkün; ama umarım mesele bu üçüncü ihtimale varıp dayanmaz. Öyle görülüyor ki iktidar partisi başkanlık sistemine büyük anlamlar yüklüyor. Ancak epeyce çelişkili anlamlar bunlar. Bir yandan başkanlık sisteminde başkanın konumunun ve gücünün mevcut parlamenter rejimle kıyaslandığında çok az olduğu, asıl kuvvetler ayrılığının başkanlık siteminde bulunduğu söyleniyor. Ama öte yandan da ‘bizim’ başkanın ‘güçlü’ olması, yasamanın, hatta yargının üstünde olması isteniyor. ‘Türk usulü’ başkanlıktan bile söz ediliyor.
Mesele, ‘bize özgü’ bir sistem arayışına gelince, bazı itirazların yükselmesi kaçınılmaz. AK Parti’ye destek veren insanların önemli bir kısmı, vesayet bekçilerinin yıllarca dillerine pelesenk yaptıkları ‘bize özgü’ demokrasi, insan hakları ve laiklik uygulamalarına isyan edenlerden oluşuyor. Şimdi bunların karşısına çıkıp o ‘eski dil’i kullanarak ‘bize özgü başkanlık sistemi’ dediğinizde akıllar karışıyor. Kolay değil; Türkiye’nin son on yılı ‘bize özgü’, yani keyfi, devletin veya güçlü olanın tanımladığı bir sistemden ‘evrensel standartları’ olan bir rejime geçiş mücadelesiyle dolu. Bu mücadelenin taşıyıcı aktörünün şimdi çıkıp ‘bize özgü’ bir sistem önermesi şaşırtıcı. ‘Bürokratik oligarşinin belini başkanlık sistemi kırar’ demek de ikna edici değil. Asıl mesele, önerilen ‘bize özgü’ başkanlık sisteminin ‘bürokratik monopoli (tekel)’ oluşturacak bir rejim tasarımına dayanması.
Tasarıma bakalım: Yürütmenin, yani bürokrasinin başı başkan. Başkanın yetkilerinden ve görevlerinden bazıları şöyle: TBMM seçimlerinin yenilenmesine karar vermek; Bakanları atamak ve görevlerine son vermek; Başkanlık kararnamesi çıkarmak; Milletlerarası antlaşma akdetmek ve yayınlamak; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kullanılmasına karar vermek; Kamu yöneticilerini atamak ve görevlerine son vermek; Sıkıyönetim veya olağanüstü hal ilân etmek; Yükseköğretim Kurulu üyelerinin yarısını seçmek, Büyükelçileri atamak; Üniversite rektörlerini seçmek; Anayasa Mahkemesi üyelerinin, Danıştay üyelerinin ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin yarısını seçmek; Kararname ve yönetmelikler çıkarmak. Bu elbette bir ‘sistem’ değil, bir yönetim anlayışı ve zihniyeti. ‘Bize özgü’ yanlar taşıdığı da kuşku götürmez. ‘Türk devlet geleneği’ne yabancı olmayanlar bunu bilir. Ama toplum bu ‘devlet geleneği’nin epeyce ilerisinde. İki yılı aşkın bir süredir iktidar partisinin başkanlık sisteminden yana olduğu biliniyor. Yeni anayasa çalışmalarında da bu yönde önerilerini açıkladılar. Ciddi bir kamuoyu kampanyası da yapıyorlar. Ancak gerçek şu ki, halkın başkanlık sistemine desteği artmıyor. Başından beri yüzde 35 ile 40 arasında. Yani AK Parti kendi tabanını bile bu konuda ikna edebilmiş değil.
Üstelik böyle bir modelin BDP ile birlikte geçirilmesi durumunda muhtemel bir referandumda başkanlık sistemine yönelik halk desteğinin daha da düşmesi kimseyi şaşırtmaz. Bu konuda duvara çarpmak istemeyenler yeniden düşünmeli. Düşünürken AK Parti’nin ilk anayasa taslağını hazırlayan heyetin başkanı olan Profesör Ergun Özbudun’a kulak vermeli: “Ne zaman ‘Türk usulü’ sözlerini duysam huzursuzluk hissederim. Çünkü murad edilenin, hiçbir bilinen sisteme benzemeyen, evrensel standartlardan uzak, kendimize özgü bir garabet olması ihtimali çok büyüktür.” Ergun Hoca’yı dinlemek istemeyenler için de Vasfiye Teyze konuştu: “Ne çektin be Türkiye’m ‘bize özgü’ işlerden? Ne paraladın kendini ‘evrensel standartlar’ diye? Ne oldu, işte yine ‘bize özgü’ olmadı mı? Ne talihsizsin be!” [email protected]
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.01.2025
10.05.2024
11.04.2024
8.04.2024
3.01.2024
25.12.2023
13.12.2023
16.10.2023
9.10.2023
17.06.2023