İhsan DAĞI
Dört yanı düşmanlarla çevrili bir ülkede demokrasi olur mu? Yabancıların hep bölmeye çalıştığı bir ülkede hukuka uyulur, özgürlükler tanınır mı? Dış tehditler karşısında sürekli varoluşsal bir anksiyete yaşayan halk ‘normal’leşir mi?
Pek mümkün değil.
Bir ülkenin varlığına yönelik ‘tehdit’ler varsa ‘olağanüstü’ bir durum sözkonusudur. Bu durumda da öncelik demokrasi, hukuk ve özgürlükler olmaz. Fiziksel veya ontolojik bir güvenlik sorununun yaşandığı ‘olağanüstü hal’de ne hukuk kalır ne özgürlük. Dahası, böyle bir güvenlik sorunu bir toplum için ‘geçici’ bir hal olmaktan çıkıp ‘sürekli varoluşsal bir tehdit’ altında yaşamaya dönüşmüşse, ‘olağanüstü hal’ artık kalıcıdır. Yaşananın ‘olağanüstü’ olduğunu tanımlayan ve bu tanımın gereğini de sorgusuz sualsiz yapan ise ‘egemen’dir, iktidar sahibidir. Tehdidin ne, düşmanın kim olduğuna, kime terörist denileceğine ‘egemen’ karar verir. Kısaca, sürekli tehdit altında yaşanılan ‘olağanüstülük hali’ yönetenlere ‘mutlak’ iktidar sağlar.
Sınırsız güç kullanmaya hevesli iktidarların olağanüstü durumlar yaratma istekleri anlaşılır bir tercihtir. Her ülkede bunu yapmak isteyen iktidar odakları olabilir. Ancak bunu başarmak için olağanüstü hal’i temellendirecek, meşrulaştıracak ve halka ‘satacak’ siyasal-kültürel bir zemin gerekir.
Türkiye’yi yönetenler bu konuda çok şanslılar. Neredeyse her dönem demokrasiyi askıya alacak, özgürlükleri bastıracak, hukuku rafa kaldıracak ‘olağanüstü koşullar’ın varlığına inanıldı. Bazen Şeriat gelecek oldu memlekete bazen de komünizm. Herkesin gözü olan bu topraklarda bize rahat yoktu. Ya böleceklerdi bizi ya da yıkacaklardı. Ya Orta Asya’ya geri sürülecektik ya da adımız Hasan değil Hans olacaktı. Bu toplum böylesine bir varoluşsal krizi hiç aşamadı. Bu nedenle en çok ortaklaştığımız konu ‘korkularımız.’
Geçenlerde Metropoll çok ilginç iki araştırma sonucu paylaştı. Bunlara göre halkın yaklaşık üçte ikisi, ‘dört yanı düşmanlarla çevrili bir ülke’de yaşadığı kanısında. Ve ayrıca, yine halkın yaklaşık üçte ikisi yabancıların Türkiye’yi bölmeye çalıştığını düşünüyor.
Metropoll araştırmasının belki de en çarpıcı yeri ‘yabancıların bölmeye çalıştığı bir ülke’ nitelemesine AKP, CHP ve MHP seçmenlerinin her birinin %64’ünün inanıyor olması. Neredeyse her konuda ayrışan, kutuplaşan halk, Türkiye’yi yabancıların bölmeye çalıştığı konusunda hemfikir. İktidar ve muhalefet seçmenlerinin bu düzeyde benzer bir görüş sergilediği başka bir konu yok. İşin ironik yanı, genellikle ‘bölücülük’le suçlanan HDP’lilerin bile yarısına göre ‘yabancılar Türkiye’yi bölmeye çalışıyor.’
Örneklemi düşük olduğu için hata payı yüksek olacaktır ama TİP ile MHP seçmenlerinin karşılaştırılması da ilginç: Her iki seçmen grubu da %60’ın üzerinde bir oranla ülkelerini yabancıların bölmeye çalıştıklarına inanıyor. TİP seçmeni ile MHP seçmenini buluşturan her kesimden, görüşten ve kimlikten insanların ‘satın aldıkları’ tehdit ve düşman ‘anlatısı.’ Devlet ile milleti buluşturan ve kaynaştıran, tanımsız ve afaki bir ‘halkı’ı devlet nezdinde ‘makbul vatandaş’ hale getiren bu anlatının kabulü çünkü.
Peki, böyle bir ‘güvenlik kültürü’ olan bir ülkede her kesimden halkın üçte ikisine ulaşmak, onları manipüle veya mobilize etmek isteyen bir güç ne yapar? Çok açık değil mi; halkın ontolojik güvenlik krizini diri tutar, yeniden üretir ve yönetir. Ekonomi mi krizde? Yabancılar saldırıyor. Döviz durdurulamıyor mu? Yabancılar saldırıyor. İktidar desteğini mi kaybediyor? Yabancılar saldırıyor.
‘Üst akıl’ komplo kuruyor, Almanya bizi kıskanıyor, dış güçler ekonomik savaş yürütüyor vs. gibi iktidar anlatılarına halk işte böyle bir ‘varoluşsal endişe’ üzerinden inandı. Ekonomik krizi, hatta soğan fiyatlarını dış güçlere bağlayanları gördükçe güldük geçtik, ama toplumun her kesiminde bu anlatıların ‘alıcısı’ vardı. Seçim sürecinde ortada neredeyse kayda değer bir güvenlik sorunu yokken muhalefet ile HDP’nin işbirliği böyle bir siyasal kültürel arkaplan nedeniyle bazı kesimlerde ‘endişe’ yarattı ve seçim sonuçlarını etkiledi.
Tuhaf olan şu ki, ‘güvenlik krizi’ olarak tanımlanan her konuda hemen hükümetin arkasına hizalanan muhalefet, iktidarın kendi tabanının dışındaki kesimlere ulaşmak için açtığı ‘güvenlik koridoru’nu biraz daha genişletti. Bu yolla iktidarın her icraatının meşrulaştığını ve hatta muhalefeti sindirme, susturma ve gayri-meşru ilan etme girişimlerinin bile ‘kabul edilebilir’ hale geldiğini anlamadı. Şimdilerde, toplumun yaklaşık üçte ikisi ülkenin sürekli bir ‘varoluşsal tehdit’ altında olduğuna inanıyor, bu inanç her vesileyle yeniden üretiliyor. Bu kitle de ‘tehdit’i tanımlama gücü ve onu ortadan kaldırmakla sorumlu görülen iktidarın etki alanında kalıyor.
Sonuçta, yaygın toplumsal tehdit algısı siyaseti ve hatta hayatın her alanını güvenlikleştiriyor. Kamusal alan toplumsal denetimin dışına taşınıyor, toplum aktörlüğünü kaybediyor. Toplum normalleşmeden, güvenlik anksiyetisinin üstesinden gelmeden devlet ve güvenlik bürokrasisinin, yani iktidarın denetiminden çıkması mümkün görünmüyor. Güvenlik, asla elde edilemeyen akışkan bir kavram-değere dönüştüğünde aslında ne güvenlik üretilebiliyor ne de özgürlük ve eşitlik gibi diğer kavram-değerler toplumsal bir derinliğe ulaşabiliyor.
Başa dönersek; devletçi ve güvenlikçi bir kültür üreten ‘düşmanlarla çevriliyiz’ algısı ‘devletin bekası’ için hukuku askıya almayı, özgürlükleri rafa kaldırmayı, demokrasiyi ertelemeyi dert etmez. Böyle bir siyasal kültürden de demokrasi ve özgürlükler rejimi çıkmaz. Gerçekçi olalım.


Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.01.2025
10.05.2024
11.04.2024
8.04.2024
3.01.2024
25.12.2023
13.12.2023
16.10.2023
9.10.2023
17.06.2023