KEMAL GÖKTAŞ
AKP’nin 18 yıllık iktidarının en önemli başarısı ya da başarılarının en önemli aracı söylem üstünlüğünü elinde tutması. Girdiği ittifaklara göre içeriği değişse de AKP’nin bu söylem üstünlüğü, hegemonya alanını giderek artırdı ve iktidarın totaliterleşmeye doğru evrilmesinde en önemli itici güç oldu.
AKP’ye bu imkanı veren en büyük avantajı, iktidarının ilk yıllarında muhalefetin sahici olmayan ve bu yüzden toplumda da itibar görmeyen itirazlarıydı. Kürt sorunu ve demokratikleşme söz konusu olduğunda CHP kendisini hiçbir inandırıcılığı kalmamış 90’lı yılların siyasi ve ekonomik kaosuyla artık takatsiz düşen Cumhuriyet’in en geri söylemlerinin yanında konumlandırdı ve bu yüzden AKP-Cemaat iktidarının liberalleri yedekleyerek kurumları ele geçirmesine giden yolu açtı.
AKP, çözüm süreci yürütürken masayı devirip derin devlet unsurları ve MHP ile ittifak yaparken de bu söylemsel üstünlüğü korumayı başardı. İslamcı-Türkçü ittifakının sağladığı hamaset ortamını Osmanlıcı, İslamcı ve şoven bir politikaya ve dile çevirmekte hiç zorlanmadı.
Anayasa’daki laiklik
Ele geçirilen kurumların artık İslamcı esaslara göre yeniden düzenlenmesi ve ilk Cumhuriyet’in çarpıtılmış içerikleriyle de olsa ülke adına tarihsel kazanımlarının mezara konulması aşamasına geçilmişti. CHP, Kılıçdaroğlu ile birlikte sağ ittifaklarla AKP’yle baş etme politikası uyarınca ‘laiklik’ meselesini askıya aldı ve ülke sanki böyle bir sorun yokmuş gibi yaşamaya başladı. CHP’nin hesabına göre iktidarın dini söylemlerine karşı çıkmak muhafazakar kitleyi ürkütüp AKP karşıtı ittifakı dağıtabilirdi. Bu basit hesap nedeniyle laikliğin altı oyulurken CHP sessiz kalmayı tercih etti. Laiklikle askeri vesayeti eşitleyen ve böylece İslamcılığın önünü açan zihniyet, esasen değişmemiş, sadece CHP’nin yeni politikasında taktiksel bir ricata dönmüştü.
İş, eğitimin imam hatipleştiği, Diyanet’in toplumsal hayata doğrudan müdahalelerini sistematikleştirdiği, hukuka İslami kavramların sızdığı, mahkemelerin dini referanslarla karar vermeye başladığı bir aşamaya geldi. Laikliğin Anayasa’dan çıkarılmasının önerildiği günlerden laikliğin sadece Anayasa’da yazılı olduğu günlere geldik.
Ayasofya meselesi…
Ayasofya’nın 1934’te müze yapılması kararı, dönemin diplomatik ve siyasi koşullarının bir çıktısıydı ve fakat güç dengelerinin ortaya çıkardığı bu sonuç, insanlığın ortak birikiminin herkesin faydalanabileceği biçimde kullanılmasını sağlamıştı. Ayasofya’nın müze olması, devletin dinler karşısındaki tarafsızlığını ve dolayısıyla laik medeniyete doğru atılmış önemli bir adımı da ifade ediyordu.
İktidarın tam da ekonominin kötüleştiği, işsizliğin ve yoksulluğun arttığı, anketlerde AKP ve MHP’nin istikrarlı oy kaybına işaret ettiği günlerde Ayasofya gündeme getirildi. Geçmişti onlarca kez Ayasofya’nın müze yapılması kararının iptal edilmesi talebini reddeden Danıştay, CHP’nin de “İtiraz etmeyiz” açıklamalarını arkasına alarak bu defa 1934 tarihli kararı iptal etti. İdari işlemlere karşı 60 günlük dava açma süresi hiçe sayılarak 86 yıl sonra bir idari işlem iptal edildi.
Kuşkusuz, 1934 tarihli bakanlar kurulu kararı yine bir idari işlemle, mevcut sistemde cumhurbaşkanlığı kararıyla kaldırılabilir ve Ayasofya camiye çevrilebilirdi. Kararın Danıştay’a havale edilmesinin arkasında, muhtemelen dışardan gelecek tepkilere karşı bir argüman oluşturmak vardı. Ancak daha da önemlisi karar siyasi irade tarafından değil, ‘Türk milleti’ adına karar veren bir yargı organına aldırılmasıyla mesele siyasetler üstü bir temele oturtuldu. Ardından cumhurbaşkanının Ayasofya’nın Diyanet’e devrine ilişkin kararının Meclis’te okunmasıyla siyasal İslam’ın ‘bütün ülkenin çıkarını temsil eden bir ideoloji’ olduğuna dair söylemsel üstünlüğü perçinlenmiş oldu.
Bu yüzden Danıştay’ın idare hukukunun temel ilkelerini ayaklar altına alan kararına neredeyse hiç itiraz eden olmadı.
Kararın Meclis’te okunmasının ardından yükselen tekbir sesleri ise siyasal İslam’ın en büyük sembolik hedeflerinden birine daha kavuşmanın, rövanş almanın şiddetli coşkusunu yansıtıyordu.
Atatürk’e dua etmek…
Ayasofya’nın camiye çevrilmesi karşısındaki acziyet, en berrak biçimde cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’la yarışan Muharrem İnce’nin “Davet gelirse ilk namaza giderim” diyen tavrında ortaya çıktı.
Muharrem İnce önce “Ayasofya Türkiye sınırları içindedir ve İbadete açılması kararı Türkiye’nin egemenlik hakkıdır. Buna Rusya, ABD, Yunanistan veya başka bir ülke, kuruluş karar veremez” diyerek siyasal İslam’ın bu büyük zaferine ‘bağımsızlık’ adı altında destek verdi ve ardından da “Dört yıl 10 ay 23 gün işgal altında kalan İstanbul’u ve dolayısıyla Ayasofya’yı ‘Geldikleri gibi giderler’ diyen ve geldikleri gibi gitmeye mecbur bırakan, işgalden kurtaran Milli Mücadelemizin Başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk’e dua etmek ise boynumuzun borcudur” diyerek AKP’nin İslamcı söyleminin ana akım söylem haline geldiğini, üstelik Atatürk’ün de bu söyleme AKP’nin istediği biçimde yerleştirildiğini gösteren muazzam bir örnek verdi.
O zaman Ayasofya’da kılınacak ilk Cuma namazının ardından İnce’nin Erdoğan ile aynı safta “Laikliğin ruhuna da bir El Fatiha” okuması şart oldu.
Hayırlı olsun.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.06.2025
5.02.2025
4.12.2024
7.11.2024
6.05.2024
1.08.2020
11.07.2020
28.06.2020
24.06.2020
20.06.2020