Lale KEMAL

Operasyonlar linç kampanyasına mı dönüşüyor
2.11.2011
2848

 Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde 14 temmuz günü, PKK’nın bir karakola saldırıp 13 askeri öldürmesi, birkaç açıdan dönüm noktası oldu. Birincisi, PKK, eylemsizlik kararı aldığı bir sırada Silvan saldırısı ve devamında adeta serseri mayın gibi neredeyse önüne geleni hedef alan acımasız şiddet eylemlerini arttırdı. İkincisi, hükümet, Silvan saldırısıyla birlikte en nihayetinde, 30 yılı aşkın süredir TSK’nın denetiminde yapılan terörle mücadelede geç de olsa olması gerekeni yaptı ve bu düşük yoğunluklu savaşta kontrol ve tayin edici rolü üstlendi.


Silvan saldırısıyla ortaya çıkan üçüncü gelişme; askerî yöntemlerin ön plana çıkmasına paralel olarak, KCK’ya karşı, uzun bir aradan sonra yeniden başlatılan gözaltı operasyonları oldu.

Silvan saldırısının hemen akabinde görüştüğüm resmî güvenlik politikalarına hâkim bir kaynağıma göre, KCK’ya karşı ilki 2009 aralık ayında başlatılan ve aralarında belediye başkanları ve BDP üyelerinin de bulunduğu 1000’e yakın kişinin, Kürt sorununa siyasi çözüm bulmayı amaçlayan bir dönemde tutuklanmış olması, o dönemki nispeten barışçıl olan ortamı zehirledi. Hele hele de, tutuklanan bazı belediye başkanlarının elleri kelepçeli toplu halde fotoğraflarının basında yer alması çok kötü bir algı oluşturdu. Dolayısıyla, bu algıyı ortadan kaldırmak ve barışçıl ortamı daha fazla zehirlememek için KCK’nın PKK ile ilintili olduğu söylenen kimi (şiddeti özendirdiği belirtilen) faaliyetlerine göz yumuldu. Aslında, faaliyetlerine göz yumulduğu söylenen o dönem, KCK üyelerinin teknik takibe takılan kimi görüşmelerinin, şiddeti körükleyen nitelik taşıdığı iddiası vardı. Ama, Kürt ve PKK terör sorununun çözümü için önemli bir risk alıp PKK ve devlet arasında, adına barış diyebileceğimiz görüşmeler yürütülmesinin önünü açan AK Parti hükümeti, Silvan saldırısı ile çok büyük hayalkırıklığına uğradı. Artık, KCK’nın, kimi faaliyetlerine de göz yumulmayacaktı ve nitekim öyle de oldu. KCK ilintili olduğundan şüphelenilen Kürt kökenli siyasetçiler, belediye başkanları ve nihayetinde Profesör Büşra Ersanlı gibi sürpriz isimler dün itibariyle tutuklandı.


Zaman
 yazarı ve Akademisyen Şahin Alpay, dünkü yazısında şöyle diyor;

“Büşra Ersanlı benim yaklaşık kırk yıllık, yakın dostumdur.... Büşra Ersanlı’nın, yine eski bir dostum olan Ragıp Zarakol’un KCK davasından gözaltına alınmaları beni fazlasıyla kaygılandırıyor, çünkü şiddetle en küçük bir ilgisi olmayan, olamayacağını adım gibi bildiğim kimselerin, ‘PKK’nın şehir yapılanması’ olarak anılan ve şiddet eylemleri tezgâhlamakla suçlanan KCK ile ilişkilendirilmelerini anlamıyorum.”

Aslında, Şahin Alpay, KCK operasyonlarıyla ilgili özellikle aydın kesimde oluşan kafa karışıklığına tercüman olmuş. Bu kafa karışıklığının odağında, KCK operasyonlarına atfedilen teröre destek, ülke bütünlüğünü bozmak gibi üzerinde bazı değişiklikler yapılmakta olduğu belirtilen tartışmalı Terörle Mücadele Kanunu’na muhalefet suçları yer alıyor. Ancak kamuoyuna operasyonların nedenleri konusunda aydınlatıcı bilgiler verilmiyor, KCK’nın, teknik takibe takılan ve suç unsuru taşıdığı izlenimi veren konuşmaları, bazı gazetelere sızdırılarak kafa karıştıran algılar oluşturuluyor.

Kürt sorununun çözümüne kafa yoran önemli isimlerden MİT eski Müsteşar Yardımcılarından Cevat Öneş, Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan 31 ekim pazartesi tarihli söyleşisinde, “İnsanlar sadece bir afiş astıkları için, bir anlamda düşüncelerini ifade ettikleri için 18-19 ay tutuklu kalıyorlarsa burada bir sorun var demektir. TMK’da, TCK’da bazı değişiklikler gerekiyor” diyor.

Öneş, “KCK ovada PKK vesayetidir kabul edilemez” diye de eklemekle birlikte bu operasyonlar bağlamında ortaya çıkan ikileme şöyle dikkat çekiyor;

“Hukuki çerçeve içinde meseleye baktığımız zaman KCK, PKK’nın legal görünümlü bir örgütlenmesidir. Bunu kendileri de açıkça ifade ediyorlar. Ve KCK’nın Kandil’le irtibatlı olduğunu, talimatları oradan aldığını biliyoruz. Bu açıdan hukuki kriterler içerisinde konuya yaklaştığımızda böylesi bir yapılanmanın olmaması gerekir. Ama konunun barış şartlarının yaratılması gayretleri içerisinde değerlendirdiği zaman bu operasyonlar toplumsal psikolojiyi olumsuz etkileyen bir durumu ifade ediyor.”

Yukarıda bir güvenlik kaynağıma atfen belirtmiştim; barış şartlarının filizlenmeye başladığı dönemde göz yumulan kimi KCK faaliyetleri, PKK’nın, Silvan ile birlikte şiddeti tırmandırmasıyla yargı kıskacına yeniden alınmış bulunuyor. Öneş’in vurguladığı ikilemi ortadan kaldırmanın yolu, barış ortamının yeniden tesis edilmesi, ama nasıl olacak?


Öneş, “Başbakan Erdoğan hâlâ çözüm için en büyük umut. Ben Erdoğan’ın Kürt sorununun çözümünde de son büyük bir adım atabileceğine inanıyorum
” diyor.


Ben de Öneş gibi düşünüyorum... Nitekim 29 Eylül 2010 tarihinde yani geçen yıl şöyle yazmışım köşemde:


“Türkiye’yi yakından izleyen Batılı istihbarat uzmanları, özellikle de terör sorunlarının çözüm sürecini bilen yabancı gözlemciler, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı koltuğuna mutlaka oturmayı hedeflediği varsayımından hareketle, Çankaya’ya çıkan Başbakan’ın Türkiye’ye ayak bağı olan Kürt sorununu çözme iradesinin zirveye çıkacağı yorumunu yapıyorlar.”


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar