Levent Gültekin
Muhalefeti eleştirdiğimde “Şimdi sırası mı?”, “Böyle konuşarak muhalefete zarar veriyorsun ” türü itirazlar alıyorum.
Peki muhalefeti niçin eleştiriyorum?
Esasında neyin tarafında, kimin karşısındayım?
Muhalif olmak ile bir şeye, kimseye karşı olmak arasında fark var.
Sanırım genel olarak bu ayrımı yapmakta zorlanıyoruz.
Halbuki bu ayrım çok önemli.
Çünkü esas olan neye, kime karşı olduğumuz değil, neyin tarafı olduğumuzdur.
Yani ne istemediğimiz değil, ne istediğimizdir bizi tanımlayan.
Peki neye karşıyım, kimin tarafındayım?
Müsaade ederseniz anlatayım.
Geçmişte arkadaşlık yaptığım, aynı kurumlarda çalıştığım yani aynı ideolojik mahallede beraber büyüdüğüm insanlar AK Parti ile iktidar oldular.
“Bunlar benim eski arkadaşlarım, olur böyle ufak tefek şeyler, büyük resme bakmak gerek” demedim.
Yolsuzluklara itiraz ettim.
Haksızlıklara, hukuksuzluklara isyan ettim.
‘Bizden onlardan’ ayrımına, ülke için çok kıymetli gördüğüm eşitlik, özgürlük, hukuk, liyakat hatta laiklik gibi değerlere aykırı politikalarına dilim döndüğünce itiraz ettim.
Karşı olduğum esasında Erdoğan değil onun bu değerlere aykırı politikalarıydı.
Dürüstlükten, ahlaktan, vicdandan, demokrasiden, özgürlükten, eşitlikten, adaletten, insan haklarından yoksun politikalarıydı.
Laikliği gerçek anlamı ile uygulama fırsatları varken bunu yapmayıp laikliği tahrip eden yaklaşımlarıydı.
Her alanda belirgin bir şekilde uyguladıkları ‘bizden ve onlardan’ayrımıydı.
Liyakati hiçe sayan, adam kayırmayı esas alan politikalarıydı.
İnancı siyaset malzemesi yapmalarına şiddetle karşı çıktım.
Yani bu itirazlarıma kaynaklık eden şey tarafı olduğum, benimsediğim, kıymet verdiğim değerlerdi.
Bu değerlere aykırı politika izleyen bir partiye karşı olmak o partinin rakiplerinin tarafı olmak anlamına gelmeyeceği için kendimi hiçbir zaman muhalefet partilerinden birinin tarafı olarak konumlandırmadım.
İstedim ki muhalefet bu değerleri esas alan bir siyaset anlayışı benimsesin.
Fakat muhalefet bu değerleri hiçe sayıp, parti, mahalle, ideoloji çıkarını esas alan küçük hesaplara teslim oldu.
Mesela haklarında yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmış kimseleri aday yapmaktan imtina etmedi.
Aday belirlerken liyakati esas alarak değil, eş, dost, ahbap çavuş, ideolojik yakınlık anlayışıyla hareket etti.
Sözde hepsi demokrat, hepsi özgürlükçü, hepsi eşitlikçi, hepsi liyakatten yana, laikliğe değer veriyor ama eylemde kimisi Kürtlerle bağ kuramıyor kimisi Kürtlerden başka kimseyle ilgilenmiyor.
Kimisi Türk milliyetçiliğine teslim olmuş bir başkası mezhepçiliğe.
Hiçbiri toplumun bütününe yönelik bir politika belirleyemiyor.
Dahası hepsi de Erdoğan’ın belirlediği kimlik, inanç mezhep, eksenli siyaset anlayışına teslim oldular.
Toplumun bütününe hitap edecek yeni bir siyaset anlayışı geliştiremediler.
İlk fırsatta savundukları değerlere aykırı hareket etmekten zerre kadar imtina etmediler.
Mesela daha dün CHP’nin İstanbul Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu Eyüp Camii’nde Kur’an okudu.
Bu da kameralara alınıp medyaya servis edildi.
Kimse de çıkıp “O camide onlarca imam varken Kuran okumak bir belediye başkan adayının işi mi?” sorusunu sormuyor.
Kusura bakmayın ama bu davranış Erdoğan’ın topluma, ülkeye dayattığı siyaset anlayışına teslim olmaktır.
Dini, dindarlığı ülke siyasetinde belirleyici faktör yapmaya çalışanların değirmenine su taşımaktır.
“Ama ne yapalım toplum böyle şeylerden hoşlanıyor” dediğinizi duyar gibiyim.
O zaman Erdoğan yaptığında niçin karşı çıkıyoruz?
O da toplumun hoşuna giden şeyleri yapıyor?
Hani laiklik hassasiyetimiz?
Kaldı ki siyasetçilerin görevi topluma uymak değil, benimsedikleri değerlerin ülke için ne kadar önemli olduğuna toplumu ikna etmektir.
O değerler olmadan ülkenin nasıl bir felakete sürükleneceğini anlatıp, toplumu bu çizgiye çekmek yerine popülizme teslim olmak değer, ilke yoksunluğudur.
Bu, Erdoğan da olsa böyledir muhalefet mensupları da olsa böyledir.
Kaldı ki toplumun bu tür bir siyaset anlayışına prim verdiğine de zerre kadar inanmıyorum.
Muhalefet eleştirilerimde tek sorun kendimce kıymet verdiğim değerlere aykırı siyaset anlayışları değil.
Ülkenin bu hale gelmesinde de büyük sorumlulukları olduğunu düşünüyorum.
Yetersiz kaldılar.
Sağlıklı, işe yarar politika geliştiremediler.
Ülkenin gidişatını engelleyecek ne cesareti gösterebildiler ne de stratejik aklı.
Ülke büyük bir yıkıma sürüklenirken küçük, mahalle, parti çıkarı gözeten kasaba politikacısı anlayışına teslim oldular.
Yani demek istediğim: Ülke için hayati gördüğüm değerlere aykırı politika izleyen kendi arkadaşlarımı bile eleştirmekten imtina etmemişken bu değerleri hiçe sayan muhalefet karşısında suskun kalmamı beklemek pek hakkaniyetli bir yaklaşım değil.
Erdoğan veyahut AK Parti politikalarına hangi gerekçelerle karşı çıktıysam aynı gerekçelerle muhalefeti de eleştiriyorum.
Çünkü esas olan partiler değil benimsediğimiz değerlerdir.
Korunması gereken mahalle, grup, parti çıkarı değil, ülkenin yararıdır.
Evrensel değerler çerçevesinde ülke yararını esas almayan hangi parti, hangi grup, hangi siyasetçi olursa olsun eleştirmek, itiraz etmek bu tür siyaset anlayışına prim vermemek vatandaş olarak hepimizin görevidir.
Değer yoksunu siyaset anlayışının ülkeleri ne duruma getirdiğinin en acı örneği ülkemizin içinde bulunduğu durumdur.
Burada esas soru şu: bu değerlere aykırı politikaları nedeniyle Erdoğan’a karşı olanlar bu değerlere aykırı politika izleyen muhalefet partilerine niçin prim veriyor?
Muhalefet eleştirilerime “Muhalefete zarar veriyorsun” diyerek beni eleştirenler esas soru siz niçin eleştirmiyorsunuz?
Haklarında yolsuzluk iddiaları ayyuka çıkmış kimseleri aday yapmaktan imtina etmeyen siyasetçilere hangi gerekçeyle alkış tutuyorsunuz?
Liyakati esas almayanları, eşitlikçi, özgürlükçü olmayanları, parti çıkarını ülke yararı önüne koyanları, ilk fırsatta laiklik hassasiyetini rafa kaldıranları niçin ve hangi gerekçeyle destekliyorsunuz ve bu yaklaşımınızdan ne umuyorsunuz?
Değer yoksunu bir siyaset anlayışının ülkeyi düzlüğe çıkaracağını sanıyorsanız korkarım büyük bir yanılgı içindesiniz
Ülkenin bu hale gelmesinin temel nedeni Erdoğan değil, onun bu değerleri hiçe sayan politikalarıdır.
Bilmem anlatabildim mi?
Yazarlar
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2023
19.08.2023
19.08.2023
14.08.2023
6.08.2023
8.07.2023
3.07.2023
27.06.2023
23.06.2023
19.06.2023