Markar ESAYAN
Günlerdir, Gezi Parkı’nda başlayan ve sonrasında tek gündemimiz haline gelen ve böylesiyle ilk defa karşılaştığımız sosyal bir olayı konuşuyoruz. İlk günkü ve Taksim’den çekilme talimatı gidene kadar yaşanan polis şiddetinin yanlışlığını sanırım artık herkes kabul ediyor. Vali Hüseyin Avni Mutlu’nun amasız, dolambaçsız özürü, oldukça önemli. Ben böyle bir pratiği geçmişten hatırlamıyorum. Başbakan Erdoğan’ın içki konusunda yaptığı açıklamalardan ötürü kırılmış vatandaşlardan özür dilemesi de öyle. Hükümetin böyle bir patlamaya hazır olmadığı ve belki de 11 yıllık çok zor iktidar dönemleri boyunca bile yaşamadıkları bir sıkıntıyla karşı karşıya kaldıklarını düşünüyorum.
Daha önceki yazılarımda, dilim döndüğünce AK Parti’nin normal demokrasilerde iş gören hükümetlerden çok daha özel bir konum ve misyonu olduğunu zikretmiştim. Bunun altını özellikle çizdim. Üstelik, bunu bir kısım aydının kibirli-üstenci dili reddederek yaptım. Çünkü halktan biriyim ve hep öyle yaşadım. Hükümetin bir kurucu parti olarak 11 yıldır yavaş, yumuşak ve ama bir o kadar da köklü bir devrim yaptığını iddia ediyorum. Bunun cezası ağırdır. Kemalist statükoyu, onun vurucu gücü Ergenekon’u ve ekonomi vesayetini ortadan kaldırmaya çalıştığınız ve bunu önemli oranda başardığınız zaman, bunun karşılıksız kalmayacağını ve hazırlıklı olunması gerektiğini bilirsiniz. Tek bir örnek vereceğim. AK Parti, 100 liraya satılan ilacın fiyatını, 10 liraya indirdi. Bu bir devrimdir. Yüzde 150’lerde dolaşan faizi ise yüzde altının altına çekti. Enflasyon yüzde 140’lardan, yüzde sekize geriledi. IMF’ye olan hesap kapandı ve kuruma borç verecek düzeye gelindi. Bu bir devrimdir. Bugün darbe yapmaya heves eden fiyakalı paşaların devri kapanmış gözüküyor. Azınlıkların devlet eliyle mallarına el koyan 36 Beyannamesi fecaati, bu iktidar tarafından kaldırıldı, el konan 200 milyar liralık gayrımenkulün iadesine başlandı. Bu bir devrimdir.
Bunlar cezasız kalmaz. Ta ki o cezayı siz öngörüp, önünü alırsanız, bu karşı koyuş, bir demokrasi fırsatına çevrilir.
İşte AK Parti hükümetine yönelik yazılarımda, kurucu iktidar olarak, bunca sefil durumda bir muhalefet tablosunda, ülkenin kalan yüzde ellisine yönelik dilin çok dikkatli kurulması gerektiğini de hep söyledim. Ben Türkiye’de yaşam biçimleri tartışmasının yanlış yapıldığını düşünüyorum. Burada hükümet de, ona eleştiri getirenler de olayı tam olarak kavrayamıyor. Hükümet, haklı olarak, yıllarca çeperde tutulmuş, hakkı yenmiş, kamu alanına sokulmamış kitlesini memnun edeceğini düşündüğü uygulamaları ustalık döneminde yapmaya çalıştı. Doğru ya, Müslüman demokrat bir parti, bir sosyal demokrat veya liberal parti gibi davranamaz. Dört yılda bir sandığa giden bir parti, mutlaka seçmeninin taleplerini dinlemek zorundadır. Ancak, mesela hükümetin yasa haline getirdiği alkol düzenlemesinin değil, ondan önce kullanılan dilin sorunlu olduğunu düşünüyorum. İçkinin sembolik bir fay hattı oluşturduğu unutularak, düzenlemenin içkiyi aşan anlamları ıskalandı. Aynı şey gereksiz bir kürtaj yasası hamlesinde de yaşandı. Ben bunların yaşam biçimlerine ideolojik bir müdahale niyetiyle yapıldığını düşünmüyorum. Ancak kurulan dil o kadar sorunlu ki, hem dilin kendisi rahatsız edici, hem de kullanılmaya çok müsait.
Madalyonun öteki tarafından bakanlar da AK Parti’nin sosyolojisini anlamaktan uzak gözüküyorlar. Hiç hak etmedikleri davranışlara, haksızlıklara maruz kalan Müslümanlar, hiç kan dökmeden, kendilerine yönelik vahşi bir darbeye -28 Şubat- rağmen, bundan dersler çıkartarak AK Parti temsiliyetinde iktidara geldiler. Başbakan haklı, devrim ise, devrim 3 Kasım 2002’de yapılmıştır. Hem de en demokratik şekillerde… Şimdi bu iktidar, en basit bir hak meselesini bile, mesela kamuda başörtüsü serbestiyetini 11 yıldır tam olarak çözebilmiş değil. Nedeni ise, düzenlemenin bir rejim kavgasına dönmesinden endişelenilmesi. Ama keşke, şu son yaşanan kargaşa, içki vs düzenlemesi yüzünden değil, kamuda başörtüsünü amasız serbest hale getiren bir yasa yüzünden yaşansaydı.
AK Parti, aynı anda her şey olmak zorunda. Acı ama gerçek bu. Belki o kadar da acı değildir. Belki de bu siyaseti çok olgunlaştıran, demokrasi kültürümüzü geliştirecek bir şeydir. Bunu da AK Parti anlamalı. 11 yıldır, Türkiye’de bir devrim yaşanırken, imtiyaz kaybeden, korkuları ahlaksızca istismar edilen AK Partili olmayan kesimler de, muhalefet partileri, ama özellikle CHP tarafından temsiliyetsiz bırakıldı. Bir anamuhalefet partisi düşünün ki, derin devlet suçlarına sahip çıktı, Ergenekon sanıklarını milletvekili yaptı, elli kişilik vekil ordusu ile Silivri’deki Ergenekon mahkemesini sabote etmeye kalktı. Çözüm Süreci’nde bile kararlı duramadı. Bir vatandaş hatırlıyorum, şöyle demişti: “CHP bir şeye karşı çıktığında, anlıyorum ki o iyi bir şeydir, konuyu bilmesem de tersini destekliyorum.”
İşte ülkenin bu muhalefetsizliği, reformlarla imtiyaz kaybına duyulan sınıfsal beyaz Türk öfkesi ve hükümetin dönem dönem sertleşen ataerkil dili, birarada bir enerji birikmesine yol açtı. Bunun diktatörlük olduğunu iddia etmek, ya hiç diktatörlük görmemiş olmak, ya da başka türden bir diktatörlüğü arzu etmekle mümkün. Hükümet, başarıları ile kendine daha çok güvenmeye başladıkça, yola çıktıklarında işbirliği yaptıkları liberal aydınların kibrinden rahatsız olmaya, ancak buna başka tür bir kibirle karşılık vermeye başladı. Artık Türkiye 2002-2010 dönemindeki bileşenlerden oluşmuyordu. Demokratların bir kısmının cilası dökülmeye başladı. Aslında, tam da onlar Müslümanların yaşam özgürlüğüne karşıydılar. Bunu demokrasi sorunu olarak ambalajlamaları gerçeği değiştirmiyordu. Kamusal alana mahcup bir yere kadar değil, beyaz Türklere eşit şekilde yerleşmeye çalışan Müslümanlara karşı, çok derinlere gömülmüş bir tür İslamofobi ortaya çıktı. Bu sapma, “Erdoğan nefreti” başlıklı bir koalisyonun oluşmasını sağladı.
Çözüm süreci de, bu nedenle, Erdoğan’ın önünün kesilmesinin artık mümkün olmayacağı düşüncesiyle, kategorik olarak reddedildi. Devlet, Erdoğan’ın tüm riskleri alarak 30 yıldır demokrat görünümlü elit aydınların “yapın” dediklerini yapmaya başlamıştı ama, nedense bu bir tür öfkeye neden oluyordu. Bunu açıkça ifade etmek mümkün olmadığı için, “Demokrasi olmadan, barış olmaz” gibi paradoksal bir kavramın arkasına sığındılar. Bu gösterişli önermenin, aslında muğlak bir demokratik duruma kadar savaşa devam demek olduğunu görmek istemediler. Barış yapmaya karar vermenin tam da demokrat bir durum, şiddetin sona erdiği bir ortamda, gençlerimizi artık amaçsız bir çatışmaya kurban vermek başta olmak üzere, demokrasi sorunlarına daha çok zaman ve enerji ayırmak demek olduğunu da anlatamadık onlara. Barış ile AK Parti arasındaki çizgi yakınlaştıkça, bu kesimler hızla operasyonel tavır almaya başladılar, bizleri de yandaş diye yaftaladılar. Bu yaklaşımları bile sınıfsaldı. Diyelim ki o kişi AK Parti’yi destekleyen bir aydın olsun, bu neden aşağılayıcı bir durum olsundu ki! CHP’yi desteklemek övülecek bir durumken, AK Parti’nin olumlu siyasetini bir aydın olarak desteklediğinizde, sanki ayıp bir şey yapmış oluyordunuz. Asıl sorun tam da bu eşitliği hazmedememiş kibirli tavırdaydı.
Gezi meselesi, tam bir yönetim basiretsizliği ile artık bir çevre ihtilafı olmaktan çıkmış durumda. Ciddi olarak endişelenmemiz ve bu endişeleri sağduyuya tahvil etmemiz gereken kritik bir dönemdeyiz. Çevre hassasiyeti ve ataerkil dile karşı çıkan gençlerimizi bu büyük oyunda mutlaka ayrı bir yere koymak, onları korumak, dinlemek, dersler çıkarmak ve onlardan ders almak zorundayız. Ancak, olayın ikinci bir 28 Şubat denemesine dönüştüğünü, hükümetin de buna direneceğini görmek gerekiyor.
Hangi aydın vicdanı ve akıl, Erdoğan’ı Hitler, Mussolini ve Franco’ya benzeterek gençleri direnişe çağırabilir, sağduyunuza bırakıyorum. Ülkede yaşananları faşizme karşı bir Türk baharı olarak pazarlamaya çalışmak, hükümetin dünyadaki meşruiyetini karalamaya çalışmak, kime ne kazandıracak? Hadi diyelim, muvaffak olundu ve hükümeti devirecek bir kaos yaratıldı, bundan kim kazançlı çıkacak? Hükümeti devirmek için yüzlerce gencin ölmesini, ekonominin çökmesini beklemek, nasıl bir ruh durumuyla açıklanabilir?
Ama tabii ki, buna karar vermiş olanlara vicdan çağrısı yapmak naifçe. Hükümetin özellikle de Erdoğan’ın, dengelerinin bozulması sağlanarak hatalar yapması beklentisini boşa çıkartması lazım. Hükümet, ilk günlerdeki anlaşılmaz polis şiddetinde kaybettiği ahlaki üstünlüğü yeniden kazanmalı. Bu olayların ve vatandaşların hepsini bir provokasyon torbasına atmakla olmaz. Hükümette alandaki gençleri bu işten ayrı tuttuğuna dair bir tavır var ve bu çok isabetli. Yapılan hatalar telafi edilmeli, sorumlular hızla belirlenmeli ve adalet duygusu tamir edilmeli. Mesela Gezi’deki gençler daha uzun süre orada kalmaya karar verirse, oraya müdahale etmeme tavrı mutlaka sürmeli. O alan şu anda on binlerce kişinin en küçük panikte hayatını kaybedebileceği bir ölüm labirenti gibi. Eğer böyle bir felaketi yaşarsak, bunun tüm Türkiye’yi saracak bir ateşe dönüşmesi kaçınılmaz olur.
Biz Gezi’de ne olduğunu, Gezi üzerinde alçak uçuş yapan akbabaların operasyonlarını belki yıllar sonra ancak daha doğru analiz edebileceğiz. Şu anda, çoğunlukta olduğunu düşündüğüm sağduyulu vatandaşların ve öncelikle hükümetin üzerine çok sorumluluk düşüyor. Ateşe su dökmek ve gençlerimizi, demokrasimizi korumak.
Bu olursa, demokrasi anlayışımız tepeden tırnağa değişecek ve çok şey kazanacağız. Ben bundan eminim.
BU YAZI : http://www.markaresayan.com/?p=1980 SİTESİNDEN ALINMIŞTIR
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019